Feyzioğlu’ndan tek tip elbise yorumu: Bu hain örgüt uluslararası destek kazanır

Feyzioğlu’ndan tek tip elbise yorumu: Bu hain örgüt uluslararası destek kazanır
6 Ağustos 2017 13:56

“Darbecilere yargılama sırasında tek tip elbise giydirilmesi talimatı”nın düşündürdükleri…

 

 

 

Metin Feyzioğlu / Odatv

 

 

Ticaret yaparız, alacak verecek ilişkilerimiz vardır. Biri çıksa dese ki,

-“Hamdullah, Veli’den 100 TL alacaklı”;

Şunu rahatlıkla söyleriz:

-“Hamdullah alacaklı olduğunu iddia ediyorsa, buyursun ispatlasın!”

Yani “Veli, borçlu olmadığını ispatlasın” demeyiz.

Değil mi?

Peki…

Polis veya savcı Veli’yi suç işlemekle suçladı mı, niye demeyiz “madem Veli’nin suçlu olduğunu iddia ediyorsunuz, ispatlamanız lazım” diye?

Niye, peşin peşin “suçludur suçlu” deriz?

İnsanın özgürlüğü, şanı, şerefi, 100 TL’lik alacaktan daha mı değersiz?

Ortaçağ’dan 21. yüzyıla gelinceye kadar “her insan suçlu olduğu ispatlanana kadar suçsuz kabul edilir” ilkesini bazılarımız hala neden içine sindiremedi bir türlü?

Toplum ne yapsın? Ekranlar ve gazeteler, dönemine göre talimatla istenen şerbeti verenlerle dolmuşken, doğru bilgilere ulaşmakta zorlanıyor tabii. Kusurun büyüğü toplumun değil, toplumun pusulasını kasten bozanların.

 

 

SUÇLU MU? SUÇLU OLDUĞU İ-D-D-İ-A EDİLEN Mİ?

 

 

Bir soru:

Yargılamaları devam eden kişiler, yani sanıklar hakkında hangi ifadeyi kullanmalıyız?

“Suçlu” mu demeliyiz?

Yoksa;

“Suçlu olduğu iddia edilen” mi?

Bu basit soruya vereceğimiz cevap, medeniyetin hangi basamağında durduğumuzu ortaya koyuyor.

 

 

Tek tip elbisenin gerekçesi ne?

Haddini bilmezin biri, duruşmaya üzerinde “Hero” yani “kahraman” yazan bir t-shirt ile gelmiş. Üstü çıplak gelseydi, altına pantolon giymeseydi ne yapacaktı mahkeme? İçeri alacak mıydı o halde? Bu densizliğin bir yaptırımı var zaten mevcut kanunda. Mahkeme başkanı verir talimatı, çıkarttırır o kıyafeti. Yenisini giydirtir, giyinmezse de salondan atar.

Yeni bir kanun yapılmasını gerektiren, daha önce hiç görülmemiş bir durum yok ortada.

Sorun, suçlu olup olmadıkları ortaya çıkarılsın diye yargılanan kişilere, yani sanıklara peşinen suçlu muamelesi yapılıyor görüntüsü verecek tek tip elbise ya da tulum giydirilme uygulamasına geçiliyor olmasından bile daha vahim.

Sorunun büyüğü, devletin en üst makamının bu kararı “müjdelerken”, yargılanan kişilerin peşinen suçlu olarak görüldüğü anlamına gelecek cümleler kurması.

Yanlış ki ne yanlış…

Bu yaklaşım, bu hain örgüte uluslararası alanda destek kazandırır. Gerçek suçluları da toplumun gözünde zaman içinde mağdur sınıfına sokar. Tabiri mazur görün, at izi it izine karışır. Sap ile saman birbirinden ayrılamaz. Yargı elinden gelenin en iyisini yapsa bile, kimseyi doğru yaptığına inandıramaz.

Biz; ömrünü Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğinin, beraberliğinin, bölünmez bütünlüğünün korunmasına ve Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerinin savunulmasına adamış insanlar, hak etmiyoruz bunu.

Türk Milleti hak etmiyor bu yanlışlıkları.

 

 

ANCAK VE ANCAK ADİL YARGILANIRLARSA…

 

 

Şöyle izah edeyim.

Yargılaması devam eden insanlara, peşin peşin “bunlar suçlu” diyorsak, niçin yargılıyoruz? Düşünsenize, milyarlarca liraya adliye binaları inşa ediyoruz; avukat, hakim, savcı yetiştiriyoruz; emek ve vakit harcıyoruz; duruşmalar yapıyoruz, sanıkları sorguya çekiyoruz, tanıklara sorular soruyoruz, delilleri mahkemenin huzurunda tartışıyoruz, iddia ve savunmayı ortaya koyup bunları çarpıştırıyoruz. Neden bu kadar zahmete giriyoruz?

Sorumu tekrarlayayım izninizle.

Yargılaması devam eden insanlara peşin peşin “bunlar suçlu” diyorsak, polisin ya da haydi bilemediniz savcının “filanca suçludur” demesi yetsin o zaman. Cezasını da söyleyiversin savcı, kestirmeden işi bitirelim.

