Feyzioğlu: İran’da neler oluyor? Protestoların başladığı o kent neden çok önemli?

Feyzioğlu: İran’da neler oluyor? Protestoların başladığı o kent neden çok önemli?
3 Ocak 2018 14:01

İran’daki protestolar 2009’da yaşanan ve Yeşil Hareketi olarak bilinen olaylardan farklılık gösteriyor. Olanları doğru analiz edersek, Türkiye ve bölgemiz açısından doğru dersler çıkarabiliriz.

 

 

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu / Odatv

 

2009’daki yaygın protestolar hak ve özgürlük talepleri ağırlıklıydı. Hareketin bir lideri vardı. Bu lider Musavi’ydi. Bugün kendisi ev hapsinde. Bugünkü halk hareketi ise, ekonomik sıkıntılar kaynaklı başladı. Özgürlük talepleri peşine eklendi. Hareketin bir lideri veya koordine eden bir merkezi yok.

 

 

Ne olup ne bittiğini değerlendirebilmemiz için İran’daki rejim ve hükümet yapısı hakkında bazı temel bilgilere sahip olmamız gerekiyor. İran’da ikili bir yapı söz konusu:

 

 

-Velayet-i Fakih Kurumu

-Cumhurbaşkanı ve Hükümet

Bir de İran Parlamentosu var.

 

 

İRAN BİR DEMOKRASİ DEĞİL

 

 

Velayet-i Fakih Kurumu tamamen din esaslı ve Şii mezhebi odaklı bir yapı. Asıl gücü elinde tutuyor. Halkın, bu Kurumun oluşumuna ilişkin hiçbir yetkisi yok. Başka bir anlatımla, mensupları halkın seçimiyle gelmiyor.

 

 

Cumhurbaşkanı Velayet-i Fakih’in izin verdiği adaylar arasından halkoyuyla seçiliyor. Hükümeti, Cumhurbaşkanı belirliyor.

Parlamentodaki milletvekilleri de genel seçimlerle belirleniyor.

Velayet-i Fakih Kurumu’nun altında üç yapı bulunmakta.

-Uzmanlar Konseyi olarak da bilinen Şura,

-Ayetullahlar,

-Şura tarafından atanan Anayasayı Koruma Kurulu.

 

 

Velayeti-i Fakih Kurumu; Şii inancına göre, imam mehdi gelinceye kadar devletin ve ümmetin yönetiminde en üst söz sahibi. Bir Ayetullah, yani rehber olan Ali Hamaney bu Kurumun başındaki dini lider. Dini liderin hiçbir siyasi sorumluluğu bulunmuyor. Ancak ordu, yargı, güvenlik ve ekonomi başta olmak üzere sistemin her noktasını kontrol etme yetkisine sahip. Anayasayı Koruma Kurulu’nun 12 üyesinden 6’sını doğrudan doğruya dini lider atıyor.

 

 

İran’da Ayetullahların bankaları, havayolları, taşımacılık şirketleri var. Devrim Muhafızları Ordusu onlara bağlı. Ayrıca “Besic” adı verilen bir milis ordusuna sahipler. Besic, her mahallede seçilen devlet tarafından kendilerine silah ve kimlik verilen, mahallede düzeni bildikleri gibi ve güç kullanarak sağlayan sivil kişiler. Talimatları, Velayeti-i Fakih’in temsilcisi baş rehber sıfatlı Hamaney’den alıyorlar.

 

 

Velayet-i Fakih’in altında yer alan Şura ise, İran Parlamentosu’nun kararlarını iptal etme yetkisine sahip.

 

 

Dolayısıyla İran, bir demokrasi değil. Halkın seçtiği ve genellikle reformculardan olan Cumhurbaşkanı ve Meclis’in yetkileri sınırlı. Dini liderin ve onun temsilciliğini yaptığı Velayet-i Fakih Kurumu’nun halk tarafından denetlenmesi söz konusu bile değil. Bu sebeple kamu yönetiminde şeffaflık yok. Şeffaflık olmadığı için kamusal işlemlerin halktan gizlenmesi, benzer işlemlerle karşılaştırma yapılmasının önlenmesi mümkün. Kısacası; halkın, gerçek bilgiye ulaşma imkanları son derece kısıtlı.

