‘Dönüştük’!..

‘Dönüştük’!..
11 Ağustos 2014 10:07

Bu haftaki yazıma, yanıldığımı itiraf edip, özür dileyerek başlamayı çok isterdim. Olmadı işte!..

 

Cemil CAN H&H YORUM

 

İçerisine çekildiğimiz ve ısrarla işaret ettiğim tuzağa yine düştük: AKP’nin 30 Mart Yerel Seçimleri’nde aldığı toplam oy: 19 milyon 111 bin 182 idi. Kesin olmamakla birlikte Cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP seçmeni sandığa gitmiş ve adayı Erdoğan’a 19 milyon 870 bin 619 oy vermiştir… Oy oranında kayda değer bir artış yok…

 

CHP’ye 30 Mart’ta 11 milyon 270 bin 468 kişi, MHP’ye ise, 7 milyon 718 bin 799 kişi oy vermişti. Bu oyların toplamı: 18 milyon 898 bin 285 eder. Çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu,bu oyların ancak 14 milyon 623 bin 716’sını alabilmiştir… Destek veren diğer partileri hesaba katmıyoruz bile. Sadece bu iki partinin verdiği fire: 4 milyon 365 bin 569’dır. Yani CHP ve MHP’nin tabanı yönetimlerini dinlememiştir. Muhalefetin bu tavrı, Erdoğan’ın oylarında bir artış olmadığı halde, oy oranının yüzde 52.6’ya çıkması sonucunu doğurmuştur… Özetle, 30 Mart’ta hemen hemen aynı oy miktarı ile toplam oyların yüzde 43’ünü almış olan AKP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde geçerli oyların yüzde 52.6’sını almıştır…

 

30 Mart yerel seçimlerinde yüzde 89 olan katılım, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 73’e düşmüştür. Başka bir ifade ile 30 Mart’ta 6 milyon 300 bin kişi oy kullanmaya gitmezken, Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu sayı, yaklaşık 3 kat artışla 16 milyon 867 bin kişiye çıkmıştır…

 

Rakamların üç aşağı beş yukarı bize söylediği budur.

 

Peki, bu durumun sorumluları kimlerdir?.. Hiç kuşku yok ki, halkı adaysız bırakıp, “tıpış tıpış” sandığa gideceklerini sananlardır!.. CHP tabanını “dönüştürme” görevini üzerine alan Kemal Kılıçdaroğlu ile ülkücüleri “terbiye” etmeyi üstlenen Devlet Bahçeli’dir… Her ikisi de küresel güçlerin Türk halkına dayattığı birer görevlidir!..

 

Gelin bu seçimler nedeniyle iki liderin üstlendiği küresel görevleri gözden geçirelim:

 

Türkiye’nin rejimini “laik, demokratik Cumhuriyet”ten “Ilımlı İslam”a dönüştürmek, Büyük Orta Doğu Projesi’nin (BOP) hayati önemdeki bir bölümüdür. Bu ısmarlama dini benimseyen uydu devletçikler daha sonra kurulacaktır. Türkiye’yi dönüştürmeden ve işin içerisine almadan, Ortadoğu’yu dönüştürmenin öyle kolay başarılacak iş olmadığı açıktır. Çünkü Türkiye, Müslüman toplumların laik rejimle yönetilen tek ülkesidir… Öncülüğünü toplumun önemsediği din adamları yapmadıkça da, “Gerçek İslam”ı, “Ilımlı İslam”a dönüştürmek olanaksızdır. “İkiz Kule” kabusunu unutamayan Amerikalılar, Müslümanlara “Ilımlı İslam”ı kabul ettirmeden rahat uyuyamayacaklardır. Kim ne derse desin, küresel güçlerin “Gülen Hareketi” ile bu yönde aldığı yol küçümsenemez…

 

Bir başka gerçeklik de “laiklik ilkesi” sulandırılmadan Türk toplumuna “Ilımlı İslam”ı kabul ettirmenin zorluğudur!..

