Dünya barışı ve cehalet

Dünya barışı ve cehalet
9 Eylül 2016 11:42

Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Barış Günü olarak ilan edilen 1 Eylül günü, Hitler faşizminin 1 Eylül 1939 tarihinde Polonya’yı işgal ederek 2.Dünya Savaşı’nı başlattığı tarihtir. Dünya çapında çatışmaların önlenmesi ve barışın tesisi yolunda bilinçlendirme sağlamak amacıyla ilan edilen bugünde, ne yazık ki çatışmaların devam ettiğini, barışın ise giderek zorlaştığını üzülerek izliyoruz.

 

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

 

 

Başta emperyalist ülkeler olmak üzere, ekonomik yönden güçlü ülkeler, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra da kana doymadılar. Emperyalist paylaşım, bugün de devam etmektedir. Hemen her gün sınırlarımızın içinde ve dibinde yüzlerce insan ölmekte, yüzlercesi yaralanmakta ve moloz yığını haline gelmiş kentler ile acı ve gözyaşı bırakılmaktadır.

 

 

 

İnsanlık aleminin geleceği için en önemli ve anlamlı günlerden biri olan 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, demokrasiye, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne inanan ve yıllardır terörün acısını yüreğinde hisseden insan hakları savunucularının ve özellikle kadınlarımızın feryadına kulak vermeliyiz. Dünyanın değişik coğrafi bölgelerinde, farklı isimler altında, insanlık suçu işlemeyi sürdüren ve dünya barışını tehdit eden bütün terör örgütlerini lanetlemeliyiz.

 

 

 

Bilginin ve teknolojinin hızla yaygınlaştığı, özgürlükçü demokrasinin giderek önem kazandığı globalleşen dünyamızda, insanların huzur, güven ve mutluluk içinde yaşamasının temel koşulu; şiddet ve terör örgütlerine karşı dayanışma ve işbirliği içinde, barış ve dostluk ortamının sürekliliğini sağlamaktır.

 

 

 

Türkiye’nin “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini temel ve vazgeçilmez bir ilke olarak, her platformda savunması ve barışçı bir tutumla, başta bölgemizde olmak üzere, dünyada saygın bir yer alması gerekirken, bugün geldiğimiz nokta, “Yurtta kin ve nefret, Dünyada kin ve nefret” olmuştur. “Koşulları yoksa, savaş insanlık suçudur” söylemi, gerçek hayatta karşılığını bulamamıştır. İnsan hakları savunucusu Martin Luther King’in “Rüyası” nın da çok uzağındayız.

 

 

 

 

Türkiye’nin gerek kendi vatandaşları arasında ve gerekse bölgesinde bu ırkçı, ötekileştirici ve hasmane tutumundan süratle vazgeçmesi gerekmektedir. Bunu zorlayacak ve sağlayacak olan da başta duyarlı sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucuları olmak üzere, Sosyal Demokrat Partilerdir. Ne yazık ki ülkemizdeki ve dünyadaki Sosyal Demokrat Partilerin sesi çok cılız çıkmaktadır. Bu nedenle de popülizm ve hamaset prim yapmaktadır. Barışı, eşitliği, kardeşliği, dayanışmayı, adaleti ve insan haklarını yaşama geçirebilecek ve iktidara alternatif olabilecek Sosyal Demokrat Partilere çok ihtiyacımız var…

 

 

 

Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Doğu gibi, dünyanın en yoğun sorunlarının ve çatışmaların yaşandığı bir bölgede yer alan Türkiye, barış ve huzurun korunması, demokrasinin yerleşip kökleşmesi için, bugünkü tutumunu terk ederek, barış yönünde çaba sarf etmek zorundadır. Sınırlarımıza dayanan terör örgütleri, bölge barışını tehdit etmeye ve kaos yaratmaya çalışmaktadırlar. Türkiye, bu tür olumsuzlukları, yangına körükle giderek değil, ancak demokratik bir yaklaşımla, barışı esas alarak ve hukukun üstünlüğü ilkeleri çerçevesinde aşabilir.

 

 

 

Bölgede barış ve istikrarın sağlanması için; ırk, dil, din, mezhep ve kültür farkı gözetilmeksizin, tüm insanlığı işbirliği ve dayanışmaya çağırmalıyız. Bu nedenle, barış ve istikrar ortamını bozucu bölgesel anlaşmazlıkların, şiddet ve terör hareketlerinin önlenmesi, açlıkla mücadele, çevre sorunlarına çözüm bulma gibi konularda, sağduyu sahibi herkesin üzerine düşen görev ve sorumluluğun bilinci ile hareket etmesi gerekiyor.

 

 

 

Sevgili Zülfü Livaneli’den ödünç aldığım bir sözle bitireyim: “Sizi bilmem ama, ben, dünyada en çok cehaletten korkarım. Çünkü cehalet, kendi bildiğinin dışında bir bilgi ve düzey olduğunu fark etmeyen bir kör karanlıktır. Zehirli tutkular ve fanatik öfkeler üretir. En kötü yanı da cahilin cahil olduğunu bilmemesidir”. Bugün Ortadoğu’da ve ülkemizde yaşadığımız sorunların esas sebebi cehalettir. Bilginin ve aydınlığın aşağılandığı, cehaletin ise kutsandığı dönemlerden geçiyoruz.

 

 

 

 

Bundan sonraki 1 Eylül Dünya Barış Günlerini, terörden ve şiddetten arınmış bir dünyada, mutluluğa, huzura, sevgiye, hoşgörüye, kardeşliğe ve evrensel barışa hep beraber kucak açarak “kutlamak” dileğiyle…

 

 

 

Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı

 
[email protected]

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü