Edebiyat tadında dost sohbeti

Edebiyat tadında dost sohbeti
28 Temmuz 2012 20:00

Şair Yakup Paslı ile dostluğumuz Isparta'daki öğrencilik yıllarına dayanır. Kendisi Süleyman Demirel Üniversitesi'nde Radyo ve Televizyon üzerine eğitim almış halen de edebi ve teknik yönünü geliştirerek gerek yayıncılık gerek edebiyat alanında önemli çalışmalar yapan bir dostumdur.
Osman ERCAN

Yakup ile yollarımızın ilk kesişmesi de 2009 yılında Isparta'da kendisinin görev aldığı ve benimde dinleyici olarak katıldığım bir şiir dinletisidir.O günden sonra dostluğumuzu pekiştirecek nice ortak işler yaptık Yakup'la ve bundan da çok büyük keyif aldık…

Evet,sözü fazla uzatmadan Yakup'a bir soru yönelterek başlayım en iyisi.
 
                                     
Osman Ercan: Merhaba sevgili Yakup, gönül sohbetimize hoş geldin… Öncelikle ortak paydamız olan edebiyat konusunda bana  verdiğin destek için ve edebiyatın küçük bir bölümünü değerlendireceğimiz bu söyleşide konuğum olduğun için çok teşekkür ediyorum. Yaşın itibariyle genç olmana karşın hayatının büyük bir bölümünü edebiyata verdiğin emek oluşturuyor.Gerek üniversite bünyesinde gerek ise üniversite dışında pek çok edebi nitelikte etkinlikler gerçekleştirmiş(tiyatro, şiir dinletisi,türkü gecesi,konferans,panel,söyleşi)  ve bu etkinliklerde önemli roller üstlenmiş aynı zamanda da çok sayıda yazılı eser vermiş (şiir,deneme) birisi olarak bize özellikle Türk Edebiyatı'nın geldiği noktayı nasıl değerlendirirsin?
 

""
              
 
 
Yakup Paslı: Aslında bu değerlendirmeyi yapacak yetki ve konumda değiliz ama edebiyat anlamında biraz daha akademik çalışmalar yapılması açısından daha göz önünde insanlar var artık diyebilirim.Biraz daha kitle iletişimin getirdiği kolaylıkla bunlar insanların önüne daha iyi bir şekilde sunulabiliyor en azından.Ve kitap oranları biraz daha yükseldi ya da popülarite anlamında biraz daha kitap çıkaran yazarlar duyulmaya başladı.Bu anlamda edebiyat sanki iyi bir yere geliyormuş gibi görünse de aslına bakarsak ne kadar iyi bir yere geliyor,onu da tartışmak lazım.

""

Çünkü kolaycı bir toplum haline geldiğimiz için özellikle son dönemde genel anlamda baktığımız zaman insanlar okumayı sevmiyorlar.Teknolojik gelişmelerin içerisinde insanlar neredeyse yemekleri bile kapsüller halinde yiyecek döneme girdikleri için edebiyattan da ne yazık ki uzak kaldılar.Oysa edebiyat çok büyük bir emek alanıdır.Hayatın her alanında herhangi bir işi yaparken bile edebiyatın içinde olmuş oluyorsunuz.Bir işi nasıl yaptığınızla o işe nasıl baktığınız sizin edebiyat görüşünüzü oluşturuyor.Bu nedenle insanların aklındaki edebiyat biraz daha geriliyor diye düşünüyorum.

""
 
 
Osman Ercan: Evet,söylediklerin gerçekten edebiyat değerlendirmesinde yeni bir pencere oluşturuyor diyebilirim Yakup.Aslına bakarsak Türk Edebiyat'ı çok eski yüzyıllara dayanmasına ve tür bakımından çok geniş bir yelpazeye sahip olmasına rağmen bugün baktığımızda ne yazık ki içinde bulunduğumuz kuşak da dahil olmak üzere edebiyatımızı bir türlü hak ettiği yere getiremediğimizi düşünüyorum.Zaten benim bu söyleşi kararımı almamdaki nedende esasında buydu,bir tür özeleştiriydi yani.Yoğun iş ve eğitim hayatının içinde edebiyatı ne kadar önemsediğimi sorguladım.Her şey bu  şekilde başladı,hatta seninle yaklaşık bir hafta önce bir telefon görüşmesi yapmıştık ve benim kendime yönelttiğim eleştirilerimi daha detaylı konuşmuştuk hatırlarsan.Böylece bu mülakatımızın başlamasına da vesile olmuş oldu.
 
Yakup Paslı: Seninde bahsettiğin gibi Osman geçtiğimiz dönemlerde, yüzyıllarda muhteşem edebiyatçılarımız vardı.Ve dünya üzerindeki edebiyatta ön sıralardaydık.Muhteşem bir şekilde edebi yaşantılarımız ve edebi ürünlerimiz vardı o zamanlar.Ama o zaman edebi yaşantılarımız vardı işte…
Son dönemde yaşantılar  o kadar basitleşti , işler o kadar basite indirgendi ki ve hayat o kadar maddileşti ki manevi anlamda yaşamadığımız ve düşünmeyi unuttuğumuz için edebiyatı hak ettiği yere getiremiyoruz bir türlü.Halk kendi içinde edebiyatı hak ettiği yere getirmek için önce kendi hayatına önem vermesi lazım.Kendi hayatına önem vermeyen bir toplum var aslında.Hayatı sadece bugün için yaşıyoruz mesela…Günlük yaşamaya ve her şeyi bir anda elde etmeye çok alıştık.Hal böyle olunca edebiyatın emek sarfediş kısmı olmayınca edebiyat zaten istediği yere gelemez.Edebiyatın olması gerektiği yerde edebiyatı göremeyiz.Çünkü insanlar edebiyattaki  o kelime anlamının çok dışında yaşıyorlar artık.Edebiyat:Bir sanatsal ürün vermek,estetik ürün vermek anlamında kullanılır belki ama bir edep kökünden alırsak eğer her şeye daha muhteşem bir şekilde yaklaşan ve her şeyi daha ölçülü bir şekilde kavrayan bir anlayış olarak düşünürsek:insanlar ölçüyü kaybettiği için her şeyi çok basite indirgediği için edebiyat şu anda istediğimiz yerde değil ve bu şekilde istediğimiz,temenni ettiğimiz yere gelmesi de mümkünmüş gibi görünmüyor…    
 
Osman Ercan: Aslında şu da aklıma gelmiyor değil.Az önce bir hazırcı toplumdan bahsettin.Bu hazırcı toplum beklide edebi nitelik taşıyan yapıtlardan ilk anda istediği o enerjiyi alamıyor,nüansları yakalayamıyor yani toparlayacak olursam umduğunu bulamıyor doğal olarak…Çünkü, edebiyat seninde bahsettiğin gibi ciddi anlamda emek istiyor,araştırma istiyor bunun sonrasında ise çıkarılan düşüncelerden bir tür damıtma istiyor esasında,doğru mu ?  
Herkes edebi nitelik taşıyan bir eserden farklı duygu ve elektrik alıp,yeni anlamlar çıkarabilir.Okuyan kişinin birikimi,edebi altyapısı,anlık dramı ve psikolojisi yapıttan çıkarılan anlamı etkiler.

Biliyoruz ki ülkemizdeki okur kitlesinin önemli bir bölümü çok çabuk tüketilen haber yazılarıyla ve edebi nitelikten uzak eserlerle okumaya ayırdığı zaman dilimini dolduruyor.
Yakup Paslı:  Yani  mutlaka öyle çünkü seninle genel anlamda paylaştığımız ve ortak noktada olabildiğimiz konulardan bir tanesi de aslında bu zaten.Daha önceki sohbetlerimizde de hep bahsediyorduk,hatırlıyorsundur:Bizim insanımız şuna çok alıştı artık:İnsanlar birbirleriyle tartışsınlar ki tartışmayı bile kelime anlamından çok fazla dışarıya çıkardık ,kavga ediyoruz neredeyse tartışma programlarında,siyasi tartışmalarda.Siyasi itişip kakışmalarında diyorum ben onlara…İnsanlar öyle hale geldiler ki bundan zevk alıyorlar.Fikir ayrılığını nasıl reaksiyon haline getiriyorlarsa fikir ayrılığı denen şey güç ayrılığı,insanların birbirine hakaret edeceği bir şeymiş gibi sunuluyor.Biz bu tartışmalara,bu düşünceye ayak uydurmaya başlayan bir toplum olduğumuz için kitle iletişimin yanlış kullanılmasından ötürü edebiyat gibi naif bir şey çok fazla hoş gelmiyor insanların gözüne.Edebiyatın o güzelliğini göremeyen insanlar 24 saat boyunca kitle iletişimdeki kullandıkları argümanlar genelde saldırgan içerikli argümanlar.Bu şekilde insanlar edebiyatın güzelliğini,doğruluğunu ve hoşluğunu nasıl  
kavrayabilirler ki ?

