Duayen gazeteci Melih Aşık ile ‘Aksaçlılar’ ve CHP üzerine…

Duayen gazeteci Melih Aşık ile ‘Aksaçlılar’ ve CHP üzerine…
27 Temmuz 2020 14:20

Türk basının usta kalemi, 50 yıllık meslek erbabı Melih Aşık… Yılların yorgunluğu mesleğine ve fikirlerine hiç yansımıyor. Gazetecilikte 1967’de tuttuğu kalemi bugüne taşıyan ender isimlerden…

Sayın Melih Aşık ile gazetecilik geçmişi ve son kurultayı ala ele alarak CHP’nin durumunu konuştuk…

 

 

Engin Balım / Veryansın TV

 

- Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?

– İstanbul’da Fransız Lisesi Saint Benoit’yi bitirdikten sonra Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin sınavını kazanmıştım. Bir yıl okudum. Dersler beni açmadı. Adeta lise düzeyindeydi. Ayrıca bitirince ne olacaktım? Vali, diplomat, maliyeci vs…

Hepsi masa başı işler… Hepsi memuriyet… O yılın sonunda sınavlara bile doğru dürüst girmedim. Annemden 200 dolar borç para aldım, film rejisörü olma hayalleriyle İsveç’e yollandım. Rejisör olmak gerçekten hayaldi. Bir kış günü karlar içinde kilometrelerce yürüyerek İngmar Bergman’ın okulunun kapısını da çaldım ama nafile…

O yılı lokantalarda ve fabrikalarda işçilikle geçirdim. Bir daha Türkiye’ye dönmem diyordum… Ama bir yıl içinde Türkiye’nin ve Türk halkının farkını fark ettim. Biz buranın çocuğuyduk. Benim İsveç toplumuna verebileceğim bir şey yoktu. Bunları orada fark ettim. Yaz başında Ankara’ya döndüm. Tekrar sınavlara girdim. İkinci sınıfa geçtim. Ancak aile beni artık afaroz etmişti. Harçlık kesilmişti. Ankara’da iş aradım. Yurtta oda arkadaşım Daryal Batıbay’la (sonradan büyükelçi oldu) birlikte küçük bir sınavdan geçerek TRT’de Associated Press Ajansını tercüme servisine girdik. İngilizcem o tercümeler için yeterliydi. Sene 1966… Bir yıl sonra Ankara televizyonu açılıyordu. Oranın sınavlarına girdim. Kazandım. 67’nin sonunda Ankara Televizyonunda yönetmen olarak işe başladım.

Gazeteciliğe ilk adımlar böyle oldu. Ankara Televizyonunda kısa süre içinde siyasi programlar yapan Objektif adlı bölüme şef yaptılar beni. Çok etkili siyasi programlar yaptık. Adalet Partisi iktidarının epey ayağına bastık. Yavaş yavaş programlarımız yukardan engellenir oldu. Derken 12 Mart askeri darbesi çıkageldi. Birkaç ay sonra beni işten attılar.

O arada sınavdan sınava uğradığım okulu güç bela bitirdim. Mecburi hizmetim nedeniyle Maliye Bakanlığı’nda işe başladım. TRT’den atıldığım için asaletimi tasdik etmeyerek 6 ay sonra oradan da attılar. Yenigün Gazetesi ve 7 Gün dergisinde çalışmaya başladım. Birinde TV eleştirileri diğerinde dış politika yazıları yazdım. Ne var ki, sıkıyönetim dönemiydi, fazla da bir şey yazamıyorduk.

Güney Kore ve Filipinler diktatörlerinden bahseder gibi yaparak askeri yönetimi eleştiriyordum ama o da bir yere kadar. 6 ay da öyle geçti.

1973 yılında tekrar Avrupa’nın yolunu tuttum. Önce Almanya’ya sonra İsveç’e gittim. Tekrar işçilik ve işsizlik günleri başladı. 1974 yılında İstanbul’a döndüm, Günaydın Gazetesinin dış haberler servisinde işe başladım. Kısa süre sonra iç haberler şefi oldum. 1982 yılında Güneş Gazetesi yayına başlıyordu. Oraya fena sayılmayacak bir transfer ücreti de alarak geçtik. Ben bu köşeye Güneş’te başladım. 1982 yılından bu yana yani 38 yıldır aynı köşeyi yapıyorum. Adı Arka Pencere idi, Milliyet’e geçince Açık Pencere yaptık. Basında en kıdemli köşelerden biridir.

 

 

- Bize biraz köşenin özelliklerini anlatır mısınız?

– Ben böyle parçalı köşeyi ilk yapanlardanım. Bir benzerini rahmetli Hasan Pulur yapardı. Bu iş hem kolay hem zordur. Zordur çünkü içindeki yazılar kısa da olsa her biri için ayrı ayrı araştırma yapmanız gerekir. Bir küçük yazıyı yazarken aklınız ondan sonraki yazıdadır. Konularınız hem aktüel olacak, hem ilgi uyandıracak, hem okutacaksınız, hem bilgilendireceksiniz.. Hepsini birden yazıya koymak kolay değildir. Ancak tek yazıya göre tabii daha avantajlıdır. Çünkü burada okur bir yazıyı beğenmezse ötekine geçebilir. Artık yazarların çoğu köşelerini böyle parçalı yapıyor. Bu da parçalı köşenin tek yazıdan daha cazip olduğunu gösteriyor.

 

 

- Okurlarınızın size kızdığı da olur mu?

Elbette.. Okur yazara zaman zaman kızar… Ona bir yazıyı boşuna okuttuğunuz zaman kızar. Yanlış veya eksik bilgi verirseniz ona kızar. Okuru aptal yerine koyarsanız kızar. Taraf tutarsanız kızar. Başkasının davulunu çaldığınızı hissederse kızar.

Gazete yazarı çok titiz olmak zorundadır.

 

 

- Mesleğin zorlukları nelerdir?

Tabii ki herkesi her zaman memnun edemezsiniz… Arada haklı veya haksız tepki gösterenler olur. Bu tepkilere göğüs germek, haksız olduğunuz durumlarda özür dilemesini bilmek, haklı olduğunuz konularda direnmek gerekir. Bir yazar tek başına bir özne değildir… Bir görüşün, bir kitlenin temsilcisidir aynı zamanda. Tutarlı olmak zorundadır.

 

 

- Bir de sansür belası var bildiğimiz kadarıyla…

– Bugünlerde en büyük zorluk basın üzerindeki baskılar ve sansürdür. Ülkenin başında sizin yazdıklarınızı beğenmezse sizi hapse atan bir zihniyet oturuyor. Yalnızca hakaret etmemek de sizi kurtarmıyor bazen. Doğruyu yazarsanız, doğruculukta ısrar ederseniz bu da suça giriyor. İyi gazetecilik de suç sayılıyor. Eskiden gazetecide müdürünce azarlanma, patronunca işten atılma korkusu vardı.Şimdi buna yargılanma ve hapis korkusu eklendi.

 

 

- Bu koşullarda neden gazetecilik yapıyorsunuz?

– Sansürün elinin uzanamadığı noktalarda doğruları söylemek, o alanı yalanların egemenliğine bırakmamak da önemlidir diye düşünüyorum.

 

 

- Gazetecinin görevi nedir sizce?

– Doğruları savunmak… İnsanlık, ülke ve dünya adına iyi şeyleri yüceltmek. Halkı aydınlatarak onun da kendini ve ülkesini savunmasını kolaylaştırmak. Eğitmek.. Okuma sevgisi aşılamak… Hoşca vakit geçirtmek… Hepsi gazetecinin görevleri arasındadır.

 

 

- Günleriniz nasıl geçiyor?

– Benim günlerim genellikle okumak ve yazmakla geçer… Çok gezmem ve olayları yerinde izlemem de gerekirdi. Ama ben bunları az yapıyorum. Vaktim klavyenin başında geçer. Biraz futbol ve basketbol merakım var. Maçları izlerim. O kadar… Eskiden içki ve sigaram vardı. Onları da bıraktım. Daha doğrusu onlar beni bıraktı. Hayat düzleşti.

 

 

 

- Bu hafta aynı zamanda CHP Kurultay haftası… Ne düşünüyorsunuz Kurultay hakkında?

– Kurultay adeta Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden taç giymesi için düzenleniyor. Delegelerin bile zor sığacağı bir alana sıkıştırılmış. Seyirci yok. Daha önemlisi partinin eski milletvekilleri, PM üyeleri yani onur üyeleri de giremiyor. Bir parti üyesinin PM’ye aday olmak için içeri girebilmesi bile mesele… Düşünün gerisini…Adı sözde iktidar kurultayı.. Ama hayal edilen iktidarla ilgili tek kelime konuşulmayacak. Sanki iktidar çantada keklik, sanki bütün yönetim planları hazır…

 

 

- Her şey Genel Başkan’ın planladığı gibi ilerliyor anlaşılan…

Evet bu kurultay tek adamı koltukta tutma ve güçlendirme kurultayı. Kurultayın ikinci görevi Genel Başkan’la uyumlu, yani onun buyruklarına uyacak bir parti meclisi oluşturmak… Ancak burada biraz zorlanacaklar gibi görünüyor. Muhaliflerin Parti Meclisine sızmaması için önlemler alındı ama yeterli olacak mı, bilmiyorum…

 

 

- Adı iktidara yürüyüş kurultayı. CHP gerçekten iktidara yürür mü?

Bir Karadeniz fıkrası vardır… Karadenizli oturmuş video izliyormuş. Videoda bir otomobil gidiyor duvara tosluyor. Karadenizli’nin bunu defalarca izlediğini gören arkadaşı merakla sormuş:

– Yahu bu sonu belli filmi neden tekrar tekrar izliyorsun…

– Merak edeyrum, demiş laz…

– Neyi merak ediyorsun…

– Acaba yine duvara toslayacak mı, her defasında onu merak ediyorum…

CHP’liler AKP karşısında 9 seçim kaybetmiş bir liderle 10. denemeyi yapacaklar. Ve bu defa iktidar umuyorlar. Çok komik.

 

 

- Genel Başkan bir demokrasi cephesi oluşturup cumhurbaşkanlığını ortak bir adayın kazanmasını sağlayamaz mı?

Yerel seçimlerde bu oldu. İstanbul böyle kazanıldı. Çok uygun bir aday bulur diğer partileri onun etrafında birleştirirseniz bu olabilir… Ancak o CHP iktidarı olmaz, çoklu koalisyon olur…

Meclis’teki dağılım önem kazanır. Cumhurbaşkanı’nın ülkeyi yönetebilmesi için Meclis’te de çoğunluğu alması çok önem taşıyor. Yani adayın cumhurbaşkanı olması yetmiyor, partisinin de mecliste çoğunluğu alması gerekiyor. CHP bu anlamda iktidar olamaz.

 

 

- Sizce cumhurbaşkanlığı için güçlü bir aday var mı?

Benim adayım Mansur Yavaş’tır…

 

 

- CHP oylarını neden yüzde 25’lerin üzerine çıkaramıyor sizce?

Çıkarması istenmiyor. Sanırım Kemal Kılıçdaroğlu ve kadrosuna dış odaklardan verilen görev “Hızlı muhalefet yapar gibi görün ama iktidara niyetlenme” şeklindedir. Mevcut sistem Batı açısından iyi çalışıyor. Türkiye iyi bir pazardır. Batı bu sistemin değişmesini elbet istemiyor. CHP sistemin payandası olarak vardır. Kendi solundaki muhalefeti toparlamak ve etkisizleştirmek için vardır. Sistemi değiştirmek isteyen partilerin iktidara yürümesinin önündeki engeldir.

 

 

- CHP’nin iktidar olmak istemediğini nereden biliyorsunuz?

İktidar olmak isteyen partinin siyasi çizgisi, ideolojisi olur. Bu ideolojiye uygun bir iktidar programı hazırlar. Bu programa uygun kadrolar yetiştirir. İktidara gelince neyi nasıl yapacağını, hangi sorunu nasıl çözeceğini önceden halka anlatır. CHP’de bunların hiçbiri yok. 2008 yılında Baykal döneminde yapılmış ve rafa kaldırılmış bir program var. Yenisi yok. Temel konularda ne politikası, ne iktidar hazırlığı var.

 

 

- Politikası yok mu dediniz?

CHP’nin internet sitesini açıp bakın… Burada partinin ekonomi politikası, hukuk politikası, sosyal politikaları vs. gibi başlıklar açılmış. Bu başlıkların içi boş duruyor. Bu partinin ekonomi politikası nedir diye siteye giren boş sayfayla karşılaşıyor. Bütün ısrarlara rağmen 11 yıldır yeni bir program kurultayı yapmadılar. İktidara gelince neyi nasıl yapacağını bilmeyen bir partiye vatandaş oy verir mi?

 

 

- Ama yine de yüzde 25 oy alıyor…

Onların çoğu protesto oyudur bence…

 

 

- Peki CHP nedir sizce?

CHP her seçimde 130 kadar vatandaşı milletvekili yapan, seçim öncelerinde adaylardan okkalı gelirler sağlayan, karşılığında adaylara ömür boyu ballı emeklilik ve sağlık güvencesi umudu satan bir ticari kuruluştur. Her seçimde kadroların yarısı değişir.. Değişir ki, yeni adayları cezbedecek sayıda yer açılsın, adaylığa ilgi çoğalsın. Gelirler büyüsün…

 

 

- Parti içinde iyi niyetli, idealist insanlar yok mu?

Elbette var… Ancak onlar sadece dekoru tamamlıyor…

 

 

- CHP’nin Ayasofya konusundaki tavrı nasıldı?

Çok zavallı… AKP’nin kendilerini çekmek istediği tartışmalara girmeyerek oyunu boşa çıkardıklarını söylüyorlar. Tartışmaya girerlerse onlara “dinsiz” diyeceklermiş. Cami düşmanı diyeceklermiş. Bu ne demek? Demek ki kendilerini halka anlatamıyorlar. Demek ki karşı taraf hangi çamuru atarsa altında kalıyorlar. Bu bir acizlik beyanı…Üstelik onlara “dinsiz” ve “cami düşmanı” diyen yine diyor.

 

 

- Bütün olay bu mu?

– Bence esas sebep muhtemelen daha başka. Bence AKP’nin politikalarını için için onaylıyorlar. Sistemin devamına katkıda bulunuyorlar. “Aman bize dinsiz demesinler” argümanı ise pasifliğin bahanesi…

 

 

- Kemal Kılıçdaroğlu sizi telefonla arasa ve tavsiye istese, ona ne söylerdiniz?

– Bu Kurultayda istifa etmesini ve yerine yeni bir başkan seçilmesi için yardımcı olmasını tavsiye ederdim. Bırakın seçim yenilgilerini… Yeni CHP kuruyorum diye partinin Atatürkçü,laik özünü boşalttı. Atatürkçü kadroları tasfiye etti ama yeni bir oluşum sağlayamadı. Bu bile çekilmesi için yeterli sebeptir.

 

 

- Son dönemde siyasette hangi isimler dikkatinizi çekiyor?

– Yeni adaylar arasında Ali Babacan’ı daha şanslı görüyorum. Geçmişten ders aldım, dini siyasete alet etmeyeceğim, liyakate önem vereceğim, daha düzgün bir AKP inşa edeceğim iddiasında. Sağa oy verenler için cazip bir isim. CHP’lilerin Babacan ve Davutoğlu ile kavga etmesini ise anlamıyorum. Bırakın onlarla AKP uğraşsın, AKP adına siz neden kavga ediyorsunuz?

 

 

- Biraz da iktidara değinelim… Sizce erken seçim olur mu?

– Bence Yeniçağ Yazarı Arslan Bulut’un dünkü yazısındaki şu satırları dikkat çekici. Diyor ki:

“Aslında herkes bekçi yasası, barolar, Ayasofya ve sosyal medyanın sınırlanması gibi çalışmaların çok daha büyük bir projenin hazırlığı olduğunu biliyor. Türkiye adım adım Türk devletini sona erdirecek büyük bir darbeye doğru gidiyor”

Birinci cümleye katılıyorum. Büyük bir projenin hazırlığı var. Bu bizi nereye götürür onu bilemem. Seçimsiz bir rejime mi götürür? Seçim zamanı kendimizi bir takım savaşların içinde mi buluruz onu da bilemem. Çünkü dört bir yanda cephe açtık. Önümüzdeki seçimi konuşmak yerine günlük gelişmelere odaklanmalıyız.

 

 

- 101 aydının imzaladığı Aksaçlılar bildirisini nasıl buldunuz?

– Komik buldum… 2002 – 2010 arası AKP’ye omuz vermiş, Ergenekon ve Balyoz davalarına amigoluk yapmış, Atatürk’ü karalamış, laiklerle laikçi diye dalga geçmiş, AKP’yi demokrat diye yutturmaya çalışmış ne kadar “ikinci cumhuriyetçi”, “yetmez ama evetçi” varsa şimdi muhalefet safına geçmiş, kendini meşrulaştırmaya çalışıyor. Bizim cumhuriyetçi bazı arkadaşlar da onlarla yan yana bildiriye imza atmış. Komik mi komik!

 

 

- Türkiye’nin umudu nerededir?

– Ne insanlar ne uluslar umutsuz yaşamaz… Umut her zaman vardır. Her şey iyiye doğru gider, bazen ters yönde ilerlese de, mutlaka doğru yolu bulur. Tabii halkların da biraz gözünü açması gerekir.

Daha iyi daha uygar yaşama savaşını eninde sonunda halkımız kazanacaktır.

 

 
Biraz da iktidara değinelim… Sizce erken seçim olur mu?

“Bence Yeniçağ Yazarı Arslan Bulut’un dünkü yazısındaki şu satırları dikkat çekici. Diyor ki:

 

 

“Aslında herkes bekçi yasası, barolar, Ayasofya ve sosyal medyanın sınırlanması gibi çalışmaların çok daha büyük bir projenin hazırlığı olduğunu biliyor. Türkiye adım adım Türk devletini sona erdirecek büyük bir darbeye doğru gidiyor”

Birinci cümleye katılıyorum. Büyük bir projenin hazırlığı var. Bu bizi nereye götürür onu bilemem. Seçimsiz bir rejime mi götürür? Seçim zamanı kendimizi bir takım savaşların içinde mi buluruz onu da bilemem. Çünkü dört bir yanda cephe açtık. Önümüzdeki seçimi konuşmak yerine günlük gelişmelere odaklanmalıyız.

 

101 kişinin imzaladığı Aksaçlılar bildirisini nasıl buldunuz?

Komik buldum… 2002-2010 arası AKP’ye omuz vermiş, Ergenekon ve Balyoz davalarına amigoluk yapmış, Atatürk’ü karalamış, laiklerle laikçi diye dalga geçmiş, AKP’yi demokrat diye yutturmaya çalışmış ne kadar “ikinci cumhuriyetçi”, “yetmez ama evetçi” varsa şimdi muhalefet safına geçmiş, kendini meşrulaştırmaya çalışıyor. Bizim cumhuriyetçi bazı arkadaşlar da onlarla yan yana bildiriye imza atmış. Komik mi komik!

 

 

Türkiye’nin umudu nerededir?

“Ne insanlar ne uluslar umutsuz yaşamaz… Umut her zaman vardır. Her şey iyiye doğru gider, bazen ters yönde ilerlese de, mutlaka doğru yolu bulur. Tabii halkların da biraz gözünü açması gerekir.

Daha iyi ,daha uygar yaşama savaşını eninde sonunda halkımız kazanacaktır.”
 https://www.veryansintv.com/50-yillik-gazeteci-melih-asik-ile-aksaclilar-ve-chp-uzerine