Eminağaoğlu: Ne hükümet ne de cemaat! Tam bağımsız yargı için kararlıyız

Eminağaoğlu: Ne hükümet ne de cemaat! Tam bağımsız yargı için kararlıyız
21 Eylül 2014 09:28

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üye seçimleri yaklaşırken iktidar yargıyı güdümüne almak için örgütlediği Yargıda Birlik Platformu’nun seçimi kazanması için var gücüyle çalışırken Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) ve Yargıçlar Sendikası da iddialı. Yargıçlar Sendikası Genel Başkanı ve eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu HSYK seçimleriyle ilgili olarak çarpıcı açıklamalar yaptı.

 

 

HSYK’NIN VARLIK NEDENİ YARGI BAĞIMSIZLIĞI

 
HSYK’nın varlık nedeni, yargı bağımsızlığının ve yargıç güvencesinin sağlanmasıdır. HSYK, yargıyı yönetmek için değil, güvence olmak için vardır. Bunların sağlanabilmesi için de HSYK’nın aynen mahkemeler gibi, bağımsız ve tarafsız biçimde yapılandırılması ve çalışması gerekmektedir.

 

 

HSYK HER DÖNEMDE SİYASİ İKTİDARLARIN HEDEFİ OLMUŞTUR

 
Ülkemizde yargı üzerinde artan hukuk dışı etkiler karşısında ilk kez 1961 Anayasası ile anayasal güvenceye de kavuşturularak kurulan bu Kurul, baskıcı yönetimler döneminde her zaman gözlerin çevrildiği bir yer olmuştur. Bu yönetimler baskıcı adımlarını öncelikle ve kolaylıkla yargı üzerinden atmış ve sanki her şey hukuk içinde yürütülüyormuş izlenimi de yaratmak istemişlerdir. Böyle dönemlerde bu kurula, yargıyı yönetim merkezi, yargıyı kontrol noktası gibi bakılmış, bu kurul üzerinde elde edilen güçle, yargı organları üzerinden sistemin, hukuk devletinin, devletin, demokrasinin yönetilmesi, hizaya sokulması, hatta her iktidarın da kendini aklaması gibi roller yüklenerek, denenmedik hiçbir şey bırakılmamıştır. Bu nedenle gücün öne çıktığı, baskın olduğu dönemlerde de, yargı gücün karşısında etkin bir güvence biçiminde varlığını hissettirememiş, genel hatları ile gücün yanında bir duruş sergilemiştir.

 

 

HSYK’NIN VARLIĞI YARGI İÇİN GÜVENCE OLMAKTAN ÇIKTI,TEHLİKE HALİNE DÖNÜŞTÜ

 
Bu kurumun yapısına ilk müdahale 12 mart dönemindeki anayasa değişikliği ile yapılmış, daha sonraki müdahale ise 12 eylül döneminde ve 1982 Anayasası ile olmuştur. Yine 28 şubat sonrası 2001’deki Anayasa değişikliği ile Adalet Bakanı ki aynı zamanda HSYK Başkanıdır, MGK içine sokulmuştur. Yine sivil de olsa baskıcı bir yönetimin söz konusu olduğu 2010 daki Anayasa değişikliği ile de, HSYK çıkış noktasından daha da çok geriye götürülmüştür. Yapılan müdahaleler karşısında bugün HSYK’nın varlığı, artık yargı için güvence olmaktan çıkmış, neredeyse yargıya tehlike haline dönüşmüştür.

 

 

12 EYLÜL DÖNEMİNDE BİLE HSYK ÜZERİNDE VESAYET DAHA AZDI

 
12 Eylül döneminde 1981 yılında çıkartılan HSYK Yasasında, Adalet Bakanı HSYK’nın başkanı, müsteşarı ve personel genel müdürü de, bu kurulun doğal üyeleri yapılmış olup, 1982 Anayasası hazırlanırken HSYK’da bir bürokrat yeterli görülerek, Anayasa metninde, personel genel müdürüne yer verilmeyince, HSYK Yasası da Anayasa’ya göre değiştirilmiştir.

 

 

HSYK’da, 12 Eylülcüler bile bir bürokratı yeterli görürken, 2010 değişikliği ile Adalet Akademisinden seçilecek bir kişi, Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek 4 kişiyi de bir yana bırakırsak, bugün yapısı içinde müsteşarın yine doğal üye olarak bulunduğu HSYK’ya, şimdilerde yapılacak seçimde, ilk derece mahkemeleri için tanınan kontenjanlardan, sadece ve bizzat meslekte olanlar değil, 6 bürokrat daha aday olmuş, 12 Eylül anlayışının kat be kat önüne geçilmiştir!

