‘Hazineye hortum bağladılar’

‘Hazineye hortum bağladılar’
20 Mayıs 2020 08:02

Atatürk’ün oluşturduğu kamusal yatırım ve karma ekonomi modelinin faydalarının 1980’lere kadar görüldüğünü, o tarihten sonra özelleştirmelerin başladığını söyleyen gazeteci Fikret Bila, “Eskiden hortum tabiri vardı. Aslında bu kamu özel işbirliği sistemi hazineye hortum bağlamak anlamına geliyor”” dedi.

 

 
Gazeteci Fikret Bila, Radyo Karakutu’da yayınlanan Bidebunuizle programında Yavuz Oğhan’a konuştu. Cumhuriyetin temellerinin ve o temeller üzerine kurulu kurumların ciddi şekilde tahrip edildiğini dile getiren Bila, Atatürk devrimlerinin en önemli yönünün hilafetin kaldırılması olduğunu ifade etti.

Bila, “Ecevit bir sohbetinde bana şunu söylemiştir: ‘Laiklik Türkiye’nin aşil topuğudur. Oradan vurulursa ölür.’Ben de o görüşteyim. Laiklik bizim aşil topuğumuızdur, onu özenle korumamız lazım. Laiklik açısından baktığımızda Türkiye’nin önemli bir örselenme içinde olduğunu görüyoruz. Temel taşlarımızdan birisi bu” dedi.

 

 

“AKLA VE BİLİME DAYALI EĞİTİM SİSTEMİ TAHRİP EDİLDİ”

 
Atatürk’ün kurduğu akla ve bilime dayalı eğitim sisteminin tahrip edildiğini ifade eden Bila, “Artık tarikat hocalarının okulda ders verdiği, tarikatların okul açtığı, hastane açtığı, tıp fakültesi sahibi olduğunu biliyoruz. Fethullah Gülen hadisesinin eğitim sektörünü nasıl ele geçirdiğini, bunun iktidar tarafından desteklendiğini biliyoruz. Eğitimin altyapısını böyle ortadan kaldırırsanız laiklik ilkesini ve laiklik kurumunu da büyük ölçüde yıpratmış olursunuz” diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkanı’nın son dönemde yaptığı açıklamalarının siyasi olduğunu belirten Bila, “O kadar siyasi ki başkan belediyelerin açtığı kampanyalara yardım gitmesin diye ‘Ulusal düzeyde kampanyalara katılmak caizdir’ diyor. Hangi dini referansla bunu söylüyor. Bir referans yok. Doğrudan doğruya bir siyasi konuda görüş bildiriyor. Dolayısıyla eğitim sistemimiz ortadan kalktıktan sonra, nitelik değiştikten sonra laiklik uygulamalarının da büyük ölçüde kalktığını görüyoruz. Dikkat edin törenlere, bayramlara. Eskiden İstiklal Marşı’yla yapılan törenlerde genellikle dini bir ritüel de uygulanmaya başlandı” değerlendirmesini yaptı.

 

 

“ÖZELLEŞTİRMEDEN GELEN BÜTÜN KAYNAK İNŞAATA YATIRILDI”

 
1923’ten 1929’a kadar Türkiye’de birçok askeri tesisin, fabrikaların kurulduğunu dile getiren Bila, Atatürk’ün kurduğu sanayi planının 1980’lerden itibaren bitmeye başladığını söyledi. Özal döneminde liberal ekonomiye geçişle birlikte özelleştirmelerin başladığını, AK Parti iktidarında neredeyse tüm kamu tesislerinin özelleştirildiğini ifade eden Bila, gelen kaynağın ise inşaat sektörüne yatırıldığını kaydederek, geçiş garantisi verilerek yapılan kamu özel işbirliği projelerine tepki gösterdi.

 

 

“DEVLET, SOSYAL DEVLET YÖNÜNÜ KULLANAMIYOR”

 
Bila, “Eskiden hortum tabiri vardı. 1980’lerde çıkmıştı. Aslında bu kamu özel işbirliği sistemi, hazineye hortum bağlamak anlamına geliyor. Çünkü bu altyapı yatırımları 25-30 yıllığına hazine garantili olarak yapılıyor. O köprü, altgeçit, havaalanı kullanılsın veya kullanılmasın hazinenin bir garantisi var. Hazine ‘Ben bunu dolar bazında garanti ediyorum’diyor.25 yıllığına aslında hazineye hortum bağlamış oluyorsunuz. ‘Hazinede bu ve benzeri en az 5-6 hortum var’ diyebiliriz. Hazineyi emip götürüyor bu hortumlar. Onun için Türkiye şu anda nakit sıkıntısı çekiyor. O zaman Kanada’nın, İngiltere’nin yaptığı gibi dükkanını kapatmış, işini kaybetmiş insanlara devletimiz yeterli düzeyde para ödeyemiyor. Sosyal devlet yönünü kullanamıyor. Kamusal yatırımların, karma ekonominin faydaları Atatürk döneminden 1980’e kadar gelmiş bir dönemdir” dedi.

 

Kamu iktisadi teşebbüslerinin cumhuriyetin kuruluşundan 1980’e kadar Türk ekonomisinin bel kemiği olduğunu söyleyen Bila, Zonguldak Ereğli Kömür İşletmeleri’nde kurulan sistemin sosyal devlet örneği için önemli olduğunu belirtti. Bila şunları söyledi:

 

 

“Oradaki maden işçisine bir oda, bir salon bir mutfaktan oluşan, önünde ve arkasında küçük tarım yapılabilecek kadar bahçesi olan lojmanlar tahsis etmişti kamu işletmesi. O lojmanlarda maden işçisi otururdu. O maden işçisinin çocuklarını o mahallenin içerisinde bedava okuttuğu özel ilkokulu ve ortaokulu vardı. Evde kullandığı elektriği, suyu, kömürü bedavaydı. Aynı yerleşim yerinin içerisinde sağlık ocağından çok daha gelişkin dispanser dediğimiz sağlık hizmeti vardı. Doktor da bedavaydı ilaç da bedavaydı. O sistemin yöneticileri çocukları okumaya çok teşvik eder, onları parasız yatılı sınavlara sokar, o sınavları kazanmış çocuğun ailesini ikna için işçinin evine gelir, o çocuğu elinden tutar ailesiyle beraber İstanbul’a götürüp önemli okullara yazdırır geri gelirlerdi. Böyle bir kalkınma modeli vardı. Bu sosyal devletin en iyi uygulamalarından biriydi. Aynı yerleşim yerinde her çocuğun bedava oynayacağı bir futbol sahası, tenis kortu vardı. Aynı mahallede mutlaka bedava bir sinema ve tiyatro salonu vardı. Ben öyle bir yerde büyüdüm.”

 

 

“NEO-LİBERAL SİSTEMİN VAHŞİ AÇIĞI ORTAYA ÇIKTI”

 
Koronavirüs salgınından sonra krizden çıkış yolu olarak karma ekonomiye dönülmesi ve gerekirse bazı işletmelerin kamulaştırılması gerektiğinin altını çizen Bila, “Çünkü bu bir bütün hizmet olarak sadece üretim değil o ailenin ekonomik sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak bir sisteme geçmeliyiz. Bunu özel sektör sağlamaz. Hiçbir şirket çalıştırdığı emekten maksimum kar elde etmek dışında bir kaygı gütmez. O zaman siz bütün kamusal hizmetleri özel sektöre verirseniz Amerika’da gördüğümüz gibi eğer yoksul ve siyahiyseniz ölürsünüz. Hastaneye gidecek sigortanız yoksa hiçbir hastane sizi kabul etmez. Neo liberal sistemin en büyük açığının ve vahşi yönünün bu korona sayesinde ortaya çıktığını düşünüyorum” şeklinde konuştu.

 

 

“SALGINDAKİ BAŞARIDA KAMUSAL DÖNEMDEN KALMA SAĞLIK SİSTEMİNİN PAYI BÜYÜK”

 
Türkiye’nin koronavirüs salgınında elde ettiği başarının kamusal dönemden kalma sağlık sisteminin payı olduğunu düşündüğünü belirten Bila, SODEV’in yaptığı gençlik araştırmasına da değindi. Üniversite mezunu işsiz gençlerin yurtdışına gitmek istemesinin çok doğal olduğuna vurgu yapan Bila, liyakatin önemine dikkat çekti. Bila, şu ifadeleri kullandı:

“Türkiyenin görece yaşadığımız bu başarının kökeninde de bizim kamusal dönemden kalma sağlık sistemimiz tıp fakültelerinin hala kamu üniversitelerine ait olmaları ve doktorlarımızın devlet terbiyesiyle yetişmesinin payı var. Biz hala onun faydalarından bu başarılı sonucu elde ediyoruz diye düşünüyorum.”

“Tübitak’a bakıyorsunuz, hayvanat bahçesinde görevli birini başına atıyorsunuz. Bizde liyakatle değil sadakatten de öte biatla kamu yönetimi oluşturuluyor. Buradan bilimsel sonuç beklemek, rasyonel uygulama beklemek hayal. Türkiye artık bu sektördeki sorunlarını mutlaka tartışmalı. Atatürk’ün kendisine ve kurduğu kurumlara yönelik olarak gerçekleşen tahribatı da Türkiye konuşmalıdır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun 16 maddelik paketi tersinden okunursa Türkiye’nin hangi kurumlarının tahrip olduğu ve Türkiye’nin ekonomik sosyal sorunlarının kaynağının ne olduğu çok net bir şekilde anlaşılabilir”