Hukuku çiğneyen zorba hükümetler ve tiranlar demokratik sokak gösterileri ile yıkılır

Hukuku çiğneyen zorba hükümetler ve tiranlar demokratik sokak gösterileri ile yıkılır
12 Eylül 2014 09:45

Nietzsche ”Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın…egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir.” diyor.

 

İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

Demokrasinin bütün gerçekleri, Nietzsche’nin bu deha eseri sözlerinde bütün çıplaklığı ile gösterilmektedir.

 

Neden?

 

Bir ülkede uygulanan demokrasinin adam gibi bir demokrasi olabilmesi için olmazsa olmaz iki unsurun bulunması gerekmektedir.

 

Bunlardan birinin halkın büyük çoğunluğunun hatta tamamına yakınının ekonomik özgürlük ve yeterliliğinin olması, diğeri de bilgi seviyesinin en azından belli bir düzeyin üstünde olması gerekmektedir.

 

Yani makarna, bulgur, mercimek, yağ, un, vs. paketleri ile kömür dolu torbalara muhtaç milyonlarca insanın, seçmenin yaşadığı bir ülkede alınan oylar hükümetlerin yaptıkları yardımlar dolayısı ile madrabazlıktır ve o hükümetlerin en başından tabanına kadar ilgilileri de hainlerdir, genellikle.

 

Ayrıca milyonlarca okuma yazması olmayan, milyonlarca sadece okuryazarı olan, milyonlarca ilkokul mezunu olan ve yine milyonlarca ilköğretim(ilkokul-ortaokul birlikte) mezunu olan ama çok daha az bir orantı ile lise, üniversite, yüksek lisans, doktora diplomaları olan bir toplumda demokrasi adına yapılan uyduruk seçimler sürekli olarak hırsızları, katilleri, vatan hainlerini işbaşında tutar; onlar da Nietzsche’nin dediği gibi ülke halkının tümüne sürekli olarak zulüm uygularlar.

 

Böyle yönetici madrabaz(hileci) hainler bu zulümlerini sürekli olarak uygularlar.

 

Çok pervasız ve şeref kavramından yoksundurlar.

 

Yani, sürekli olarak aile bireyleri, çevresi ve hükümetin diğer elemanları ile birlikte devletin, milletin malını çalarak hırsızlık yaparlar, rüşvet yerler, ülkenin cumhuriyetçi demokratik değerlere dayalı rejimini yıkarak kendi saltanatlarını kurmak isterler, alçakça gayeleri uğruna diğer hainlerle birlikte vatanı bölerler, küresel güçlerle işbirliği yaparak halkın çıkarlarını onlara peşkeş çekip onlardan aldıkları güçle herkesi korkuturlar, yargıyı çılgınca, hayâsızca çiğnerler; hiçbir şeyden çekinmezler.

 

Aynı zamanda böyle cahil bir toplumun iktidara getirdiği alçak madrabaz hainler bir ülke halkının en önemli güvenlik unsuru olan silahlı kuvvetlerin komuta heyetini, aydınları, gerçekleri korkmadan yazan şerefli gazetecileri, vatanının ve milletinin milli çıkarlarını savunarak bu şereften yoksun ihanet içindeki hırsız, katil, rüşvetçi, ülkesini bölen yöneticileri teşhir eden siyasetçileri kodese tıkarak yıllarca orada yatırırlar, bunların kimileri de esrarengiz bir şekilde orada hastalık bahanesi ile öldürülür.

 

Böyle cahil bir toplumun seçimle işbaşına getirdiği ülke yöneticilerinin en önemli haince madrabazlıklarından biri de hukuku ve yargıyı alabora etmeleri, yasaları kendi çıkarlarına göre yorumlatıp uygulattırarak süper hırsızlıklarına, katilliklerine, vatanı bölme eylemlerine durmadan devam etmeleridir.

 

Madrabaz hainler bu durumlarda ne yaparlar?

 

Acil olarak hemen kendilerini hırsızlık, katillik, vatanı bölme eylemlerinden dolayı suçüstü yapan yargıçları, polis şeflerini, askeri komutanları suçlayarak kodese tıktırırlar; bu işleri de çıkar karşılığı satın aldıkları yargı mensupları vasıtasıyla yaparlar.

 

Hukuku uygulayarak cahil halkın seçtiği madrabaz hainlerle yakınlarını suçlayan savcı ve hakimleri ülkenin başka yörelerine sürgün ederek onların yerine suçlarını kapatan yargıçları atarlar.

 

Cahil halkın milletin başına bela ettiği bu madrabaz hainler çoğu zamanda parlamentolarındaki çoğunluğuna dayanarak kendi cürümleri aleyhindeki yasaları bir gecede değiştirerek lehlerine çevirirler ve bunu iktidarları boyunca sürekli yaparlar.