 

CHP Programına göre, Cumhuriyet rejiminin olmazsa olmazı kabul edilen “laiklik ilkesi”ni, en fazla sulandıran siyasetçi, hain Seyit Rıza’nın hayranı “Dersimli” Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur. Denebilir ki, CHP’nin 6 okundan biri olan “laiklik” ilkesinden, onun döneminde vazgeçmiştir. Üstelik programı değiştirmeden bu işi gerçekleştirmiştir…

 

Yeni CHP adı, özünde bu başkalaşımı ifade etmektedir…

 

Kılıçdaroğlu’nun zaman zaman övünerek ifade ettiği, CHP yönetimindeki “dönüşümü gerçekleştirme” sözlerinin asıl hedefinde CHP’nin tabanı vardır… Hal böyle olunca, “laiklik ilkesini” özümsememiş olan Kemal Kılıçdaroğlu gibi birinin, Atatürk’ün partisinin başında tutunabilmesini, tabandaki dönüşümün önemli ölçüde başarıldığına kanıtı olarak gösterebiliriz…

 

CHP tabanındaki dönüşüm, halkın gözüne parmak sokarcasına gerçekleştirilmektedir…

 

Yeni CHP’nin, “Türbanı biz çözeriz” sözleriyle girdiği yol; kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen ve “eğitim öğretim birliği”nin bozulması sonucunu doğuran yasaya destek vermeye kadar uzanmıştır. Karşıdevrime verilen bu katkı, Kılıçdaroğlu’nun “Elbette çocuklar dinini öğrenecek, biz çocuklar dinini öğrenmesin demiyoruz” şeklindeki sözleri ile tavan yapmıştır. CHP yönetiminin, Kuran Kursları’na gitme yaşının düşürülmesi karşısındaki suskunluğunu AKP’ye verilen gizli destek olarak değerlendirmek yanlış değildir…

 

Cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli olan TSK’ya karşı kurulan “kupmas”ta Y-CHP’nin üstlendiği; “Ordu darbecilerden temizlensin” rolünü de aynı kapsamda değerlendirmek gerekir…

 

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, il ve ilçe binalarında “Aşure Günü” etkinlikleri düzenlemek, CHP’nin kurumsal olarak da “laiklik ilkesi”nden iyice uzaklaştırıldığını, adeta bir “mezhep partisi” haline dönüştürüldüğünü gözler önüne sermiştir!..

 

Deniz Baykal’a yapılan iğrenç kaset komplosu ile CHP yönetimine getirilen bu “yol düşkünleri”, (1) bütün samimi uyarılara rağmen, tutumlarını değiştirmeyerek, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın deyimi ile “görevli” olduklarını eylem ve söylemleri ile defalarca kanıtlamışlardır…

 

Bu yaşananlardan sonra, iktidarın önümüze getirdiği ilkel propaganda karşısında şaşırıp kalmışız. Başbakan Erdoğan’ın: “Kılıçdaroğlu Alevi, Demirbaş Zaza, İhsanoğlu zaten yerli değil ama ben Sünniyim Sünni…” şeklindeki sözleri, 75 milyon halkın 61 milyondan fazla olan eğitimsiz kesimini (2) etkilemek içindir!… Hiç kuşku yok ki, bu kesimin dilini konuşan ve desteğini alan iktidara gelip, kuralları belirler… Öyle de olmaktadır!..

 

Bizim asıl üzerinde durmamız gereken, Erdoğan’a önemli ölçüde oy devşirme olanağını sağlayan yukarıdaki sözleri söyletme fırsatını kimin verdiğidir. Elbette ki, bu işin de baş suçlusu küresel bir “görevli” olan Kılıçdaroğlu’dur…

 

“Sünnilik”, sonuç itibariyle mezhepçiliktir ve dini bir inanç olduğundan çağdaş siyasette asla yeri olamaz!..

 

Ama görüyoruz ki, laik bir rejimde siyaseten bile söylenmesi utanç verici olan, bir mezhebe mensubiyet, CHP içerisindeki “görevliler” tarafından en önemli siyaset argüman haline getirilmiştir. Doğal olarak Erdoğan’a önemli bir silah daha verilmiş bulunmaktadır. Bu defa “Sünnilik” Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğinden yola çıkılarak, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en önemli propaganda malzemesi olarak kullanılmıştır…

 

“Yandaş muhalefetin” bu çapsızlığı ve öngörüsüzlüğü yüzünden, son yerel ve genel seçimlerde olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de projeler yarıştırılmamıştır…

 

Kabul etmek gerekir ki, AB’ye girmek için önümüze şart olarak konulan, ABD’nin de uygun bulduğu ve özünü “laiklik ilkesi”nin oluşturduğu “Atatürkçü düşünce”den vazgeçip, “Ilımlı İslam”ı kabul etme projesinin en önemli aktörü, bütün istismar yollarını kendi elleri ile açan Kemal Kılıçdaroğlu olmuştur…

 

Kılıçdaroğlu ve Soroscu ekibi yönetime gelene kadar, Atatürk’ün CHP’sinde dinsel tören ve ritüeller hiç yapılmamıştır. Cemevlerinde yapılması gereken aktiviteler, CHP içerisinde parti faaliyetleri gibi sürdürülerek, partililerin yozlaşmasına, Sünniliğin azmasına ve her türlü dini istismarın yapmasına ortam hazırlanmıştır. Nitekim; geldiğimiz noktada, iktidar düz liseleri bile imam hatip liselerine dönüştürmek için elinden geleni yapmış, eğitimin kızlı-erkekli olarak ayrı ayrı yapılması için ortamı hazırlamıştır… Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı bile, asli görevinden uzaklaştırılmış, doğrudan siyasetin içerisine sokulmuştur. Bütün bu olumsuzlukların oluşmasına Y-CHP katkı vermiş ve AKP’nin partizan icraatlarına; “Sünni çoğunluğa götürülen ibadet hizmetleri” savunmasını yapma olanağı sağlanmıştır…

 

Yine Y-CHP’nin umursamaz tutumu yüzünden İmam-Hatipler gibi diğer temel eğitim kurumları da AKP’nin arka bahçesi olmaya sürüklenmiştir…

 

Sonunda getirildiğimiz yer bellidir: CHP tabanı, “laiklik ilkesini” bir kez bile ağzına almamış olan İslam Konferansı Örgütü’nün eski Genel Sekreteri’ne “tıpış tıpış” oy vermek mecburiyetinde bırakılmıştır. Bu son durumu, “tabanındaki dönüşüm” olarak ifade etmek yanlış değildir… Seçim sonuçlarına bakarak yaklaşık 10 milyon seçmenin henüz dönüştürülemediğini söyleyebiliriz…

 

Anlaşılmaktadır ki, bundan böyle; bilimi, aklı öne çıkaran ve çağdaş değerleri esas alan siyasetin, Yeni CHP’de yaşama şansı kalmamıştır…

 

Erdoğan’ın BOP’un eş bakanı olduğu kendi itirafıdır…

 

Kılıçdaroğlu ise, Büyük Ortadoğu Projesi’nde en zor işini üzerine alan eş başkan çok daha önemli bir aktörüdür: Muhalefet yapıyormuş gibi yaparak, gerçek muhalifleri oyalamak veya dizginlemek, başka parti kurmak gibi arayışların içerisine girmelerini önlemek, bu arada geniş yığınları oldubittilerle karşı karşıya getirerek, “kerhen” oy vermeye mecbur bırakmak kolay işler değildir…

 

Şimdi sıra “görev” yapanların “ödül töreni”ne gelmiştir!..

 

Kılıçdaroğlu ve TESEV’ci ekibinin bekledikleri en büyük ödül; bir kez daha ana muhalefette kalabilmektir!.. Eksik bıraktıkları ve gönüllü olarak üzerlerine aldıkları görevlerini ancak bu şekilde tamamlayabilirler!.. Bunun için de önce büyük kurultayı ertelemişler ve bir dönem daha kendilerini seçtirme olanağını ellerinden kaçırmamışlardır!..

 

Bu hal ve şartlar altında hala yapabileceğimiz bir şeyler vardır!..

 

Av. Cemil Can

 

DİPNOTLAR:

 

(1) “Aleviler, hak ve adaleti sağlamak amacıyla birtakım kurallar koymuşlardır. Bu kurallara uymayanlara, suç işleyenlere ceza verilmiş ve bu cezaya da düşkünlük denilmiştir. Pir gözünde düşkünlük ve yol düşkünlüğü olmak üzere iki tür düşkünlük vardır. Pirin “Düşkünsün.” dediği kişi toplum içinde toplumla yaşantısını sürdürür fakat ceme gelemez. Yol düşkünlerinin ise, bulunduğu ortamda selam verilmez, onların selamı alınmaz, düğünde bayramda dahi topluma konulmaz, malı mala katılmaz, cenazesi olsa darı çekilmez. Dedesi gelene kadar toplumdan dışlanır. Yol düşkünlerine bir yıldan on iki yıla kadar topluma katılmama cezası verilir. Düşkün olan kimseler verilen cezanın yılı dolunca dedelerine giderek düşkünlükten kurtulmak için dedeye danışırlar. Dede ileri gelen canları toplar ve canlar da münasip görürlerse “düşkün cemi” düzenlenir.”

 

Zülfikar Özbilgin, Alevilikte Düşkünlük

 

http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/228

 

(2) TÜİK verilerine göre; nüfusumuz 75 milyondur. Okuma-yazma bilmeyenlerimiz: 9.625.000, ilkokulu bitirememiş olanlarımız: 17.820.000, sadece ilkokul mezunlarımız: 24.000.000 ve ilköğretim (ilkokul+orta okul) mezunlarımız ise:10.200.000 kişidir. Bunların toplamı: 61.645.000 kişidir.
 


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..