İnsanın ana dili, ortak dili olan sevgi dili üzerine

İnsanın ana dili, ortak dili olan sevgi dili üzerine
4 Mart 2015 08:31

Ülkemiz bir kez daha seçim moduna girdi.

 

Aziz ÇATALPINAR H&H YORUM

 

Tüm partilerin seçimlerde izleyecekleri yöntem hemen hemen belli olmuş durumda. Partiler, seçim stratejilerini belirlerken, seçimlerde aday olanların da, adaylık süresince izleyecekleri yöntemler yavaş yavaş belirginleşmeye başladı.

 

Bu bağlamda yine bir defa daha bu seçim süresince iletişim aracı olarak kullanılacak olan dilin önemi tekrar gündemdeki yerini aldı.
Bundan önceki yazılarımdan birisinde tüm insanlığın ortak dilinin ‘Sevgi Dili’ olması temennisinde bulunmuştum. Seçime biraz daha yaklaştığımız bu günlerde, bu dileğimin ne kadar önemli ve yerinde olduğu her geçen gün biraz daha iyi anlaşılıyor.

 

Bir kısım insanlar egolarına maalesef yenik düşüyorlar. Bu durum da, sırf bir kişinin egosu nedeniyle toplumun büyük bir bölümünü bazen de tamamını olumsuz olarak etkiliyor.

 

Geçen gün, AKP milletvekillerinden Tülay Babuşçu –Ben bu davranışının seçilme kaygısından kaynaklandığını düşünenlerdenim- haddini aşan bir söz kullandı. Bu söz, Atatürk’ün silah arkadaşı, Lozan kahramanı İsmet İnönü’ye atfen söylenen kabul edilemez bir sözdü.

 

Tülay Babuşçu: “Bizans dostu kahpe İsmet İnönü” dedi.

Yenir yutulur bir söz değildi bu.

Sen ceylan derisi koltuklarda otur, o kadar yüksek bir maaş al, ayrıca kendi özel işlerin için bulunduğun konum nedeniyle devletin tüm olanaklarını hoyratça kullan, sonra da, sana o imkanı sağlayan o güzel insanlara hakaret et.

Bu nasıl bir insanlık, bu nasıl bir zihniyet, bu nasıl bir ruh hali, akıl erdirebiliyorsan erdir!

Bu kadarına pes artık pes, yazıklar olsun size ve zihniyetinize, yazıklar olsun!

Öyle bir duruma geldik ki, bazıları bi yerlere gelmek için ya ulusal değerlere, ya da toplumun bir kesiminin kutsallarına saldırarak pirim yapmaya çalışıyor ve ne acıdır ki, bunda da başarılı oluyorlar. Bu yöntem son yıllarda adeta moda oldu.

Bu zatlar ‘gemi batarsa gemideki yolcuların tamamının gemiyle birlikte batacaklarını’ biliyorlar mı acaba, biraz kuşkuluyum ve bildiklerini de hiç zannetmiyorum.

Bunlar öyle bir ruh hali içindeler ki, gözlerini dünya malı ve mevki hırsı bürümüş, gözleri dünya malı ve mevki hırsından başka hiç bir şeyi görmüyor adeta.

Dünya malından söz etmişken bu zatlara Mevlâna’nın bir sözünü hatırlatmak isterim.

“Hiç bir mal sizin değil neyi bölüşemiyorsunuz, hiç bir can sizin değil niye dövüşüyorsunuz.” diyor Mevlâna.

Daha ne desin bu önemli değer, daha ne desin! Hani bizde bir söz var ya:

“Anlayana sivri sinek saz, anlamayana ise davul zurna da az.”

Benim bu konuda genel kanaatim şu: İnsanlar yaptıkları yanlışın gerçekten yanlış olduğunun bilincinde olsalar, o hatayı yapıp kendilerini toplumda asla gülünç duruma düşürmezler.

Hep söyleriz ‘Kefenin cebi yok.’ diye. İşte bu düşünceden hareketle bu tipleri, dünya malının dünyada kaldığına inandırmak gerek, bu inandırmaya çalışma işinin biraz zor bir iş olduğunu düşünsek de.

Herkesi, mevcut özellikleriyle kabul etmek gerek. İnsanın, dünyaya gelmeden önce ne dinini, ne ırkını, ne rengini, ne fakirliğini ya da zenginliğini, ne cinsiyetini, ne güzellik ya da çirkinliğini, ne boyunun ölçüsünü seçme gibi bir şansı yoktur.

O halde bizim de insanları, mevcut özelliklerinden dolayı olumsuz olarak ön yargıyla değerlendirme hakkımız yoktur.

Üzerinde yaşadığımız dünya, tek bir ırka, dine, renge ya da bir başka özellikte tek bir topluluğa ait olmadığına göre, bizim de bunun bilinciyle hareket ederek birlikte yaşamayı içselleştirmemiz gerekmektedir.

16.yüzyılın ilk yarısında yaşamış ve Alevî inancının yedi ulu ozanından biri olan Hatayî’ bir deyişinde şöyle diyor:

 

“Gülden kurmuşlar bir pazar,
Gül alırlar, gül satarlar.
Gülden tutarlar terazi,
Alanlar gül, satanlar gül.”

 

Hatayî bu dörtlüğünde, yaşamının her alanında sevginin egemen olduğu toplumlarda; barış ve kardeşliğin geçerli olduğunu açık bir şekilde dile getirmiştir.

Yerleşik, toplu halde yaşam modern toplumların başlıca yaşam biçimidir.

Bu yaşam biçimi genel anlamıyla modern yaşamın getirdiği bir zorunluluktur.

Modern yaşamın getirdiği bu yaşam şekli de bu bir arada yaşamdan kaynaklı bir takım kural ve kaideleri de beraberinde getirdi.

-Peki nedir modern yaşamın getirdiği bu kurallar?

Ben, bu kurallardan ziyâde bunların beslenmesi gereken bir felsefî anlayıştan söz ederek, toplum kurallarının da bu felsefî anlayışı esas alarak düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani bu kuralların;

Ocağında sevgi ve muhabbetin kaynatılarak, hırsların ve kinlerin yakılıp yok edildiği, bağında bülbüllerin ve güllerin bir birine aşkla yaklaştığı, bahçesinde aslanın ve ceylanın kardeşçe , dostça yaşadığı ve tüm bu yaşam ortamındaki iletişim dilinin ‘SEVGİ DİLİ’ olduğu bir dünyanın felsefî anlayışından ilham alması zorunludur.

 

Türk-İslam mutasavvufu Hacı Bektaş-ı Veli, aşağıdaki dörtlüğünde bakın bu konudaki düşüncesini ne güzel dile getirmiş;

 

Sevgi, muhâbbet kaynar, yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda.
Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda.
Arslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda.

 

İnsanları, başkalarına yardım etmeye iten neden, aslında mayasında var olan insan sevgisidir, kısaca sevgidir. Rus yazar Lev Tolstoy’un “İnsan Ne ile Yaşar” adlı eserinin son bölümü bakın bunu nasıl açıkça dile getiriyor.

“ İnsanken hayatta kalmamı sağlayan, o sırada gösterdiğim çaba değildi. Oradan geçen birinin içinde sevgi olduğu için hayatta kaldım.

Çünkü adam ve karısı bana acıdılar, şefkat gösterdiler. O öksüzler, o yetimler, anneleri onlara baktığı için değil de, bir kadın , tamamen yabancı bir kadın onlara acıyıp sevgi duyduğu için hayatta kaldılar. Sonuç olarak, insanlar kendi mutluluklarını düşündükleri için değil, içlerinde sevgi olduğu için yaşamlarını sürdürürler.”

 

Bazılarına, sevgi ve acımanın insana; hiddet ve şehvetin ise hayvana ait nitelikler olduğunu hatırlatmak isterken,*

İnsanlık için şu temennimi dile getirmek istiyorum;

Yolunuz;ilim,irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulsun**

 

Sevgiyle kalın…

*Sevgi ve acıma insanlık; hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasfıdır.(Hacı Bektaş-ı Veli’nin bu sözüne atıfta bulunulmuştur.)
**Yolumuz; ilim, irfân ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur. (Hacı Bektaş-ı Veli’nin bu sözüne atıfta bulunulmuştur.)

 

04/03/2015
Aziz ÇATALPINAR

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Arpa ancak orağa geldi
Bizim diyarlarda Haros zamanı
İbogil’in küçük odasında sıkışıp kalan yaşam ve hayaller