Osman Ercan: Evet,çok haklısın.Daha çok zaten kutuplaşmadan yana olan yazılar toplumun ilgisini çekiyor.İşin içinde de olduğumuz için biz bunun daha çok farkındayız.İlginçtir  bu tür yazılar daha çok alkışlanıyor.Gerek canlı yayınlarda olsun,gerek köşe yazıları olsun,haber gündemi olsun kutuplaşmadan yana tavır takınan kişiler daha çok toplumun dikkatini çekiyor.Bizde zaten bunun karşısında durduğumuz için daha samimi,daha insancıl olduğunu düşündüğümüz için edebiyatı sohbetimizin merkezine koyduk.Zaten dikkat ediyorsak son günlerde daha doğrusu son yıllarda edebi nitelikli eserlerden çok artık okuyucuların dikkatini çeken kitaplar daha çok siyasi içerikli kitaplar,az önce belirttiğimiz gibi kutuplaşma kokan kitaplar.Edebiyat eserlerinde ise daha çok okurun ilgisini çeken,okuma sırasında en başta gelen kitaplar ise daha çok roman kitapları.Bakıyorsun çok satan kitaplar sıralamasına:İlk sıralardaki kitaplar edebi niteliği olmayan yada edebi niteliği olsa bile daha çok roman kitapları başı çekiyor.
 
Yakup Paslı: Bu tür kitapların daha çok okunmasının nedeni tartışma ortamlarını çok fazla göz önüne serilmesi,popüler hale getirilmesinden ötürü insanın okuyası varsa bile okuma isteği kanalize olmuş oluyor.Neye kanalize olmuş oluyor? Tartışma konusu üzerine,ayrılıkçı herhangi bir konu üzerine,ayrılıkçı herhangi bir konu varsa o konu üzerine kanalize oluyor.Okuyucu dostlarımızda  hatırlarlar:Bir dönem Kurtlar Vadisi dizisinin çıktığı zamanlarda aşırı derecede meşhur olan kitaplar vardı.Örneğin Soner Yalçın'ın ''Bay Pipo''su aşırı derecede popüler olmuştur,Tuncay Özkan'ın '' Mitin Gizli Tarihi'' diye bir kitabı vardır yada Abdülhamit Han'la ilgili kitaplar aynı şekilde…O dönemin sebebi nedir? İlk çıktığı zamanlarda çok fazla merak uyandırmıştı.İnsanlar hemen MİT ile ilgili,devletin gizli işleri ile ilgili kitaplar okumaya başlamışlardı.Buradan şunu anlıyoruz ki aslında kitle iletişim insanlara ne sunuyorsa biz onu alıyoruz,bir anlamda buna mecbur bırakılıyoruz.Bilinç altımızda ister istemez kitle iletişimin sunduklarına  kanalize oluyor.