 

Çünkü sürekli olarak ülke ve millet aleyhine ağır cürümler işlerler ve başka da çareleri yoktur.

 

Ve, aynı zamanda milyonlarca cahilin kendilerini iktidara getirdiği göstermelik seçimlere her çeşit hile karıştırırlar, oy hırsızlığı yaptırırlar.

 

Şimdi en önemli soruyu soralım.

 

Bu madrabaz şereften yoksun hainler neden sürekli olarak pervasızca hırsızlık, toplu katillik ve vatanı bölme, rejimi değiştirerek sultanlıklarını ilan etme yolundaki eylemleri nedeni ile suç işlerler.

 

Bu madrabaz hainlerin bu konuda tek bir dayanakları vardır.

 

O da seçmenin büyük çoğunluğunun cahil olması ve bu madrabaz hainlerin numaralarını yutmadaki önlenemez iştahlarıdır.

 

Çünkü bu hırsız, katil, vatan bölücü şereften yoksun madrabaz alçak hainler cahil kitlelerin çok bağlı oldukları dinsel değerleri ölçüsüz olarak kullanırlar ama onların bilmeyeceği şekilde dinsel değerlerden çok uzak yaşarlar.

 

Örneğin, dinsel değerler hırsızlığı, katilliği, rüşvet yemeyi, vatanı bölmeyi yasak eder ama bu alçak madrabaz hainler bunların hepsini milletin gözü önünde yapar ama zeytinyağı gibi üste çıkarak yapmadıklarını savunurlar ve bu hususta yukarıda yazdığım gibi yargıyı baskı altına alarak gerçekleri altüst ederler.

 

Tüm bu cürümleri, dinsel değerleri cahil halkın gözüne sokarak pervasızca işlerler.

 

Seçmenin büyük çoğunluğunu teşkil eden cahil insanlarda ‘’Bunlar dindardır; asla hırsız, katil ve vatan haini değillerdir’’ diye düşünür, gereğini buna göre yaparlar.

 

Çünkü cahiller bilgiye dayalı olarak düşünmezler, daha çok dogmatik inançlara dayalı olarak dinsel karar verirler.

 

Bu toplumbilimsel gerçeği hırsız, katil ve vatan bölücü madrabaz hainler çok iyi bildikleri için cahil seçmene çok güvenirler ve sonuçta Nietzsche’nin yukarıda belirttiği alçakça sonuç ortaya çıkar.

 

Peki, seçmenin çoğunluğunun cahil olduğu bir ülkede kısır döngü bu şekilde devam edeceğine göre hırsız, katil, vatan bölücü madrabaz hainlerle onların oluşturduğu hükümetlerle nasıl mücadele edilecek?

 

Bu soruya yanıt vermeden önce 17. yüzyılın ünlü filozofu, devlet felsefecisi, akıl çağının gerçek başlatıcısı John Locke ‘’Eğer devlet koruma görevi dışına çıkar ve adaletsiz davranırsa toplumun direnme hakkı doğar’’ diyor.

 

Ayrıca 1789 Fransız Devrimi Haklar Bildirgesinde ‘’ 1-Yönetim halkın haklarını çiğnediği zaman başkaldırmak ve direnmek hakların en kutsalı ve ödevlerin en gereklisidir, 2-Devletin amacı, insanın doğal ve kaybolmaz haklarının korunmasıdır; bu haklar, özgürlük, güvenlik ve zulme karşı direnmektir’’ ifadeler ile kayıtlıdır ve tüm uluslarca evrensel bir gerçek olarak kabul edilmiştir.

 

Yukarıda belirttiğimiz iki evrensel tespitte olduğu gibi cahil halkın oyları ile hükümeti kuran hırsız, katil, vatan bölücü madrabaz hainler bin defada tekrar edilse yapılacak seçimlerle değil, bu şereften yoksun alçaklara karşı ancak ve ancak adaleti, güvenliklerini, özgürlüklerini, kendilerine uygulanan zulmü uzaklaştırmayı, kitleler bunlara karşı direnmekle elde ederler.

 

Peki, bu direnme nasıl olur?

 

Demokratik kitle sokak hareketleri ile olur bu direnme.

 

Cahil seçmenin iktidara getirdiği madrabaz hainlerin uyguladığı irili ufaklı tüm baskı, zulüm, hırsızlık, katillik, vatan bölücülüğü gibi suçlara karşı haklarını korumak ve bu alçakları defetmek isteyen halk, demokratik hukuksal haklarını korumak üzere John Locke ve Fransız Haklar Bildirgesi’nin belrttiği gibi sokaklara dökülürler.

