Güneşin Samsun’dan doğduğu günden bugüne

Güneşin Samsun’dan doğduğu günden bugüne
27 Şubat 2015 08:52

I
Mustafa Kemal,Samsun’a çıktığı gün genel durum ve görünüşü “Nutuk*”ta şöyle dile getiriyor.

 

Aziz ÇATALPINAR H&H YORUM

 
“1919 yılı Mayısının 19.günü Samsun’a çıktım.Ülkenin genel durum ve görünüşü şöyledir.
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup,I.Dünya Savaşı’nda yenilmiş,Osmanlı Ordusu her tarafta zedelenmiş,şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış.Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda.Milleti ve memleketi I.Dünya Savaşı’na sürükleyenler,kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar.Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış,şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta.Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet âciz, haysiyetsiz ve korkak.Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.

 

Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…

 

İtilaf Devletleri,ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar.Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’da.Adana ili Fransızlar;Urfa,Maraş,Ayıntap (Gaziantep), İngilizler tarafından işgal edilmiş.Antalya ve Konya’da İtalyan askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor.Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette.Nihayet,konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da,İtilaf Devletleri’nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir’e çıkartılıyor.”

II
Mustafa Kemal’in, ulusal bağımsızlık savaşını, bu savaşın nedenini ve amacını nutkun sadece yukarıdaki giriş bölümünü okuduğumuzda kolayca anlarız.

 

Mustafa Kemal’in bu mücadeleyi başlatmasındaki amacı; ulusal egemenliğe dayalı, bağımsız bir Türk devleti kurmaktır.
Bu kararın temel dayanağı olarak da,Türk ulusunun,yaşamını saygın ve onurlu bir ulus olarak devam ettirme düşüncesidir.

 

Tüm bunların gerçekleşmesi için ise;ancak ve ancak ulusun ‘Tam bağımsız’ olmasıyla olanaklıdır.

 

Tam bağımsızlık sadece tek alanda değil,toplumu ilgilendiren siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, yani halkla,sosyal yaşamla ilgili her alanda tam bağımsız olmaktır.

 

Mustafa Kemal,ulusal bağımsızlık mücadelesini verirken sadece, emperyalist güçlere karşı vermemiş; diğer yandan da,bu dış güçlerle iş birliği içinde olan ve onların iç uzantılarına karşı,yani imparatorluk yöneticilerine karşı da vermiştir.

 

Mustafa Kemal’in bu mücadelesinde bilmemiz gereken en önemli ayrıntılardan birisi de, emperyalistyayılmacılığa karşı bir duruş olmasıdır.

 

Atatürkçü düşünce sistemi,yayılmacılığa karşıdır.

 

Ulusal bağımsızlık mücadelesinin sonucunda;29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilânı ile kişi egemenliğine son verildi.Bu kişi egemenliği ki; altı yüz yılı aşanbir imparatorluk süresince geleneksel ve yasal duruma getirdiği padişahlıktır.Padişah hem yönetim anlamında, hem dinsel anlamda tek otorite idi. Padişahın hem yönetsel,hem dinsel anlamda bir yetkiye sahip olmasıpadişahı daha güçlü duruma getiriyordu.

 

Mustafa Kemal’in başlattığı bu mücadelenin dinsel bir amacı yoktur.Bu mücadele; laik ve ulusal yapıda bir eylemi içermektedir.Tam bağımsızlık,varılmak istenen hedef olarak işaret edilirken,ulusal egemenliği reddeden bütün yönetsel düşüncelere karşıdır.
Çağdaş uygarlığı yakalamak için,yapısal anlamda Türk toplumunu bu değişikliğe hazır hale,uygun duruma getirmek gerek.Toplumu yapı itibariyle değiştirmeden çağdaş uygarlık seviyesine ulaşılamaz.

 

Bu ulusal mücadelenin hedeflediği yönetim biçimi cumhuriyetçiliktir.Cumhuriyetçilikte,bir ailenin,bir sınıfın ya da bir aşiretin tek söz sahibi olması söz konusu değildir.
Şu bir gerçek ki,1923 Devrimi’nin şekillenmesinde Bolşevik Devrimi’nin önemli katkısı vardır.
Milli mücadele sırasında Türk ordusu,büyük başarılar göstererek varlığını devam ettirmiştir.Bu ayakta kalma ve emperyalizme karşı başarılı bir mücadele vermesinde en önemli unsur, görülmesi gereken bir gerçek Sovyet yardımıdır.