Bana kalırsa romanda kitle iletişim araçlarının getirdiği bir şeydir . Tabi ki edebiyat alanının içerisinde roman çok farklı bir yere sahiptir.Bunu da kesinlikle küçük görmüyorum.Roman yazarlarına çok büyük saygım vardır.Ama bunun dışında neden insanlar sadece bir olay örgüsünü okumak için can atarlar,herhangi bir bilgi sahibi olmak için makale okumazlar ya da teknik bilgilerle donatılmış kitaplar okumazlar?Bunun sebebi de şu olduğunu düşünüyorum:İnsanlar tv lerden izledikleri dizilerden,filmlerden öyle etkilenmişler ki bunu kitapta da yakalamak istiyorlar.Yani kitabın belli bir bölümünü okuduktan sonra işi çıkıp o kitabı kapatan okurun aklında: '' ikinci bölümde ne olacak acaba''  diye bir soru işareti kalıyor.Buda okurun kitabı sevmesini sağlıyor. O yüzden insanlar romantize edilmiş duygularla yaşadıkları için ajite edilmiş ,sürekli merak uyandırmış olay örgüsü oluşumlarla kurgulanmış bir kitap yada diziyi insanlar daha çok seviyor.

Mesela bunun tam ters bir örneği de şiir kitapları neden hep geri planda kalırlar? Bununda sebebi: şiirler  öyle bir hale getirildi ki şiir artık sadece geceleri radyo programlarında okunan bir materyal halinde kaldı. Hal böyle olunca insanlar şiir kitapları almaktansa şiir dinlemeyi tercih ediyorlar.
 
 
 
Osman Ercan: Sohbetimizin bu bölümünde farklı bir kısma değinmek istiyorum.Özellikle sen şiir anlamında edebiyat denizinde kürek çeken bir isimsin.Ben ise daha çok deneme ve zaman zaman makalelere haşır neşir olan bir kalemim.Dolayısıyla bazen şunu düşünmeden edemiyorum.Biz hak ettiğimiz yere gelmek için çabaladığımız,didindiğimiz ve geleceğe koştuğumuz şu günlerde sence boşa mı kürek çekiyoruz? Çünkü yayın evlerinin artık deneme,makale yazan yazarları hatta çok nitelikli şairleri bile çok fazla dikkate almadıklarını düşünüyorum.Sen ne dersin bu konuda?  
 
Yakup Paslı: Ülkelerin her ne kadar işletim sistemleri farklı olsa da genel anlamda kapitalizm oluşturuyor.Kapitalizm girdabının içerisine girdiğimiz zaman insanlar her şeye maddiyat gözüyle bakıyor.Hal böyle olunca seninde bahsettiğin gibi nitelikli yazarların,şairleri okur ve yayınevi sahipleri çok da dikkate almamaya başlıyorlar.
 
Osman Ercan: Günümüzde bu özelliğini bir nebze kaybetmiş olsa da, beklide kar amacı gütmeden en çok çalışan kişiler yazarlar.Biliyoruz ki medyada yer edinememiş,adlarını bile bilmediğimiz nice nitelikli kalemler var.Bu kişilerin ellerinden kalem düşmemesinin nedeni öncelikle zevk almaları ve sonrasında toplum için bir şeyler yapmaya çalışması,bir şeyler üretmesi kısacası aydın sorumluluğu taşımalarıdır.
Biraz önce toplumu etkisine alan kapitalizm sorunundan bahsettik:Buradan yola çıkarak artık yazınsal eserlerin toplumun ilgisine göre şekillendiğini görmemek de özellikle son yıllarda mümkün değil.Eminim bu konuda sende haklı buluyorsundur beni…
 
Yakup Paslı: Şöyle ki: Son dönemlerdeki siyasal yazılar yazan yazarların popüler olmasının en büyük nedeni toplumun nabzına göre şerbet verip,nabzına göre yazması.Şu an ekonomiyle bile alakalı çok akademik,spesifik  yazılar yazan yazarlarda ne kadar okunuyor,bunu da sorgulamamız lazım.Bunlarda gerektiği kadar okunuyor mu?

İnsanların şiddet ve saldırganlık duygularına çok fazla hitap edildiği için beklide insanlar çok kolay bir şekilde tartışma anlamında keskin görüşler bildirme anlamında ayrılıkçı yazılara başvuruyorlar. İnsanları siyasi anlamda böldüğünüz zaman ciddi anlamda edebiyatta da bölünüyorlar.Nasıl ki bugün bile şu varsa:Nazım Hikmet'i okuyan Necip Fazıl'ı okumuyorsa ya da Necip Fazıl'ı okuyan Ataol Behramoğlu' nu okumuyorsa bunda çok ciddi anlamda siyasi düşüncenin edebiyat üzerindeki negatif etkisi var diye düşünüyorum.Bu anlamda insanları ayırdığınız zaman halkın birlikte hareket etmesini de bekleyemezsiniz.
 
