İngiltere out, Türkiye in

İngiltere out, Türkiye in
8 Şubat 2013 00:15

İngiltere Başbakanı David Cameron’un Bloomberg Toplantısı konuşması Avrupa Birliği ile ilgili durmunu ortaya koydu.


Mustafa MERSİNOĞLU H&H YORUM

Cezayir’deki rehine sorunu yüzünden yedi gün ertelenen konuşma, aslında Muhafazakar Parti Başkanı seçildiğinden bu yana,  yedi yıldır yapmak istediği bir konuşma diye yazılıyor İngiliz basınında.

Şimdiye kadar yapmamasına sebep de partisini bölmemek içinmiş. Ayrıca daha sağda olan U.K Independence (Birleşik Krallık Bağımsızlık) Partisi’nin Avrupa Birliği karşıtı söylemini kesmek için, 2015 seçimlerinde tekrar seçilirlerse, 2017 yılında Avrupa Birliği’nde kalıp kalmamayı halka referendum olarak sunmayı vaad etti.

Muhalefetteki İşçi Partisi Başkanı Ed Miliband bunun politik bir manevra olduğunu, uyur gezer gibi AB çıkmakla sonuçlanacağını ayrıca referanduma karşı olduğunu söyledi.

New Statement’de yazan 1983-92 arası İşçi Partisi Başkan yardımcısı tecrübeli politikacı Roy Hattersley,  bunun gerçekçi olmayan içi boş bir konuşma olduğunu, kırk yıl önce 1974’te yapılan görüşmelerden ders çıkartılabileceğini, ancak o zamandan bu zamana çok şeyin değiştiğini, Cameron’un AB ile pazarlık yapacağını düşünmesi, bilgisizlik kadar küstahsızlığından olduğunu dile getirdi.

ABD Dış İşleri Avrupa Masası yardımcı Başkanı Philip Gordon, Washington’un bu durumdan memnun olmadığını açıklaması ve üstüne basarak İngiltere’nin AB üyeliğinin devamının ‘Amerika’nın çıkarı’ söylemesi de tartışmaları canlandırdı. 

Global Research: World Socialist Web Site (Küresel Araştırma: Dünya Sosyalist İnternet Sitesi)‘inde yazan Julie Hyland’a göre, İngiliz burjuvasisinin, AB üyelerinin ve Amerika’nın referanduma karşı çıkması Cameron’un en büyük endişesi.

Avrupa işçi sınıfının yaşam standartının düşürülmesinde, Cameron, AB, Washington ve büyük iş çevreleri hem fikir. Cameron’un ‘demokratik denetim ve halkın katılımı’ savunması sadece bir gösteri. Bütün Avrupa’nın sokaklara dökülmesini ve AB desteğinin kopacak noktaya geldiğini söylemesi ve referandumun, halkın demokratik haklarını koruma adı altında sunulması iki yüzlü bir kandırmaca.

İşçi sınıfının ayaklanmasın sebebi AB, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslar Arası Para Fonu’nun acımasızca sosyal harcamaları kısıtlaması. Cameron’un asıl yapmak istediği sağ kanadı daha da güçlendirmek ve daha da sert ekonomik yöntemlerin kullanılmasına ortamı hazırlamak.

Bunun bir örneği, çalışma saatlerini kısıtlıyan kanunlara saldırması. The Confederation of British Industry and the Institute of Directors (İngiltere Sanayii ve Yöneticiler Enstitüsü Konfederasyonu) Cameron’un konuşmasını olumlu karşıladı ve ‘gözden geçirilmiş AB’ ve ‘rekabete açık ve denetimsiz’ Avrupa’nın  ‘İngiltere için iyi’ olacağını belirttiler.

David Cameron, 5 Ağustos 2012’de yaşadığım şehre Brighton’a gelip yerel bir gazete olan Argus okurları için 150 kişiye açık bir toplantı yaptı. Başbakan’la Direkt Soru ve Cevap adı verilen toplantılar bir çok yerde yapıyor.

Meraktan eşim ve kızım da müraacat edip davet aldılar, ben o gün  ders veriyordum, gidemedim.

Bu toplantı David Cameron’un İran’ın nükleer bombası var demesi potuyla tüm ülke basınının ilgisini de çekti.

Bu toplantı Argus’ta şöyle verildi: ‘Türkiye’nin AB katılıp katılmasını sorulması üzerine,  Cameron katılmasını savunarak, dünyanın sorunlarını çözmede ‘Orta Doğu barış görüşmeleri gibi ve İran’ın nükleer bombası olması gibi’ yardımcı olacağını’ diye cevap verdi.

Bu yanlışın eleştirilmesi üzerine aslında geliştirmesini kast ediyordu dendi, ancak muhalefet bunu kabul etmedi ve bunun çok tehlikeli bir bilgi eksikliği olduğunu söyledi.

Orada bulunan eşim ve kızımın ilgisini çeken bu nükleerden çok, ısrarla Türkiye ile ilgili sorusunu sormaya çalışan ve sorunca da Türkiye’ye  karşı olduğunu belli eden kadındı.  Yaşlı kadının, ‘Türkiye’nin  girmesini niye İngiltere istiyor?’ sorusunu, David Cameron yukarıda aldığım gazetede ki gibi cevaplamış. Cameron’un açıklamasının bir de gazetelere yansımayan kısmı var. Cameron, Türkiye’nin girişini desteklemiş ve ‘Türkler bizim müttefikimiz bizi koruyorlar ama çadırın dışındalar niye çadırın içine almıyalım’ demiş.  
 
Daha önce 27 Temmuz 2010’da Türkiye ziyaretinde David Cameron Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi için ‘Türkiye için savaşacağım’ demiş ve görüşmelerin yavaş geçmesine ‘kızgın’ olduğunu söylemişti. ‘Avrupa Birliğinin Türkiye içinde olmamasıyla kuvvetli değil zayıf, güvenli değil güvensiz ve zengin değil fakir olacağını’ da söylemişti.

Hatta ‘İngiltere’nin de zamanında Fransa tarafından dışında tutulmaya çalışıldığını ve dışlanmanın nasıl bir his olduğunu’ anladığını da söylemişti. 

İngiltere’nin tam anlamıyla Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediği konusunda şüpheler de bulunmaktadır. Ancak  diğer Avrupa ülkelerine göre daha iyi bakmaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini desteklemesini arkasında bir çok sebep var. Bu küresel stratejiden tutunda fedaralist Avrupaya karşı olmasına kadar bir çok çıkara dayanıyor.  

İngiltere Avrupa Birliği’nde şimdi kendi durumunu ‘içeri mi? dışarı mı? diye değerlendirken,  Türkiye’yi içeri almak istemesi düşündürücü.  

Şubat 2013 Brighton, İngiltere


Yazarın Son Yazıları:
İngiltere’deki yeni korona variyantının yayılmasına neoliberalizm dogmasının etkisi oldu mu?
Başımız sağ olsun! Halkın Habercisi’nin vicdanlı, vatansever yazarını kaybettik
Yabancı basında Karadeniz gazı