Eğitim-İş: Atatürk’ü anlatmaya devam edeceğiz

Eğitim-İş: Atatürk’ü anlatmaya devam edeceğiz
15 Eylül 2017 20:57

Eğitim-İş İzmir Karşıyaka MEM önünde, “Atatürk’ü anlatmaya devam edeceğiz”, “Gerici müfredata hayır!” sloganlarıyla basın açıklaması yaptı.

 

 

 

Açıklama şu şekilde;

 

2017-2018 eğitim-öğretim yılı 18 Eylül 2017 tarihinde başlayacaktır. 18 milyon öğrenci ve 1 milyon eğitim emekçisi bu eğitim öğretim yılına da birikmiş ve çözüm bekleyen sorunlarla ve müfredat değişikliği gibi tamamen ideolojik bakış açısıyla gerçekleştirilen değişikliklerin gölgesinde girecektir. Bakanlığın usulen doğru hazırlamadığı yeni müfredat şeffaf olmaktan uzak,  test edilmeden  hazırlanmış ve pilot uygulama yapılmadan dayatılmıştır. Hazırlanan müfredatın içeriğine bakıldığında Cumhuriyet değerleri zayıflatılmış, Atatürkçülük kavramı derslerden çıkarılmış, böylece siyasi niyet apaçık ortaya konmuştur. Bu müfredatın söylendiği gibi demokratik, bilimsel ve evrensel değerlere saygılı olmadığının en somut göstergesi; evrim teorisinin müfredattan çıkarılması, cihat kavramı gibi çok göreceli bir kavramın müfredata eklenmesi, kadını değersizleştiren, çocuk yaşta evlilikleri özendiren kavramların ders kitaplarında yer almasıdır.

 

 

Çocuklarımızın ve geleceğimizin takipçisi olarak, çağdaş ve bilimsel olmayan tüm değişikliklerin karşısında durmak için bu müfredatı Eğitim-İş olarak yargıya taşıyoruz.2017-2018 eğitim öğretim yılında MEB’den daha çok, Diyanet, gerici dernek, vakıf ve cemaatlerin okullardaki faaliyetlerine tanık olacağız. Devlet taşınmazlarının bu yapılara devri, tarikat ve cemaatlere yurt/etüt merkezi açma imkanı tanınmasına yönelik adımların hepsine tepki göstermiş ve yargıya taşımıştık. Ancak MEB, karşımıza Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti ve Birlik Vakfı ile imzaladığı protokoller ile çıkmıştır. MEB’in, modern, çağdaş ve laik eğitim karşıtı, Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyetin ve Devrim Kanunlarının temel ilkelerine aykırı düşünce ve faaliyetleri ile bilinen bu tür vakıflarla işbirliğine gitmesi,  ulusal ve laik eğitimin içini boşaltma çabalarının bir örneğidir.Milli Eğitim Bakanlığı’nın yetki devri anlamına gelen ve Anayasa’ya aykırı olan bu protokolleri Eğitim-İş yargıya taşımıştır. Bu öğretim yılına başlarken yandaş konfederasyon toplu sözleşme masasında imzaladığı sözleşmeyle 3,2 milyon memuru ve 1,9 milyon emekliyi açlık ve yoksulluğa mahkum etmiştir. Atılan bu imzayla milyonlarca emekçinin alın terine, umutlarına ihanet edilmiştir. Son verilere göre nüfusun en düşük gelir grubunu oluşturan %20 lik diliminin milli gelirden aldığı pay sadece %6 dır.Buna karşın yüksek gelir grubunu oluşturan %20 lik grubun milli gelirden aldığı pay %46 dır. Borç ve taksit oranları %67 dir. Hal böyleyken 15 yıllık AKP iktidarı döneminde kamu çalışanları ve emekliler enflasyon artışının da altında zamlara mahkum edilmekte, verimlilik ve milli gelir artışından pay alamamaktadır.Bu durum ülkemizdeki gelir dağılımını daha da adaletsizleştirmiştir.

 

Devletin ücretsiz olarak sunmak zorunda olduğu ve bunun için yurttaşlardan vergiler aldığı eğitim hizmeti, yine iktidar tarafından seçilen okul yöneticilerinin ‘kayıt parası’ isteme keyfiliğiyle mahalle bakkalı hizmetine dönüşmüştür. Her ne kadar Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz, “Öğrenci velileri bağış yapmaya zorlanamaz” şeklinde açıklama yapsa da okullara yeterli ödenek ayrılmaması nedeniyle harcamaların önemli bir kısmı çeşitli kalemler altında velilerden alınmakta, eğitimin yükü veliye yıkılmaktadır. Eğitime yeterli bütçe ayrılmaması sonucu, eğitim kurumları birer “ticarethaneye”, okul müdürleri “tüccara”, öğrenci velisi ise “müşteri” durumuna düşürülmektedir.Biz Eğitim-İş olarak eğitimin ve öğretimin devletin en önemli görevi ve sorumluluğu olduğunu biliyoruz. Çiğli’de kaçak bir serviste unutulduğu için can veren minik yavrumuz Alperen’i yüreğimiz parçalanarak toprağa verdik. Denetimsiz eğitim kurumlarının önüne geçmek için tek yol özelleştirmenin durdurulmasıdır. Son otuz yılın siyasi iktidarlarının ısrarla eğitimin özelleştirilmesi uygulamasının gelip dayandığı yer Alperen’in katledilmesi, Aladağ’da tarikat yurdunda kız çocuklarımızın diri diri yakılmasıdır. Çocuklarımızın öğrenmeye değil, sınavlara koşullandırıldığı, öğretmenlerin düşük ücretle, esnek ve güvencesiz çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın sınır tanımadığı, okullardan bilim ve sanatın kapı dışarı edildiği, dini referans alan uygulamaların arttığı bir eğitim sistemiyle sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi mümkün değildir.

 

Biz Atatürk’ün öğretmenleri olarak tüm maddi ve manevi sorunlarımızı öğrencilerimize yansıtmadan parasız, bilimsel, laik ve demokratik eğitim mücadelemize, Atatürk’ü ve devrimlerini anlatmaya, haksızlığa, hukuksuzluğa maruz kalmış tüm eğitim çalışanlarının yanında olmaya devam edeceğiz. Yolumuz çağdaş uygarlık yoludur, yolumuz MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN  yoludur ve bu yoldan asla dönmeyiz. Atatürk’ü müfredattan ve kitaplardan çıkarmaya çalışsanız da yüreklerimizden ve bilinçlerimizden çıkaramayacaksınız.

 

Cumhuriyet Öğretmeni olan bizler şartlar ne olursa olsun onu ve devrimlerini yeni nesillere ısrarla anlatmaya devam edeceğiz.   Eğitim-İş olarak yeni dönemde de;1-Eğitimin bilimsel, laik ve parasız olması2-Ek göstergenin 3600 e çıkarılması3-Nöbet ücretinin 6 saate çıkarılması4-Vergi dilimi muafiyetinin yüzde 15 ten yüzde 30 a yükseltilmesi5-Norm kadro mağduriyetinin önlenmesi6-Atamalarda liyakatın esas alınması7-Eğitim emekçileri üzerindeki baskının kaldırılması8-Yargılanmadan ceza verilmesinin durdurulması,  konusundaki taleplerimizin arkasında duracağız.Yaşasın örgütlü mücadelemiz! Yaşasın Eğitim-İş!