HDP Türkiye partisi olmalıdır

HDP Türkiye partisi olmalıdır
18 Aralık 2017 09:12

Öncelikle HDP’nin açılımının ”Halkların Demokratik Partisi” olduğunu parti tüzüklerinde tanımlandığını anımsatarak ve buna dayanarak ”HDP neden Türkiye partisi olmalıdır?” konusundaki düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

 

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

 

HDP’nin açılımındaki adına ve tüzüklerine baktığımız zaman Türkiye’nin partisi olduğu görünümü var ama bugüne kadar-geçmişte kapatılan partileri dahil-her geçen gün artan dozajlarda yaptıkları eylemsel siyasetle bir Kürt ve Kürtçülük partisi olma görünümünden asla kurtulamamışlardır.

 

 

Bu siyaset anlayışı, yani Kürt ve Kürtçülük üzerine kurulu eylemsel siyaset belli bir süre toplu oylar getirdi ve HDP’yi yakın geçmişteki partileri de dahil TBMM’ne taşıdı ama, bundan sonra değişen siyasal koşullar nedeniyle aynı olanağı bulamayacaklardır.

 

 

Bunun birincil nedeni 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra AKP iktidarının PKK teröristleri tarafından işgal edilen Güneydoğu’daki yerleşim birimlerini tıpkı bir savaş gibi top tüfek ve tanklarla yıkıma uğratması, bu çatışmalarda teröristlerin telef edilmesi yanında, sivil halkında çok büyük zararlar görmesidir.

 

 

Bu çatışmalarda bölgede yaşayan sivil halk çok önemli oranda paradigma değişikliğine gitmiştir.

 

 

Her şeyden önce şunu anlamıştır ki, uzun yıllardır kendilerine bir federasyon ve ilerde de bağımsız bir Kürdistan devleti vadeden HDP ve silahlı kanadı PKK derin acılar ve ölümden başka bir şey getirmemiştir.

 

 

Bütün söylemlerine rağmen, bundan sonra da böyle bir ütopyayı gerçekleştiremeyeceğini anlamıştır Kürt kökenli yurttaşlarımız.

 

 

Yani kısacası HDP’ye oy veren Kürt kökenli yurttaşlarımız artık acılar ve ölümlerden uzak mutlu bir yaşam sürmek istemektedir.

 

 

Bunun yolu nereden geçer?

 

 

Elbette militarist bir partiden uzaklaşmaktan geçer.

 

 

AKP iktidarının yüzde 10 seçim barajından ödün vermeyeceği anlaşıldığından dolayı HDP’nin önümüzdeki genel seçimde Meclis’e girmesi çok zor bir olay.

 

 

Bu durumda HDP yetkili kurulları devrim niteliğinde bir karar alarak partilerinin anatomik ve fizyolojik yapısını değiştirmelidirler.

 

 

Yani Kürt ve Kürtçülük partisi görünümü ve işlevselliğinden çıkıp tam anlamıyla Türkiye partisi olmalıdırlar.

 

 

Ben bu öneriyi yaparken Kürtlerin haklarını savunmaktan vazgeçsinler teklifinde bulunmuyorum, aksi Türkiye partisi olarak birlik beraberlik mesajları ile elde edemedikleri hakları daha çok istesinler.

 

 

HDP anatomik değişiklikle partilerine Kürtçülük algısı yaratan kişilerden derhal kurtulmalı ve söylem-eylem değişikliği ile de fizyolojik yenilik yapmalıdır.

 

 

Bu bağlamda olmak üzere başta parti yönetim kurulları beldeden genel merkeze kadar, onların deyimiyle tüm halkları temsil etmek üzere Türk, Kürt, Boşnak, Arnavut, Çerkez, Abaza, Laz vs. kökenli yurttaşlardan oluşmalıdır.

