Ekonomik kriz gıdamızı nasıl etkiledi?

Ekonomik kriz gıdamızı nasıl etkiledi?
4 Şubat 2019 10:47

Türkiye ekonomisi, tarihinin en büyük krizlerinden biriyle karşı karşıya. Yaşanmakta olan krizin temel nedeni, 1980’li yıllardan bu yana uluslararası sermayenin güdümünde kesintisiz olarak uygulanan özelleştirme, piyasalaştırma ve kuralsızlaştırmaya dayalı neoliberal politikalardır.

 

Necdet Oral / Birgün

 

Dövizdeki aşırı yükselmeyle başlayan kriz kısa sürede reel sektörü de derinden etkilemiş; ekonominin üretken sektörleri küçülme veya sıfır büyüme rotasına girmiştir. TÜİK’e göre, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) 2018’in üçüncü çeyreğinde (Temmuz-Eylül) sadece yüzde 1,6 büyümüştür.

 

Milli gelirdeki payı yüzde 6’ya kadar düşen tarımın büyüme bakımından olumlu bir seyir göstermediği bilinmektedir. TÜİK tarımın ilk çeyrekte yüzde 5,6 büyüyüp ikinci çeyrekte yüzde 2,8 küçüldüğünü, üçüncü çeyrekte ise yüzde 1 büyüdüğünü bildirmiştir. Ancak bu veriler artış değil, düşüşü gösteren bitkisel üretim verileriyle uyuşmamaktadır. Nitekim üretimin tahıl ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 5,8, sebzelerde yüzde ise 2,6 oranında azaldığı; meyvelerde ise yüzde 0,8 oranında arttığı açıklanmıştır.

 

2018 yılında Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yüzde 20,3 artmış; gıda ve alkolsüz içecekler grubundaki artış ise yüzde 25,1 olarak gerçekleşmiştir. Fiyatı en çok artan tarım ürünü yüzde 184 ile kuru soğan olurken, bu ürünü yüzde 91 ile salça, yüzde 75 ile patates, yüzde 68 ile bebek maması, yüzde 67 ile karnabahar, yüzde 61 ile pırasa, yüzde 57 ile sivri biber, yüzde 55 ile ketçap, yüzde 43 ile margarin izlemiştir.

 

Gelir dağılımını bozucu etkisi bulunan enflasyon dar-sabit gelirli, emeği ile geçinen halk sınıflarının zararına, gelirleri rant ve kâra dayanan kesimlerin yararınadır. Yüksek gıda enflasyonu, toplam harcamaları içinde gıdanın ağırlığının daha yüksek olduğu düşük gelirli grupları daha derinden etkilemektedir. Hanehalkı bütçe araştırmalarına göre, gıda harcamalarına en yoksul yüzde 20’lik kesim yüzde 29, en zengin yüzde 20’lik kesim ise sadece yüzde 15 pay ayırmaktadır. Dolayısıyla gıda fiyatlarında yaşanan artışlar yoksulların enflasyonunda daha fazla bir artış yaratmaktadır.

 

Enflasyonu kontrol edilemeyen bir şekilde yükselten temel etkenlerden biri döviz fiyatlarındaki artış, diğeri ise tarımda yerli üretimin tasfiyesine ve ülkenin net ithalatçı konuma gelmesine yol açan politikalardır. Kısaca belirtmek gerekirse, 1980’li yıllara kadar gıdada kendine yeter konumda olan Türkiye, uygulanan emek karşıtı, üretim yerine ithalatı teşvik eden politikalar nedeniyle 18 milyar dolarlık tarım ve gıda ürünü ithal eder hale gelmiştir.

 

IMF/Dünya Bankası’na verilen taahhütler çerçevesinde 2000’li yılların başından itibaren uygulanan tarımı dönüştürme programı; fiyat, girdi ve kredi desteklerinin kaldırılarak üretimle ilişkisi olmayan doğrudan gelir ödemeleri sistemine geçilmesini, tarım birliklerinin işlevsizleştirilmesini, bazı ürünlerde kota uygulamasını, bazılarının üretim alanlarının daraltılmasını içeriyordu. Programın sonuçları küçük üreticilerin mülksüzleşerek işçileşme sürecine girmesi, kırdan kente göç, sözleşmeli ve şirket tarımının yaygınlaşması, dağıtım/pazarlama kanallarının yerli ve yabancı tekellere devri olmuştur.

 

Ekimden hasada, pazarlamaya kadar tüm süreçlerde piyasanın acımasız koşullarıyla karşı karşıya kalan çiftçi, fahiş girdi fiyatları ve aracıların yüksek kâr oranları nedeniyle ekonomik olarak büyük zorluklar yaşamaktadır. Türkiye, üretimi ve dağıtımı çokuluslu şirketler tarafından yapılan tohum, gübre, mazot, zirai ilaç gibi girdiler bakımından dışa bağımlıdır ve bu girdilerin fiyatları fahiş bir şekilde artmakta; buna karşılık çiftçi yeterince desteklenmemektedir.