Osman Ercan: Evet, bu bölümde biraz daha senden bahsedelim mi Sevgili Yakup ? Daha doğrusu Şair Yakup'u konuşalım…Ben seni çok iyi bir şekilde tanıdığımı düşünüyorum,edebiyatın Yakup Paslı için ne ifade ettiğini hatta bir yaşam tarzı olduğunu biliyorum.Fakat bunu daha detaylı bir biçimde okurlarımızla paylaşmak adına sana şöyle bir soru sormak istiyorum: Edebiyat senin için ne ifade ediyor ?
 
Yakup Paslı: Yani,kesinlikle beni tanıdığını düşünüyorum Osman.Çok sevdiğim bir kardeşimsin.Seninle gerçekten çok özel dönemlerimiz geçti üniversitede ve belki birazda o dönemlerin üzerinden anlatmam gerekirse hatırlarsın o dönemlerde ben bazen eve girecek vakti bile bulamıyordum.Kendimi paralamayı çok seviyordum:Şiirlerle alakalı bir etkinlik yapmaktır,şairlerle-yazarlarla konferans düzenlemektir bu tür şeyleri gerçekten yaşam tarzı haline getirmişimdir.Bir işçinin çalışması edebiyattır benim için ya da bir kelebeğin uçması…Bir insanın bir şeye bakarken hayranlık duyması kesinlikle edebiyat ürünüdür benim için.Hayatın her alanıdır zaten edebiyat…
 
""     
 
(Yakup Paslı' nın rol aldığı tiyatral şiir dinletisinden-Isparta)

""

 
Osman Ercan: Bir örnek vererek bu bölümde sohbetimizin seyrini biraz değiştirmek istiyorum: Bizler için bir kitap tek okumalık değildir diye düşünüyorum. Eminim senin içinde öyledir:Bizim kitaplarımızın arası notlarla doludur.Her sayfasında küçük cümlelerimiz vardır.Bu yüzdende kitaplarımızı paylaşmak istemeyiz.Altını çizerek belirtmek istiyorum:Bizler tüketim okurluğuna karşı direnen okurlar ve yazarlarız! O nedenle özellikle edebi nitelikteki eserler benim için son derece önem ifade eder.

Yakup , sen özellikle Divan Edebiyatı'ndan beslenen bir yazarsın.Şiirsel yönünün de özellikle tür bakımından ağır bastığını biliyorum.Fakat bunun dışında edebiyatın hangi dallarıyla ve ürünleriyle ilgilenirsin?
 
Yakup Paslı: Şöyle:Ben aslında kendimi çok nostaljik hissederim.Öyle ki 1500'lü – 1700'lü yıllarda yaşayan biriyim gibi görürüm kendimi.Divan Edebiyatı'na gerçekten çok fazla ilgim vardır.Yeni dönem edebiyatlarına da haksızlık etmek istemem ama asıl olan edebiyat Divan edebiyatıymış gibi geliyor bana…Kelime ustalığı ordaymış gibi geliyor.Divanda bazen bir beyitle bir sürü şey anlatabiliyorsunuz.Fuzuli mesela benim için çok önemli bir şairdir.Yaptığı eserler çok anlamlıdır.Mesela gece yarısı bir aşığın halini anlatan çok muhteşem bir beyiti vardır.Derki: “Şeb-i yeldayı müneccim muvakkit ne bilir? /Müptelâyı gâma sor geceler kaç saat”
Yani, yılın en uzun gecesini müneccimler,kahinler,takvim bilimciler nerden bilsin? Gama müptela olmuş,aşka tutulmuş o aşığa sorun bakalım yılın en uzun gecesini! O biliyordur,o yaşamıştır çünkü en uzun geceyi…

"" 
                                                    
Yani oturup bununla ilgili bir kitap bile yazabilirsiniz.Benim çok ilgimi çeker bu beyit;yüzlerce kelimeyle anlatılabilecek kadar derin olması,çok farklı alanları bile içine alması.Örneğin coğrafik önemi olan muvakkitliktir,takvim bilimciliğidir her şeyi kapsar…

""

FUZULİ

O nedenle Divan edebiyatı çok daha fazla derin ve anlamlı geliyor bana.Bunun dışında yani divan şairliği dışında biraz daha son dönemlerde kitaplar yazan yazarlarımızın eserlerine de göz atıyorum bu meyilim dolayısıyla.
 

