HDP’yi teslim alma stratejisi

HDP’yi teslim alma stratejisi
14 Kasım 2014 10:58

2015 seçimleri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın bazıları için başlangıcı ve bazıları için sonu ifade edecektir.

 

 

Çağların IŞIK H&H YORUM

 
Bunu iyi bilen AKP hayati derecede önemsediği 2015 seçimlerine beklenmedik yeni bir stratejiyle girmeye hazırlanıyor.

 
Kobani kuşatması ve 6-7 Ekim olayları tehdidiyle teslim alınmış bir HDP’yle seçime girmek.

 
Artık çözüm sürecinde denklem salt silah bırakma karşılığında ödün verme/almanın dışına çıkmış durumda.

 
HDP’yi istediği şekilde dizayn ederek gireceği bir seçimde muhalefetin biçare zayıflığının da etkisiyle anayasayı referanduma götürecek sayıda milletvekili çıkarabilme hesapları yapıyor.

 
Bununla ilgili 3 somut gösterge var.

 
Birinci olarak dikkat edilirse Sayın Selahattin Demirtaş artık ekranlara çok daha az çıkıyor.

 
Sanki pasifize edilmiş.

 
Demirtaş cumhurbaşkanlığı adaylığındaki tüm kesimleri etkilemiş performansı ve kullandığı demokratik dil ve etkili muhalefeti yüzünden 2015 seçimleri için AKP’yi en çok korkutan isimlerin başında geliyor.

 
Zira AKP, 2015 seçimlerine parti olarak girmesi muhtemel HDP’nin barajı aşması durumunda, anayasa değişikliği referandumuna yeter sayıda milletvekili çıkaramayacağını biliyor.

 
Demirtaş’sız bir HDP’nin parti olarak gireceği seçimde baraj altı kalması durumunda da, AKP’ye hayallerinin de ötesinde bir avantajla anayasayı tek başına değiştirmeye yeter çoğunluk sağlayabileceği hesaplanıyor.

 
İşte bu sebeple 6-7 Ekim olaylarını da kullanarak Sayın Selahattin Demirtaş’ın pasifize edilmesine ve hatta mümkünse HDP Eş Genel Başkanlığından ayrılmasını sağlamaya çalışıyor.

 
İkinci olarak HDP neredeyse tam teslimiyetçi bir duruş sergiliyor ve sürekli olarak çözüm sürecinin devamına yönelik çağrıda bulunuyor.

 
Eski tehditvari üslup yerini bir umutsuzluk ve telaşa terk etmiş sanki.

 
Süreci daha çok kamuoyunun desteği ve hükümetin insafıyla kurtarmaya çalıştığı gözlerden kaçmıyor.

 
Üçüncü olarak sürekli bir Öcalan referansıdır gidiyor.

 
İktidar kanadından Öcalan’ın sürece herkesten fazla katkı yaptığına/yapmaya çalıştığına yönelik açıklamalar gelirken, HDP ve Kandil cephesinden süreçle ilgili her gelişmenin Öcalan’ın iradesine bağlı olduğu teyit ediliyor.

 
Zaten bir tek bu konuda mutabakat var.

 
Apo şirinleştirilmeye çalışılıyor.

 
Üstelik bu konudaki mutabakat iki kesimin de kazanacağı yegane alan.

 
Fakat iki tarafın da bu konudaki hesabı ve nedenleri farklı.

 
Çünkü süreci hiçbir şey vermeden götüremeyeceğinin farkında olan hükümet, topluma kabul ettirmekte zorlanacağı bir takım anayasal ödünler vermek yerine halka şirinleştirilmiş bir Öcalan’a daha iyi koşullar sunmanın kolaycılığına kaçmak istiyor.

 
Üstelik HDP’nin aksine Öcalan daha az sorun çıkarıyor, işbirliğine daha yatkın görünüyor.

 
HDP ve Kandil cephesi ise Önder Apo sloganını Kürt milliyetçiliğinin tutkalı yapmak ve Kürt Halkı önderinin yaşam koşullarını iyileştirmiş olmak başarısını göstererek kendi tabanında prim yapmaya devam edecek.