 

 

Ve, bunun tamamlayıcısı olarak seçimlerde bilhassa batı illerinde ve tarihsel olarak Türkler ile Kürtlerin birlikte yaşadıkları yerleşim birimlerinde her siyasal görüşten ve etnik kökenden insanların aday olması sağlanmalıdır.İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Aydın, İzmit, Erzurum, Şanlıurfa, Diyarbakır vs. illerinde Kürt kökenli adaylar yanında seçilecek sıralara konulmak üzere neden Türk adaylar olmasın?

 

 

Bu strateji HDP’ye yüksek başarı getirir, açıkça söylemek gerekirse Türklerin’de HDP’ye kitleler halinde oy vermesine neden olur.

 

 

Şunu unutmayalım ki, 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin şerrine karşılık Türklerin bilhassa Beyaz Türkler dediğimiz seçkinler sınıfının batıda HDP’ye yoğun olarak oy verdiklerini siyasetle uğraşan herkes biliyor.

 

 

Eğer önümüzdeki seçimlerde HDP yoğun olarak ve seçilebilecek sıralardan olmak üzere Türk adayları gösterirse hem Kürtçülük görünümünden kurtulmak üzere kendini aklar hem de Türk seçmenden çok yoğun oy alır.

 

 

Şunu unutmayalım ki, Kürt kökenli nüfusun çoğu batıda yaşamakta ve evlilikler yoluyla Türkler ile akraba olmuşlardır.Bu etnik karışımında etkisini gözönüne alırsak HDP’nin seçimlerde belirgin bir şekilde Türk adaylar göstermesi çok etkili olur.Yüzde 51 Kürt kökenli olmasına bir şey demiyoruz ama Türk kökenliler belirgin sayıda olmalıdır.Hem böyle bir görüntü HDP’nin TBMM’de algısını daha güçlü kılar.

 

 

Türkiye partisi olarak HDP yine Kürtlerin haklarını savunsun ama bölücülük algısı oluşturmadan.

 

 

Kürtlerin eğim, sağlık, adalet, güvenlik, köylünün, esnafın, sanayicinin, işçinin sorunlarını dile getirsin.

 

 

Örneğin harp okullarına ne kadar Kürt kökenli öğrenci alındığından tutun da TSK’da kaç Kürt kökenli general olduğuna kadar her şeyi sorgulasın ama bunun yanında Tüm Türkiye’nin, halkın sorunlarını da yoğun olarak dile getirmelidir.

 

 

Türkiye’nin tarım politikalarından sağlık politikalarına, kültür politikalarından eğitim politikalarına, dış politikasından savunma politikalarına kadar her konuyu Türkiye partisi olarak HDP her şeyi derinden sorgulamalı ve alternatif önerilerde bulunmalıdır.

 

 

Kısaca HDP’nin önümüzdeki dönemde Türkiye partisi olmasına çok büyük gereksinim vardır.

 

 

Başta, HDP baraja takıldığı taktirde bundan AKP ve RTE yararlanacak, milletin ensesinde boza pişirmeye devam edecektir.

 

 

Çünkü, baraja takılması durumunda HDP’nin çıkaracağı milletvekilliklerinin çoğu AKP’ye kayacak ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde de yukarıda önerdiğim koşullar oluşmadığı taktirde Kürt oyları RTE’ye gidecektir.

 

 

Halbuki bizler RTE’nin ikinci tura kalarak orada sandıkta işini bitirmek istiyoruz.

 

 

İşte bunun yolu HDP’nin içtenlikle Türkiye partisi olmasından geçiyor.

 

 

Dostça bir öneri!

 

 

Bundan hem Türkiye hem de HDP yararlanır.

 

 

Halkların Demokratik Partisi adına uygun olarak gereğini yerine getirmelidir.

 

 

RTE ŞİMDİ DE MEDİNE-MEKKE VE KABE’Yİ KULLANIYOR!

 

 

ABD’de görülen Zarrab davası sonuçlanmadı ama birilerinin, yani AKP kodamanlarının canını yakacağı kesin.

 

 

Bundan kurtuluş yok, bu nedenle RTE makro önlemler alıyor. Bu bağlamda Müslümanların en hassas iklimi olan Medine, Mekke ve Kabe’yi de kullanmaya başladı.

