Emekli Kurmay Albay Balçık, Karadeniz’deki terör olaylarını değerlendirdi!

Emekli Kurmay Albay Balçık, Karadeniz’deki terör olaylarını değerlendirdi!
6 Eylül 2017 08:31

Trabzonlu emekli Kurmay albay Canfer Balçık, kentte yaşanan terör olaylarını değerlendirdi. Balçık, “Terör olayı sadece Maçka’da yaşandı gibi görünüyor. Ancak terörst faaliyetler kapsamındaki istihbarat, işbirlikçi ve eleman temini eyleme yönelik hedef tespit ve keşif gibi faaliyetlerin bölgenin her tarafında yapılmakta olduğunu düşünüyorum” dedi.

 

 

Röportaj: Mustafa Sungur / Karadeniz Gazetesi

 

 
Trabzon ve Karadeniz Bölgesinde güvenlik sorunu var mı? Var ise ne gibi önlemler alınmalıdır ?

 
Karadeniz Bölgesinde ve Trabzon’da; diğer bölgelerle kıyaslandığında, ilk bakışta, terör veya güvensizlikten söz edemeyiz.
Hatta; diğerlerine oranla, daha güvenli de diyebiliriz. Ancak;Karadeniz Bölgesi ve özellikle Trabzon’un stratejik önemi dikkate alındığında, “Ülkemizin en hassas bölgesi!” diyebiliriz. Çünkü; bu bölge ülkemizin omurgası, TRABZON da şahdamarıdır.

 
Neden böyledir?

 
Çünkü; bölge insanı, “MİLLİ REFLEKSLER” bakımından son derece duyarlıdır. Buradan alevlenebilecek bir yangın; büyük bir kasırga eşliğinde, bütün ülkeye yayılabilir ve bir iç savaşa yol açabilir.

 
Alevi-Sünni, Sağ-Sol, İktidar- Muhalefet vb. birçok eksende ayrışmayı körükleyenlerin; Türk-Kürt eksenindeki ayrıştırma çabalarının temel hedefi ; “Karadeniz Bölgesi’ndeki vatandaşlarımızla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki vatandaşlarımızı karşı karşıya getirmektir.”

 
Neden, özellikle bu iki kesim?

 
Çünkü; ülkenin her tarafına yayılmışlardır. Karşı karşıya geldiklerinde yangını ülke geneline yaymak kolaylaşır. Karakteristik özellikleri de kavgaya çok müsaittir. İki bölge halkının “Ortak vatan, tek bayrak ve ortak ülküler etrafında kenetlenmesi” emperyalist güçlerin en büyük korkularındandır. Onlar için; ne denli insan ölürse, o ölçüde ayrışma körüklenir ve bir kan davasına dönüşmesi kolaylaşır.

 
Peki ne yapmak gerekiyor?

 
Gerek görevim esnasında ve gerekse sonrasında; bu konuda çeşitli önerilerim oldu.

 
*Halkın bilinçlendirilmesi,
*Bölgeye özgü, özel bir haberalma sisteminin geliştirilmesi,
* Güvenlik güçlerinin, bölge koşullarına göre eğitilmesi ve donatılması,
*Ulaşımı güç bölgelerde “Gizli gönüllü köy koruculuğu” sisteminin kurulup, yaygınlaştırılması vb. tedbirler bunlardan bazılarıdır.
Detaylandırıldığında saatlerce izah edilebilecek birçok tedbir var.

 
Bu arada; muhtemel terör eylemlerini sadece belli bir terör örgütünden beklememek gerekir.
Bölgemiz turizm bakımından da çok önemli bir bölge. Arap turistler yoğunlukta. Onlara yönelik de, hissettirmeden, istihbari ve güvenliği sağlayıcı önlemlerin alınması gerekir.
Terörle mücadele bakımından; zaten yapılmakta olanlara çok fazla değinmek istemiyorum.

 
Neden sürekli Maçka’da terör olayları yaşanıyor?

 
Terör olayları sadece Maçka’da yaşandı gibi görünüyor. Ancak terörist faaliyetler kapsamındaki ‘İstihbarat, işbirlikçi ve eleman temini, eyleme yönelik hedef tespit ve keşfi’ gibi faaliyetlerin bölgenin her tarafında yapılabileceğini, hatta yapılmakta olduğunu düşünüyorum.

 
Bildiğiniz gibi; KARADENİZ BÖLGESİNDE terörist faaliyetler yeni başlamamıştır.
Altyapısı; 1987 yılından itibaren “Pontusçuluk faaliyetleriyle koordineli olarak” hazırlanmıştır.

 
Önce Tokat, Ordu, Giresun illerimizin kırsal kesimlerine yayılan terörist faaliyetler;1998 yılında Trabzon ve Rize kırsal alanına da sıçramıştır.
Maçka’nın; ‘Trabzon merkeze ve Güney komşu illere ‘örtülü ulaşıma olanaklı olması’ özel olarak seçimini gerektirmiyor . Çünkü; aynı özelliğe sahip çok sayıda yerleşim birimimiz var.