 

 

1921 yılından sonra Türkiye’de ‘SOL’,varlığını hissettirmeye başlamış ve önemli ölçüde belli çevrelerde umut olmuştur.
1923 Devrimi Dönemi’nde,komşudaki devrimin kökleşmesi sürecinin büyük ölçüde tamamlanmış olduğu ve bu dönemde Türk siyasi hayatına yön verenler de bu duruma kayıtsız kalmayıp, komşudaki bu değişimle yakından ilgilenmişlerdir.
Cumhuriyetin kuruluşunu izleyen ilk 15 yıllık dönemde Türkiye ve Sovyetler Birliği arasındaki uzmanlar düzeyinde karşılıklı olarak değişik konulardaki görüşmeler ve sonuçta teknik düzeydeki fikir alışverişleri sayesinde uygulamaları ülkemize taşıma durumu ortaya çıkmıştır.
1923 Devrimi’nin özellikle ilk yıllarında ülkemizdeki büyük sorun olan okur-yazar oranındaki düşük seviye ve bunun doğurduğu cehaletle savaşmak için eğitim alanında özellikle uzman heyetler Moskova’ya gönderilerek oradaki eğitim sistemini yakından tanıyarak, bu bağlamda,buradaki uygulamaların ülkemizdeki uygulanabilirliği araştırılmıştır.Bu dönemde en ciddi iki heyet-Milli Eğitim Bakanı da bu heyetlere başkanlık ederek- bizzat gitmiştir.

 

Bu gidiş gelişlerden başka, Latife Hanım’ın kendisi de çeşitli girişimlerde bulunmuştur.
Bu dönemde kültürel anlamda bir takım alış-verişler de olmuştur.Bu iletişimden kaynaklı birtakım Sovyet yapımı sinema filmleriTürk seyircisiyle buluşmuştur.

 

Türk tiyatrosunun önemli isimlerindenMuhsinErtuğrul da bizzat Moskova’ya giderek oradaki tiyatro alanındaki kayda değer çalışmaları ülkemize taşıyor.

 

Birtakım devlet fabrikalarının kurulmasında Moskova’dan gelen uzman konuklar önemli katkılarda bulunuyorlar.

 

Köy Enstitülerinin kuruluşunda Sovyetler Birliği’ndeki politeknik eğitimin izleri vardır.
Köy Enstitülerinin kuruluşu,ülke nüfusun yaklaşık olarak yüzde 80’inin köylerde yaşadığı yıllara denk düşmektedir.Bu kurumlarda yetişen öğrenciler bulundukları bölgenin koşullarına göre yetiştiriliyor, gittikleri köylerde okulları halkla birlikte inşa ederken bir taraftan da köylüyü,
hayatın her alanında eğiterek,onların ilerlemesi,çağdaş yaşama adım atması konusunda katkı yaptılar.Bu niteliklere sahip bir eğitimci yetiştirilmesinde: “İş için,işiçinde, iş ile eğitim” ilkesi temel esas alınmıştır. Biz bu uygulamayı Sovyetler’den aldık.Sovyetler’deki bu uygulamanın fikir babası, sahibi ise Marx’tır.

 

 

Köy enstitüleri,Hasan Ali Yücel’in bakan olduğu zaman Türk eğitim sistemine girmiştir.

 

