Diyanet başkanı Ateizm ve Deizm ile mücadele edeceğine Cumhuriyet ile kavga ediyor

Diyanet başkanı Ateizm ve Deizm ile mücadele edeceğine Cumhuriyet ile kavga ediyor
20 Eylül 2018 19:57

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başında bulunan Ali Erbaş çok iyi anımsayacaksınız ki, göreve geldiği ilk günden itibaren Cumhuriyet ile kavga etmeğe başlamış ve ilk verdiği demeçlerden birinin Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek parti döneminde tüm gericilerin dillerine pelesenk olmuş o meşum iftira ile (Camileri ahır yaptı vs…) iftirasını gündeme getirerek bir rövanş peşinde olduğunun daha ilk günden sinyalini vererek göstermiştir.

 

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 
Halbuki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni akıl ve bilim rehberliğinde modern Batı değerlerine ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yüksek ifadeleriyle ‘’Yüksek Türk kültürüne ve Türk kahramanlığına dayalı olarak kurulmuştur…’’ esaslarına dayalıdır.

 
Bu bağlamda Diyanet Başkanı doğrudan Cumhuriyet ve Atatürk’le kavga ettiği çok açıktır.
Geçtiğimiz günlerde Ali Erbaş Bitlis’e gerçekleştirdiği ziyarette üniversite rektörü ile yaptığı görüşmede ‘’Camiler sadece ibadet yerleri değil, aynı zamanda eğitim yuvalarıdır ve medreseler ile akademilerin eğitim alanında birbirlerinden faydalanması gerektiği…’’ konusunda bir demeç daha vermiştir ki çok ayrı bir skandala imza atmıştır ve buna benzer bir ifadeyi daha önce Kütahya Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde de kullanmıştır.
Bu skandalın iki boyutu vardır ki, bunlardan biri cehalet boyutu, diğeri ise suç işleme boyutu.
Cehalet boyutuna bir örnekle girecek olursak medrese ve üniversitelerin birlikte çalışmasını talep etmek bilimin ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği geçtiğimiz 20. ve 21. Yüzyıllarda, ya ağır cehalettir, ya da Atatürk ve Cumhuriyet’e kaşı işlenen kasıtlı ve nitelikli bir cürümdür.
Böyle bir çağda medrese ile üniversitenin birlikte çalışmasını istemek, tıpkı hava yolları işletmeleriyle deve kervanlarının müşterek çalışmasını istemek gibi izan ve akıl dışı bir görüştür ki buna dair örnekler çoğaltılabilir.
Diyanet Başkanı elbette bunu bilmeyecek kadar cahil değildir.
O zaman geriye tek bir neden kalıyor ki, o da Cumhuriyet’in genleri ile oynamak ve Atatürk’ün koyduğu devrim kanunları ile kavga etmek.
Zira Atatürk laik modern Cumhuriyet’i kurmak için devrim kanunları çerçevesinde ‘’Tevhid-i Tedrisat’’ kanununu TBMM’den geçirmiş ve eğitimi laik hale getirerek, din öğretimi dahil olmak üzere tüm öğretim kademelerini devletin uhdesine almıştır ve medreseler eğitim öğretimde tarihin çöplüğüne atılmıştır.
Bu bağlamda Diyanet Başkanı Ali Erbaş değiştirilmesi asla mümkün olmayan ‘’Tevhid-i Tedrisat’’ kanunu, dolayısıyla devrim kanunlarını çiğnemekten ağır cürüm işlemiştir ki ilerde yargılanması kesindir.
Şimdi Ali Erbaş’a kısaca soralım, üniversiteler medreselerin hangi bilimlerinden yararlanacak?
Örneğin tıp, mühendislik dalları, sosyal bilimlerin her kolu, felsefe, sosyoloji, antropoloji, dişçilik, eczacılık ve aklınıza gelen tüm bilim dallarının hangisinden yararlanacak ve bunları verecek bir medrese varsa adlarını Türk kamuoyu ile paylaşır mısınız?
Diyeceksiniz ki İslami ilimler konusunda müşterek hareket edebilirler üniversiteler ile birlikte.