 

 

Yargı ve savcı olup, idari görevde bulunanlar, yani bu bürokratlar, hukuksal kavram olarak, meslekte olan değil, meslekten sayılan kişilerdir. Anayasa’nın Yargıtay ve Danıştay maddelerinde, meslekten sayılanların, bu yüksek mahkemelere seçilme hakkına özel vurgu yapılmış olup, HSYK maddesinde ise, idari görevde olanların HSYK’ya seçilebileceklerine yönelik, böyle özel bir vurgu yoktur. İdari görevdekilerin, meslekte olanlarla eşit haklara sahip olduklarına ilişkin Anayasa’nın 140/son maddesine rağmen, diğer maddelerde seçilme hakkı konusuna ayrıca özel vurgu yapılması, seçilme hakkının Anayasa’nın 140/son maddesi kapsamında kalmadığını göstermektedir. Buna rağmen bugün 6 bürokratın seçim yolunu dolanarak aday olmaları, yerel mahkemelerde çalışan yargıç ve savcılara tanınan seçilme hakkının, yereldeki bu yargıç ve savcılarca etkin kullanılamamasına, HSYK üzerinde yargı dışı etkilerin artmasına neden olmaktadır. 2010 yılındaki seçimler bunun çok somut göstergesi olmuş, bakanlık bürokratları, seçim yolunu dolanarak kendilerini HSYK’ya taşıtmışlardır.

 

 

DARBE DÖNEMLERİNDE BİLE BU KADAR BASKI GÖRÜLMEDİ

 
HSYK üzerindeki ağırlığını daha da artırmak isteyen iktidar, dünyada ve ülkemizde hele de hiç bir darbe dönemlerinde bile eşi görülmedik biçimde, 2014 yılı başında TBMM’de önce Adalet Komisyonunda uçan tekmelere, sonra Genel Kurul’da tekme, tokat, yumruklama, burun kırma gibi yol ve yöntemlere başvurarak, HSYK yasasında ancak bu şekilde değişiklik yapıp, bu kurulun önemli derecedeki görevleri Adalet Bakanına aktarılmış, yapılan bu değişikliklerin büyük bir bölümü Anayasa Mahkemesince iptal edilince, Adalet Bakanlığı ve hükümet bu sefer kaybettiği o yetkileri tekrar ele geçirebilmek için, yapılacak HSYK seçimlerine el atmışlar, bu nedenle de YBP adlı yapıyı yaratmışlardır.

 

 

ADALET BAKANI SEÇİM ÇALIŞMASI YAPIYOR,HSYK SEÇİM SÜRECİ EŞİTSİZ KOŞULLARDA SÜRÜYOR

 
Seçim sürecinde tüm kamu olanakları YBP’ye seferber edilmektedir. İktidarca artık bunun açıkça ifadesinden de geri durulmamakta, gidilen her adliyede mutlaka bir Adalet Bakanlığı görevlisi ile karşılaşılmaktadır. Artık Adalet Bakanı bile, kendisi için cezaevi ziyareti diye ad takıp, yurt gezilerini başlatmış, seçim takviminde kendisine adliyelere uğrama veya yerel teşkilatta görevli meslektaşlarla görüşme yolları yaratmıştır.

 

 

SEÇİM ZAMMI YARGIYI RENCİDE ETTİ

 
Seçimi kazanmak için her yol denenmektedir. Bu seçimlerde oy hakları bulunmadığı için yargıç ve savcı emeklileri ile adliye personeli kapsam dışı bırakılıp, görevdeki yargıç ve savcılara maaş zammı gündeme getirilmiştir ki, yıllardır görmek istemediği bu konuyu iktidar sınırlı biçimde seçim sürecinde gündeme taşımakla yargıyı rencide de etmiştir. Yine bir kısım yüksek yargıçlara İstanbul’da lüks TOKİ konutları iddiası gündeme taşınmıştır ki, iktidar seçimi kazanmak uğruna başvurmadık yok ve yöntem bırakmamaktadır.