Köy enstitüleri, İsmail Hakkı Tonguç tarafından geliştirilmeye çalıştırılırken 1946 sonralarında ‘Komünist Yuvası’ oldukları öne sürülerek mevcut niteliklerinden uzaklaştırılıp süreç içinde işlevlerine son verildi.
Köy enstitüleri, ülke kalkınmasında elimizdeki en önemli fırsattı,fakat ulus olarak biz bu fırsatı değerlendiremedik. Belleğimize yerleşen ‘Komünizm’ fobisi bize böylelikle çok ağıra maloldu. Bugün bile halen bu yanlışın bedelini ödemeye devam ettiğimizi düşünüyorum.
Cumhuriyetin kuruluşunu izleyen yıllarda özellikle çok partili siyasi yaşama geçtikten sonra, Atatürk Devrimi’nin siyasal örgütü CHP’nin, Atatürk Devrimi konusunda kararlıbir tutum sergileyememesi–özellikle yeni kadronun-bu devrimlerin yerleşmesi konusunda olumsuzluk yarattı.
CHP’nin başındaki mevcut yönetici kadronun ‘Oy kaygısı’nedeniyle geleneksel kesimlerle olan ilişkileri, olumsuzluğun başka bir boyutuydu.
III
Çok partili sistemin siyasal yaşamına damgasını vuran Demokrat Parti,devrimlerin,tabanla iyice kaynaşması konusunda gerek zihniyet bağlamında,gerek oy kaygısı kaynaklı nedenlerle gevşek bir tutum sergiledi.
Gerek CHP’ nin mevcut yönetiminin,gerek DP yöneticilerinin,Atatürk Devrimi konusundaki bu gevşek tutumu, devrimlerin tabanla tam olarak buluşmasını olumsuz olarak etkiledi.
DP,kırsalda yaşayan geleneksel yapıdaki kesimin ve kentteki aynı yapıdaki sanayileşmenin ortaya çıkardığı burjuva sınıfının oyunu almak için Atatürk Devrimi konusundaki hassasiyeti göz ardı etti.Gittikçe sıkıntıya giren yaşam koşulları,ekonomik anlamdaki olumsuzluklar veinsan hak ve özgürlükleri bağlamındaki kısıtlayıcı yasalar yönetsel anlamda sıkıntıyı doruk noktasına çıkarmış ve 27 Mayıs 1960’da ordunun yönetime el koymasıyla noktalanmıştır.
Bunun sonucu olarak yeni bir anayasa,ikinci bir anayasa hazırlanmıştır.Bu anayasa içerik itibariyle çoğulcu ve özgürlükçü sayılır.Bu anayasa ile devletin yapısında Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi gibi yeni kurumlar oluşturuldu ve çoğunluksistemi yerine ‘Nispi’ sisteme geçildi. Özgürlükler bağlamındaki yeni anayasanın oluşturduğu ortamve gelişen sanayi ile toplumsal örgütlenmeler ve çeşitli sendikalar toplumsal yaşamda güçlü bir şekilde yer aldı.
Kırsaldaki nüfus artışı,bunüfusun kentlere kaymasıyla devam ederken sanayileşmenin de etkisiyle siyasal yaşama yeni unsurlar katıldı.
Hak ve özgürlükler bağlamındaki bugelişmelere karşılık,ekonomik anlamdaki sıkıntıyayönetsel anlamda yeni düzenlemeler yapmayıp bu ekonomik sıkıntı için hiç bir çalışma içinde olmama siyasal boyutta sıkıntı yarattı.
Yeni oluşan bu ortam içinde Atatürk Devrim Modeli’nin işaret ettiği çağdaşlaşma ile beraber yeni kurulan siyasi partiler aracılığıyla Marksist model de gelişme bağlamında tartışmadaki yerini aldı.Bu Marksist gelişmeyi etkisizleştirmek amacıyla CHP tarafından ‘Ortanın Solu’
fikri ortaya atılarak CHP ‘nin de ‘Ortanın Solu’nda bir parti olduğu düşüncesi dile getirildi.
IV
1960 ihtilalinden sonra AP,kapatılan DP’nin devamı niteliğindedir.AP’yi hem kırsal kesimin büyük bir bölümü ve hem de sanayi ve ticaret burjuvazisi büyük çoğunlukta destekledi. AP, eline yeterli çoğunluk geçtiğinde yeni anayasayı değiştireceğini her fırsatta belirtti. 1971 yılına gelindiğinde Türk siyasi tarihine Marxist temele dayalı TİP(Türkiye İşçi Partisi) , dinsel temele dayalı Milli Nizam Partisi ve mezhepsel temele dayalı Türkiye Birlik Partisi adlı partilerin girmiş olduğu görülür.Milli Nizam Partisi daha sonra Anayasa Mahkemesi kararıyla
kapatıldıktan sonra Milli Selamet Partisi olarak Türk siyasi tarihinde farklı bir isimle yer aldı.
Türkiye Birlik Partisi ise ideolojik anlamda sosyalist, dayanak olarak temel aldığı toplum kesimi ise genel anlamda belli bir mezhebe yöneliktir.
Atatürk Devrimi’nin siyasal örgütü olan Cumhuriyet Halk Partisi 1973 seçimlerinden güçlü bir parti olarak çıkmasına rağmen tek başına iktidara gelecek çoğunluğu sağlayamadı.
1973 seçimlerinin sonucu MSP’yi (Milli Selamet Partisi) mecliste anahtar parti durumuna getirmiş,CHP, Atatürk Devrimleri’ne siyasal anlamda ters düşen MSP ile ortak bir koalisyon hükumeti kurdu.
1977 seçimlerine ‘anasoycu’ bir nitelik taşıyan MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) de dahil oldu.
1977 seçimleri sonucu yeni bir koalisyon hükümetinin kurulmasına yol açtı.Bu seçimler sonucunda AP, diğer iki partiyle,MHP ve MSP ile koalisyon hükümeti kurdu.Bu koalisyon,Türk siyasi tarihinde MC (Milliyetçi Cephe) hükümeti olarak adlandırıldı.
Burada, 1973 seçimleri sonunda CHP’nin düştüğü hataya AP de düştü ve ülkeyi daha sonra siyasi sıkıntıya sokacak bir koalisyon hükumetinin temeli böylelikle atılmış oldu.
Unutulmamalıdır ki,2015 yılında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına ardından da devamla cumhurbaşkanlığında son bulacak bir zihniyetin uzun yürüyüşünü başlattığı ve bu yürüyüşün tohumlarını attığı bir koalisyondur MC koalisyonu.
Bu koalisyonun izlediği yönetsel uygulama ülkeyi siyasi kaosa sürüklemiş,siyasaltartışmalar kanlı sosyal çatışmalara dönüşmüş ve sonuçta 12 Eylül 1980’de askeri birdarbeyle Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki hükümet görevden uzaklaştırılmıştır.
V
12 Eylül Darbesi Türk demokrasi tarihinde büyük yaralar açtı.Atatürk Devrimleri’ne bağlılığını her fırsatta yineleyen Kenan Evren başkanlığındaki yönetim kadrosunun,pratikte yaptıkları, bu söyledikleriyle çelişiyordu.
Sol, bu dönemde büyük yaralar aldı.Birçok insan suçsuz yere tel örgülerin arkasında cezalandırıldı.
Bu insanlardan birisi de Erdal Eren’di.Erdal Eren,yaşı küçük olduğu için mevcut yönetimin marifetiyle yaşı büyütülerek idam edildi.Bu olay Türk siyasi tarihine,Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak yazıldı.
Bu darbe döneminde hapse atılan ve ‘Ülkücü’ diye bilinen, siyasi parti anlamında MHP çizgisinde olan bir takım insanlar da bu anti demokratik uygulamalardan nasibini aldılar.
Askeri yönetim,daha buna benzer anti demokratik olan bir çok uygulamaya imza attı.
Belli ki,bu askeri darbenin gerçekleşmesinde içerdeki bir takım odakları kullanan dış güçler önemli rol oynamışlardı. Emperyalizm içerdeki maşalarıyla bu senaryoyu bir şekilde böylece gerçekleştirmişti.
Askerler belli bir süre sonra sivil yönetime geçmek için hazırlıklara başladı.
Daha sonra bir halk oylaması yapıldı.Bu halk oylamasında Kenan Evren cumhurbaşkanı seçildi.
Bu darbeden sonra bazı siyasi partiler kuruldu.Yapılan ilk genel seçimlerde Turgut Özal’ın genelbaşkanı olduğu Anavatan Partisi (ANAP) yeterli halk desteğini alarak tek başına iktidar oldu.Özal hükümeti kuruldu.
Özal,cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Anavatan Partisi;Yıldırım Akbulut ve Mesut Yılmaz’ın başbakanlığında 1991 yılına kadar iktidar oldu.
1991 yılında Süleyman Demirel başbakanlığında bir koalisyon hükümeti kuruldu.Çünkü, bu dönem seçimlerde hiçbir parti tek başına iktidar olacak milletvekili sayısını yakalayamadı.
1993 yılında Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra DYP, Tansu Çiller’in başbakanlında 1996 yılına kadar iktidarda kaldı.
1996-1997’de ANAP-DYP-RP,(Mesut Yılmaz-Necmettin Erbakan başbakanlığında) iktidara taşındı.
1997-2002’de sırasıyla Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit başbakanlığındaki hükumetlergörev yaptı.
2002-2003’de Abdullah Gül başbakanlığındaki AKP(Adalet ve Kalkınma Partisi) tekbaşına iktidara geldi.
2003-2014 yıllarında yapılan genel seçimlerin tamamında AKP tek başına iktidar olduve bu hükumetlerin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dı.
2014’den beri Ahmet Davutoğlu başbakanlığında AKP halen iktidarını korumaktadır.