Çok iyi biliyoruz ki köhneleşmiş medreselerin geçmişte verdiği tüm ilahiyat konularının tamamı, fazlası ile birlikte bugün ilahiyat fakültelerinde verilmektedir.
Medreselerin birer bataklık yuvası olduğuna dair en iyi bilgi uzun yıllar medreselerde okumuş, müftülük yapmış ve Diyanet’te çalışmış olan ve aydın olduğu için gerici katiller tarafından katledilen Turan Dursun’un ‘’Külleteyn’’ adlı yapıtını okuduğumuz zaman çok iyi anlarız.
Turan Dursun ki kendisi İslami bilimleri en iyi şekilde tahsil etmiş kişi olarak bu yapıtında okuduğu medresede camide yatıp kalkan birkısım talebelerin kendi aralarında ve hocaları ile en iğrenç ahlaksızlıkları nasıl yaptıklarını ve ters ilişkiye girdiklerini tek tek açıklamaktadır.Bugün birkısım vakıflara ait Kuran kurslarında çocuklara tecavüz eden hoca kılığına girmiş alçakların haberlerini okuduğumuz zaman Turan Dursun’un ‘’Külleteyn’’ adlı yapıtını anımsamamak olanak dışı.Demek ki, köhnemiş medreselerin fıtratında var bu iğrenç ahlaksızlık.Bu nedenle de Ali Erbaş’ın medreselerle üniversiteleri öğretim işbirliğine davet etmesi doğrusu çok garip bir vakadır.
Batı’nın aydınlanma çağı karşısında pozitif bilimlerden uzak kalmış skolastik düşüncenin mezbelesi haline gelmiş medreselerin Osmanlı devletinin yıkılmasında en büyük etken olduğunu çok iyi biliyoruz.
Üstelik medreselerde öğretilen Emeviİslamı’nın tüm dogmaları ve Arapçılık uygulamaları öğreti olarak ilahiyat fakültelerine geçmiştir.
Bu durumda Ali Erbaş’ın gayesi ‘’Üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek!’ anlamına kolayca gelmektedir.
Üstelik bugün Türkiye’de bakkal dükkanı açılır gibi her il ve birkısım ilçelere ilahiyat fakültesi açılmıştır ki sayısı 105 yazıyla yüz beştir, bu kadar çok açılmasının nedenini açıklayacağım.
Şimdi önemli bir bilgi paylaşmak istiyorum, 1924’de çıkarılan ‘’Tevhid-i Tedrisat’’ kanununa rağmen medresel eğitim faaliyetlerini 1960 ve 1970’li yılların sonuna kadar maalesef yoğun olarak sürdürmüştür ve bu nedenle de camilere buralardan o yıllar boyunca atanan imamlar kafalarını doldurdukları hurafe ve dogmatizm ile Türk halkını cehalet ve Arapçılık bataklığına sokmuşlardır ki, bugün çektiğimiz ağır sıkıntıların altında çok yoğun olarak bunun etkisi vardır.
Daha sonraları imam hatip ve ilahiyat mezunları dönem dönem görevlendirilse bile skolastik medrese müfredatının buralara aktarılması ile birlikte aynı olumsuzluklar kısmen azalsa bile devam etmiştir ve bugün Ali Erbaş’ın bu demeci bunun tezahürüdür, çünkü o da aynı müfredat tezgahından geçmiştir.
Diyanet neden bu tür olumsuz etkinliklerin içindedir? Sorusuna yanıt vermemiz gerekmektedir.
Bunun esas nedeni RTE’nin talimatlarına dayanmaktadır.
Bugün anlatılan İslam Hz.Muhammed’in getirdiği İslam değildir, Emeviler döneminde Muaviye ile oğlu Yezit tarafından ortaya konulan Arapçılık faaliyetleridir, yani Türk ulusunu Araplaştırma propagandasına dayanmaktadır.
Kısaca bir bilgi verecek olursak Muaviye ve oğlu Yezit halifeyken uydurdukları İslam ile Arapçılığı, Arap kültür ve adetleri ile bir yığın dogmatik inancı din diye kitlelere yutturmuşlar ve kitleleri beyinlerinden esir almışlardır.Böylece camilere tıkılan kitleler uydurma ibadetlerle meşgul olurken Muaviye ve oğlu Yezit ile aile efradı saltanat sürmüşlerdir; bugün bizde uygulanan model ne kadar uygun buna, dikkat ediyor musunuz?