 

Aksi taktirde Nietzsche’nin belirttiği gibi ülkeyi yöneten hırsız, katil, vatan bölücüsü madrabaz hainlerin, cahil seçmen tarafından sürekli olarak seçilmeleri sonucu çevirdikleri tiyatro ile başka türlü mücadele etmek ve bunları demokratik yollardan diskalifiye etmek mümkün değildir.

 

Kaldı ki, John Locke ve Fransız Haklar Bildirgesi’nin açıkça belirttiği gibi başka care kalmadığı zaman zulme karşı direnmek en son uygulanacak demokratik bir eylemdir; yani demokrasi dışı bir durum değildir.

 

Alman anayasasının 4. maddesinde ‘’ Tüm Almanlar değiştirilemez maddelerin koyduğu kurallara uymayan ve bu kuralları ortadan kaldırmaya çalışan herkese karşı, eğer başka çareleri kalmamışsa, direnme haklarına sahiplerdir’’ ifadeleri kayıtlıdır.

 

Ve, Alman anayasasında değiştirilemez maddeler olarak ‘’1-İnsan onuruna dokunulamaz, 2-Alman halkı insan haklarını tanır, barış ve adaletten yanadır, 3-Devlet adına güç kullanan kuvvetler yasama ve hukuka uygun davranmak zorundadır’’ ifadeleri açıkça yazılıdır ve yukarıda belirttiğim gibi bunlar, yöneticiler tarafından ihlal edildiği taktirde yine anayasalarında belirtildiği gibi direnmeye davet ediyor.

 

Demek ki, demokratik ülkelerde zulme uğrayan kitleler derhal demokratik hukuksal haklarını kullanmak üzere demokratik kitle sokak hareketlerini irili ufaklı her ihlalde başlatırlar.

 

Alman anayasasında açıkça belirtildiği gibi ‘’Devlet adına güç kullanan kuvvetler yasama ve hukuka uygun davranmak zorundadır’’ ifadelerine aykırı davranışa karşı demokratik kitle sokak hareketleri daha bir önem kazanmaktadır.

 

Çünkü bu yolla cahil seçmen tarafından iktidara getirilmiş hırsız, katil, vatan bölücü hainler milletin, devletin malını toplumun güçlüleri ile birlikte yemek için zayıfların haklarını yargı ve güvenlik güçlerine acımasızca çiğnetirler.

 

Çünkü, bu hain madrabazlar, firavunca zenginleştirdikleri güçlülerin hatalı işleri dolayısı ile öldürdükleri fakir insanlardan dolayı ceza almamaları için her çeşit tiyatroyu oynayarak onlarla birlikte milletin kanını emmeye devam ederler.

 

Seçmenin büyük çoğunluğunu oluşturan milyonlarca cahil de bu hırsız, katil, vatan bölücüsü madrabaz hainleri, onlar tarafından balıklara atılan yem gibi önlerine konulan dogmatik din numaralarına aldanarak tekrar tekrar seçip ülke yönetiminin başına getirirler.

 

Milyonlarca cahil seçmen bu madrabaz hain yöneticiler için bitmez tükenmez dünya cenneti bir nimettir.

 

Kurunun yanında yaşta yanar.

 

Azınlıktaki aydın kitle cahil seçmen yüzünden onlarla birlikte mağdur olur.

 

Demokratik ülkelerde madrabaz hain yöneticileri diskalifiye etmenin tek yolu hukuka dayalı demokratik kitle sokak hareketleri, tarihsel süreç içindeki tüm aydınlar, filozoflar ve bilgeler tarafından önerilmektedir.

 

Filipinler’in Marcoslar’I, İran’ın Şah Pehleviler’i, Romanya’nın Çavuşeskular’ı, Irak’n Saddam Hüseyinler’I, Libya’nın Kaddafiler’I, Tunus’un Zeynel Abidin Bin Ali’leri, Mısır’ın Hüsnü Mübarek’leri vs. hep demokratik kitle sokak hareketleri ile diskalifiye edilmişlerdir.

 

Yukarıda adlarını verdiğimiz örneklerde de olduğu gibi ülkelerinin mal varlıklarını hortumlayarak gaspeden, yurttaşlarının son damlasına kadar kanlarını emen böyle alçak faşist kaddar tiranların en olumsuz iki özellği ellerindeki devlete ait güçlerle halkı çatıştırmadan ülkesini kaçarak terketmez ya da itlaf olmazlar, diğeri de tiranlıklarının son zamanlarında halkın kendi aralarındaki iletişimine ve sosyal medyaya oldukça sıkı yasaklar getirirler; kısıtlı düzeydeki yurttaşların kendi aralarındaki haberleşmeyi de dinlerler, takip ederler.

 

Fakat en sonunda, çok ıstırap verici bir şekilde hırsız, katil, madrabaz hainlerin kendileri kaybeder.

 

 

[email protected]

 

İbrahim ÖZDOĞAN twitter

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!