 

 

VI

 

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME:
Sonuca bakarak değerlendirme yapmak için önce “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi”ni ziyaret edip, O büyük insanın, ileri görüşlülüğünün de bir belgesi olan bu önemli yapıta bir göz atalım. Göz atarken tek tek değerlendirme yapacağım.Bu değerlendirmeler genel anlamda soru biçiminde olacaktır.
1-Bağımsızlık vecumhuriyetimizi sonsuza dek korumak için bugüne kadar yeterliçaba harcadık mı,yeterli çaba harcadıysak şu an bu konuda neden sıkıntı yaşıyoruz?
2-Hitabede belirtilen iç ve dış düşmanlar şu an mevcut mudur?
3-Ülkenin bazı kurum ve kuruluşları siyasilerin çıkarları doğrultusunda hareket edip,onların kişisel çıkarları hizmet ediyor mu?
4-Halk yoksulluk ve sıkıntı içinde mi?
5-İktidar sahipleri kişisel çıkarları için dış güçlerle iş birliği içindeler mi?
6- “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” nde dikkat çektiği yurttaşlık sorumluluğunun bilincinde miyiz?

 

 

NOT:
Bir zamanlar “KOMÜNİZM” gelecek diye halkı korkutanlara,halkın deyişiyle “bir çift lâfım var.”
Komünizm gelmedi, rahat olun rahat!
KOMÜNİZM GELMEDİ AMA;
-Gözünüz aydın olsun komünizm gelmedi ama, ülkenin kurucu başkanı, geçmişte,yetişmesine yardımcı olduklarınız tarafından sarhoş ilan edildi.
-Gözünüz aydın olsun komünizm gelmediama, ulusal bütünlük tartışmaya açıldı.
-Gözünüz aydın olsun komünizm gelmedi ama, Lozan kahramanı İNÖNÜ, gönderdiğiniz vekil tarafından“Bizans dostu ve kahpe” ilan edildi.
-Gözünüz aydın olsun komünizm gelmedi ama, ‘TC’ ibaresi devlet kurumlarındaki tabelalardan kaldırıldı.
-Gözünüz aydın olsun komünizm gelmedi ama, sayenizde yurdumuzda yabancı olduk.
-Rahat olun, rahat olun amacınıza ulaştınız,ulaştınız…

 

 

 

 

Bu yazımı bir şiirimle bitiriyorum.

 

 

GÜNEŞE YOLCULUK
Güneş uzak çok uzaktır.
Ona gitmek demek,
Gidebileceğine yürekten inanmaktır.
Yani umut dolu olmak demektir.
Sen,
Eğer kararlıysan o yolda yürümeğe.
Sen,
Eğer biliyorsan o yolda yılanlara,çıyanlara rastlayacağını.
Sen,
Eğer farkındaysan o yolculuğun zorluğunu.
Sen,
Eğer biliyorsan güneşin yakıcılığını.
Sen,
Eğer tadını tahmin ediyorsan onun güzelliğinin.
Sen,
Eğer yaşamışsan kahpe karanlığı.
Sen,
Eğer yaşamışsan zemherinin soğuğunu,
Sen,
Eğer geleceğe umutla bakıyorsan,
Sen,
Yaşamamış ve ilk defa yaşamak istiyorsan,
O benzersiz sıcaklığını aşkın.
Eğer güneşin o sımsıcak koynunda,
O sıcaklığı, sımsıcaklığıyaşamak istiyorsan,
An bile kaybetmeden çık yola çocuk.
Kalk ayağa, çık bir an önce güneşe yolculuğuna…

 

 

Güneş yarınlarınızı ısıtsın, aydınlatsın…
Sevgi ve muhabbetle…
__________________________________________________
*Nutuk: Atatürk’ün,Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15-27 Ekim 1927 tarihleri arasında toplanan ikinci büyük kongresinde,silah arkadaşlarıyla birlikte yaptığı çalışmaları özetleyen konuşması (Bu konuşma daha sonra Kültür Bakanlığı tarafından kitap haline getirilmiştir ve üç cilttir.)
26/02/2015

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Arpa ancak orağa geldi
Bizim diyarlarda Haros zamanı
İbogil’in küçük odasında sıkışıp kalan yaşam ve hayaller