Bugün hiç tanımadığınız, adını sanını duymadığınız, ya da tanıdığınız ve hiç sevmediğiniz biri… Yarın belki siz! Kızınıza, oğlunuza, en yakınınıza yapıştırırlarsa “suçlu” damgasını, ne olacak?

Ona öyle bana böyle demek yok. Yargılaması devam eden insanlara peşin peşin “suçlu” denilebilir diyen varsa… Bugün sana, yarın ona.

Ortaçağın ilkel kurallarıyla mı yaşayacağız?

Olur mu?

Olmaz.

Olmamalı.

 

 

“Ama ben suç işlemem ki, beni kim niye suçlasın?”

Bilir misiniz, başına bir haksızlık gelene kadar öyle çok insan bunu söyler ki…

Mahkemelerde sanık bölümleri, bunu diyenlerle dolu.

 

 

Haydi, çok yakın tarihimizi hatırlayalım. Sadece bir kaç sene önce yüzlerce vatansever Odatv davasında, Ergenekon’da, Balyoz’da, Poyrazköy’de, İzmir Casusluk’ta, “vatan haini” diye suçlanıyordu. Onların adil yargılanmasını isteyen, adil yargılama yapılmadan suç var mı yok mu bilinemez diyen, kimin suçlu kimin suçsuz olduğunun anlaşılamayacağını söyleyen bizler, F tipi suç örgütünün ve bu örgüte her desteği veren siyasi iktidarın hedefiydik.

Bugün bu suç örgütüne sövgüler yağdırma yarışına girmiş “ekran kafaları”, o gün methiyelerini yarıştırıyorlardı. Bizi de, yerden yere vurup hedef gösteriyorlardı. Çünkü onlar doğrunun peşinde değillerdir. Doğruyu söyleyeni de istemezler.

 

 

Demek ki neymiş dostlar? Bir kişinin suçlanması, suçlama ister hafif ister ağır olsun, o kişinin suçlu olduğunu göstermez.

Kişinin suçluluğuna, bağımsız ve tarafsız bir mahkemenin, savunma hakkına azami saygı duyarak yaptığı adil bir yargılama sonunda karar verilir.

Ya da verilmelidir…

Ancak böyle bir mahkemenin adil yargılaması sonunda karar verilirse, vatandaşlar o karara güvenir. Aslında devletlerine güvenir. Devletlerinin kendilerine güvenli bir gelecek sağlayacağına inanır.

 

 

Tekrarlayalım…

Adalet mülkün, yani devletin, yani ülkenin temelidir.

 

 

Amman dikkat…

“Suçlu olduğu iddia edilen” demek yerine, “suçlu” diyorsak eğer yargılanan insanlara, devlet ve ülkenin temeli olan “adalet”, toplumun değeri olmaktan çıkmış, toplum tarafından sahipsiz bırakılmış demektir.

 

“Ama ben suç işlemem ki, bunlardan bana ne”… mi?

Dostlar, dostlar…

Herkes, bir suçla suçlanana kadar bunu söyler.

İstersek, hayatımız boyunca suç işlemeyeceğimizin sözünü verebilir ve bu sözü tutabiliriz. Amma velakin, hayatımızın bir döneminde, bir gününde polisin savcının çıkıp bizi bir suç işlemekle suçlamayacağının sözünü veremeyiz. Çünkü bilemeyiz.

İşte o yüzden adil yargılama…

Savunma… Ve avukat…

Yargılanan insanları peşinen suçlu saymayan, gerçeği ortaya çıkarmaya çalışan güvenilir bir yargı…

 

 

Yıllardır ve yıllardır tarafsız, bağımsız mahkemeler diyoruz.

Adil yargılanma diyoruz.

Savunma hakkı diyoruz.

Yıllardır sahada, haksızlığın olduğu her yerde bunun mücadelesini veriyoruz. Yanımızda kaç kişi var, karşımızda kimler saf tuttu, güçleri ne, başımıza ne gelir ne gelmez diye sormadan.

 

 

Darbeye kalkışanların ve F tipi suç örgütü yöneticileri ile üyelerinin tespit edilip cezalandırılmasını istiyoruz.

Nasıl mı tesbit edilecekler? Nasıl mı emin olacağız, suçlu denilenin suçlu olduğuna, suçsuz denilenin suçsuz olduğuna?

Ancak ve ancak adil yargılanırlarsa.

Peşin peşin suçludur denilmezse.

Aksi takdirde, yani devlet yargılamanın güvenilirliğini evrensel standartlara göre sağlamazsa, bundan gerçek suçlular ve terör örgütleri yararlanacak. Çünkü suçluyla suçsuz birbirine karıştığında, masum olan haksızlığa uğrayacak. Onun uğradığı haksızlık, aslında gerçekten suçlu olanın bir süre sonra toplumun gözünde masum gibi algılanmasına neden olacak.

Olan, F tipi suç örgütüyle bizim gibi ilk günden itibaren mücadele edenlere, bu hain örgütün zindanlarda çürümeye terk ettiklerine, hayatını kararttıklarına, tepeden bomba yağdırdıklarına olacak.

 

 

Türk Milleti zekidir, sağduyusu sağlamdır.

Güvenimiz tamdır.

Görecektir doğruları.

Hatta görmektedir…

Nabza göre şerbet veren bunca “konuşan kafa”ya rağmen…