 
Terörist unsurların; yeterli arazi bilgisi ve halk desteği olmadan bir bölgede uzun süre barınmaları çok zordur. Nitekim ‘Halk desteği olmadığından’ deşifre olmuşlardır.

 
Terörist unsurlar;’Ses getirebilecek eylem yapmayı’ tercih ederler. Ayrıca; darbe yedikleri veya eylemleriyle anıldıkları bölgelerde yeniden eylem yapmayı da, bir hareket tarzı olarak benimseyebilirler.

 
Maçka’da yaşanan olay; teröristlerin çok önceden planladığı bir eylem olarak görülmüyor. Güvenlik güçlerinin peşlerine düşmesiyle yaşanıyor.

 
Teröristler bölgeye nasıl geliyor ve bölgenin keşfini nasıl yapıyor olabilirler?

 
Maçka’ya hem Bayburt, hem Gümüşhane hem de Giresun, Rize illerinin kırsal alanından, hiçkimseye görünmeden gelinebilir.
Hatta Trabzon’dan bir araçla, Maçka’ya gelip, kırsal alana geçmeleri de mümkün. Buna önleyici tedbirlerle engel olmanız, her zaman olanaklı olmayabilir.

 
Keşif için çok değişik yöntemler kullanmak mümkündür.
Keşfi ne maksatla yaptıklarına bağlı olarak; yöntemler de değişir.

 
Silahsız olarak veya silahını saklayarak heryerde keşif yapılabilir. Herhangi bir araçla veya genel ulaşım araçlarıyla ve/ veya “Pazarlamacı, seyyar satıcı, fındık işçisi vb.” kisvelere bürünerek daha önceki yıllarda keşif yaptıklarını biliyoruz.

 
Vatandaşlarımızın dikkati ve ihbarı sonucu, bunların bir kısmı da etkisiz hale getirilmişti.
Gurup sorumlu yardımcısını Rize’de ele veren, genel görünümünün yanında, “Ellerinin nasırlı oluşu, sıcakta mont giymesiydi.
Aybastı’da önemli bir teröristi yakalatan emare; Halıcı görünümündeki minibüsünün Mersin plakalı olmasıydı.
Vatandaş; aracın Mersin’den oraya kadar yaktığı yakıtın, araçtaki üç beş makine halısının onlarca katı paraya mal olduğunu hesaplamış; şüphelenmiş, ihbar etmiş.
” Vatandaşın bilinçlendirilmesinden kastettiğim” de budur zaten!

 
Son dönemde, özellikle Avrupalı büyükelçilerin yoğun şekilde Karadeniz Bölgesine gelip gitmesini nasıl değerlendiriyorsunuz ? Bölgedeki terör olaylarının artışında etkileri olabilir mi?

 
Avrupalı veya başka ülkelerin diplomatlarının bölgeyi ziyaret etmeleri ‘Açık faaliyetler ‘ kapsamındadır. Yani; haber vermeden veya tespit edilmeden gelmeleri olası değil.

 
Hedef alınan bölge; değişik eylem veya etkinliklerle ülke ve dünya kamuoyunun gündemine taşınır.
Karadeniz bölgesi ve özellikle Trabzon için bu birkaç kez denendi. Onlar açısından başarılı da oldu. Gündemde olan bir bölgeyi diplomatların gezmesinden ziyade; örtülü faaliyetlere dikkat etmemiz gerekiyor.

 
Unutmamalıyız ki; Pontusçuluk faaliyetleri; gazeteci/ yazar maskesiyle dolaşan Yunan istihbaratçı Yorgo Andreadis’in, yerli işbirlikçileri ve hatta yerel yöneticilerin desteğiyle, turizm adı altında gerçekleştirdiği faaliyetlerle zirve yapmıştı. Yaklaşık 5000 Yunanlı sözde turistin katıldığı Espiye Kültür ve Turizm Festivali ile başladı; Trabzon’dan elliden fazla seçkin kişinin de katıldığı Selanik’teki Sümela şenlikleriyle devam etti.
Çoğu MOSSAD ile iltisaklı binlerce İsrailli geldi bölgeye…

 
Yeniden Diriliş Tarikatı’na mensup ABD’li papazlar. Güney Kore kökenli Moon Tarikatı’nın misyonerleri… G. Kore’den Trabzonspor’a futbolcu transferinin de , yöneticilerin iradesi dışında, farklı amaçlar taşıdığına dair birçok emare tespit edilmişti.

 
Şimdi de çok sayıda Arap turist var. Elbette ki, bölgenin kalkınmasına katkıları var. Ancak terörist yapılanmalar ile onları kullananların, bunların arasına sızabileceğini de düşünmemiz lazım.

 
Diplomatlarla ilgil olarak; hassas illerimiz bakımından (Özellikle Güneydoğu illeri); bir hususun altını önemle çizmek istiyorum:

 
1994 yılında, bir diplomat, güzergahını bildirerek Ağrı Dağı’nı da kapsayan bir ziyaret gerçekleştirmek istemiş, Gnkur. Bşk. lığı kanalıyla J. Gn. K. lığı’nın görüşü sorulmuştu. “Herhangi bir sakınca olmadığı” görüşünde ısrar ettiğimi, ancak aksi yönde karar verildiğini hatırlıyorum.
Olumsuz cevap verilince, başka diplomatların da benzeri güzergah başvuruları olmuştu.
“Bölgeyi gezmeniz güvenlik yönünden sakıncalıdır!” cevabı onları oldukça mutlu etmiş olmalı.

