İftira ve vicdan muhasebesi

İftira ve vicdan muhasebesi
19 Aralık 2014 09:02

Değerli okuyucular! Sohbetimizin konusu, İftira ve vicdan muhasebesi hakkında olacaktır.

 

Numan ALADAĞ H&H YORUM

 

Cümle Yüce Türk İslam alemine hayırlı Cumalar diler. Cenab-ı Allah bizleri, Allah’ın varlığını hissedenlerden eylesin dileklerimizle sohbetimize başlayalım:

 

Hadis-i şerifler:

1- Zalim olduğunu bile-bile birisine yardım eden kişi, gerçekten Müslümanlıktan çıkmıştır.” C. 11, s. 167. Syf. 52
2- ”Kötü kişinin kötülüğünü söylemek, gıybet değildir.”
3- ”Bir topluluğa, bazısının zihnini karıştıracak ve akılları ermiyecek sözü söyleme.”
4- ”Ümmetim yağmura benzer; bilinmez, evveli mi hayırdır, sonu mu?”
5- ”Bir bilgini, padişahla fazlaca düşer-kalkar gördün mü bil ki o, hırsızın biri.” C. s. 21. syf. 38
6- ”Rüşvetten gelişen her cesede en layık şey ateştir.” C. 11, s. 77. Syf. 55
7- ”Soylarınız ahlakınızdır, soplarınız da yaptığınız işler.” K. s. 12. Syf. 84

 

Ey Yüce Türk İslam alemi! İftiranın çeşitli sebepleri vardır. Bu sebeplerden birisi de aşağılık duygusunun hazin bir eseri olan kıskançlıktır.

 

Allah’ın sıfatlarını anarak, vicdanen rahat olan bir insan, iftiraya önem vermeyerek, iftiraya maruz kalanı değil, edenin sayfası kararır.

 

Aşağılık duygusundan muztarip olan, menfi öz varlık görüşü ile değerlenen kendilerini başkalarından küçük, aşağı gören kimseler çevresindekiler, tanıdıkları hatta yabancıların üstünlüklerine tahammül edemezler. Edemezler; çünkü, başkalarının üstünlükleri onlarda yetersizlik, değersizlik, güvensizlik duygularını yaratırlar. Bu duyguların yakıcı ve bunaltıcı tesirlerinden kurtulmak, uzak kalmak için, bu insanlar, kendilerine benzediğine inanmaya çalışırlar. Fakat çeşitli bahanelerle, herkes gibi olamadıklarından herkesi kendilerine benzetmeye çalışırlar. Bu düşünceyle, vicdan muhasebesinden mahrumiyetlerini, Allah’tan korkma zayıflıklarını, tembelliklerini, kavrama kabiliyetsizliklerini, kusurlarını başkalarına mal ederler. Yalnız bu geçici huzur uzun sure devam etmez. Huzursuzluğun varlık buhranının membaası olan aşağılık duygusu sinsi, aşındırıcı faaliyetine devam eder. Başkalarına aktardığı şeyleri tekrar hazırlar.

 

İftiranın doğmasında aşağılık duygusunun yanında ve aşağılık duygusu ile beraber rol oynayan başka psikolojik sebepler de mevcuttur.

 

Ruhça gelişmeyen, henüz üç yaşına varmamış insanlar kendilerini nasıl görürlerse nesıl tanırlarsa başkalarını da öyle görürler ve tanırlar. Allah’ın ve Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının yasakladığı pisliklere bulaşanlar, herkesin kendileri gibi düşündükleri duygusunu taşımaktadırlar. Bu tür insanlar, üzüntü, endişe, korku ve ızdırapla beraber yaşanan kabahatlilik duygusu kendisine hayat veren arzuları, istekleri şuurundan uzaklaştırır, şuuraltının en karanlık, uzak taraflarına sürer. Hatta, bu arzulara, taleplere, gerçek manalarına tamamıyla zıt bir değer ve mana kazandırır. Bu tür ahlaka sahip olanların, araştırıldığında mutlaka sinirsel ve sara (epilepsi) rahatsızlığı olanlarda daha çok rastlanmaktadır. Nefretin sevgi, hilekarlığın doğruluk… İlah haline getirmesinin sebebi budur.

 

Tabiat aleminde var olan şey nasıl ki yok olma ve mevcudiyetini şu veya bu şekilde idame ettiriyorsa, ruh dünyasında yer alan psikolojik bir olayda kaybolmaz. Olsa olsa unutulur.

 

İnsanlar için faydalı olan bir şeyi, iyiliği ve doğruluğu emreden Yüce dinimiz, yalanı şiddetle yasak etmiştir. İnsanın bildiği veya inandığı şeyin aksini söylemesine, yalan adı verilir. Yalan, daha çok haberlerin anlatılışında meydana gelir; bir kimsenin inanmadığı doğru bir sözü, inanmış gibi göstermesi yalan, sahibi de yalancı saymıştır.

 

İftira ve yalan söyleyenlerin, avare, kıskançlık, tembellik ve cüzdan muhasebesine ahlakına sahip olanlar, bu faaliyetleriyle teselli olup, psikolojik sorunlarının çözüleceği hayallerini yapmaktadırlar. Allah ıslah etsin.

 

EY YÜCE TÜRK İSLAM ALEMİ!

 

Kur’an-ı Kerim El-Münafikun Suresinin 1, ayetinde şöyle buyurmuştur: ‘‘Münafıklar sana geldikleri zaman ”şehadet ederiz ki sen muhakkak Allah’ın Peygamberisin.” dediler. Allah da bilir ki, sen elbette O’nun Peygamberisin. Allah, o Münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduğunu da bilir.”

 

Görüldüğü gibi Münafıkların ‘‘Sen Allah’ın Peygamberisin.” sözü, aslında hakikatın ta kendisi ise de, inanmış gibi bir tavırla söylemelerinin yalan olduğu beyan edilmiştir. Demek ki Münafıkların söylediği söz yalan değil, inanmış görünmeleri yalandır.

 

Doğruluğun Müslümanım diyenler için vazgeçilmez bir prensip olmasına, maddi ve mevki-makam menfaatlerini sağlamak için, yalanın dinimizde çok çirkin bir davranış kabul edilmesine rağmen haller vardır ki, iki düşmanı ve karı kocayı barıştırmak, Müslümanlar arasındaki anlaşmazlığı gidermek için de yalan söylemek caizdir ve hatta gereklidir. Yalanın caiz olduğu yerlerden birisi de, savaş halidir. Düşmandan eksik tarafımızı saklamak, kuvvetli olduğumuzu göstermek için yalan söylemekte hiç bir mahsur yoktur.

 

Yarabbi; doğru yol olarak gösterdiğin ve en büyük nimet olarak ihsan ettiğin İslam dininin yolunda hidayetin ile cümle Yüce Türk İslam alemini sabit kıl! Ahiret ve dünya için, vicdan muhasebesi yapan ve sabır eden kullarından eyle.

 

Vatan şehitlerini, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu M. Kemal Atatürk’ü ve değerli okuyucularımızın atalarını rahmetle, Gazileri minnetle anar. Hastalara acil şifalar dileriz.

 

HADİS-İ ŞERİFLER KAYNAKÇASI

Hz. Muhammed ve Hadisleri. Yazar: Abdulbaki Gölpınarlı Okat yayınevi 1964

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Aziz Atam, ruhun şad mekanın cennet olsun
‘CUMHURİYET’, bizi biz yapan ortak değerimizdir
Hicri yılbaşında huzur ve bereket bizimle olsun