Çünkü Arapların sosyal ve kültürel yaşamı İslam’dan önce de biat etmeğe ve birilerine boyun eğmeğe dayanıyordu ki, bu durum bugüne kadar devam etmiş, Arapların bugün bile tüm coğrafyalarda perişan olmalarının nedeni İslam diye yutturulan esası putperest Arap inançlarına dayalı Emevi dininden başkası değildir ve maalesef Türkler’de tarih süreci içinde bundan yoğun olarak payını almıştır.İşte buna Ortadoğu rejimi denilmektedir bugün.
Yani bugün ilahiyat eğitiminin yapıldığı tüm okul ve fakültelerde Emevi İslam’ı tarihsel bir hata olarak okutulmaktadır.
İşte bu açıkladığım bağlamda RTE ve onun güdümündeki yüksek bürokratlar köle haline gelmesi için Türk ulusu hızla Araplaştırılma çabası içindedirler.
Diyanet’e bağlı bugün kadrolu ve sözleşmeli olmak üzere en az 250 bin kişi çalışmaktadır.
En az 100 bin cami vardır, Yaşar Nuri Öztürk bu sayıyı 120 bin olarak dillendirirdi.
On binlerce Kuran kursu öğreticisi ve on binlerce müezzin o kadar imamın yanında.
Vaaz ve vaizeler ve diğer personelleri varın siz düşünün.
Çok yakında 9500 imam, müezzin ve vaiz, vaize, Kuran öğreticisi alınacaktır.
Diyanet’in RTE’den kaptığı bütçe yıl ortasındaki ek para ile 10 milyar(eski ifade ile 10 katrilyon) liradır.
Türk halkı araplaşıp köleleştirilme uğruna beyinsel köle haline getiriliyor.
İlahiyat mezunları sadece bu alanlarda mı görevlendiriliyor?
Hayır, milleti Araplaştırıp köleleştirme uğruna öğrencilerin kaldığı yurtlara, hastanelere, vakıflara, hapishanelere, çeşitli devlet kurumlarına yoğun olarak ilahiyat mezunları yerleştirilmektedir.
Yani Türk halkını Araplaştırıp köleleştirme uğruna sosyolog, psikolog ve pedagog vd. yerine ilahiyatçılar görevlendirilmektedir.
Bununla da yetinilmeyip, ilahiyat mezunlarına özel olarak çalışmak üzere manevi danışmanlık sertifikası verilerek aile danışmanı yapılmaktadır.
Şunu da belirteyim ki, RTE’nin direktifiyle yakın bir zamanda her apartmana bir ilahiyatçı görevlendireceğinden emin olabilirsiniz
Diyanet’in görevi insanların ahlaklı ve iyi yurttaşlar olması için icraatlar yapmaktır.
Ama rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün bir ifadesinde belirttiği gibi ‘’Cami sayısı arttıkça ahlaksızlık artmıştır’’serzenişinde bulunmuştur.
Çünkü AKP hükümetinin hırsızlık, devlet malını talan, rüşvet ve adam kayırmaya dayalı icraatları nedeniyle bu ahlaksızlıklardan hutbe ve vaazlarda bahsedilmez ama arapçılık köleliğinin esaslarından olan devlet yöneticilerine itaatten bahsedilir.
Devletin bütçesi milleti Araplaştırıp köleleştirme uğruna ilahiyatçılara höpürtülmektedir, dünyanın hiçbir yerinde böyle yatarak para kazanan bir sektör yoktur.
Şunu da yazmayı unutmayalım, İslam fıkhında parayla namaz kıldırmak haramdır, bu nedenle imam ve müezzin maaşlarını ne derece helal kabul edebiliriz?
Hayatın tüm alanlarına ilahiyatçılar sokulmuştur, nerede ise herkesi gölge gibi takip etmektedirler.
Mısır’da bile cemaatsiz kalan tüm camiler kapatılmıştır ama Türkiye’de her mahallenin dört bir yanı camilerle dolmuştur.
Hiçbir Arap ve İslam ülkesinde nüfus oranına göre bu kadar sayıda cami yoktur ve buna Suudi Arabistan bile dahildir.
Yüksek sesle dört bir taraftan okunan ezanlar çocukları ve hastaları travmatize etmektedir ki, bu şekilde sağlıklı bir nesil yetiştirmek olası değildir.