 

Örgütlü yapılar üzerinden üretim ve pazarlama yapabilen çiftçi sayısı çok az olup, mevcut üretici örgütleri de bu süreçlerde yeterince değildir. Piyasaya hakim olan (birçoğu çokuluslu) market zincirleri ürün fiyatlarını belirler hale gelmişlerdir. Tüketici daha ucuza alabileceği gıdalara fahiş rakamlar ödemekte, üretici emeğinin karşılığını alamamaktadır. Örneğin 2018 yılında üreticinin elinden çıkış fiyatları ile tüketicinin ödediği fiyatlar arasındaki fark sofralık domateste yüzde 120’yi, kuru soğanda ise yüzde 183’ü bulmuştur.

 

Sürekli olarak maliyetleri artan ve ürettiğinden para kazanamayan küçük üreticiler için tarım, geçimlerini sağlayacak bir ekonomik faaliyet olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle son 15 yıllık dönemde çiftçilerin yüzde 20’si tarımdan kopmuş, tarımın istihdamdaki payı yüzde 34’ten yüzde 19’a gerilemiştir. Çiftçilerin işlemekten vazgeçtikleri arazi 3,2 milyon hektarı bulmuştur.

 

Bu dönemde nüfusun 15 milyon kişi artmasına rağmen mısır, pirinç, ayçiçeği ile bazı sebze ve meyveler dışındaki tüm ürünlerde üretim ya düşmüş ve/veya kendini tekrarlamıştır. Üretmek ithal etmekten daha pahalı hale getirilmiş, Türkiye tarımda net ithalatçı bir konuma gelmiştir. 1980’li yıllara kadar tarımda kendine yeten ülke, artık ürettiğinin en az dörtte birinden fazla buğday ithal etmek zorunda kalmaktadır.

 

Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya, iklim değişikliğine karşı en hassas ve riskli bölgeler arasında bulunmaktadır. Enerji politikasını kömüre bağlayan Türkiye’de küresel ısınmanın da etkisiyle fırtına, hortum, sel, don, kuraklık gibi afetler giderek artmakta, şiddetlenmektedir. Söz konusu afetlerden tarım alanları büyük zararlar görmekte, üretim düşmekte, ürün fiyatları daha da artmaktadır.

 

Gıdada arz eksikliği enflasyonun en önemli belirleyicilerinden birisidir. İnsanlarının beslenme ihtiyaçlarını karşılayacak kadar üretemeyen Türkiye, bu ürünlerin de ithalatçısı hale gelmiştir. 1980’li yıllarda başlatılan “üreticiyi ithalatla terbiye etme” politikası günümüzde de uygulanmakta; arz eksikliğinden dolayı fiyatı artan her ürünün fiyatı ithalatla düşürülmeye çalışılmaktadır. Ancak döviz kurlarındaki yükselme doğrudan gıda ithalatı ve/veya tarım girdilerinin ithalata bağımlı olması nedeniyle gıda fiyatlarının artmasına yol açmaktadır. Tarım ürünleri ithalatında gümrük vergilerinin düşürülmesi veya sıfırlanmasına ilişkin kararlar nedeniyle gıda enflasyonu kalıcılaşma eğilimindedir.

 

Gıda enflasyonunu düşürmek adına neler yapıldı?

 

♦ Önce kuru soğanda, ardından domates konservesi, hububat (buğday, arpa, mısır, pirinç) ve bakliyat ithalatında gümrük vergisi sıfırlanmıştır.

♦ Ticaret Bakanlığı, sebze ve meyvede aşırı fiyat oluşumlarına karşı valilikler kanalıyla ticaret il müdürlüklerine talimat göndererek denetimlerin kapsamının genişletilmesini istemiştir.

♦ Cumhurbaşkanının marketlerdeki sebze ve meyve fiyatlarını eleştirmesinin ardından, bazı market zincirleri bir süreliğine (alım gücü yüksek bölgeler hariç) bazı sebzeleri satmama kararı almışlardır.

 

Türkiye’de tarım ve gıda fiyatlarında yaşanan artışlar sadece döviz kurlarındaki yükselme, işletme ölçeğinin küçük olması, sulanan alanların yetersizliği, fahiş aracı kârları, küresel iklim değişikliğine bağlı afetler ile açıklanamaz. Gıda krizinin gerçek nedeni metropol ülkelerin pazar sorununu çözmek adına tarımda yerli üretimin tasfiye edilmesi ve Türkiye’nin net ithalatçı konuma gelmesine bağlı olarak yaşananlarda yatmaktadır.

Çözüm; tarım arazileri ve meraların korunmasından; biyoçeşitliliğe ve yerel tohumlara sahip çıkılmasından; üretimi tekellerin ihtiyacı için değil, kendi insanlarını besleme amacına yönlendirmek ve örgütlemekten; tarım emekçilerinin, üreticilerin emeklerinin karşılığını alabilecekleri politikalardan geçmektedir.

 

https://www.birgun.net/haber-detay/ekonomik-kriz-gidamizi-nasil-etkiledi.html