""                                     
 
Osman Ercan: Peki senin Divan Edebiyatına bu kadar yönelmenin bir sebebi de öyle zannediyorum  İstanbul gibi çok köklü bir tarihe sahip ve çok önemli edebi altyapıya  sahip bir coğrafyada yaşamış olmandan kaynaklanıyor.Çünkü İstanbul'un özellikle tarih ve edebiyat üzerinde dolayısıyla da sanatçılar,yazarlar üzerinde yadsınamaz bir rolü var.Elbette böyle bir yerde yaşayan bir kişide  İstanbul önemli izler bırakmıştır  diye  düşünüyorum.
 
Yakup Paslı: Tabiî ki  hangi  şehirde olursanız olun,yaşadığınız şehrin hayatınızda büyük bir yeri ve etkisi vardır,o bilinen bir gerçek.Bunun dışında seninde bahsettiğin gibi İstanbul'un insan hayatı üzerinde çok daha büyük etkileri var.Bu kadar köklü bir tarihe ve ebedi birikime sahip olan bir şehirde yaşadığım için naçizane  ufaklıkta da olsa edebiyatla ilgilenmek benim kendimi geçmiş dönemlere ait hissetmeme sebep oluyor, beklide o yüzden Divan Edebiyatı'ndan çok bahsediyorumdur,haklısın bu konuda.İstanbul'un o manevi havası , o divan havası da belki bunu tetiklemiştir, evet doğru düşünüyorsun…
 
 ""
  (Bir arkadaşımla Yakup Paslı' nın provasındayım…)
 
Osman Ercan: Tamamen doğaçlama ve dost sohbeti havasında geçen söyleşimizde sevgili okurlarımıza Şair Yakup Paslı 'dan bir şeyler aktarmaya çalıştım.Önümüzdeki söyleşi dizilerinde özellikle edebiyatın çeşitli dallarına ve kavramlarına uzanacağız.Tek tek ele alıp incelemeye çalışacağız.Sohbetimizi şimdilik bir virgül koyarak güzel bir soruyla bitirmek istiyorum.Şair Yakup Paslı edebiyata yeni başlayanlar için neler önerir?
 
Yakup Paslı:Şunu söyleyebilirim:Bazen şiir yazan kardeşlerim sorarlar bazı sosyal paylaşım sitelerinde ''Nasıl yapsak?'', ''Şunu nasıl yapalım?''  gibi…Öncelikle kesinlikle ve kesinlikle şunu belirtmek isterim ki Yakup Paslı gerçekten bu tavsiyeyi verebilecek beklide en son kişilerden bir tanesidir.Ama nacizane ne olabilir? Ben kesinlikle şunu söyleyebilirim :Bir kere edebiyatçı olabilmek için sabretmek lazım,her anlamda bu böyle esasında.Edebiyata kendimizi vermeliyiz ki edebiyattan bir şeyler beklemeye hakkımız olsun.işte edebiyat üzerinde bu sabrı gösterdiğimiz zaman zihnimizde ve hissimizde çok ciddi anlamda farklı bakış açılarının açılacağını düşünüyorum.Edebiyatla uğraşan yada uğraşmayı düşünen kardeşlerime ben ciddi anlamda sabırlı olmalarını tavsiye ederim.
 
 
Osman Ercan: Sevgili Yakup çok teşekkür ediyorum dostane sorularıma yanıt verdiğin  ve fikirlerime destek verdiğin için.Kalbimizin en özel yerinde var olan edebiyatı benimle birlikte değerlendirdiğin içinde teşekkür ediyorum…
  Öyle zannediyorum ki söyleşilerimiz önümüzdeki günlerde de uzun uzun devam edecek.Ancak senin şimdilik ,son olarak belirtmek istediğin ya da aktarmak istediğin bir söylemin var mı?
 
