Gündem seçimler değil!..

Gündem seçimler değil!..
10 Mart 2014 00:30

GÜNDEM SEÇİMLER DEĞİL, YENİDEN YARGILAMADIR!..

 

Cemil CAN H&H YORUM

 

Başbakan, Cemaat hakkında 30 Mart yerel seçimlerinden sonra; casusluk yapmak, örgüt kurmak ve vatana ihanet suçlamaları ile dava açılması için düğmeye basacakmış!.. Anlaşılan Başbakan, Ergenekon ve Balyoz gibi davaların tüm sorumluluğunu Cemaat üzerine yıkmaya çalışacak. Pensilvanya’da ikamet eden eski ortağı, bakalım nasıl bir karşı hamle yapacak. O zaman kim ak kim kara daha iyi göreceğiz…

 

26. Genelkurmay Başkanımız İlker Başbuğ’un tahliye edilmesinden sonra Başbakanın söylediği şu sözleri çok önemlidir: “Balyoz davasını alelacele hallettiler. Ergenekon’da halen gerekçeli karar hazırlanmadı. Burada bir katakulli olduğu çok açık. Bu davalarda haksızlığa uğrayan insanlar var. Bütün bu davalarda intikam hissiyle hareket ettiler. Kısaca paralel yapı bu davalarda görevini icra etti”.

 

Başbakana göre Cemaat “özel görevli” ve görevini icra etmiş!.. Fetullahcılar demek ki, din ve Allah edebiyatı ile ABD adına hayati öneme sahip işler görmüşler!.. Yurt dışında iyi yetiştirilmiş elemanları vardı!..

 

Cemaat’in tüm mensupları yargılanmalıdır!.. Y-CHP ile yerel seçim ittifakları onları kurtaramaz. Bu ittifaka kapıları açan ve Cemaat’i korumak üzere kolları sıvayan Y- CHP yöneticileri de yaptıklarının hesabını mutlaka vereceklerdir!.. Cemaat’i içerisine alarak gerçekleşecek olan bir iktidar asla ve asla CHP’nin iktidarı olamaz!.. Kurumsal olarak CHP’yi kullandırarak Cemaat’in devletin içine iyice yerleşmesi sonucunu doğurur. Davul CHP’nin boynunda olur, tokmak Cemaat’in elinde!.. Bu gerçeği yakın geçmişte yaşadığımız acı deneyimlerden biliyoruz…

 

Acaba Balyoz ve Ergenekon davalarında gerekçeli karar 7 aydır neden yazılamıyor? Bu gidişle hiçbir zaman yazılamayacak da! Zira kararın dayandığı temel kanıt, sahteliği TÜBİTAK tarafından da onaylanan 51 numaralı “hardisk” idi… O sahte belgeleri hazırlayanlar kimlerdi ve bu adamlar şimdi kimlerin kollarındadır? Bu sorunun yanıtını arayacağız.

 

Sahte kanıtlara göre, kanaatini oluşturan mahkeme, şimdi gerekçesini hangi kanıtlara dayandıracak? Gerekçe yazma işine girişen her kim olursa olsun rezil olacağı kesin ve hukukçuluğu tartışılacak… Bu nedenle, o karara gerekçeyi yazmayı kolay kolay kimse göze alamaz. Göreceksiniz gerekçeyi yazmak zorunda bırakılacak olan yargıçlar, öyle bir gerekçe yazacaklar ki, o gerekçe hem yeniden yargılama sebebi olacak, hem de bütün davaların beraatla sonuçlanmasında kullanılacak!.. Çünkü başka yolları kalmamış. Kararın gerekçesini dosyadaki diğer kanıtlara dayandırmaları da imkânsızdır. Zira onlar da aynı sakatlıkla maluldür. Dolayısıyla hukuki yoldan bir tek çözüm kalıyor ortada; o da yeniden yargılanma yapmaktır… Zaten işler de oraya doğru gidiyor ve bu yola girilmesi için pek çok sebep var…

 

Başbakan Erdoğan, “paralel yapı” dediği Cemaat’in, kanıtlara dayanarak değil, “intikam hisleri” ile hareket edilerek mahkûmiyet kararı verdiğini söylüyor. Sadece bu sözcükten yola çıkarak bile yargılamanın yenilenmesi istenebilir… Bu sözleri söyleyen kişi, hala yürütmenin başındadır. Devletin gizli ya da açık kanıt toplama yeteneğine sahip bütün birimleri ona bağlıdır ve sürekli kendisine bilgi taşımaktadırlar. Başbakan bu davaların savcısı olduğunu söyleyecek kadar ileri giderken de aynı bilgi kaynaklarına sahipti. Devletin kurumlarının, o gün kendisini “aldatmış” olması gerekir ki, bugün davaların tümünü “orduya kumpas” olarak niteleyebilmektedir… “Aldatılmış olmak” Erdoğan’ın sarılabileceği yegâne savunmasıdır. Başbakanı aldatan devletin kurumları, acaba hangi devlete hizmet etmekteydiler? Bu sorunun yanıtı; ilişkilerinden ve sığındıkları ülkeden bellidir. Buna rağmen, yine de açılacak olan “casusluk” davası bütün bu gerçekleri ortaya çıkartacaktır… Bu bakımdan o dava oldukça önemlidir!..