 
Bir bölgeyi, savaş veya benzeri koşullar olmadıkça, özgürce seyahate kapatamazsınız. Kapattığınız takdirde; bir savaşın varlığını kabul etmiş ve oradaki teröristleri taraf yani gerilla olarak tescil etmiş olursunuz ki; bunun da uluslararası hukuk bakımından çok vahim sonuçları vardır.

 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ve Türkiye genelinde terörle mücadele faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz ?

 
Türk Milleti çok büyük bir millet. Dünyanın her tarafında izleri ve ağırlığı var. Gerek kaynakları, gerek genç nüfus yapısı ve gerekse hiçbir asimilasyon girişiminin yok edemediği tarihi hasletleriyle çağa damgasını vurabilecek bir milletten sözediyoruz.

 
Dolayısıyla, her zaman emperyal güçlerin savaş listesinde, hedef tahtasında olacaktır.
Ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel savaşla koordineli olarak, terörist faaliyetleri de yoğunlaştırdıkları görülüyor.

 
Büyük bir kuşatma altındayız. Ama gururla söyleyebilirim ki; bu kuşatmayı milletçe yarıp, ufkun ötesindeki aydınlığı kucaklayabilecek güçteyiz.
Şu anda uygulanmakta olan “Terörle Mücadele Konseptini” , bazı eksikliklerine rağmen, oldukça başarılı buluyorum.

 
Bu anlamda; hemşehrimiz İçişleri Bakanı sayın Süleyman Soylu’yu da; azimli, kararlı ve başarılı görüyorum. Sergilediği atak, cesur ve özverili performans; çok ihtiyaç duyulan bir süreçte, güvenlik güçlerinin moral ve motivasyonunu artırmıştır.

 
Yakın geçmişte yaşadığımız çok vahim olaylar; TSK ve Güvenlik birimlerinin “Her türlü siyasi, dini vb. yapılanmalardan tamamen arınmış olması gerektiğini” açıkça ortaya koymuştur.

 
Bu teşkilatların; ayrıklardan ayıklanmasıyla, güç kazandıklarını düşünüyorum .
TSK ve Güvenlik Güçlerinin özel eğitimli personel açıklarının süratle kapatılmasıyla, terörle mücadelede daha büyük bir başarı yakalanacağına yürekten inanıyorum .

 
Devletin temel dinamiklerini oluşturan, başta TSK, MİT, EMNİYET, DIŞİŞLERİ VB. her türlü kurum ve kuruluşlarda görevlendirilecek personelin seçimi; DEVLETİN BEKASIYLA DOĞRUDAN BAĞLANTILIDIR.

 
Siyasi ve şahsi sadakat yerine; “DEVLETE, MİLLETE DEMOKRASİYE SADAKAT” mutlak esas alınmalıdır.
Son dönemde yapılmakta olan bazı atama ve terfilerde bunun gözetildiğini memnuniyetle görüyorum. Ancak eksik buluyorum. Bazı önemli atamaları da isabetsiz addettiğimi ifade edebilirim.

 
Çok yönlü ve topyekûn bir savaşın içerisindeyiz. Bu durum; tamamen ” Beka odaklı” düşünmemizi ve milli reflekslerimizi topyekûn ortaya koymamızı zaruri kılmaktadır.

 
Siyaset üstü düşünmek zorundayız.
“Her türlü ayrıştırıcı, umut kırıcı, düşmanlara cesaret veren söylem ve fiillerden uzak durmalıyız.
“Kaynaştıran, sevdiren, güç ve güven veren bir tutum sergilemek”;
‘Vatan ve millet sevgisinin’ kaçınılmaz bir gereğidir.

 
Tarihimiz; ” Çok büyük felaketleri; birlik ve dirlik içerisinde kolaylıkla aştığımızın” sayısız örnekleriyle doludur.
Allah’ın izniyle; bu zorlukları da aşacak ve milletçe yüzyıla damgamızı vuracağız.

 
Bu vesile ile tüm inananların Kurban Bayramını kutluyor; bayramı anasız, babasız geçiren evlatlarımızı sevgiyle kucaklıyorum.
Bize bu eşsiz toprakları yurt yapan; başta M. Kemal Atatürk olmak üzere, bütün atalarımızı, şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve muhabbetle selamlıyorum!

 
İzninizle son sözü; şiirimden bir dörtlükle, gençlerimize söylemek istiyorum:

 
UMUDUNU YİTİRME;UMUT KUVVETTİR.
UMUDUNLA BU YÜKÜ TAŞIYACAKSIN!
ACIDAN, HÜZÜNDEN, KEDERDEN DEĞİL;
BAŞARINDAN, BAŞI DİK AĞLAYACAKSIN !