 

Şunları gündeme getirmeliyiz:
Piyasada dini eser adı ile satılan hiçbir kitabı çocuklarınıza okutmayınız ve hiçbir kuran kursuna göndermeyiniz; çünkü hepsi din kamuflajı ile Araplaştırıp köleleştirme programları ile doludur; bu tuzağı bizzat rabiacı Arapçı AKP hükümeti Diyanet vasıtasıyla yürütmektedir Türklüğü Anadolu’dan silmek ve biatçı bir toplum oluşturmak için.
Rabiacı Arapçı AKP hükümetinin Türk çocukları ve gençlerinin yoğun Araplaştırma köleleştirme politikalarına en iyi panzehir onlara Atatürk sevgi ve bağlılığını aşılamaktır; bu konuda kitaplar, CD’ler almalı, kurslara gönderilmelidir; çocukları Arapçılardan böyle koruruz!
Rabiacı Arapçı AKP hükümetinin Türk çocuklarına zorla imam hatip okulu dayatması her istediklerini harfiyen yapacak düşük zekalı köle toplum oluşturma politikası ile Araplaştırmaktan başka bir şey değildir; bu iğrenç dayatmaya karşı çocuklarımızı koruyalım.
Bugün tüm okullarda ve kurumlarda , vakıflarda öğretilen İslam bir Araplaştırma kamuflajıdır; talimat hükümetten yapılıyor, bu nedenle gençleri ve çocukları diyanet, vakıf ve diğer kurumların din görevlisi adlı Araplaştırma elemanlarından uzak tutmak gerekiyor.
Araplaştırılan Türk çocuğu beyinsel köle haline gelir ve arapçı Türk düşmanları onları Türk düşmanlığında istedikleri yönde kullanıp iğrenç emellerine hizmet ettirirler; aynı zamanda araplaşan beyinlerin zeka düzeyleri düşer, zeka düzeyi düşük toplumlarda her yönde kullanılır.
RTE, çocukları ve herkesi Araplaştırıp köleleştirmek için 15 Temmuz naylon darbe girişiminden sonra ileri saat uygulamasını kaldırmamış ve sabahın köründe ezan sesler ile birlikte travmatize olarak okullarına yorgun argın gitmeye başlamışlardır.
Şimdi gelelim makalenin başlığında ifadesini bulan konuya.
Maalesef Türk gençleri arasında deizm, ateizm ve agnostisizm hızla artıyor.
Hatta imam hatipli öğrenciler arasında bile yayılıyor bu dalga.Kısaca tarif edersek, deizm tanrıcılık anlamına geliyor ve evreni yaratan bir tanrı olduğuna inanılıyor ama dinlerin uydurma olduğu kabul ediliyor.Bu inanış sahibine deist deniyor.
Ateizm ise tanrı tanımazlık anlamına geliyor ve tanrı ile birlikte dinlerin de uydurma olduğu kabul ediliyor.Böyle bir düşüncesi olana ateist denir.
Agnostisizm ise bilinmezlik anlamına geliyor ve tanrı olabilir de olamazda bunu bilemeyiz ve bu nedenle bu konularla uğraşmaya gerek yok düşüncesidir ki bu yolda olana agnostik denir.
Geçtiğimiz günlerde Diyanet Başkanı ve üst düzey yetkililerinin bu konuda toplantı yaparak Türk gençleri arasında deizm, ateizm ve agnostisizmin yayılıp yayılmadığı tartışılmış ve anladığım kadarıyla vaziyeti pek parlak görmemişler ki bu yönde önlem alma niyetleri ortaya çıkmıştır.
Gençler ve biraz da olgun insanlar arasında deizm, ateizm ve agnostisizmin çok yayıldığı bir gerçek.
Bunda çok önemli iki etken bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi bilgiye erişimin artık çok kolay olması dolayısıyla teoloji biliminin tespitlerine herkesin çok kolay ulaşması.Diğeri ise AKP hükümetinin İslam vurgusu ile iktidara gelerek yoğun bir şekilde her çeşit yolsuzluk, devlet malını talan ve insan haklarını çiğneme politikaları nedeniyle İslam’dan uzaklaşmalarıdır, çünkü bu partinin mensuplarını dinsel söylemleri ile birlikte doğrudan İslam’la ilişkilendiriyorlar.