 

 

Geçen gün bir platformda konuşurken ‘’Kudüs giderse Medine’yi koruyamayız, Medine giderse Mekke’yi koruyamayız, Mekke giderse Kabe’yi koruyamayız…’’ dedi.

 

 

Halbuki, Medine ve Mekke’nin jeopolitik olarak Kudüs’le hiçbir ilgisi yoktur ve dünyada hiçbir ülkenin de bunu yapacak kadar akılsızlığı yoktur.

 

 

RTE bu tahriki kendisi için yapıyor.

 

 

Kazara Zarrab davasından kendisi için olumsuz bir karar çıkarsa, Türk halkını dinsel objeleri kullanarak galeyana getirerek kendisi için savaştırmak istiyor.

 

 

RTE şunu bilmeli ki, eski camlar bardak oldu, artık dine dayalı politik numaralar tutmaz.

 

 

Medine-Mekke olması olası değil ama tehlikeye girerse, oraların din turizminden milyarlarca dolarlık gelirini kim yiyorsa, koruyucusu onlar olmalıdır.

 

 

Suudi Arabistan bu gelirden Müslüman ülke olmamız nedeniyle bize her yıl pay gönderiyor mu?

 

Hayır.

 

Öyleyse bu gelirden kim yararlanıyorsa korumasını da o yapar.

 

 

Bin yıldır Araplar uğrunda ölen Türk evlatlarının hortumcu hırsızları korumak üzere TSK tarafından savaş alanlarına sürüklenmeyeceğine yürekten inanmak istiyorum.

 

 

ORG.HULUSİ AKAR’IN CAMİ YAPTIRMA GİRİŞİMİNE AYKIRI BİR BAKIŞ!

 

 

Herkesin yakından bildiği gibi Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar memleketi olan Kayseri’de bir cami yaptırdığı ortaya çıktı.

 

 

Yazar çizerler, siyasetçiler, aydınlar bir devlet memurunun hangi olanaklarla cami yaptırdığını sorgularken-elbette bu konuda çok haklıdırlar-ben neden bir cami yaptırdığı konusunda düşünce üretmek istiyorum.

 

 

Hazırlanan mizansene baktığımız zaman, güya Hulusi Akar cami yaptırdığının meydana çıkmasını istemiyormuş ama, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı zat bu istek hilafına bunu açıklamış.

 

 

Yerseniz tabi!

 

 

Bir taşla iki kuş,

 

 

Hem cami yaptırma kuşu, hem de mütavazi görünme kuşu.

 

 

Ne hayırsever adam yahu, hem cani yaptırıyor, hem de halk tarafından duyulmasını istemiyor!

 

 

Belediye başkanı Hulusi Akar’ın direktifi olmadan bu ifşayı asla yapamaz.

 

 

Amiyane tabirle tıpası tutmaz.

 

 

Hulusi Akar neden cami yaptırır ve el altından bunun reklamını yaptırır acaba?

 

 

Şeytanın avukatlığını yaparak bunun bir siyasal proje kapsamında 2019 yılındaki cumhurbaşkanı seçiminde cumhurbaşkanlığına aday olacağı şeklinde yorumlamak gerekir mi?

 

 

Son zamanlarda Hulusi Akar’ın askeri kişilik olmasına rağmen yurtiçi ve yurtdışında sivil kıyafetle dolaşması bence siyasal bir algı operasyonu olabilir.

 

 

Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın son günlerinde ABD tarafından Hulusi Akar’a Türk askerinin başına çuval geçirten general tarafından liyakat nişanı takıldığını öncelikle anımsatayım.

 

 

Hulusi Akar ABD sevdalısı!

 

 

Hulusi Akar’ın cami yaptırma girişimi bir üstakıl projesi.

 

 

2019’da dindar cumhurbaşkanı algısı oluşturulması.

 

 

Bilmem ki bu konuda RTE ne düşünür?

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN Twitter

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!