Hak ihlalleri ‘yarıştı’

Hak ihlalleri ‘yarıştı’
13 Aralık 2014 09:33

AB Türkiye Delegasyonu’nca düzenlenen İnsan Hakları Kısa Film Yarışması sonuçlandı.

 

Ozan Gönen’in yönetmenliğini yaptığı “Losing Colours” filmi birincilik, Tufan Taştan’ın filmi “Bir Kelime” ikincilik ve Bilal Bulut’un yönettiği “Çığlık” isimli film de üçüncülük ödülünü kazandı.

 

Ödüller, önceki akşam Büyülü Fener Sineması’nda; AB delegasyonu yetkilileri, TBMM’den milletvekilleri ve büyükelçilerin de katıldığı bir törenle sahiplerini buldu.

 

Yarışmaya 55 film başvurmuştu. Dereceye giren üç film; finale kalan 15 kısa film arasında oyuncu Tamer Levent, yönetmen Reis Çelik, oyuncu Ahu Türkpençe ve sinema yazarı Murat Erşahin’le birlikte aralarında yer aldığım beş kişilik jüri tarafından oybirliğiyle belirlendi.

 

AB delegasyonundan bu yarışma için jüri üyeliği daveti aldığımda, karmaşık duygular hissettim. Sinema ile yakınlığım, seyircilik ve okurluğun ötesine geçmiyordu. Dolayısıyla; sinema dili, ışık, görüntü tekniği, montaj gibi özgün konularda, diğer jüri üyelerinin birikim ve kavrayışına sahip değildim.

 

 

Yeni (!) hak ihlalleri

 

Ne var ki, 30 yıla yakın bir süredir Türkiye’nin siyasi tarihine sahada tanıklık etmiş bir gazeteci olarak, şu iki sorunun cevabını merak ettiğimi fark ettim:

Değişen hükümetlerin hiçbirinin değiştirmeyi başaramadığı, daha doğrusu değiştirmek istemediği ceberut devlet anlayışı, genç sinemacıların gözüne, bakışına nasıl yansımıştı?

 

Yanı sıra, toplumsal eşitsizliği derinleştiren, ranta ve yağmaya dayalı ekonomik dönüşümü, sinema diliyle anlatmaya değer konular haline gelmiş miydi?

 

Finale kalan 15 kısa filmi izlerken iki sorunun da yanıtının büyük oranda “evet” olduğunugördüm.

 

 

Dosyalarındaki biyografilerine baktığımızda, çoğu 80’lerin ikinci yarısına doğmuş olan genç yönetmenler; iş cinayetleri, çocuk işçilik, çocuk gelinler, iç göçün yaşattığı insani dramlar, LGBT’lerin yaşadığı sorunlar kadar; -yazık ki- çok daha eski bir hak ihlali olan işkenceyi, faili meçhul cinayetleri de konu olarak seçmişti. Dahası, kimilerinin bizatihi bu yakıcı sorunların içinden geldiğini hissetmek zor olmadı.

 

Ne var ki aynı “evet”i; kısa filmi tanımlayan bütünlüklü anlatım, yalınlık, çarpıcılık ve yoğun yaratıcılık kriterleri bakımından bir çırpıda gönül rahatlığıyla söylemek kolay değil.

 

Kendine has güçlükleri kadar, düşük bütçe ve özgürlük avantajları nedeniyle mümkün olabileceğini düşündüğünüz anlatım olanakları ve bu olanaklarla mesajı güçlü bir etkiyle aktarma boyutu, beklentilerin biraz altındaydı.

 

Aslolan bütünlüklü anlatım

 

O nedenle, jüri değerlendirmesinde, yukarıda sıraladığım kriterlere en yakın üç film kendiliğinden öne çıktı. Birincilik ödülünü alan “Losing Colors” bir animasyon filmi olmasına karşın, insan doğasındaki yaratıcılığın bebeklikten itibaren, hepimizin her an karşılaştığı sistemin baskıcı aktörleri tarafından her aşamada nasıl törpülendiğini naif ama net mesajlarla sağlam bir kurguda anlatıyordu.

 

 

İkincilik ödülünü alan “Bir Kelime”, işkence gibi sert bir konuyu; masum ve eğlenceli bir çocuk oyunu olan sessiz filmi anlatım aracı olarak kullanmasıyla yaratıcılığını konuşturmuştu.

 

Vurucu bir dille

 

“Qerin” (Çığlık) ise vaktiyle masabaşında çizilmiş yapay sınırların ayrı düşürdüğü akrabaların, tel örgülerin ardında karşılaşarak hasretini, özlemlerini, kederlerini saf sözlerle anlatma geleneğini vurucu bir dille ifade ediyordu.

 

Kısa filmin tanıdığı özgürlük alanının, eserleri beklentilerin üzerine taşıması gerekirken o güçlü düşündürücü buldum.

 

Bunda sinema eğitimi veren okulların ve kadroların payı kadar, hepimizin gündelik hayatını kuşatan ve belli beğenileri dikte eden ticarigörselliğin de etkisi olduğu kanısındayım.

 

Şüphesiz ki, AB Delegasyonu’nun düzenlediği ödülleri de motive edici bu yarışma, sinemaya gönül vermiş gençlerin hevesini çoğaltması çok önemliydi.

 

Ne var ki, bu takdir duygusu, yazının başında aktardığım AB Delegasyonu’nca jüri üyeliğine davet edildiğim anda sökün eden karmaşık duygularımın bittiği anlamına gelmiyor.

 

Türkiye’de insan hakları konulu bir yarışma düzenleme fikrinin, kapısında yarım asırdır beklediğimiz AB bürokrasisinin aklının ucundan bile geçmeyeceği bir zamana acaba tanıklık edebilecek miyiz?

 

 

 

 

Kaynak: Cumhuriyet/ Çiğdem TOKER