Bu arada teolojini tespitlerine de kolayca internet yoluyla ulaşınca, ikisini bir araya getirip İslam’dan uzaklaşıp deist, ateist veya agnostik oluyorlar.
Şimdi buna ait bir örnek verip konuyu kapatalım.Aslında yerli veya batılı teologlar Kuran’ı didik didik ettiklerini ve birbirlerine zıt ayetlerle bir kakofoni olduğunu ve menfaate dayalı ayetler uydurulduğunu söylüyorlar.
Örneğin, Hz. Muhammed’in evlatlığıZeyd’in karısı Zeyneb’i boşattırıp kendisinin evlenmesi olayını ele alıyor teologlar.
Olaya göre Hz. Muhammed bir gün evlatlığı Zeyd’in evine gider ve onun karısı Zeyneb’i belki biraz yarı çıplak halde iş görürken görür ve hemen geri döner; giderken belki kalbinden Zeyneb’e karşı duyduğu anlık hisler nedeniyle bir şeyler söylenir.Zeyd eve gelince karısı Zeyneb durumu tüm çıplaklığı ile ona anlatır.Bunun üzerine Zeyd Hz. Muhammed’e gider ‘’EY Allah’ın resulü eğer istersen Zeyneb’i boşayayım da sen nikahla!’’ der ama olmaz yanıtını alır, daha sonra Ahzab suresi 37. Ayeti gelir.Bu ayete göre Allah Hz.Muhammed’eZeyd’in karısı ile evlenme emrini verir ve buna da aynı ayetin içinde geçen evlatlıkların mirastan men edilmesi gerekçesi gösterilir.Çünkü Arap toplumunda o zamana kadar edinilen evlatlıklar mirastan pay alıyorlardı.Teologlar bu gerekçenin menfaat temini ve şehvet için bir uydurma olduğunu ileri sürerler ve derler ki, içki ve zina gibi günahları hiçbir gerekçe göstermeden yasaklayan Allah, evlatlığın mirastan pay alamayacağını neden gerekçe göstermeden yasak etmiyor?
Hz.Muhammed bu ayet gereğince Zeyd’denZeyneb’i boşattırıp evlalığının karısı ile evlenir.Araplar’da düğün yemeği vermek bir gelenektir.Sahbe yani Peygamber’in arkadaşları yemeğe davet edilir.Yemektensıonra misafirler biraz otururlar.O sırada bir ayet gelir ve yine Ahzab suresi 53.Ayete göre misafirlerin hemen kalkıp gitmeleri ve Peygamber’i rahatsız etmemeleri istenir.Hz. Muhammed’in bunu Allah’ın bir emri olarak göstermesine karşın teologlar misafirlerin kovulmasının adab-ı muaşeret kurallarına aykırı olduğunu ve Hz. Muhammed’in Zeyneb ile bir an önce gerdeğe girme heyecanıyla her zaman yaptığı gibi menfaati gereği ayet çaktığını söylerler.
İşte teoloji biliminin Kuran’da bulunan her bir ayeti ki sayısı 6300 civarındadır didik didik incelemişler ve kendilerince akıl ve mantık kuralları ile olayların oluş süreci alınarak saptamalar yapmıştır.
İşte Diyanet ve onun görevlileri Cumhuriyet ve Atatürk ile kavga edeceğine deizmi, ateizmi, agnostisizmi çürüten saptamaları akıl ve mantık kurallarıyla ortaya koymalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı siyasi rövanş alma ve Türk insanını Araplaştırma makamı değildir, İslam dinini her koşulda savunma platformudur ve kurucusu da bizatihi Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’tür.

 

 

Dr. İbrahim ÖZDOĞAN Twitter

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!