‘En büyük suçum monşer olmak’

‘En büyük suçum monşer olmak’
31 Temmuz 2014 20:19

İhsanoğlu Sivas temasları çerçevesinde açıklama yaptı.

 

Cumhurbaşkanı Adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, “Seçilecek Cumhurbaşkanı milletin aldığı oy oranı ne olursa olsun, o 76 milyonun hepsinin, birlik ve beraberliğin temsilcisi olmak zorundadır. Öyle olmazsa bu gemi su alır, biz bu geminin su almasını hiç istemiyoruz” dedi.

 

-“THY’YLE GELİYORUZ…”-

 

İhsanoğlu, seçim çalışmaları kapsamında bulunduğu Sivas’ta konuştu. Adaylar arasındaki seçim kampanyasının adaletli bir şekilde yürümediğini savunan İhsanoğlu, “Biz gönüllü olarak başladık. Gönüldaşlarımızla, fikirdaşlarımızla, ülküdaşlarımızla beraber yola çıktık. Biz Türk Hava Yolları’ndan bilet alarak geliyoruz. Dostlarımızın verdiği arabalarla dolaşıyoruz. Paramızın yettiği kadar otobüsleri giydiriyoruz. Karşı tarafta devletin, başbakanlığın bütün imkanları… Bakanların hepsi bir ağızdan Ekmeleddin İhsanoğlu’na küfretmekle meşgul. İftira atmakla, yalan söylemekle, suç uydurmakla meşgul” dedi.

 

Kendisinin en büyük suçlarından bir tanesinin “monşer olmak” olduğunu ifade eden İhsanoğlu, “Türk Ceza Kanunu’nun 5555. Maddesine göre monşer olmak yasaktır… Monşer olanlar idama mahkûm olmalıdır… Böyle bir şey olur mu?” ifadelerin kullandı.

 

-KAYAK POLEMİĞİ-

 

Kendisinin yine İsrail taraftarı olmakla suçlandığını da belirten İhsanoğlu, şunları söyledi:

 

“Ben hayatımı Filistin davasına hasletmiş bir insanım. Ben Filistin’in BM’ye girmesi için çalışmış bir insanım. Ben Hamas ve Fetih arasındaki kavgayı durduran, ilk ateşkesi sağlayan bir insanım. Şimdi yeni bir şey uydurmuşlar, BM’de Filistin’in kabul edildiği gün, ben Alp Dağları’nda kayak yapıyormuşum. Böyle saçma bir şey yok.

 

Bunu söyleyenlerin delil koymaları lazım. Delili olanlar, benim Alp Dağlarında olduğumu söyleyenler ilan etsinler ve ya özür dilesinler. Ve yahut bir daha kalemlerini böyle çirkin iftiralara kullanmasınlar. Kendinizden eminseniz niye başkasına iftira atıyorsunuz. Siz milletin adamıysanız, millet size verecek, versin. Bizim buna itirazımız yok, seçim, bu demokrasi… Bu memlekette 1950’den beri demokrasi var. Millet istediğini getirir, istediğini götürür. Ama başkasına iftira atmayınız, hakaret etmeyiniz. Bu dinimize aykırıdır.”

 

-“VESAYETİ KALDIRACAĞIZ DİYORLAR, 12 SENEDİR DEVLETİ KİM İDARE EDİYOR?”-

 

Bu seçim kampanyasında “iftiraların” yanı sıra bazı iddiaların da bulunduğunu, bir tanesinin de “Vesayet sistemini sona erdirmek” olduğunu belirten İhsanoğlu, “Türkiye vesayet sistemi altında inliyor ve Türkiye’yi kurtaracaklar, ‘Askeri, bürokratik vesayeti kaldıracağız…’ Peki, 12 senedir devleti kim idare ediyor. 7 sene Çankaya’da Türk devletinin cumhurbaşkanını kim seçti, hangi partiden? Böyle bir iddia olur mu? Cumhurbaşkanı başka bir yerden gelmiş olur, asker olur, Anayasa Mahkemesinin başkanı olur, şu olur, bu olur, o zaman dersin ki ‘Biz bunu istemedik, getirdiler, zorladılar, bu vesayet sisteminin adamıdır.’ Ama bu sizin adamınız, partinin kurucusu” diye konuştu.

