Fikri Sağlar: CHP tabanının kurultaya gitmesi kararı, ‘bir ülkenin çöküşüne seyirci kalmak’ ile ‘bir ülkeyi yeniden kurtarmak’ arasındaki tercihtir!..

Fikri Sağlar: CHP tabanının kurultaya gitmesi kararı, ‘bir ülkenin çöküşüne seyirci kalmak’ ile ‘bir ülkeyi yeniden kurtarmak’ arasındaki tercihtir!..
16 Ağustos 2018 11:30

“Her şey birdenbire oldu” diyordu Orhan Veli ünlü şiirinde.Birdenbire vurdu gün ışığı yere;Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire…

 

Fikri Sağlar / Birgün

 

***

Oysa ülke olarak çöküşümüz birden bire olmadı. Yıllardır AKP ve FETÖ arasındaki koalisyon tarafından ilmek ilmek örüldü. BOP’u oluşturan emperyal işbirliği de projeyi denetledi!.. Önce cebren ve hileyle ülkenin bütün kalelerini zapt ettiler. Laik Cumhuriyetin temel değerlerine hücum ettiler. Siyasi kadrolara el attılar. Kontrollü muhalefeti oluşturdular.

Sonra kurumlara sızarak köşe başlarını tuttular ve kendileri gibi olmayan herkesi tasfiye ettiler. Kurum ve kuruluşlarda baskı ve korku iklimi oluşturarak Atatürkçüleri, yurtseverleri, solcuları, sosyalistleri, devrimcileri, çağdaşları, Kürtleri, Alevileri yok saydılar, sindirdiler…

16 yıl boyunca devletin ihdas ettiği kadroların 2/3 polise gitti. Bu gün özel ve kamu güvenliğini sağlayan silahlı insan sayısı TSK hariç 2 milyonu geçti.

***

Balyoz ve Ergenekon davaları ile TSK’nın üst düzey yetişmiş personelini dağıttılar, Kozmik Oda’ya girerek devletin en gizli bilgilerini kendi elleriyle FETÖ’ye teslim ettiler.

Bunları sadece gaflet ve delaletle tanımlamak yetmez.

AKP-FETÖ koalisyonu, çok büyük bir yıkımın ortakları olarak bu ülkenin çöküşünü hazırladılar.

***

Görünen o ki Devlet Bahçeli de işin en başından beri bu projenin bir parçasıydı!..

2002 yılında koalisyondan çekilerek erken seçim çağrısı yaptığında, AKP-FETÖ koalisyonunu iktidara getirmişti.

Koalisyon ortakları 2002 yılından sonra el ele, kol kola ülkenin çöküşüne giden adımları attılar. Aralarındaki çıkar ilişkisi bozulduğunda da yine Bahçeli devreye girerek Erdoğan’a destek vermeye devam etti.

***

7 Haziran 2015 seçiminde AKP hükümet kuramadı!..

Yine Bahçeli yetişti. Seçim gecesi erken seçim diyerek CHP ile bir hükümet kurmayı da reddetti. Siyaseti tıkadı.

Sonrasında Cumhuriyet tarihimizin en kanlı olaylarını yaşadık. Terör azdı. Ya da azdırıldı! Dönemin AKP’li Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nunGar Katliamı, Kızılay bombalanması ve diğer kalleş saldırılar sonrasındaki sözleri tarihinkara sayfasında yerini adı.

Kanlı süreç 1 Kasım 2015’te yapılan seçimi AKP’ye kazandırdı…

****

16 Nisan Referandumu da Bahçeli’nin çağrısı üzerine gerçekleştirildi…

Malum Bahçeli, 11 Ekim 2016’daki grup toplantısında yaptığı “sürpriz” açıklamayla, AKP’ye, dolayısıyla Erdoğan’a “başkanlık önerisini Meclis’e sunma” çağrısı yaptı…

***

YSK kararı ile mühürsüz oy pusulalarının kabul edilmesi sonucu şaibeli hale gelen 16 Nisan Referandumu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tepkisiz kalması sonucu rejim değişiminin gerçekleşmesine neden oldu…

Oysa CHP ve CHP’ye güvenen, Cumhuriyete sahip çıkan milyonlarca yurttaş, bu referandumun meşru olmadığını haykırıyordu!..

Tıpkı Kılıçdaroğlu’nun Anayasa’ya aykırı olduğunu bilmesine rağmen “Dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet” diyerek TBMM’nin temel taşlarını salladığı gibi, bu referandum da parlamenter sistemin, yani laik demokratik rejimin değişmesine neden oldu!..

****

Bahçeli 2019 yılına kadar sabredemeyip bir erken seçim çağrısı daha yapınca, 24 Haziran’da Cumhur İttifakı tarafından ülkenin çöküşünün adı konuldu: “Cumhurbaşkanlığı Sistemi adı altında Tek Adam Rejimi!..”

