Hükümetin insan hakları kurumu

Hükümetin insan hakları kurumu
15 Nisan 2016 15:57

İktidar Partisi, iktidara geldiği ilk yıllarda demokratikleşme ve insan hakları alanında gerçekten büyük atılımlar yapmıştı. “Askeri vesayetten” kurtulmak için, yönünü Avrupa Birliği (AB)’ne çevirmişti. Peş peşe uyum yasaları çıkarılıyordu.

 

 

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

Sayın Erdoğan’ın “siyasi yasaklı” olduğu ilk dönemde, Başbakan Sayın Abdullah Gül’e bağlı, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın sorumluluğunda ilk kez 4643 sayılı yasayla İnsan Hakları Danışma Kurulu (İHDK) kurulmuştu. Başbakanlık, Bakanlıklar, Kamu Kurumları, Üniversiteler, Sendikalar, Barolar ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK) temsilcileri olmak üzere toplam 74 üyeden oluşan İHDK, 26 Şubat 2003’de ilk toplantısını yaptı. Çoğulcu ve özerk bir kurum olan İHDK, seçimle kendi içinden Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nu Başkanlığa, Türkiye Barolar Birliği’ni temsilen de beni Raportörlüğe seçmişti. Tam da Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler (BM) Paris ilkeleri ve diğer uluslararası belgelerin istediği tarzda bir İnsan Hakları Kurumu oluşmuştu.

 

İHDK, yasası gereği “insan haklarına ilişkin olarak, ilgili devlet ve STK’lar arasında iletişimi sağlamak; insan haklarını kapsayan ulusal ve uluslararası konularda danışma organı olarak görev yapmak üzere” kurulmuştu.

 

İHDK’nın karma yapısı; Türkiye pratiği açısından çok önemli bir sürecin ilk adımı olacaktı. İHDK, insan haklarına dayalı bir hükümet politikasının oluşması, resmi ve sivil alanda birincil değer olarak insan haklarının korunması ve uygulamaya konulması açısından, özel ve önemli bir görev üstlenmişti. Ancak İHDK’nın komisyonlarının çalışmaya ve raporlar yayımlamaya başlamasıyla, bu Kurul’la hükümet arasında sorunlar da yaşanmaya başlandı. Yaşanılan süreç, insan hakları kurullarının yasal olarak oluşturulması ile bu yasaları yapma iradesine sahip olanların insan haklarına dayalı bir hukuk sistemini içselleştirmelerinin ve yaşama geçirmelerinin farklı iki durum olduğunu ortaya çıkardı.

 

İHDK’nın çalışmaya başladığı tarihten itibaren, görev yaptığı 2 yıl boyunca anlaşıldı ki, siyasi iradenin Türkiye’nin demokratikleşmesi, hukuk devletinin tesisi ve insan haklarının içselleştirilmesi gibi bir amacı ve hedefi yok. Askeri vesayetin bitirilmesi, yargının ve bürokrasinin yeniden dizayn edilmesi ile birlikte, bindikleri “demokrasi treninden” indiklerini görüyoruz. Bu durumu gören İHDK Başkanlık Divanı olarak, bir basın toplantısı ile 7 Şubat 2005’de görevlerimizden istifa ettik. Uzun süre İHDK toplantıya çağrılmadı ve tam da istedikleri gibi atıl bırakıldı. (İnsan Hakları Danışma Kurulu Raporları, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu- Kemal Akkurt, İmge Yayınevi, 2006).

 

Siyası iktidar, 2005-2013 arasında herhangi bir insan hakları kurumuna ihtiyaç duymadı. Ancak AB ve Avrupa Parlamentosu başta olmak üzere, yıllık raporlarda Türkiye insan hakları alanında sürekli eleştirilmeye başlanınca, Haziran 2013’de Türkiye İnsan Hakları Kurumu adında yeni bir “Devlet Dairesi” kuruldu. Özerkliği ve çoğulculuğu bulunmayan bu kurulun varlığı ile yokluğu arasında hiçbir farkın olmadığı, kısa sürede anlaşıldı. Başta Paris İlkeleri ve diğer uluslararası hiçbir kurala uymayan bu devlet kurumu, hiçbir düzeyde akredite olamamıştı. Değerli Hocam Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile TBMM’deki komisyon çalışmalarında bu durumu izah etmemize rağmen, iktidar partisi milletvekilleri eleştirilerimize ve önerilerimize kulaklarını tıkamışlardı.

