İnce’nin kazandığı güç sevgiyle oluşmuştur…

İnce’nin kazandığı güç sevgiyle oluşmuştur…
7 Temmuz 2018 15:05

“İşte orada halkım ilerliyor. Onları takip etmeliyim, çünkü onların lideriyim.” Mahatma Gandhi

 

 

NİLDEN BEYAZIT POSTALCI / Diken

 

Yakıcı, yıkıcı, muğlak, muhalefet açısından iletişim hatalarıyla dolu 24 Haziran seçimlerinin ertesinde, yüzde 30’u seçmenine ilk kez gösterebilmiş bir adaya en liberalinden en solcusuna uzanan bir yelpazeden gelen eleştirileri biraz da hayretle okumak, ne kadar tahammülsüz bir kitleye dönüştüğümüzü görmek açısından ilginç bir deneyim. Demek hepimiz bekleneni veremeyince yaşadığımız onca seçim yenilgisinden sonra vurmayı, dayak atmayı pek bir benimsemişiz. Dediğim gibi, okumuşu, okumamışı fark etmeden.

 

Oysa genel merkez kurultayı toplasın veya toplamasın, ortada başlamış bir yürüyüş var. Ufak adımlarla, ama şüphesiz gelecek vaat eden. En başından beri hem de… Karşısında, girdiği dokuzuncu seçimi de ‘özenle’ kaybettikten sonra, eleştirileri hoyratça bastırıp yeni seçimlere hazır olduğunu bir kez daha beyan eden bir yönetim olduğu halde… Parti oylarını üç puan daha düşürüp sandık sonuçlarını açıklamaktan bile imtina ettikten sonra yeni seçimlere hazır olduklarına kendi kendilerini (örgütü ve seçmeni değil) inandırdıkları halde.

 

Ama konumuz, liderliğe uzanan yol.

Açıklayalım.

 

Okuyanlar bilir, bilmeyenler okuyabilir. Gandhi’nin ‘Tuz Yürüyüşü’ en başlarda sonuç vermediği için çok eleştirilse de geçen yüzyılın en önemli ‘sivil itaatsizlik eylemi’ kabul edilir. İlk bakışta İngiliz hükümetinin Hindistan’da, kendi vatandaşına koyduğu vergileri protesto amacıyla yapılmış olduğu bilinse de sonrasında Hindistan’ın bağımsızlığına giden yolu açar bu yürüyüş. Gandhi, sonrasında yaptığı bir konuşmada ‘Tuz Yürüyüşü’nü , “Teknik ya da yasal olarak bir şey değişmedi, Hindistan hala daha İngiltere’nin sömürgesi. Ancak ‘Tuz Yürüyüşü’nden sonra İngiltere bir gün Hindistan’ı yönetmeyi bırakacak ve Hindistan da bir gün yönetilmeyi reddedecek” diye açıklar.

 

 

Gerçekten de o dönemde bir başarı hikayesi gibi görülmez bu eylem. Bildiğimizin aksine Gandhi’nin kendisini sonraları ‘liderliğe’ taşıyan bu eylem, ‘pazarlık masası’nda çok da iyi sonuçlar vermez. Hatta en yakınları bile Gandhi’nin Lord Irwin’le yaptığı anlaşmayla ‘dükkanı kapattığını’ düşünür. İngiltere hükümetiyle yapılan bu anlaşma ilk açıklandığında, geleceğin başbakanı Jawaharal Nehru ‘yüreğinde yeri doldurulamayacak bir boşluk’ oluştuğunu söyler.

 

 

Bu açıdan bakıldığında İnce’nin seçimden sadece 50 gün önce açıklanan ve çok kısıtlı bir bütçeyle başladığı bilinen kampanyasını, seçmenin gözünün içine bakacağı, nefesini hissedeceği mitingler üzerinden kurguladığını, bu mitinglerin de zaman içersinde kitlesel pasif eylemler kategorisine girdiğini söylemek mümkün.

 

 

Hatırlamakta fayda var, CHP tarihinde ilk kez, İnce’yle Diyarbakır’da miting düzenleyebildi. İstanbul, ilk kez 4 milyonun üzerinde bir mitingi İnce sayesinde gördü. Geleneksel siyasi yöntemlerle başlamış ve kitleleri harekete geçirebilmiş tipik kitlesel bir eylemdir İnce’nin yaptığı. Nitekim birçok kişi, özellikle sosyal medyada, İnce’nin mitinglerini Gezi dönemiyle karşılaştırabilmiştir.

 

 

‘Tuz Yürüyüşü’ne dönelim. Bir kitlesel eylemden bahsediyorsak bu eylemin nasıl bir ‘lider’ çıkardığını anlamak için ‘sivil itaatsizlik eylemleri’nin değişimi nasıl tetiklediğini görmemiz gerek. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Gandhi’nin eylemi ‘sembolik talepler’ ve ‘sembolik zafer’ açısından mükemmeldi. Arkasına kitleleri topladı. Ancak bunu siyasileştirmek zaman aldı.

 

 

Tüm kitlesel eylemlerin hem ‘araçsal’ hem de ‘sembolik’ boyutları bulunur. Ancak siyasi akıl dediğimiz şey aslında bu farklı boyutları birbirine yaklaştırmaktan başka bir şey değildir. Arada yoldan çıkmalar pekala olabilir, ama sonuç odaklıdır. Geleneksel siyasette talepler ‘araçsal’dır, yani sistem içinde somut sonuçlar doğurması beklenir. Yani kitleler için kilit nokta seçim sonuçlarıdır. Ancak kitlesel eylemlerin en önemli özelliği sembolik tarafının ‘anında çözüm talebi’ sunmamasıdır. Aksine, ‘kısa sürede kitleleri arkasına almak’ olarak açıklanabilen eylemler, orta vadede gerçekten uzaklaşmadan siyasi durumu toptan değiştirmek amaçlıdır. Zaman geçtikçe kitlesel eylemden beklenti, liderin o talebi doğru taşımaya devam edebilmesidir. Yani sembolik başlayan eylem araçsala dönüşür.

 

 

Bu anlamda ‘Tuz Yürüyüşü’ eylemine katılanlar gibi, lideriyle ‘gönül bağı’ kurmuş kitlenin ‘lider’inden beklentisi, CHP yönetiminin anlamak istemediği gibi, eylemin bitmesiyle sona ermez. Bir tarafta, hiçbir liderlik tanımına uymayan, mevcut durumundan tatmin olan, başka bir deyişle ‘büyüme’ yerine ‘yaşama’ya razı gelen bir lider var. Diğer tarafta da, eksiklerine rağmen kitleleri uzun zaman sonra dinamikleştirmeyi başarmış bir lider durmakta.

 

 

İnce, mayıs ayında başlattığı yürüyüşünü, şüphesiz CHP genel başkanlığı veya önüne açılacak başka bir kapıyla devam ettirecek. Gönül bağı kurduğu, sevdiği, sonra kırdığı, 50 gününü beraber geçirdiği seçmenine bunu borçlu çünkü. Çünkü, dokuz seçim sandık başlarında durduğu halde kimseden bir şey beklememiş kitle, tam da Muharrem İnce’nin kurduğu bağdan dolayı ondan beklemiştir.

 

 

Ancak yürüyüşüne sağlam devam edebilmesi için İnce’nin Gandhi’nin önemli liderlik özelliklerini atlamaması gerekiyor. En başta var olma nedenini tanımlamayı. ‘Bu kitlelerin benden beklentisi ne?’ Bu, doğru bir başlangıç sorusu olabilir.

 

 

Unutmamalı ki bir lider pek çok şey olmayabilir ama şüphesiz ‘mükemmel bir iletişimci’ olmalı. İletişimin ilk kuralı verdiğin mesajın arkasında durmaksa eğer, iyi bir lider, gücünün polemikten değil, kurduğu bağı korumak ve verdiği mesajı doldurmaktan geçeceğini bilmeli.

 

 

Zira Gandhi nin dediği gibi, “İki çeşit güç vardır. Biri cezalandırma korkusuyla oluşur, diğeri sevgiyle. Sevgiyle oluşan güç, ceza korkusuyla oluşandan çok daha kalıcı ve değerlidir.”

 

İnce’nin kazandığı güç sevgiyle oluşmuştur. Bunu anladığı sürece yürüyüşüne devam edecektir.