 

11 yıllık koalisyon ortağının casusluk yaptığı sonucuna ulaşan Başbakan’ın, 30 Mart yerel seçim sonuçlarını beklemesi gerekmiyor. Öte yandan Cumhuriyet Savcıları, Başbakanın bu yöndeki açıklamalarından yola çıkarak, re’sen soruşturmayı başlatmak zorundadırlar. Yay gerilmiş, ok atılmıştır bir kere. Artık geriye alınamaz. Başka bir ifadeyle, suç ihbarı en yetkili ağızlardan yapılmıştır. Hiçbir savcı, soruşturmayı geciktirme hak ve yetkisine sahip değildir. Gecikilen zaman içerisinde delilleri karartma ve kaçma olaylarının tümü gerçekleşebilir. Bunun da anlamı; o ağır suçları işleyenlere yardım etmek ve kaçmalarına olanak sağlamaktır. Bu ise başka bir suç işlemek anlamına gelmektedir.. Bu noktada, Başbakanın 30 Mart’ın beklenmesini söylemesi kabul edilemez ve aynı suçu işlemesi anlamına gelmektedir…

 

Başbakan, hakkında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri ile yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesinde ileri sürdüğü hususlar oldukça önemlidir. Kılıçdaroğlu’na göre, Başbakan yerel seçim yenilgisini aldıktan sonra, yurtdışına kaçacakmış! Büyük olasılıkla, Kılıçdaroğlu bu iddiasını, yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesinde sözünü ettiği hazırlıklara bağlamıştır. Ona göre, güya Başbakan kendisi ve ailesi için Malezya’dan sığınma hakkı istemiştir. Çalık Holding binasında tutulan dolar ve avrolar, kaçış için düzenlenmiş Uzakdoğu gezisi için ayarlanan uçağa taşınmışlardır bile. Medical Park hastanelerinin Carly (varlık yönetimi şirketi) tarafından sahip olunan yüzde 40 hisseleri de Malezyalılara (Turkven Özel Yatırım Fonu) satılmıştır… Söylenenler ne kadar doğrudur yaşayarak öğreneceğiz!..

 

Bütün bu gelişmeler bir yana, ortada bir gerçek vardır. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde TSK’yı etkisizleştirmek kapsamında donanmayı görev yapamaz hale getirmek için düzenlenen kumpasa bağlı olarak, esir alınan yurtsever komutanlar, görevlerinden uzaklaştırılmış olmakla, ülkemiz için ciddi bir güvenlik zafiyeti yaratılmıştır. Bu son günlerde Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne aykırı olarak Karadeniz’de dolaşan ABD istihbarat ve savaş gemileri bu saptamaya açık kanıttır. Bu yüzden çok hızlı bir şekilde, yeniden yargılamalar başlamalıdır. Beraatla sonuçlanacağı kesin olan yeniden yargılamalardan sonra, haksız şekilde görevlerinden alınan komutanlar, eski görevlerinin başına mutlaka gönderilmelidir. Başka bir ifade ile tutuklulukta geçen 5 yılı aşkın süre, yasal düzenleme ile hiç yaşanmamış hale getirilmelidir… Belki o zaman kahramanlar devleti affedebilirler. Kahramanların ömürlerinden alınan 5-6 yıllık bir sürenin yarattığı tahribat, kısmen de olsa, ancak itibar ve görevlerinin iadesi ile gerçekleştirilebilir…

 

“Genel af” asla çözüm olarak ileri sürülüp savunulmamalıdır. Genel af ile, af çıkacağına güvenerek hırsızlık yapanlar, devleti soyup soğana çevirenler ve topraklarımız üzerinde ayrı bir devlet kurma hayalleri kuranlar da kurtulabilirler!.. Bu nedenle çözüm yeniden yargılanmalarda aranmalıdır… Bunun için de tüm koşullar hazırdır!..

 

Yeter ki, küçük hesaplar uğruna Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’nun gösterdiği yoldan sapılmamış olsun. Feyzioğlu’nun çözüm önerisi ile hem yaralar sarılabilir hem de ülkede yeniden barış tesis edilebilir…

 

Av. Cemil Can

 

 


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..