 

 

BİZE YAPILAN SALDIRILAR İKTİDAR EKİBİNİN TÜKENMİŞLİKLERİNİN GÖSTERGESİ

 
Adaylarımıza ve bizlere her türlü saldırılar yapılmaktadır. Biz yaptıklarımızla varız. Kimseye saldırmıyoruz. Adaylarımız tabandan gelen ve çok aşamalı değerlendirmeler sonrası seçilerek desteklenen kişilerdir. Saldırılar gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Karşımızdakilerin her yolu denediklerini gösteren bu tablo, aynı zamanda onların tükenmişliklerinin de ifadesidir. Bizim amaçladığımız HSYK; açık ve hesap verebilir HSYK’dır.

 

 

İKTİDAR DİSİPLİN KONUSUNU YARGIÇ VE SAVCILAR ÜZERİNDE BASKI UNSURU OLARAK KULLANACAK

 
Ayrıca 2010 yılında yapılandırılan HSYK nın hukuksuzlukları en üst noktaya ulaştığından, bu konu bile seçim malzemesine dönüştürülmüş, HSYK kararlarına yargı yolunun açılarak, herkesin yargı yolu ile HSYK’nın vesayetinden kurtulması, HSYK’nın keyfiliğinin söz konusu olmaması, tüm HSYK kararlarının yargı yoluna taşınabilmesi gerekirken, disiplin soruşturma ve cezalarının bir kısmı için af gündeme getirilip, bu konu da sömürü konusu yapılmıştır. Öte yandan cemaatle mücadele diyen iktidar ve YBP bilmektedir ki, konu Anayasa Mahkemesine gittiğinde, hukuksal dayanağı ortaya konulamadığından disiplin cezaları arasında, eşitlik kuralı gereği, böyle bir ayrım yapılamayacağından hareketle, verilecek iptal kararı ile tüm cezalar da af kapsamına girecektir. Bu nedenle ileri sürdükleri cemaatle mücadele söylemi, kağıt üzerinde bir söylemdir. Tüm HSYK kararlarına yargı yolunun açılması konusu her nedense kimsenin ağzından çıkmamaktadır. Demek ki 12 Eylül alışkanlığından vazgeçmeyip, HSYK kararlarına yargı yolunu açmak istemeyen iktidar, yeni HSYK’yı yapılandırırsa ve etkisi altına alırsa, eski alışkanlığını sürdürmek, disiplin konusunu gelecekte baskı unsuru olarak sürdürmek niyetindedir.

 

 

YARGI YARGIYA BIRAKILSIN

 
Biz yargı yargıya bırakılsın diyoruz. Bu tabloda da, cemaat bir suç örgütlenmesi ise, bağımsız ve tarafsız bir biçimde yargı organları konuyu soruşturduğunda, olayın kuşkusuz yargı kolu da soruşturulacak, bu soruşturma da elde edilen bilgi ve belge olduğunda da, buna göre elbette HSYK zaten yapması gereken şeyleri yapacaktır. Cemaat bir suç örgütlenmesi değil de, konu sadece yargıda bağımsız ve tarafsızlığın kaybedilmesi düzeyinde kalıyorsa, yine HSYK zaten yapması gerekeni yapmak durumundadır. Bunların hiç biri yoksa zaten yapacak bir şey yoktur. Dolayısıyla böyle bir konuda rol üstlenmesi gereken iktidar veya hükümet değil, yargının kendisidir. Bunun için de cadı avına çıkmadan, cemaat sömürüsü yapmadan, konuya evrensel hukuk değerleri ve yargının kuralları içinde yaklaşılması ve bakılması yeterlidir. Hukuk neyi gerektiriyorsa o yapılsın.

 

 

KARARLIYIZ

 
Tüm bu nedenlerle HSYK içinde bir güç olarak ne hükümet ne de cemaat olmalıdır. HSYK, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına uygun yapılanmalı ve öyle de görünmelidir. Amacımız bunu sağlamaktır. Bu nedenle hiç bir güç odağı ile dirsek temasına girmeden sadece yargıç kimliğini esas alan meslektaşlarımızın desteğini talep ederek, amaçladığımız bağımsız ve tarafsız HSYK’yı yaratıp, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesini sağlayacak bu Kurul yoluyla, ülkenin her yerinde ve herkese adaleti dağıtacak ve yaşatacak bir yargıyı var etmek istiyoruz. Adaletin her yerde yaşanabilmesi ancak böyle olanaklıdır. Kararlıyız.

 

Kaynak: İlk Kurşun