Gardırop Atatürkçüsü kimdir?

Gardırop Atatürkçüsü kimdir?
18 Ocak 2018 14:52

80 darbesiyle birlikte hayatımıza girmiş olan bu tanımlama son günlerde çeşitli kesimlerce yine dillere pelesenk edildi. Kelime anlamı olarak düşünüldüğünde, sanki gardırobunda Atatürk gocuğu bulunduran ve sürekli olarak kaşlarını Atatürk gibi tarayan bir insan evladını çağrıştırıyor. Seneler önce İzmir’de -hani şu kalemiz olan İzmir canım- Atatürk’e benzediği için herkesin ağlayarak fotoğraf çektirmek istediği bir adam vardı. O mu ola ki bu Atatürkçülüğü gardırobundan menkul insan evladı?

 

 

Ayşe Özer / Çağdaş Ses

 

 

Peki kim bu gardırop savaşlarını çıkaran Atatürkçü? Efendim şöyle ki: Gardırop Atatürkçüsü, memleketin başına herhangi bir hal geldiğinde, içinde yorganı olmadığından, hayli yüklü gardırobunu ilk olarak toplayıp kaçacak olandır. Cihangir’de yolluğunu içerken “haydi bu da Gazi Paşa’ya olsun” demiştir o son kadeh kaldırışında, lütfetmiştir. Gazi Paşa’nın en iyi yaptığı iş, rakı içmektir onun nezdinde. Rakı sofrası geniştir lakin herkes otursun diye değil. Maksat zengin dursun. Aman efendim o Kordon’da, orada burada şurada her yerde rakısını içsindir de, dünya yansındır. Yaşam tarzı her şeyin üstünde ve ötesindedir. Zavallı egosunun bile üstünde tek gerçeğidir.

 

 

Gardırop Atatürkçüsü, solcu geçinen-adamın geçimi bundan-herkesten aldığı tek tek kelamları birleştirerek kurar ideolojisini. İdeolojisinin temelleri sağlam olmadığından her liberal rüzgarda sağa sola savrulur. Evet, kelimenin ilk anlamıyla. Öğrendiği yeni kelimeleri, kulağına çalınanları cümle içinde kullanır ki pekişsin. Kelimeler yabancı olduğundan bazen cümleler de birbiriyle çok alakasız olur. Olsun, öğrenmektedir bizim gardırop. Mesela Dilek Özçelik’e ağlar, ama o dönemde “hiçbir ilacın temininde güçlük yoktur” diye beyanat veren meslek örgütünün başkanıyla birlikte sol siyaset yapma iddiasındadır. Toplama ideolojisinin artıklarını paylaşır sosyal medyada. İnsanlar açtır, domuzlar patatesle, insanlar sözle beslenir. Elbette ki mesele hangi hayvanın kemikleri olduğu değil, kemiğin kendisidir. “Efendim, haram yemedik”. Afiyet olsun.

 

 

Her kürsü konuşmasında yegane sığınağıdır gardırobundaki o isim. Çevirdiği dolaplar fark edilmesin diye her sıkıştığında alkış almak için “Mustafa Kemal!” der. Gardırobunda bol bol takım elbisesi, kırmızı beyaz fularları filan vardır. Ama kuruluşun partisinin bayrağı eskimiştir, demodedir, “bizimle değil”dir ona göre. Beş benzemezi birleştirmek için o bayrak hiçbir yere asılmasındır. Esasen Mustafa Kemal’in hiçbir şeyi olmadığını haykırmak istemektedir ancak yine de kuruluşun partisinde bağzı arkadaşlar hala bu konuda ısrarcıdır. Sloganlara saldırır acemilikle. Yeni şeyler söylemeyi siyaset yapmak istediği partinin fikir babasının posterini duvardan indirmek zanneder. Söyleyecek yeni bir şeyi yoktur zira. O koca anlatının üzerine bir şey koyamadığından, sahte destanlara tutunur. Hikaye yazamadığından masallarla avunur. Soyadını kimse alamaz ondan nasılsa.

 

 

Ucuz Türk filmlerinde bir anda yıldızı parlayan şarkıcıların plaklarının birer birer kamera önüne atıldığı sahne yaşanır bir gün içinde. Sadece bir insana saldırarak kahraman olunduğu iddia olunur. Bir sonraki gün aynı insandan samimiyetle özür dilenir, ne oldu şimdi? Kitle her gün televizyona çıkanı kanaat önderi, her “laf sokanı” kahraman bellemeye başlamıştır. Kahraman, Elif’tir oysa, Nene Hatun’dur, Arhavili İsmail’dir, Resneli Niyazi’dir. Köklenmeyi, Elif gibi dimdik durmayı bilmeden Gülhane Parkında bir ceviz ağacı olma iddiasında olanlar çıkarlar sahneye, fikirleri nedeniyle oradan oraya sürüldüklerinden gardıropları hep sırtlarında olan gerçek Kemalistlerin ne faşistlikleri kalır, ne hainlikleri. Aşağılama ve hakaretin bini bir paradır. Küfürden başka hiçbir şey üretemeyen ama her ne hikmetse adına sol diyen siyaset kendine hala bir siyaset alanı açamamış olmanın başarısızlığını tartışmaz da, “CHP’yi sola çekeceğiz” diye tabanın dahi destek vermediği mitinglerde boy gösterir. En küçük ölçekte bile düşüncelerini hayata geçiremeyenler, toplumun “creme de la creme” tabakasında gerçekten çok mağdur olmuşlardır. Ve her gün bedel ödeyen gerçek Kemalistlerden ısrarla özür beklemektedirler.

 

 

Milli kurtuluş, milli bağımsızlık temellerinden ve anti-emperyalist kimliğinden soyutlar Atatürkçülüğü, getirir yaşam tarzına indirger. Bunları savunanların hepsi kafatasçıdır, gericidir. “Mustafa Kemal, kimsenin tekelinde değildir” efendim, öyle bilir bizim gardırop. Halbuki, illa birinin tekelinde olması gerekiyorsa, mesela buz gibi havada havuza atılan Tekel işçilerinin tekelindedir. Her Cumhuriyet Bayramında boy göstermek için çıktıkları o meşhur Nişantaşı kutlamalarından sonra attıkları konfetileri temizleyen temizlik işçisinin tekelindedir. Kemalist olduğu için gadre uğrayan namuslu bürokratın tekelindedir. Kurtardığı Türk kadınının tekelindedir.

 

 

Yani ki, kapıdaki tabela doğruysa, -ki doğrudur biz çakılırken oradaydık- siz çok yanlış gelmiş olmalısınız. İleride bir cami var, oradan bir daha sorun hele. Çıkarken de kapıyı kapatın da, kuranderde kalmayalım abiler ve dahi ablalar.

 

http://www.cagdasses.com/yazarlar/ayse-ozer/449/gardirop-ataturkcusu-kimdir