Denetlenemeyen haklarımız

Denetlenemeyen haklarımız
5 Şubat 2016 11:00

İnsan hakları, günümüzde ülkelerin iç işi olmaktan çıkmıştır.

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

 

Dünyanın neresinde olursa olsun bir insan hakkı ihlali varsa, demokratik ve insan haklarını içselleştirmiş devletlerin olaya müdahil olmaları ve engellemeleri gerekmektedir. İnsan haklarına duyarlı demokratik ülkeler, bu tepkiyi zaten gösteriyorlar. Bunda herhangi bir yanlışlık yok. Bu müdahale, ülkelerin iç işlerine karışmak olarak kabul edilmiyor.

 

 

İnsan hakları, ulusal değil, ulusal üstüdür. Gerek uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi mahkemeler de ulusal üstüdür. Bundan böyle, insan hakları ihlali yaşandığı ülkeler, “bu benim iç işimdir, kimse karışamaz” diyemez. Sudan’da, Tunus’da, Mısır’da, Libya’da ve şimdilerde Suriye’de yaşanan insan hakları ihlallerine karşı, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, demokrasiden ve insan haklarından yana olan ülkelerin müdahalesi, iç işlere karışma olarak görülmüyor. Bu durum, insan haklarının evrensel niteliğinin sonucudur.

 

 

Başta yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü olmak üzere, insan hakları ihlalleri nedeniyle Türkiye, Avrupa ülkelerinden ve uluslararası insan hakları örgütlerinden hızla uzaklaşmaktadır. AİHM’nin istatistiklerine göre, insan haklarını en çok ihlal eden ülkelerin başında Türkiye geliyor. En fazla ihlal kararı da adil yargılanma hakkı ve haksız ve usulsüz tutuklamalarla ilgili. AİHM’e göre, Türkiye’de tutuklamalarla ilgili sistematik ve yaygın bir sorun var. Bu sorun da kısmen yasalardan, ama daha çok uygulamalardan ve yargının işleyişinden kaynaklanıyor. Bu sonuçlar, hükümetin AİHM ilkelerine uyum sağlamak için gereken çabayı göstermediğini ortaya koyuyor. Son günlerde yazar, düşünür ve gazetecilere karşı yoğunlaşan usulsüz aramalar ve tutuklamalar nedeniyle de Türkiye’nin AİHM’de mahkum olacağını söylemek için, kâhin olmaya gerek yok.

 

 

Dünya’da 70 ülkede insan hakları uygulamalarını izleyen İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch- HRW) 2016 yılı raporu, geçtiğimiz günlerde Türkiye’de açıklandı. Önceki raporlarda, polis ve savcılık sorguları ile mahkeme dosyalarından hareketle, Türkiye’de polisin aşırı güç kullandığı, başta yaşama hakkı olmak üzere, işkence ve kötü muamele konularında ülkemizin insan hakları karnesinin Avrupa ülkelerinin tamamından çok daha kötü durumda olduğu vurgulanıyordu. 2016 raporu çok daha ağır tespitler içeriyor.

 

 

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW)’nün 23 yıldır Türkiye’yi izleyen İcra Direktörü Kenneth Rooth, mevcut iktidarın hükümeti denetleyen bir dizi kurumun altını oyduğunu, denetlenmeyi istemeyen bir iktidara dönüştüğünü, bunun da keyfi bir yönetime yol açtığını belirtiyor. Medyaya ve bağımsız seslere ağır baskılar ve saldırılar, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının bitirilmesi, Güneydoğu’daki hukuksuz ve orantısız operasyonları eleştiren akademisyenlere yönelik linç kampanyası vb. hukuksuzluklar ve ihlaller, hükümetin kendisini denetleyecek tüm kurumları kasten yıprattığına işaret etmektedir. Etkisizleştirilen kurumlara Sayıştay, Devlet Denetleme Kurumu, sembolikleşen Ombudsman ve İnsan Hakları Kurumu da eklenebilir.

 

 

Kenneth Rooth’a göre; “Bir hükümet, etrafını siper gibi tahammülsüzlükle çevirdiğinde, otoriter rejim için gerekli zemini yaratır. Bu, çok tehlikeli bir gidişattır. Türkiye toplumunun çok geç olmadan bu duruma uyanmasını umuyoruz”. Oysa uyanık olan, eleştiren, sorgulayan ve hukuksuzluklara isyan edenlerin “terörist”likle yaftalandığını Sayın Rooth da çok iyi biliyor. Buna rağmen hukuk, demokrasi ve insan hakları mücadelesinin artarak sürdürülmesi temennisinde bulunuyor.

 

 

 

HRW Türkiye raporuna göre, ülkemizdeki temel insan hakları ihlalleri şu başlıklarda toplanabilir:

 

 

– Güneydoğu’daki çatışmalar, buradaki orantısız ve hukuksuz güç kullanımı sonucu yaşanan ihlaller, nüfus yoğunluğu olan yerleşim yerlerine ağır silahlarla saldırılarda yüzlerce sivilin can kaybına dikkat çekiliyor.

 

 

– Sokağa çıkma yasakları yüzünden meydana gelen can kayıpları, özellikle tedavi hakkını kullanamayan yaralılar nedeniyle yaşanan insan hakları ihlalleri de raporda yer alan Türkiye’ye yönelik eleştiriler arasında.

 

 

– İfade, basın ve toplanma özgürlüğüne yönelik saldırılar ve hak ihlalleri raporda önemli bir yer tutuyor. Can Dündar ve Erdem Gül başta olmak üzere, görevini yapan gazetecilerin hukuksuz olarak tutuklanmaları ayrıca eleştiriliyor.

 

 

– Tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitiren yargımızın içine düştüğü hazin duruma dikkat çekiliyor.

 

 

– Mülteciler ve göçmenlere yönelik yanlış politikalar sonucu yaşanan insan hakları ihlalleri, AB’nin mülteci sorununu Türkiye’ye ihraç etmesi karşılığı vereceği 3 milyar Euro’luk “rüşvet”le Batı’nın Türkiye’ye yönelik insan hakları ihlallerine sessiz kalması da açıklamada yer buluyor.

 

 

Bu arada uluslararası insan hakları örgütü Freedom House’un 2006 raporu da yayınlandı. Bu rapora göre, Türkiye “kısmen özgür ülke” kategorisinde yer aldı. Basın ve ifade özgürlüğü konusunda ise, birincilik yine bizim : “Özgür değil”. Yani Afganistan, Pakistan ve Sudan’ın gerisinde…

 

 

Eksiksiz demokrasi, insan hakları ve tüm kurum ve kurallarıyla işleyen hukuk devleti ilke ve kavramları ülkemizde günün birinde yaşama geçtiği zaman, ne Avrupa’da, ne Amerika’da ne de uluslararası örgütlerde insan hakları karnemiz sorgulanmayacaktır. Kendimiz için başarmak zorunda olduğumuz bu durum için, öncelikle kafaların ve zihniyetlerin uygarlaşması lazım…

 

 

 

(*) Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı

 

 
[email protected]

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü