Davutoğlu, Gül’den daha çok RTE’nin tutsağı

Davutoğlu, Gül’den daha çok RTE’nin tutsağı
17 Kasım 2014 10:45

Sevgili okuyucularım, yazımın başlığı ve içeriği ile ilgili olarak neyi anlatmak istediğimi çok daha iyi anlamanız için iki anekdot anlatmak istiyorum öncelikle.

 

İbrahim ÖZDOĞAN H&H YORUM

 

Herkesin çok iyi bildiği gibi 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde Recep Erdoğan AKP genel başkanı olmasına rağmen siyasal yasaklı olduğu için seçimlere katılamadı ve bu nedenle milletvekili seçilemediği için başbakan da olamadı.

 

Malum, anayasamıza göre bir kimsenin cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilip başbakan olması için milletvekili olması gerekiyor.

 

İşte bu nedenle o dönemde Recep Erdoğan AKP genel başkanı olmasına rağmen devrin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü hükümeti kurmakla görevlendirdi.

 

Şunu da çok açık olarak belirtelim ki bu görevlendirme Recep Erdoğan’ın oluru ile gerçekleşmiştir.

 

O dönemde AKP’deki bu çifte başlılık bir siyasal parti ve yönettiği Türkiye için çok garip bir durumdu.

 

Ne ise anlatacağım başka bir olay ve Recep Erdoğan’ın normal bir insanın asla çekemeyeceği ruhsal durumu.

 

Hepinizin çok iyi bildiği gibi TBMM’de her Salı grup toplantıları olur.

 

Grup toplantılarını TBMM İçtüzüğü’ne göre siyasal partilerin genel başkanları yönetir ve halka, medyaya açık olmak üzere bir konuşma yapar.

 

Belki birçok kimsenin bilmediği bir uygulama daha vardır; o da halka ve basına açık grup toplantısından sonra ‘’kapalı grup toplantısı’’ denilen, sadece partili milletvekilleri ile yöneticilerinin katıldığı, partiiçi sorunların konuşulduğu bir toplantıdır.

 

O zaman ben de AKP’ den seçilmiş çiçeği burnunda yeni milletvekiliyim; kesin gününü unutmakla birlikte 2002’nin Aralık ayında ‘’kapalı grup toplantısı’’ndayız.

 

Recep Erdoğan’ın durumu henüz meçhul, siyasal sonunun ne olacağı belli değil.

 

Bu toplantıda belki işlerinin çok yoğunluğu nedeni ile Başbakan Abdullah Gül bulunmuyor; genel başkan olarak Recep Erdoğan oturumu yönetiyor.

 

Bahsettiğim bu ‘’kapalı grup toplantısı’’ daha yeni başlamıştı ki Recep Erdoğan asla hiç unutamadığım mealen ‘’Partide bana herhangi bir yanlışlık yapılırsa hemen başka bir parti kurarım’’ söylemini yapmıştı ki bu söylem paranoyak korkular yüzünden devrin başbakanı Abdullah Gül’e ayar çekmekten başka bir şey değildi.

 

Tabii ki Recep Erdoğan şunu çok iyi biliyordu ki parti içindeki Abdullah Gül’ün taraftarları bu mesajı kendisine derhal ulaştıracaklardır ki bunun en fazla beş dakika içinde yerine geldiğinden eminim.

 

Recep Erdoğan’ın Siirt’ten milletvekili seçilinceye kadar ki Abdullah Gül’ün dört aylık başbakanlığı döneminde ülkeyi yöneten de, bakanları seçen de zat-ı muhteremden başkası değildi.

 

Abdullah Gül’ün burnundan fitil fitil getiriyordu; bunu normal koşullar altında bir insanın katlanması olası değildi.

 

Abdullah Gül tam bir tutsaktı.

 

Öyle ki bir savaşta tutsak olan askerlerden çok daha fazla tutsaktı.

 

Üstelik Abdullah Gül siyasal geçmiş olarak parti tabanından gelme ve önemli ölçüde tüm teşkilatlarda taraftarı bulunan bir figürdü.

 

Buna rağmen tıpkı bir tutsak gibi Recep Erdoğan’ın Çin işkencesi altında başbakanlık yapmaya çalışıyordu.

 

Şundan çok eminim ki Abdullah Gül başbakanlığı bıraktığı gün çok büyük bir ferahlığa kavuşmuştur.

 

Anlatacağım ikinci anekdot ise yine tam bir Recep Erdoğan klasiği.

 

AKP hükümetinin kurulduğu ilk aylar, AB müzakereleri için Başbakan Abdullah Gül Avrupa ülkelerini fellik fellik dolaşıyor.

 

Tabii bu gezilerde o zaman henüz partinin genel başkanı olan seçilmemiş durumdaki Recep Erdoğan’da tıpkı bir ‘’ikindi gölgesi’’ gibi beraberinde onu takip ediyor.

 

Adama asla rahat bir nefes aldırmıyor.

 

Başbakan Abdullah Gül’ün AB görüşmeleri çerçevesinde Brüksel’e yaptığı gezi de yine başkontrolör Recep Erdoğan ‘’ikindi gölgesi’’ gibi yanında.

 

Brüksel’de Başbakan Abdullah Gül bir görüşmeden çıkmış giderken gazeteciler önünü kesti ve sorular sormaya başladı.

 

Gül bu soruları yanıtlarken hemen yanıbaşında bulunan Recep Erdoğan yüz ifadesi, mimikleri ile kıskançlık ve ihtiras duyguları altında kendi kendini yiyordu.

 

Abdullah Gül bu yabancı gazetecilerin sorularını yanıtlarken Recep Erdoğan en sonunda dayanamayıp tarzanca dışında başka bir yabancı dil bilmediği için bir öğretmenin öğrencileri veya bir amirin emri altındaki çalışanları susturmak için bir bedendili ifadesi olan iki elini birbirine şaplatarak onların tekrar soru sormalarını engelleyerek oradan ayrıldılar..

 

Sevgili okuyucularım, buradaki hareket tam anlamı ile ‘’benim bulunduğum ortamda senin borun ötmez ve konuşman terbiyesizliktir’’ anlamı taşımaktadır ki bu kendisinin içinden geldiği biat kültürüdür.

 

Yukarıda anlattığım bu iki anekdot amiyane tabirle tıpkısının aynı ile Recep Erdoğan’ı anlatmaktadır.

 

Paranoya, narsizm, şizofreni temel karakterler.

 

O her şeyden kuşkulanır, kendi benliği en üstündür dolayısıyla tapılmalıdır, hayal dünyasında yaşar.

 

Recep Erdoğan bir hedonisttir(özsever), dünyanın bütün zevklerini tatmak ister.

 

Böyle bir kanun dışı kaçak saray, diğer Osmanlı sarayları, yarım düzine uçak, birkaç makam aracı, bir alay koruması onun hedonist karakterini göstermektedir.

 

Evet asıl konumuza dönelim.

 

Şu düşüncemi de kaydetmeden geçemeyeceğim.

 

Abdullah Gül cumhurbaşkanlığı dönemi de dahil Recep Erdoğan’ın bir tutsağı olarak yaşamıştır ve bu tutsaklık hala daha devam ediyor.

 

Bu tutsaklığın nedeni Abdullah Gül’ün başta bir yığın devlet olanakları ile birlikte tıpkı bir padişah gibi Huber köşkünde yaşam çıkarları ile birlikte önemli ölçüde açıklarının Recep Erdoğan’ın elinde olması çok muhtemeldir.

 

Eğer böyle olmasaydı, AKP tabanında biryığın taraftarı olmasına rağmen Abdullah Gül, Recep Erdoğan sonrası ne AKP genel başkanlığına oynamıştır ne de başka bir siyasal oluşum kurma girişiminde bulunmuştur.

 

Çünkü şurası çok net bir durum ki Abdullah Gül Recep Erdoğan’dan tiril tiril korkmaktadır.

 

Şimdi Ahmet Davutoğlu’nun durumuna geçelim ki çok acıklı durumu olduğu ortadadır.

 

Neden?

 

Abdullah Gül gibi AKP’de önemli ölçüde tabanı ve taraftarı olan birini pıstıran Recep Erdoğan için kendine yapılacak herhangi bir yanlışlık karşısında Ahmet Davutoğlu dişlerinin kovuğunu dolduracak bir atıştırmalık bile değildir; canı istediği an kulağından tuttuğu gibi omuzlarına da büyük cürümler yükleyerek kapının önüne koyar.

 

Davutoğlu’nun başı derttedir.

 

Neden?

 

Bir defa şunu açıklıkla belirteyim ki dış politika konularında Recep Erdoğan’a tüm yanlışlıkları yaptıran Davutoğlu’ndan başkası değildir.

 

Davutoğlu tam bir ‘’saray mollası’’ konumundadır.

 

Tüm İslam tarihi boyunca sultanın saray idaresinde bulunup ta ona kendi arzuları doğrultusunda bilgiler telkin eden alimlere ‘’saray mollası’’ denirdi.

 

Örneğin, İslam tarihinin en önemli alimlerinden ve bir mezhep kurucusu olan Ebu Hanife devrin sultanına ‘’saray mollası’’ olmadığı için biryığın hapishane işkencesinden sonra katledilmiştir.

 

İşte Ahmet Davutoğlu’da sözümona dışpolitika uzmanı olarak ta danışmanlığı döneminden başlamak üzere dışişleri bakanlığı ve şimdi devam etmekte olan başbakanlığında karakter yapısına uygun olarak ‘’saray mollası’’ politikası uygulamaktadır.

 

‘’Saray mollası’’ politikası Davutoğlu’nun akıbetini çok acı bir noktaya getireceği kesindir ama o bunun ayırtında değildir.

 

Recep Erdoğan Davutoğlu’nun ‘’saray mollası’’ karakterini bildiği için tuvalete gitme gereksinimi dahil hiçbir izinsiz iş yapmaması için onu geçici olarak halefi yapmıştır.

