Gölge Genel Başkan:TR 705 !..

Gölge Genel Başkan:TR 705 !..
26 Mayıs 2013 13:19

Fetullah Gülen’e yakın kuruluşların düzenlediği “Anadolu Kültürü ve Yemek Festivali” etkinlikleri kapsamında, BDP’nin gölge genel başkanı Ahmet Türk’ten sonra, Y-CHP’nin gölge genel başkanı Sezgin Tanrıkulu da ABD’ye uçtu.

Av. Cemil CAN  H&H YORUM

Fetullah Gülen’e yakın kuruluşların düzenlediği “Anadolu Kültürü ve Yemek Festivali” etkinlikleri kapsamında, BDP’nin gölge genel başkanı Ahmet Türk’ten sonra, Y-CHP’nin gölge genel başkanı Sezgin Tanrıkulu da ABD’ye uçtu. Türk’ün “açılıma destek” aramak için ABD’ye gittiği söyleniyor!.. İnandırıcı değil tabi. Çünkü “açılım” zaten ABD’nin projesi… Kovboylar kraldan fazla kralcı olanları pek sevmezler!.. Bu açıklama yerine, Obama’nın son talimatlarını  tebellüğ etmek üzere Hoca Efendiye gittiği söylenseydi de bir şey olacak değildi zaten!..

Bu arada Y-CHP’yi TR 705 kod numaralı ABD’nin bir diğer kulunun yönettiği ortaya çıktı. Tanrıkulu, partinin yönünü dilediği yana çevirebiliyor artık. Kılıçdaroğlu, genel başkanlık koltuğunda konu mankeni olarak oturuyor. Sanki asli görevi, parti içinde seslerini yükseltmeye başlayan ulusalcı kanatı sakinleştirmek!.. Tanrıkulu, yanına açılımcı Melda Onur ile Haydar Akar’ı da alarak, ABD’nin yolunu tuttu. Söylendiğine göre, seyahat Kılıçdaroğlu’nun onayı ile yapılıyormuş!.. Bu doğruysa, ki görünüşe bakılırsa öyle, Kılıçdaroğlu’nun “kırmızıçizgi” söylemi boşa çıkartılmış oluyor! Zaten bu söylemin, ulusalcı olarak bilinen kesimi uyuşturulup sakinleştirmek  için geliştirildiği anlaşılıyor!..

Y-CHP milletvekillerinin Cemaatin yemek festivalinde ne işleri olabilir? Halk onları “yemek” kültürlerini geliştirmek için mi seçmiştir?.. 

Tanrıkulu başkanlığındaki heyet, CHP adına Hoca Efendi ile ne görüşecek acaba?!..

Reyhanlı’da patlatılan bombaların, Nisan 2013’te El Kaide’ye bağlandığını ilan eden Radikal İslamcı El Nusra (1) örgütünün işi olduğu, “Red Hack”ın  yayınladığı istihbarat raporları ile ortaya çıktı… Sırası gemişken belirtelim ki, Obama 24 Mayıs günü Mili Savunma Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, El Kaide’nin baş düşman olmaktan çıkartılacağını da belirtmiş. Anlaşılan, CIA El Kaide’yi yeniden denetimi altına almış!..”

“Red Hack”ın yayınladığı raporlar, patlamalardan günler önce hükümetin elinde olduğuna göre, yetkililerin söylediği gibi ortada bir istihbarat zaafiyetinden söz edilemez! Hükümetin gerçeği  bilmiş olmasına rağmen, patlamalardan Esat’ı sorumlu tutan açıklamaları ise oldukça manidardır. İnsanın aklına ister istemez; acaba Esat’ı yıpratmak için El Nusra’ya yol mu verildi sorusu geliyor!?.. Bu noktadan itibaren, ana muhalefet partisi genel başkanının, katliamdan doğrudan doğruya Erdoğan’ı sorumlu tutmasında bir yanlışlık yoktur… Beklendiği gibi Erdoğan Reyhanlı ziyaretinde ÖSO’ya moral verip Reyhanlı halkını azarlamış!..

Yanlış ve haksız olan Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan’ı Esad’a benzetmesidir!..

Zira ikisi arasında gör ardı edilemeyecek kadar çok önemli farklar var: Esat, emperyalizmin haksız saldırılarına karşı ülkesini savunurken, Erdoğan emperyalizmin yanında, adeta onların bir taşeronu gibi faaliyet gösteriyor. “Suriye bizim iç işimizdir” diyerek, komşu ülkenin iç işlerine karışıyor. AKP hükümeti, meşru ve seçilmiş Suriye hükümetini devirmek için teröristlere destek vermekte,  elinden geleni yapmaktadır… Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan’a diktatör diyebilmek için başka ülkelerden örnekler vermesi gerekmiyor. 11 yıllık AKP iktidarının zulmü, hatta sadece “Silivri Hukuku” ndan bir kaç örnek vermek, onun ne kadar zalim bir diktatör olduğunu anlatmaya yeter!..

Esad’ı kötüleyerek dünya kamuoyu önünde yalnızlaştırmak, CHP’nin üzerine vazife olamaz!..

Hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye saygılı bir partinin, komşu ülke halkının yanında olmak ve o halkın seçtiği meşru lider ile kabul ettiği yönetim şekline  saygılı davranma zorunluluğu ve ödevi vardır. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın “Milletin iradesine karşı mı geliyorsunuz?” şeklindeki, seçmen çoğunluğunu hatırlatan uyarısı karşısında gösterdiği “esas duruşu”, Suriye halkının iradesi karşısında da göstermek zorundadır. Aksi halde, Suriyelilerin iradesine saygısızlık yapmış olur… Böyle bir omurgasız duruş, aynı zamanda emperyalizmin hizmetine girildiğinin de kabulü anlamındadır… Erdoğan’ın tamamlayamadığı Esat’ı karalama kampanyasını, onun yerine geçerek sürdürmek, Kılıçdaroğlu’na yakışsa da Atatürk’ün CHP’sine hiç yakışmamaktadır!..

Böylesine tutarsız cıvık bir tavır, asla “sol tavır” olarak kabul edilemez!..

Hazır söz sırası gelmişken, “Sol tavır nasıl olmalıdır?” sorusunun yanıtını anımsatalım: Solcu olmanın dünyanın her yerindeki değişmez ölçüsü; antiemperyalist olmaktan geçer. Emperyalizme karşı olmayanlar, zaten solcu değiller! Emperyalizme karşı olmak, emperyalizmin bölerek parçalamak istediği halklara destek olmayı da zorunlu kılar. Siyasilerin eylem ve söylemlerinin, sonuç itibariyle, emperyalizmin amacına hizmet edip etmediğine bakmak yeterlidir. Artık bu basit ölçü ile bile safları belirlemek olanaklı hale gelmiştir. İnsanların geçmişte nerede bulunduğunun bir  önemi yoktur. Hiç kimse geçmişini sermaye olarak da kullanamaz. Önemli olan, bugün kimin nerede durduğudur. Örnek vermek gerekirse; güncel olan “açılım” konusundan yerimiz,  siyasi kimliğimizi belirlemeye yeter. “Solcuyum” diyenlerin nerede durması gerektiği, tek soruluk bu test ile kolaylıkla saptanabilir hale gelmiştir…

Türkiye topraklarının bir kısmı üzerinde; önce “özerklik” veya “federasyon”, sonra da “bağımsız” bir devlet kurmayı amaçlayan, Büyük Ortadoğu Projesi’ni, meşru gösteren ve bu projenin uygulanmasına kolaylık sağlayacak bütün eylem ve söylemler, emperyalizme hizmet ederler. Sol adına, hiçbir şekilde bu söylemlere destek olunamaz, destek anlamına gelecek  sözler söylenemez!..

Bu çerçevede, Esat’ı devirmek için elinden geleni ardına koymayan Avrupa Parlementosu’ndaki  Sosyalist Grup için de “sol” sıfatını kullanmak son derece yanıltıcı olur. Bu nitelemenin, gerçekte emekçi kesimleri aldatmak için kullanılmakta olduğunu söylemekte bir yanlışlık yoktur. Mazlum halkların ve emekçi kesimlerin yanlarında olmayan örgütler, hiçbir şekilde solculuk sıfatını  kullanmayı hak etmezler!..

Bu basit tanımlamalardan yola çıkarak, Kılıçdaroğlu’nun Y-CHP’sinin “yenilikçi” ve “solcu” edebiyatı yapmasını, sol kesimleri aldatmaya yönelik bir faaliyet olarak değerlendirebiliriz!.. Baştan beri söylemlerine baktığımızda; Kılıçdaroğlu’nun, epmeryalizmin hizmetine girmek için takla atan, öz itibariyle sağ görüşleri savunan, solu sömürerek oy devşirmeye çalışan liberal bir kişi olduğunu söyleyebiliriz… Bu konudaki en sağlam kanıtlardan biri, “mezhepçiliği” siyasetin içerisine sokmak istemesidir. Bunun başlıca nedeni, kuşkusuz siyasi yetersizliktir. CHP örgütlerinde “Muharrem” ayında yapılan “aşure partileri”nin kurumsal olarak desteklenmesi, temel ilkelerinden biri “laiklik” olan bir partide olabilecek şey değildir!.. Bu  durumu, genel başkanın yeteneksizliğini göstermekten başka, öngörüsüzlüğünün ve çapsızlığının da çarpıcı bir kanıtı olarak kabul etmek gerekir!..

Cumhuriyeti kuran CHP’yi, Alevi mezhebinin partisi gibi göstermenin, diğer mezheplere mensup partilileri dışlamak sonucunu doğuracağını dahi göremeyen bir kişi, CHP’lilere liderlik yapabilir mi? Sermayesi mezhepçilikten başka bir şey olmayan birine teslim edilen parti, muhalefette bile küçülüp yok olmaya mahkumdur! Nitekim, CHP muhalefette iken bile büyüyemiyor…  Böylesine basit taktik hatalar yapan bir yönetim, elbette ne iktidara gelinebilir ne de anamuhalefette kalabilir!.. Bu ekip ile sadece kafadarlar, belediye başkanı veya  milletvekili seçtirilebilirler. Bu şekilde seçtirilenler ise, ancak AKP’nin dümen suyunda siyasetçilik oyunu oynanabilirler!..

Bu yönetimin “parti içi demokrasi” ye kulaklarını tıkanmasının başlıca nedeni de bu faydacı yaklaşımı olsa gerekir!..

Oysa Türk halkını,  halkçı ve laik bir iktidarı kurmak üzere harekete geçirecek, güven veren bir önderliğe ihtiyacı var!..


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..