 
Bu durumda cevabı beklenen sorular şunlar olmalı.

 
HDP genel başkan değişikliğine gitmeyi ve Sayın Selahattin Demirtaş’ı feda etmeyi kabul eder mi?

 
İkinci olarak böyle bir durumda 2015 seçimlerine parti olarak girmeyi kabul eder mi?

 
Son olarak AKP sahiden de böylesine disipline olmuş bir hareketi dizayn edebilme yeteneğine sahip olabilir mi?

 
Gerçekte bir silah bırakmanın ve sınır dışına çıkmanın aldatmacadan ibaret olduğu bilinen bir sırdı.

 
Sembolik olarak silah bırakan ve sınır dışına çıkan güçlerin de zaten geri döndüğü açıklandı.

 
Üstelik Cemil Bayık hem nicelik ve hem de nitelik bakımından 2013 nevruzundan daha ileri ve güçlü bir noktada olduklarını ve her ay ortalama bin savaşçı katılımı olduğunu söylüyor.

 
O halde düne kadar her fırsatta hükümete karşı agresif bir dil kullanan HDP ne oldu da politika değiştirerek daha pasif bir tutum içerisine girdi?

 
Değişen nedir?

 
Aslında Türkiye içinde değişen hiçbir şey yok, fakat başka yerlerde ve koşullarda var.

 
Bu soruların cevabı Kobani ve Afrin hesaplarında yatıyor.

 
Kürt cephesi Türkiye Hükümetinin El Nusra ve IŞİD gibi radikal İslamcı grupları –tam olarak kontrol edemese de- yönlendirme yeteneğine sahip olduğuna inanıyor.

 
Özerk kantonların kurulmasının tarihsel bir zafer olduğunu düşünüyorlar ve her ne pahasına olursa olsun bu pozisyonlarını korumak istiyorlar.

 
Hükümetle çözüm süreci üzerinden yaşayacakları ve iç politikada AKP’ye zarar verecek adımları atmaya zorlamalarının, hükümet tarafından cezalandırılarak Kobani ve diğer kantonların radikal İslamcılar tarafından işgal edilmesini teşvik edebileceğinden korkuyorlar.

 
HDP bu yüzden IŞİD ve diğer radikal İslamcıların kantonlar için bir tehdit olmaktan çıkana dek hep tedirgin duracak.

 
Bu hesabı hükümet de yapıyor ve hatta bu tehditle silah bırakma ilanı gibi şimdilik gerçekçi olmayan bir hedef bile belirleyebiliyor.

 
HDP’yi dizayn etmeye kalkışması da bu yüzden,

 
Selahattin Demirtaş’ı denklem dışına itmeye çalışması da bu yüzden.

 
Çözüm sürecini ağırdan alması ve hatta bitirmekle tehdit etmesi de bu yüzden.

 
Zira kantonlar üzerinden kazanılmış pozisyonlarını kaybetme riski ürkütüyor HDP’yi.

 
Çözüm sürecinin bitmesi durumunda silahlı mücadeleye başlama tehdidi, hükümetin İslamcı terör örgütleri üzerinde var olduğu söylenen nüfuzunu kullanarak kantonların düşmesine yol açabileceği engeline takılıyor.

 
Tabiî ki riskleri çok yüksek bir oyun bu.

 
Kazananın çok büyük kazanacağı ve kaybedenin de çok büyük kaybedeceği bir rulet oyununa benziyor.

 
Mevcut durumun seçimlere kadar idare edilebilmesi durumunda ise, AKP’nin istediğini büyük ölçüde almış olacağı ve HDP’nin kararlılık ve güvenirliliğinin sorgulanacağı bir görünüm çıkacaktır ortaya.

 
Muhalefet kumda oynaya dursun, CHP Dersim çukurunda boğulurken, AKP mendili kapmış sobelemeye çalışıyor.

 

 

Çağların IŞIK Twitter

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Seni başkan yaptıracağız
Yarının gülüşleri bugünün gözyaşlarında boğuldu
Dağlıca saldırısının Cizre’yle ilgisi var mı?