***

Tek Adam Rejimi, bir çeşit “Olağanlaştırılmış OHAL Yönetimi” olarak da adlandırılabilir. Erdoğan bütün bakanlıkların yetkilerini ellerinden alarak, kamu bürokrasisini budadı. Devletin bütün kurumlarını ve bu kurumların hafızalarını yok etti.

Meclis’in yetkilerini elinden alarak, 550’den 600’e çıkarttığı milletvekillerini ve yüce Meclis’i adeta bir lise münazara ekibine çevirdi.

 

Bugün devlet mekanizması Saray’da Tek Adam’ın etrafındaki danışmanlar ile bir yığın “sözde” akademisyen ve işadamına emanet!..

***

Siyasal yönetimdeki değişimin yanı sıra 15 Temmuz’dan bu yana, kayyum atama ve el koyma tehdidiyle yüzde 51’ini ele geçirdiği şirketler sayesinde iktidar, “ihale havuzu” sistemine yeni bir “mülkiyet havuzu” daha ekleyerek ekonomiyi doğrudan şahsa bağlı hale getirdi…

****

Bu arada FETÖ’ye mensup kişilerin uzak akrabalarının da dâhil edildiği mal varlıklarına el koyulma işlemleri yapıldı. Böylece büyük bir sermaye mülkiyetinin el değiştirilmesi sağlandı… Bugüne kadar ihaleler ve istihdam gibi seçim kıyakları yolu ile elde edilen kaynaklara hem yenileri eklendi, hem de ekonomi yönetiminin büyük payı fiilen iktidar siyasetçilerinin eline geçti

Yazlık-kışlık saraylar, geri dönüşümsüz spekülatif yatırımlar,istihdam arttırmak yerine ithalatı, üretim yerine tüketimi körüklemek, borcu borçla kapatan, namım yürüsün diye dünyanın her yanında yapılan harcamalar, cari açığın her yıl artması, bütçe dengesinin kurulmaması, tarımın yok edilmesini önceleyen ekonomik model, bizi tamamen dışa bağımlı halegetirdi.

***

Bütün bunlar olurken milletin “fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap” düşmüş olmasına kimse bakmadı bile…

Ekonominin geldiği durum ortadadır!..

Toplumda da çok büyük yozlaşma dikkat çekmektedir. Toplumsal ahlak ve geleneksel değerler yitirilmeye başladı…

Siyaset üslubu toplum kesimleri daha huzursuz ve gergin hale gelmektedir.

Demokrasinin bütün kanalları tıkanmış, siyaset içinden çıkılmaz ve faydasız bir polemik ortamına sürüklenmiştir.

Erdoğan yönetiminin; önce FETÖ ve ABD ile kol kola, şimdi düşman, ardından Rusya, ÇinAB’ye el uzatma, daha sonra uzaklaşma politikası ülkenin sadece itibarının değil, ekonomik gücünün de kaybolmasına neden oluyor…

Geldiğimiz noktada dünyaya meydan okuyormuş gibi yaparak gerçekleştirilen dönüşümün sonucunda ülkemiz, koşar adımlarla çöküşe doğru ilerliyor!..

***

Bütün bunlar olurken maalesef muhalefet partileri değirmene su taşımıştır.

Bahçeli, yukarıda anlattığım süreçte açıktan destek verirken, CHP de dokunulmazlıkların kaldırılması, parti içi demokrasinin yok edilmesi ve iktidarın dümen suyunda bir muhalefet stratejisi izlenmesi nedeniyle bu çöküşte pay sahibi olmuştur.

Özellikle emperyalist sömürüye karşı olması gereken ve çağdaşlık misyonunu taşıyan CHP, bu yönetimin laik demokrasinin temel ilkelerinin değiştirilmesine, toplumsal barışın yok edilmesine neden olan politikalara ses çıkarmaması nedeniyle işlevsiz kalmıştır…

AKP iktidarının ülke rejimini yok ederken kullandığı tüm yolların önünde durmamıştır.

Yönetim, bunun karşısında durmak isteyen CHP tabanını ihraç söylemleriyle tehdit ederek sindirme yoluna gitmiştir…

***

Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik, siyasal ve toplumsal çöküşünden, Anadolu ve RumeliMüdafa-i Hukuk Cemiyetleri sayesinde çıkılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin çöküşünden kurtulmanın yolu da yine aynı ruhun diriltilmesidir. Bunun için önce, Cemiyet’in organik olarak devamı olan CHP’nin parti içi haklar, hukuk ve demokrasisini yeniden işler hale getirmesi gerekmektedir.

CHP’nin yeniden yapılanması ve “özüne dönmesi”, laik ve demokratik Cumhuriyetimize sahip çıkmanın ilk adımıdır.

CHP tabanının kurultaya gitmesi kararı,bir ülkenin çöküşüne seyirci kalmak” ile “bir ülkeyi yeniden kurtarmak” arasındaki tercihtir!..

 

https://www.birgun.net/haber-detay/bir-ulkenin-cokusu-227258.html