Yakup Paslı: Sana gerçekten teşekkür ediyorum Osman;hani ciddi anlamda şahsım adına değil ama olması gereken bir olgu,bir platform olduğu için söylüyorum bunu ukalalık olarak algılanmasın. ''Şair Yakup Paslı'' diye birisi kimdir,nedir,neci değildir? Bu çok önemli değildir belki ama senin yaptığın bu iş şu an en azından edebiyatı masaya sermen,okurların gözü önüne sermen açısından çok önemlidir.Ben sana çok teşekkür ediyorum.Bu muhteşem bir iştir .Böyle düşünüyorum.Senin verdiğin müthiş bir emektir bu.Bu anlamda ben çok teşekkür ediyorum:bu konuları ele alıp insanların gözü önüne serdiğin için.İnşallah ilerleyen haftalarda çok daha iyi şeylerle,bilgilerle insanlara hitap edeceğimizi düşünüyorum seninle birlikte…
 
Osman Ercan: Evet,bende böyle temenni ediyorum.Önümüzdeki haftalarda edebiyatın farklı dallarını da mercek altına alacağız daha yakından inceleyeceğiz gücümüz ve bilgimiz yettiği ölçüde…Özellikle Divan Edebiyatı'nın üzerinde Yakup'un meylinden ötürü daha fazla duracağız.Söyleşimizin bu bölümünü Yakup'un güzel bir şiiri ile noktalayalım .
 
Yakup Paslı:
Olmasın Zatıma Zerre Müsemma!
Seni görmek olsun menzilim benim,  
Kör dünya gözüyle istemem amma!  
Canımsın, ey! her an cana girenim,  
Çığırından çıktı bende muamma…
Anladım Bektaşi sözün anladım,  
Bakmadan ey! Sufî özün anladım,  
Yunusla yunusum, közün anladım,  
Yakup'u hor görme divane sanma…
Yıl yıla katlandı, geçmedi zaman,  
Heybetini karşılamaz "kocaman"  
Yaman büyüklüğü vallahi yaman!  
En büyük söz, küçük, harflere kanma!
Anlatmak yakışmaz, anlatsam bile,  
Kulaklar dinlerken, gönlümde çile,  
Destanlar yazsam da gelmezsin dile,  
Okuyup, arzuhal etsem aldanma!
Sırrın ki hayli yük omuzlarıma,  
Hayalin karışmış bak tozlarıma,  
İnanma umutlu, şen pozlarıma,  
Göz üstü çatılmış kaştan utanma…!  
Rumî der, gel diye, gidenler gelir,  
Şemse bak, batıyor, düşün de delir!  
Leyli hayal olsun, bir kere belir…  
Görür de baş eğer,susarım sanma!…  
Dil Yunus dilinden öteye geçti,  
Arılar çiçekten peteğe geçti,  
"Ben" cennetten çıkma köteğe geçti,  
Aman ha! adımı dil ile anma…  
Bu deyişi anlayamaz biriniz,  
Anlasaydı tükenmişti kiriniz,  
Bir de Hakka aksa keşke teriniz,  
Serçesin! bilinmez ovaya konma…  
Alevî gönlünün has deyişiyim,  
Sünnî âlimlerin baş eğişiyim,  
Her tümden parçam var,çok değişiğim,  
Bir kalıp değilim, duyunca donma!  
Yanarım,siz donun özürlü gözler,  
Şiraze bilmeyen,serseri sözler!  
İrade tüketmiş! Perişan "öz"ler!  
Hasetten kırılma! Artık kıskanma!  
Tasavvufçu,etmiş miydi tasavvur?  
Yakubun diline denilmez gavur!  
Yahut aforoz eyle papaz sen de vur!  
Olmasın zatıma zerre müsemma!  
 
 
 
 
 
*Not: Fotoğraflar için dostum Tarık Kargı'ya teşekkür ediyorum.


Yazarın Son Yazıları:
Koalisyon öcü müdür yoksa uygarlık mıdır?
Çok seçenekli seçim
Ankara Sohbetleri 2- “Başka Kent Ankara” (Feridun Büyükyıldız)