 

 

28 ARALIK HAREKETİ, ALIŞILMADIK BİR ŞEKİLDE, MOLLALARIN ÇOK GÜÇLÜ OLDUĞU MEŞHED’TE BAŞLADI

 

 

 

Bugün yaşanan yaygın protestolara 28 Aralık Hareketi denilmekte. Hareketin ilk dikkat çeken özelliği, İran’ın geleneksel olarak halk hareketlerinin başladığı Huzistan, Kürdistan ve Belucistan eyaletlerinden çıkmamış olması. Bildiğimiz kadarıyla bu eyaletler henüz harekete katılmış değil.

 

 

28 Aralık Hareketi, alışılmadık bir şekilde, mollaların çok güçlü olduğu Meşhed’te başladı. Meşhed, Kum ve İsfahan gibi çok önemli bir dini merkez. Halk, ekonomik sıkıntılardan bunaldığını ve çözüm istediğini haykırmaya başladı. İlginçtir, hareketin çıkışı, çıkış yerine bağlı olarak reformcu Cumhurbaşkanı Ruhani’ye karşı gibi göründü. Ruhani’nin Cumhurbaşkanlığı seçiminde en önemli rakibinin kayınpederinin, Meşhed’te çok önemli bir imam olmasının bunda etkisi olduğunu tahmin edebiliriz.

 

 

Hareket; Meşhed’ten Tahran’a doğru ilerledikçe, 2009 Yeşil Hareketi’nin dinamikleri de harekete geçti. Yeşil Hareketçiler, 28 Aralık Hareketi’ni başlatanların ekonomik içerikli taleplerini benimsemiş durumdalar. Aynı husus, 28 Aralıkçılar için ne kadar söylenebilir, bilmiyoruz. Ancak bu aşamada birbirinden farklı sebeplerle sahaya inen gruplar birbirleriyle karşı karşıya gelmedi. Tam aksine, tüm hareket şimdilik kaydıyla karma bir görünüm aldı.

 

 

Bir diğer anlatımla, reformcu Cumhurbaşkanı Ruhani’ye karşı, dini lider Hamaney’in doğal tabanının başlattığı harekete, Ruhani’nin tabanı da katıldı. Böylece Ruhani de hareketin tek hedefi olmaktan çıktı.

 

 

BU KADAR SİLAHLI GÜÇ VE OPERASYON, İRAN EKONOMİSİNİ ZORLUYOR

 

 

 

28 Aralık Hareketi’nin ekonomik sıkıntılar üst başlığında toplayabileceğimiz çıkış sebeplerine kısaca göz atalım:

 

 

İran’da kamu idaresinde şeffaflık ve denetim yok. Buna bağlı olarak yolsuzluklar almış başını yürümüş durumda. Halkın refah seviyesini ciddi şekilde etkiliyor. Türkiye’yi soyup soğana çevirdiği anlaşılan altın tüccarı Zarrab’ın İran’daki ortağı Babek Zencani’nin İran mahkemesinde verdiği ifadeden basına yansıyan birkaç bilgi dahi yolsuzluğun boyutları hakkında bir fikir veriyor. Örneğin; Zencani’nin mahkemedeki ifadesinde, İran’a ait 8.5 milyar ABD dolarını Türkiye’de rüşvet olarak dağıttıklarını söylediği satırbaşları halinde yabancı basında iddia ediliyor.

 

 

Halk elbette bu dava sebebiyle sokaklara çıkmış değil. Hayat pahalılığı giderek tahammül sınırlarını aşmış durumda. Örneğin, gıda fiyatları aşırı yüksek. Petrol üreticisi İran’da benzin, halkın alışmış olduğunun üzerinde zamlanıyor. Demek ki kamu kaynakları; şeffaflık, denetim ve hesap verme olmazsa halkın refahı için harcanmıyor. Bu da halka pahalılık olarak fatura ediliyor.

 

 

İran ekonomisinin bunalmasının çok önemli bir sebebi de İran’ın resmi silahlı kuvvetleri dışında çok sayıda orduyu ve milis gücünü de finanse etmesi.

 

 

Bunlar;

 

 

-İran’da doğrudan mollalara bağlı olan Devrim Muhafızları ile Devrim Muhafızları’nın özellikle yurtdışında silahlı operasyonlar yapan elit kolu Kudüs Gücü ve mahallelerde rejimin zor kullanma gücünü sivillere dayatan Besic adlı sivil milis gücü,

-Irak’ta savaşan Haşdi Şabi,

-Yemen’de, Suudi Arabistan destekli rejime karşı savaşan Husiler,

-Suriye’de Esad’ın ordusuna destek veren İranlı gönüllüler ordusu,

-Lübnan’da Hizbullah.

 

 

Doğal olarak bu kadar silahlı güç ve operasyon, İran ekonomisini zorluyor.

 

 

ABD BAŞKANI TRUMP’IN İRAN AÇIKLAMALARI, MOLLA REJİMİNE ATILMIŞ BİR CAN SİMİDİDİR

 

 

 

Muhtemeldir ki Ruhani, bu krizden bazı sonuçlar elde etmeyi umuyor, planlıyor. Kendi söylemese bile başkaları şunları söylüyor: “Seçilmiş Cumhurbaşkanı hukuken ve siyaseten sorumludur. Yani, denetlenmeye ve hesap vermeye açıktır. Ellerinde çok büyük bir ekonomik güç tutan mollalar ise, hem seçilmemişlerdir hem denetlenemezler, hesap da vermezler”. “Birleşmiş Milletler ambargosunun büyük ölçüde yumuşatılmış olmasına rağmen vatandaşların ekonomik sıkıntıların artmasının sebebi, mutlak dokunulmazlığa sahip olan mollalardır”. “Ayrıca; Devrim Muhafızları, sivil milis gücü olan Besic ve yurtdışındaki silahlı yapılar doğrudan molalara bağlıdır. Molla rejiminin yayılmacı politikaları halkı fakirleştirmektedir”.

 

 

Tahmin edileceği üzere; dini lider Hamaney, ABD ve İsrail başta olmak üzere dış güçleri sorumlu tutuyor. Ruhani de olanlardan dış güçleri sorumlu tutarak mollaların genel söylemine aykırı düşmemeye çalışıyor.

 

 

ABD Başkanı Trump’ın İran’daki 28 Aralık Hareketini destekleyen açıklamaları, molla rejimine bilinçli veya bilinçsizce atılmış bir can simididir.

 

 

İran halkı, Trump’ın bu çıkışları nedeniyle, ekonomik taleplerle birleşmiş özgürlük isteklerini ABD ve İsrail’in sergilediği bir isyan hareketi olarak algılayabilir. Bu durum, molla rejiminin güçlenmesine ve hareketin arkasında olmasalar bile reformcuların ağır bir darbe almasına neden olabilir.

Anlaşılan o ki, mollaların tabanıyla reformcuların tabanının şimdilik kaydıyla birleşerek yürüyen 28 Aralık Hareketi, mollalar ve reformcuların üst yapılarının birbirlerini suçlamalarına gerekçe oluşturacaktır.

ABD Başkanı Trump’ın İran’daki bu harekete yönelik sözleri bilinçli olmayabilir. Ancak; bu müdahale sebebiyle mollalar reformcuları ezer ise, ABD, İran’a karşı güç kullanmak dâhil olmak üzere sertleşmenin meşru bir zemine oturduğunu iddia edebilecektir. Bu iddiasının etrafında belirli bir koalisyonu da oluşturacağı tahmin edilebilir. Buna bağlı olarak, İran halkının ve bölgemizin daha büyük sıkıntılarla karşılaşması beklenebilir.

 

 

İran’ın yapması gereken, bölgeyi şekillendirmek isteyen küresel güçlere kullanabilecekleri malzeme vermemektir. Bu çerçevede; İran, halkın taleplerine cevap vermeli ve demokratikleşmelidir. Yargısını bağımsız, tarafsız ve güvenilir kılmalıdır. Şeffaf, denetlenebilir ve hesap verir bir kamu yönetimi anlayışını hâkim kılmalıdır. Fakir halktan sağlanan kamu kaynakları, rüşvetçilere değil, halkın refahına harcanmalıdır.

 

 

KISSADAN HİSSE…

 

 

Tarih, tarih bilmeyenler yüzünden tekerrür eder.

Dünyanın başka bir ülkesinde olan olaylardan ders almayı bilenler, aynı sıkıntıları yaşamazlar.

Akıllı yöneticiler, ülkelerini hamasetle değil, aklın ve bilimin yol göstericiliğinde, tarafsız ve bağımsız adalet mekanizmalarını kurarak yönetirler. Böyle yöneticiler, tarihe lider olarak geçerler.