 

Davutoğlu çok acıklı bir durumdadır.

 

Çünkü Recep Erdoğan’ın her saniye Davutoğlu’na yukarıda yazdığım anekdotları gözönüne getirirseniz telefonla emirler, talimatlar yağdırdığından nokta kadar kuşkum yoktur.

 

Öyle ki, konuşmalarında ve vereceği demeçlerinde neleri söylemesi gerektiğini bile kendine dikte ettiriyor.

 

Davutoğlu’nun birgün bir şey söyleyip ertesi gün onun tam zıttı bir söylemde bulunması Recep Erdoğan’dan aldığı talimatların sonucudur.

 

Şu kesin ki, Davutoğu Recep Erdoğan’ın emrine muhalif en küçük bir işten dolayı bile kulağından tutulup atılacaktır.

 

Ama öyle sade bir şekilde kapının önüne konulmayacaktır.

 

Bugüne kadar Ortadoğu coğrafyasında işlenen cinayetlerin, teröristlere yapılan her türlü yardımın, Suriye’de dinci teröristler tarafından katledilen yüz binlerce masum insanın suçları ‘’Uluslararası Ceza Mahkemesi’’nde yargılanmak üzere Davutoğlu’nun üzerine atılacaktır.

 

Evet, bu yanlış politikaları ‘’stratejik derinlik uzmanı!’’ Ahmet Davutoğlu Erdoğan’a uygulatmıştır.

 

Uuslararası arenada Recep Erdoğan bu tür cürüm suçlamasıyla karşılaştığı zaman bunu Ahmet Davutoğlu’nun üzerine atmaktan kaçınmayacaktır ve bu konuda haklıdır da.

 

Ahmet Davutoğlu BOP Eşbaşkanı Recep Erdoğan’ın öyle bir tutsağı ki geçmişte Abdullah Gül’ün tutsaklığından daha katmerli.

 

Davutoğlu özgür değildir.

 

Davutoğlu beyninden tutsak edilmiştir.

 

En büyük tutsaklıkta beyinden yakalanılan zihinsel tutsaklıktır.

 

İşte bu nedenlerle ideolojilerin, zalim faşist liderlerin, din baronlarının vs. peşinden gidenler zihinsel tutsaktırlar, mutlak tutsaktırlar ve çok zavallı durumdadırlar.

 

Fiziksel tutsaklık birgün biter ama zihinsel tutsaklık çok acıdır; ancak ölümle son bulur.

 

Bu nedenle Ahmet Davutoğlu, Recep Erdoğan’ın zihinsel tutsağıdır ve akıbeti çok acıdır.

 

Bir gerçeği daha burada belirteyim ki o da Davutoğlu’nun başbakanlığı 2015 seçimlerine kadardır.

 

2015 seçimlerinden sonra AKP genel başkanı Numan Kurtulmuş olacaktır.

 

Nedeni onun aynı zamanda bir tarafı ile Gürcü kökenli olmasıdır.

 

Numan Kurtulmuş milletvekili olmadığı için AKP genel başkanı yapılmadı, çünkü anayasa gereği başbakan olamıyordu.

 

Ama Recep Erdoğan’ın planı onu 2015 seçiminden sonra başbakan yapmaktır.

 

Bir gerçeği açıklamak istiyorum, o da Recep Erdoğan öyle bir Gürcücü’dür ki partisinden seçilen Gürcü kökenli milletvekilleri ya bakan ya komisyon başkanı’dır.

 

Recep Erdoğan bunları asla sade milletvekili olarak bırakmaz.

 

Yazı uzadığı için isim isim olarak sayamıyorum.

 

İşte bu bağlamda bir tarafı Gürcü olan Numan Kurtulmuş seçimden sonra Gürcü olduğunu 2004 senesinde Gürcistan devlet başkanı huzurunda açıklayan Recep Erdoğan tarafından AKP’nin başına getirilerek başbakan yapılması planlanmıştır.

 

Recep Erdoğan’ın bu konudaki paradigması şudur ki Gürcü ırkçılığı duygusunu işleterek kendine ihanet edilmemesi garantisini sağlamak istiyor.

 

Ahmet Davutoğlu bunun ayırtında mıdır bilemem ama şimdilik kullanıldığı kesindir.

 

Böyle bir Recep Erdoğan ile değil bir devlet yönetiminde birlikte olmak vallahi ben aynı odanın içinde bile olmam.

 

Hatta negatif enerjisinden etkilenmemek için kilometrelerce uzakta dururum ondan.

 

Recep Erdoğan demokratik yöntemlerle yönetimin tepesinden indirilip yargı önüne çıkarılıncaya kadar insanımızın yüzü gülmeyecektir.

 

 

İbrahim ÖZDOĞAN Twitter

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Türk ordusunu taammüden mahvetti
Tayyip Erdoğan’a karşı tüm muhalefet partileri ortak demokratik milli mücadele başlatmalıdır
Fetö teröristlerine af isteyen ya gafil ya hain ya da kaset korkusu olan şerefsizlerdir!