Farklı bir Umut Oran

Farklı bir Umut Oran
31 Temmuz 2012 14:16

CHP MYK’nın yeni yüzü İstanbul Milletvekili Umut Oran ile Halkın Habercisi olarak bir röportaj gerçekleştirdik. Biz sorduk CHP’de önemli bir sorumluluk alan İdari ve Mali İşler’den sorumlu Umut Oran H&H okurları için samimiyetle yanıtladı. İşte politikadan sosyal hayata, ekonomiden sosyal medyaya geniş bir yelpazede Umut Oran ile H&H ekibi olarak gerçekleştirdiğimiz röportaj:

Türkiye ekonomisi iyiye gitmiyor diyorsunuz yurttaşlara vatandaşlara ne önerileriniz olacak ne yapmalılar tedbir olarak?

AKP iktidarını değiştirmeliler. Bu kadar net söylüyorum. Türkiye, önce üreten sonra hakça bölüşen, gelir adaletini öne koyan, işsizlik ve yoksulluk belasını geride bırakmış bir ülke olacaksa bu AKP ile olmayacak.

H&H ÖZEL RÖPORTAJ

10 yıldır iktidardalar. Lafa değil, icraata bakalım. 10 yıllık süre, her hükümet için yeterli bir süredir. Bu sürede işsizlik azaldı mı? Hayır yüzde 10’da kemikleşti. Bu sürede, gelir adaletsizliği azaldı mı? Hayır OECD rakamlarına göre en zengin ile en fakir arasında 20 kat gelir farkı var.  Dolayısıyla bundan sonra da bu değişmeyecek. Sahip oldukları ideoloji, dünya görüşü, tarih okumaları onların daha etkin, daha güçlü, sosyal adaletçi, üretimi önceleyen, işsizlikle mücadele eden bir ekonomi politikası kurmalarına müsait değil.

Neoconların dünya görüşünün Türkçe tercümesinden oluşan ideolojileri ve neoliberal iktisat politikalarına olan bağlılıkları ile AKP’den böyle bir ekonomi politikası beklemek de doğru değil. Bunu sadece ben de söylemiyorum, Numan Kurtulmuş’un başkanlığını yaptığı HAS Parti programı da aynen bu sebeplerle AKP’yi eleştiriyordu. Dolayısıyla, elma ağacından portakal beklemenin anlamı yok. Gerekeni yapıp, evrensel değerlere inanan, üretimi, gelir adaletini,  yoksullukla mücadeleyi temel bir felsefi sorun olarak gören bir anlayışı iktidara getirmeleri lazım. Toplumun temel sorumluluğunun en düşük imkanlara sahip bireylerine dahi fırsat eşitliği sağlamak olduğunu anlamış, bir ülkenin standardını, o ülkenin imkanlarından en az yararlanan yurttaşının standardı ile ölçen bir anlayış olmadıkça bu sorunlar bitmez.  Bugün artık dünyada başarının ölçütü kişi başına düşen gelir rakamı değil,  insani gelişmişlik kriterleri.. Bu kriterleri de başarının ölçütü olarak kabul eden, toplumdan elde edilen zenginliği yine toplumun daha iyi güvenlik, eğitim ve sağlık olanaklarına kavuşması için bir araç olarak kullanan bir iktidar lazım Türkiye’ye. Adres belli.  Çok aramaya gerek yok, CHP iktidarı herkese iyi gelecek.



Facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım sitelerini bu kadar başarılı
kullanıyor olmanızın sırrı nedir?

Gençlerle birlikteyim. Teknolojinin sunduğu yeni imkanlardan yararlanmak gerektiğine inanıyorum. Sosyal medya üzerinden on binlerce insanla görüş alışverişinde bulunuyoruz, on binlerce haneye, aileye ulaşıyoruz. Türkiye internet kullanımının en yüksek olduğu ülkelerden biri. Facebook’ta en çok kullanıcıya sahip üçüncü ülke Türkiye. Siyasetçiler toplumun gerisinde kalamaz. Bugün ülkemizde 25 milyon internet kullanıcısı var. Toplum bu kadar ileri gitmişken, bizim sosyal medyayı dışlamamız da kabul edilemez.

Yıllar önce köpeğiniz öldüğünde kocaman bir ilan vermiştiniz, hayvanseverliğiniz hala devam ediyordur, şu an petiniz var mı? Hayvan hakları konusunda ne tür faaliyetlerde bulunuyorsunuz?

İstanbul milletvekilimiz Melda Onur ile birlikte Hayvan Hakları’nda ciddi düzenlemeler getiren bir yasa teklifi hazırladık. TBMM’de görüşülmeyi bekliyor. Özellikle hayvanlara uygulanan şiddet, tecavüz, işkence gibi gerçekten insanlık dışı eylemler eskiden Kabahatler Kanunu kapsamındaydı, şimdi eğer bizim yasamız kabul edilirse bu suçu işleyenler hapis cezasıyla cezalandırılacak.

Hayvanlarla dünyayı birlikte paylaşıyoruz. Bakın bütün dünyada hayvan hakları konusu bir medeniyet standardı olarak öne çıkıyor. Hayvan haklarının güçlü olduğu ve korunduğu ülkeler aynı zamanda demokratik olgunluğa sahip, hukuk devleti ilkesinin güçlü bir şekilde yaşandığı, insan hak ve hürriyetlerinin de korunduğu ülkeler. Bu da bir tesadüf değil. Bu işin bir felsefi temeli var. Kant’tan, Hegel’den, Schopenhauer’den beri, yaşayan ve yaşadığının farkında olan, ıstırap çekebilen, mutlu olabilen canlıların, birbirlerine karşı bir yükümlülüğü olduğu ifade edilir. Yani burada da etik felsefesi açısından bir pozisyon bulunur. İnsan nasıl davranacak? Ne yaparsa ahlaken doğru olur? Burada doğru olan acı çekebilen canlılar olarak, diğer canlılara acı çektirmemek, onların haklarına saygı göstermektir. Ne diyoruz? Her canlı doğumuyla bir takım haklara sahiptir, bu hakların en başında yaşama hakkı gelir. Demek ki bizim de hayvanların yaşama hakkını koruyacak, onların yaşama şansını yok etmeyecek bir şekilde davranmamız lazım. Sayısız tür yok oluyor, ekolojik dengenin temeli olan onlarca türün yaşam alanı daralıyor. İnsanlığın saldırganlığı ekolojik dengeyi bozdukça, insanoğlunun da yaşama alanını daraltıyor. Dolayısıyla daha bilinçli, daha evrensel ölçekte bakmamız lazım. Çok uzağa gitmemize de gerek yok, Berlin’e kadar uzanmadan Konya’ya gitsek, Mevlana’dan feyz alsak yeter. Ne diyor Mevlana? Hayvanlar zulmün sessiz şahididir ama ahiret günü konuşacaklar. Biz de bu bilinçle davranıp, zulmetmezsek, görevimizi yerine getirmiş oluruz.

Yoğun tempoya rağmen spor yapmaya fırsatınız oluyor mu?

Her sabah 05.30’da kalkıp spor yapmayı alışkanlık haline getirdim ve bunu her yerde sürdürmeye çalışıyorum.

Sinemaya mı giderseniz yoksa evde DVD izlemeyi mi tercih edersiniz?

Yoğun tempo içerisinde fırsat bulabilirsem sinemaya gitmeye çalışıyorum. Özellikle ailemle birlikte bunu yapmak farklı bir keyif oluyor.

Hobileriniz nelerdir?

Yurtdışında da olsam, çok olağanüstü bir şey olmadıkça sabah 5.30’da kalkıp sporumu yapıyorum. En büyük hobim de spor. Yüzme, yürüyüş, koşu, futbol hiç fark etmez, spor yapmanın büyüsü, keyfi her zaman hayatımın bir parçası.

En sevdiğiniz yemek nedir?

Yemek ayırmam ama simide özellikle de Ankara simidine karşı farklı bir sevgim var.

En beğendiğiniz 3 kitabı sayın desek…

Nazım Hikmet Kuvay-i Milliye Destanı, Jack London’dan Beyaz Diş ve George Orwell’in 1984’ü. Özellikle 1984’ü bu dönemde bütün arkadaşların da okumasını isterim. Totaliter bir rejimin, üstün propaganda teknikleri ve sürekli baskı anlayışı ile insanlığın özgürlüğünü ve ahlakını nasıl yok edebildiğini gösteren çok özel bir eserdir.

Yaptığınız sporlar neler?

Futbol ve basketbol oynamaya devam ediyorum. Gençliğimde de Galatasaray’da kalecilik yaptım. Halen de veteran takım oyuncusuyum.

En sevdiği renkler?

Turkuaz açıklığı, ferahlığı, geleceği çağrıştıran yoğunluğu ve derinliği ile çok özel bir renk. Bu ülkenin rengine çok yakın. Buhara’nın turkuaz renkli kubbelerinden, Akdeniz’in derinliklerine kadar her yerde Türkiye’nin o güzel çeşitliliğini, kültürel derinliğini, tarihsel hacmini ve büyüleyici geleceğini gösterir.

Kırmızıyı da anmak lazım. Paris Komününden, İstiklal Harbine kadar her zaman özgürlüğü, bağımsızlığı, yenileşmeyi sembolize eden, tarihselliği de olan bir renk.

En çok hangi gazeteleri okursunuz?

Öncelikle Cumhuriyet ve Dünya okuyorum. Daha sonra diğer gazetelere de mutlaka bakıyorum.

Sık okuduğunuz köşe yazarları kimler?

Bir kere şunu anlamak lazım, gazeteler sadece aynı fikirde olduğumuz insanları okumak için alınmaz. Tam tersine farklı fikirlere sahip insanların görüşlerini öğrenmek için de köşeyazarlarına ihtiyacımız var. Burada tek ayrımım basın ahlakı ve evrensel hukukun ortaya koyduğu kurallar. Partizanca, nefretle, öfkeyle, ötekileri yok etmek gayesiyle kalemini kullanan kalemşörlerle köşeyazarları arasında bir ayrım yapmak lazım.

Bunun dışında, Bekir Çoşkun ile Cüneyt Arcayürek’i takip ediyorum. Utku Çakırözer’in Türkiye gazeteciliğine farklı bir analitik derinlik getirdiğine inanıyorum. Hürriyet gazetesinden Sedat Ergin, Mehmet Yılmaz ile Ahmet Hakan’ı takip ediyorum. Radikal’den Ezgi Başaran çok başarılı işler yapıyor. Özgür Mumcu da babasının yüz akı olarak okunacak bir isim.  Sözcü’de Uğur Dündar ile Emin Çölaşan zaten kendi alanlarında marka isimler. Milliyet gazetesinde sevgili dostum Can Dündar ve Fikret Bila’yı takip ediyorum. Vatan Gazetesinden Mustafa Mutlu ve Ruşen Çakır belli bir standartta yazan yazarlar. Habertürk’ten Umur Talu’yu özellikle beğeniyorum. Zaten yakın zamanda da Medya Etiği dalında bir ödül aldı.