 

Türkiye’nin insan hakları karnesinin sürekli kötüye gidişi ve uluslararası kurumların yıllık raporlarında eleştiri konusu olması nedeniyle, hükümet şimdi de “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu” adıyla bir kurumun kurulması için geçtiğimiz günlerde yeni bir yasa çıkardı. Tabi ki alışılmış olduğu gibi, yine muhalefet partilerinin, Üniversitelerin bu alanda çalışan STK’ların görüşleri alınmadan, TBMM’deki sayısal çoğunluklarıyla “kendi yasalarını” çıkardılar. Elbette Türkiye’nin insan hakları karnesine, temel hak ve özgürlüklere, insan hakları ihlallerine hiçbir katkısı ve faydası olmayacak bir kurum için. “Dostlar alışverişte görsün” misali.

 

Peki iktidarın bu İnsan Hakları Kurumu neler getiriyor? Sıradan vatandaşlara ve insan hakları mağdurlarına hiçbir şey getirmediği kesin olan bu Kurum, uluslararası İnsan Hakları İlkelerine ne kadar uyuyor?

 

– Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komisyonu’nun 1992 tarihli ve BM Genel Kurulu’nun 1993 tarihli kararıyla Paris’de kabul edilen, “Paris İlkeleri” olarak da bilinen “İnsan Haklarının Geliştirilmesi ve Korunması için Kurulan Ulusal Kurumların Statüsüne İlişkin İlkeler”in en genel ve asgari standartlarıyla taban tabana ters bir Kurum oluşmuştur…

 

– Kurulacak Kurum’un bağımsız olmaması, üyelerinin seçimle belirlenmemesi, STK’ların katkısının alınmaması, Kurum’un ölü doğmasına neden olmuştur.

 

– Yasa ile “insan haklarının korunması, ayrımcılıkla mücadele, işkence ve kötü muameleye karşı ulusal önleme mekanizması görevleri yönünden tek bir kurumun kurulmasının amaçlandığı” ifade edilmiştir. Bu başlıkların her birinin bağımsızlığı garanti edilmeden, mücadele edilmesi pratikte mümkün değildir. Bütün değerleri tek bir “torba” içine doldurmakla, insan haklarının sağlanamayacağı geçmiş tecrübelerle sabittir.

 

– Kurulacak Kurum’un çoğulcu ve bağımsız olmadığı, oluşumu ile bellidir. 11 üyeden oluşacak Kurum’un 3 üyesi Cumhurbaşkanı tarafından, 8 üyesi ise Bakanlar Kurulu tarafından seçilecektir. Oysa insan hakları ihlallerinin, devlet tarafından bireylere yönelik ihlaller olduğu gerçeği karşısında, kurulacak Kurum’un ölü doğacağı daha baştan bellidir. İktidar partisi, çevresindeki müritlerine yeni iş olanakları sağlamıştır, bu kadar…

 

– Kurum’un sivil toplumla kuracağı ilişkiyi güçlendirecek ve kendisini daha güçlü ve kamuoyu nezdinde meşru kılabilecek yapı da bu oluşumla ortadan kaldırılmıştır. Kurum, devlet bürokrasisine hapsedilmiştir.

 

İHDK’nın atıl bırakıldığı 2005’den bu yana, Türkiye’de insan hakları tamamen güvencesiz bırakılmıştır. Tıpkı tamamen işlevsiz hale gelen İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları gibi, ölü doğan İnsan Hakları Kurumu da sıradan bir devlet dairesi olarak güvence olmaktan uzaktır.

 

İnsanlarımızın adil bir toplumda ve barış içinde yaşaması, haklarını araması için, yeni yasalara (ve yeni Anayasa’ya) değil, yeni anlayışlara ihtiyacı vardır…

 

(*) Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı

[email protected]

 

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü