FETÖ’nün ‘vitrin süsleri’, ‘yetmez ama evetin güzelleri’ boşuna heveslenmesin… Cumhuriyet’in 94 yıllık tarihi onların istediği gibi yazılmayacak

FETÖ’nün ‘vitrin süsleri’, ‘yetmez ama evetin güzelleri’ boşuna heveslenmesin… Cumhuriyet’in 94 yıllık tarihi onların istediği gibi yazılmayacak
11 Eylül 2018 18:29

Cumhuriyet gazetesi, son 10 yılda iki ayrı hukuksuz operasyonun hedefi oldu.

 

Odatv

 

İlki FETÖ öncülüğünde, siyasi iktidar desteğiyle yürütülen, Ergenekon kumpası.

 

Gazete yönetimi, başta FETÖ medyası ve yargısı eliyle, sözde Ergenekon’un medya ayağı olmakla suçlandı.

 

Gazetenin kumpasın ayakları tarafından bombalanması yetmedi, binaları basıldı, İlhan Selçuk’tan Mustafa Balbay’a yazarları gözaltına alındı.

 

Kuruluşundaki Cumhuriyet düşüncesinden vazgeçmeden direnen, liberallerin demokrasi masalları anlattığı dönemde “tehlikenin farkında mısınız” diyerek toplumu uyaran gazete, kumpası çökertti.

 

Kumpası kuranlar sadece mahkeme sıralarında değil, toplum önünde de kaybetti.

 

 

Bir dönem, altında zırhlı araçlarıyla, Cumhuriyet’in yayın çizgisini sorgulayanlar, ellerinde valizlerle kaçarken görülüyordu.

 

 

Sonra…

 

 

Sonra Türkiye’deki “dönüşümün ruhu ile denkleşen” yeni bir yönetim geldi.

 

 

Gazete, bu dönemde bir dönem kavga ettiği çevrelere açıldı.

 

 

Liberal, liberal-solcu hatta muhafazakar demokrat olarak tarif edilen ve kendisini “Atatürkçü” kesimle mesafe koyarak tanımlayan isimler gazetede görünür oldu.

 

 

Gazetenin 10 yıl önce en sert reklam kampanyası Abdullah Gül’e karşı iken, Abdullah Gül’e yakın isimler bile gazetede yer buldu.

 

 

Kuşkusuz yaşanan bir görüş ayrılığı, bir çizgi değişikliği, bir anlayış farklılığıydı.

 

 

Bu da Türkiye’de yaşanan dönüşümle son derece ilişkiliydi.

 

 

Ancak yargı, ikinci kez devreye girdi.

 

 

Cumhuriyet’in yazar ve çalışanlarının yazdıkları, röportajları, haberleri FETÖ davasına delil yapıldı.

 

 

Cumhuriyet çalışanları haksız bir davada sanık oldu, Can Dündar’dan Ahmet Şık’a, Erdem Gül’den Murat Sabuncu’ya kadar birçok çalışanı hapis yattı. Nihayetinde kendilerinin üstüne oturmayan “FETÖ” suçlamasıyla ceza aldı.

 

 

Bir dönem önce “yeni Türkiye”yi kuranlar tarafından mahkum edilmeye çalışılan gazete, eller farklı olsa da aynı hukuksuzlukla hedef alınmıştı.

 

 

Yaşananlar biliniyor…

 

 

Gazete bir yol ayrımı yaşadı.

 

 

Mahkemenin, Cumhuriyet Vakfı kararının ardından, son yıllardaki yönetim, çoğunluğu kaybetti.

 

 

İstifalar ve görevden almalar birbirini izledi.

 

 

Bu haber-analiz “kim haklı” tartışması için yazılmadı.

 

 

Belki de hiç yazılmayacaktı, ancak bugün olan bir gelişme, herkesin “görünen köy”ü görmesine neden oldu.

 

 

Gazeteyi bir süredir şekillendiren ve yönetim değişikliği ile görevi bırakan Aydın Engin ve eşi Oya Baydar’ın söylediklerini tarihe not düşelim diye kaleme alındı.

 

 

Bir dönem kah FETÖ lideri Gülen’in Onursal Başkanı olduğu Abant Platformlarından, kah Taraf’tan Samanyolu Tv’ye FETÖ medyasından eksik olmayan, onların ülkenin yurtseverlerine yaptıkları operasyonların destekçiliğini yapan ikili bugün de onların diliyle konuştu.

 

 

Onlara göre Cumhuriyet zaten darbeciydi, Ergenekoncuydu, Uğur Mumcu gazeteciliği de anlamsızdı.

 

 

Bakın Taraf’ın eski muhabirine konuşan Aydın Engin neler söyledi:

 

 

-“Cumhuriyet, şanlı olduğu kadar karanlık sayfaları olan da bir gazetedir”

 

 

-“(Uğur Mumcu) Rakı masasında bana ‘İşçileri kafaya takmışsın. Bir araba dolusu işçiyi bilinçlendireceğime, bir albay bilinçlendiririm daha kestirme olur işler’ diye takılırdı. Bu elbette bir espriydi ama aynı zamanda bir bakış açısını da yansıtıyordu. Dolayısıyla arkadaşların ‘Uğur Mumcu gazeteciliği’ tanımı bana bir şey ifade etmiyor.”

 

 

- “Eski Ergenekoncular artık Erdoğan’a yakın duruyor. Tüm bu anlattıklarımı birleştirdiğimde, bugünkü Cumhuriyet yönetiminin de Erdoğan ile aynı pencereden baktığını söyleyebilirim.”

 

 

Bakın Oya Baydar hep “Cumhuriyet’i şekillendirmekle suçlanan” merkezdeki yazısında ne diyor:

 

 

-“Bu gazete, yayın hayatına başladığı ilk günden itibaren Türk ulus devletinin yayın organıdır. Siyasî iktidarlar, hükümetler, yöneticiler, sözcüler değişse de temel ilkeleri ve kırmızı çizgileri değişmeyen derin iradenin sesidir.”

 

 

- “(…)1960 ve sonrasındaki darbeleri, önce açık sonra biraz utangaç biçimde -kendisine dokunulana kadar- destekleyen de Cumhuriyet gazetesidir. Aslında gazetenin yöneticilerinin, yazarlarının suçu, günahı değildir bu durum. Emir büyük yerden: Devletin bekçilerinden gelmiş, onlar da devletin beka’sı için görevlerini yerine getirmişlerdir.”

 

 

-“Cumhuriyete darbe, derin devletin şu sıralarda güçlü olan Avrasyacı-Ergenekoncu kanadının Erdoğan AKP’si, Bahçeli’nin temsil ettiği faşizan Türk milliyetçiliği ve ulusalcılarla yaptığı derin ittifaktan gelmiştir.”

 

 

Aynı tornadan çıkmış, bir dönem FETÖ’nün iktidar desteğiyle Cumhuriyet’e saldırılarını hatırlatan bu satırlarda, aslında bir Cumhuriyet sevgisi yok.

 

 

Onlar için Cumhuriyet’in 94 yıllık gazetecilik tarihi darbeci, Ergenekoncu, derin devletçi, faşist; olmadığı dönemler ise tesadüften ibaret.

 

 

Gericilerin bombalarıyla bedeni parçalanan, iktidarın yolsuzluklarından mafyanın cinayetlerine kadar tüm güç odaklarının üstüne giden Uğur Mumcu’nun gazeteciliği “bir şey ifade etmiyor”.

 

 

Onlar için, İlhan Selçuk’un derdest edilmesi de Balbay’ın yıllarca hücrede tutulması da “vesayetten kurtulmak” için yapıldı.

 

 

Evet, bunlara bizi inandırmaya çalışıyorlar, çünkü onların hayalindeki gazete Cumhuriyet değil; Zaman ya da Taraf.

 

 

İşte tarihe not düştüğümüz zihniyet bu şekilde.

 

 

Ancak…

 

 

Herkesin sözünün herkese maledildiği bugünlerde, biz biliyoruz ki televizyonlarda, FETÖ’nün kumpaslarını, onun tetikçilerinin suratına karşı haykıran Kadri Gürsel, “Cumhuriyet’in Ergenekoncu” olduğunu düşünmüyor.

 

 

Biliyoruz ki Ceyda Karan, Cumhuriyet gazetesinin “karanlık bir tarihi olduğuna” inanmıyor.

 

 

Biliyoruz ki Güray Öz, Cumhuriyet ‘in tarihini “darbecilik” ile özdeşleştirmiyor.

 

 

Biliyoruz ki Çiğdem Toker için “Uğur Mumcu gazeteciliği bir şey ifade ediyor”.

 

 

Biliyoruz ki Hikmet Çetinkaya için Cumhuriyet, “devletin bekçilerinin emirleriyle” manşet atan bir gazete değil.

 

 

Özetle…

 

 

Engin-Baydar elinden geleni yapsa da Cumhuriyet gazetesinin 94 yıllık tarihinin herhangi bir bölümü ne Ergenekonculukla ne de FETÖ’cülükle mahkum edilebilir.

 

 

Çizgi, fikir, anlayış, yaklaşım farklılıkları bir yana Cumhuriyet gazetesinin tarihi, dün AKP-FETÖ medyasında “yetmez ama evet” vitrincisi Engin’in ya da Baydar’ın çizdiği gibi yazılmayacak.

 

 

20. yüzyılda olduğu gibi 21. yüzyılda da Cumhuriyet hep Cumhuriyet olacak.

 

 

Umuyoruz ki FETÖ iftirasına maruz kalanların mahkemesine giderek “Bu arkadaşlardan terörist olmaz, FETÖ’cü çıkmaz” diyen Alev Coşkun da, yollarını Cumhuriyet’le ayırsa da “Cumhuriyet gazetesinin daha fazla hırpalanmaması, zarar görmemesi için kan kusup kızılcık şerbeti içeceğiz” diyen Akın Atalay da, Cumhuriyet tarihini Cumhuriyet düşmanlarının yazmasına izin vermeyecek.