 

“Vesayet” denilen, 12 Eylül’ün getirdiği kanunlardan YÖK Kanunu, RTÜK Kanunu, Seçim Kanunu ve Sendikalar Kanunu olmak üzere 4 kanunun kaldığını kaydeden İhsanoğlu, Rabia işaretine atıfta bulunarak şöyle devam etti:

 

“Peki siz 12 senedir niye bunları değiştirmediniz. İşte bu 4 var ya 4… Ben bunları böyle yapıyorum, 4… 12 Eylül’den beri niye 4, niye sıfırlamadınız bunları? Bunları değiştirmek sizin elinizdeydi, çok kanunlar değişti. Ama başka türlü değişti, yeni vesayeti artırmak için değişti. Gidermek için değil. Şimdi ‘Vesayet sistemini kaldıracağım’ diyenler, kendi vesayet sistemlerini getirecekler. Siz o oyları kendi şahsi emelleriniz için, kendi şahsi gücünüzü artırmak için kullanamazsınız. Yani siz Türkiye’nin rejimini parlamenter rejimden, başkanlık rejimine, bütün güçleri tek bir insanın eline toplama sürecine sokamazsınız. Millet bunu kabul etmiyor. ‘Vesayeti kaldıracağız, millet adına getireceğiz’ falan… Millet sana oy veren 50,1 ve ya 45, 6 değil, milletin adı yüzde 100’dür, 76 milyondur. Seçilecek Cumhurbaşkanı milletin aldığı oy oranı ne olursa olsun, o 76 milyonun hepsinin, birlik ve beraberliğin temsilcisi olmak zorundadır. Öyle olmazsa bu gemi su alır, biz bu geminin su almasını hiç istemiyoruz. Hele bu çalkantılı denizde, bu fırtınalı günlerde, her tarafımızdan rüzgârlar şiddetli bir şekilde eserken, biz istiyoruz ki Türkiye’de istikrarlı bir şekilde, huzur içinde büyüsün.”

 

-“KİME KARŞI CİHAT?”-

 

İhsanoğlu, Ramazan Bayramın’ın ilk gününde IŞİD yanlılarının İstanbul Ömerli’de cihat çağrısında bulunduğu eyleme de değindi. İhsanoğlu, “Türkiye her gün sabahtan akşama kadar Gazze’deki kardeşlerimiz için dövünüyorsa ve milleti de bu konu etrafından heyecanlandırıyorlarsa, bayramda İstanbul’da tuhaf tuhaf simalı insanlar cihat namazı kıldılar. Ne demek cihat? Kime karşı cihat? Biz bu noktaya mı geleceğiz?” ifadelerini kullandı.

 

-“TÜRKİYE’NİN BİRAZ TÜRKLERLE, TÜRKMENLERLE MEŞGUL OLMASI LAZIM”-

 

Bütün bu ‘cihat’ diyerek hareket eden teröristlerin hepsinin İslam’ın en büyük düşmanı olduğunu kaydeden İhsanoğlu, şöyle devam etti:

 

“Biz bunlarla uğraşmayı bıraktık, sabahtan akşama kadar dövünüyoruz, Gazze, Gazze… İyi ama Gazze’ye ciddi yardım yapalım, lafla değil. Bu yardımı nasıl göndereceğiz, bütün kapılar kapalı yüzümüze. Büyüklerimiz diyor ki, ‘Falan devletin cumhurbaşkanıyla konuşmak istiyoruz, bize telefona çıkmıyor.’ Türkiye bu noktalara düşecek ülke mi? Türkiye’nin cumhurbaşkanı, başbakanı bir mesele için, herhangi bir devletin başkanıyla konuşmak istediği zaman, karşı taraf bundan kaçınıyorsa çok düşündürücü bir şey, bunu düşünmek lazım. Türkiye’nin bunlardan kurtulması lazım.

 

Türkiye’nin biraz Türklerle, Türkmenlerle meşgul olması lazım. Dün bir Türkmen ailesini ziyaret ettik. 18 kişi, bir-buçuk odada yaşıyor. Kendilerini zor kurtarmışlar. Arkadaki yüz binler, susuz, gıdasız, barınaksız, korumasız, teröristlerin merhameti altında, kızlarına tecavüz ediyorlar. 12-13 yaşındaki kızlarına ayan beyan, ortalarda tecavüz ediyorlar ve o körpe kızlarımızı elektrik direklerine asıp öldürüyorlar ve biz bunları görmezlikten geliyoruz, varsa yoksa Gazze, İsrail’i kınıyoruz. Peki, bunlarla ilgili acaba kaç devlet başkanıyla, kaç tane dışişleri bakanıyla konuşuldu? Niye bunlar için güvenli bölgeler yaratmıyoruz? Biz 1991 senesinde, Kürt kardeşlerimiz Kuzey Irak’ta kötü muameleye maruz kaldığı zaman onlara topraklarımızı, kucaklarımızı açtık ve onları misafir ettik. Türkmen kardeşlerimize niye yapmıyoruz? Türk oldukları için mi? Siyaset dâhilerimiz Güvenlik Konseyi’nden Türkmenler için karar çıkarsınlar. Hem Gazze için, hem de Türkmen kardeşlerimiz için uğraşalım. Bunlar, millet adına hareket ediyorlar… Hangi millet? Ben soruyorum, bu eğer Türk milletiyse, Irak’taki herkesle uğraşıyoruz ama Türkmenlerin feryadını dindirmiyoruz. Onun için 10 Ağustos’ta vereceğiniz oy çok önemlidir. Türkiye’nin önünü ya tıkayacaktır ya açacaktır, bunu böyle bilmek lazım.”