Darbeli anılar

Darbeli anılar
20 Ocak 2014 09:45

27 Mayıs 1960 İhtilâli olduğunda dört beş yaşlarındaydım.

 

Hilmi SARAL H&H YORUM

 

Çay toplama zamanıydı. Nedense her gün işi gereği köyden Of çarşısına gitmesi gereken babam o gün gitmemişti. Dere diye adlandırdığımız çaylıkta ailece çay topluyorduk. İkindi üzeri çarşıdan gelen amcam ses mesafesine geldiği sırada kendisinden büyük olan babama, “Oğlum Hasan, ben sana demedim mi; bu devran böyle gitmez!” diye bağıra bağıra yanımıza geldi. Babama Menderes’in alaşağı edildiğini heyecanlı ve mutlu bir biçimde anlatmaya başladı. Ben konuştuklarının ne anlama geldiğini anlamamakla beraber sevindiklerini çok iyi anımsıyorum.

 

12 Mart 1971 darbesinde ortaokul öğrencisi idim ve evimizde radyo vardı. Babam “ajansları” hiç kaçırmazdı. Ben de iyi bir radyo dinleyicisi idim. Radyoda “Deniz Gezmiş” sözü çokça tekrarlanıyordu ama ben bunun ne demek olduğunu bir türlü anlamıyordum. Sahil çocuğu olduğum için hem derede hem denizde yüzebiliyordum ama “denizde nasıl gezilir” bunu bir türlü kavrayamıyordum. Neden sonra Deniz Gezmiş’in bir yiğit delikanlının adı olduğunu, hükümete kafa tuttuğunu öğrendim ve hayranı oldum. O güne kadar “Deniz” diye bir insan adı olabileceğini bilmiyordum!

 

12 Eylül 1980 darbesini iliklerine kadar yaşamış birisiyim. Mamak, Erzincan Sıkıyönetim Mahkemeleri, Trabzon Ağır Ceza ve Sivrihisar Asliye Ceza Mahkemelerinde yargılandım. Hepsinden de beraat ettim. O zaman şimdiki gibi “Gizli tanık ve Dijital veriler” yoktu. Yapılan bütün haksızlıklara rağmen hukuk şimdikinden daha adil durumdaydı. Hiç değilse sanıklar ve avukatları yaptıkları savunmalar yüzünden yeniden yargılanmaya başlanmıyordu.

 

28 Şubat Post-modern darbesi için kimileri var, kimileri yok der. Rahmetli Erbakan Hoca ile ilgili hepimizin belleğinde değişik bir anısı mutlaka vardır.

 

Bu darbelerin hepsinin ortak yanı askerler tarafından siyaset kurumuna karşı yapılmasıdır. Yandaşları da var karşıtları da. İnsanlar siyasal tercihlerine göre bunları savunuyor da, eleştiriyor da….

 

Şimdi başbakanın dediğine göre bir de “Dost-modern darbe” yapılmaya çalışılıyor. Kime karşı? Milli iradeye karşı. Kim tarafından? Dost görünen düşmanlar tarafından. Kim bunlar? İsrail, dış güçler, savcılar, polisler, bakanlar, bakanların oğulları ve dahi sayın başbakanın kendi oğlu. Ee, darbeciler bu kadar yakın olunca darbenin adı da “dost modern” olur. Uygundur. Ne var ki bu darbeyi yapanlarla önceki darbeleri yapanlar arasında çok önemli bir fark var. Önceki darbeleri yapanlar hükümeti devirip “Yönetime el” koyuyorlardı. Bunlar başka! Bunlar, hükümeti arkalarına alıp ayakkabı kutusuna doldurulmuş “Paralara el” koyuyorlar!

 

Eğer siz İsraillileri yatak odanıza kadar sokarsanız orada sadece “milli irade”ye karşı değil, “milli ahlak”a da karşı çok ayıp yapmış olursunuz. Çünkü Genel Kurmay Başkanlığının mahremiyeti herkese açtığınız “kozmik odada” ise, bir evin mahremiyeti de “yatak odasında”dır.

 

İşin garip tarafı başbakan hem darbeden şikayet ediyor hem de bu darbecileri koruyor! Onların mahkemeye, hakim karşısına çıkmasını istemiyor. Ee, nede olsa arada milyon dolarlarla ifade edilen “dostluk” var. Hadi onlar vefasız çıktı! Başbakan da mı vefasızlık yapsın! Yakışır mı koskoca başbakana…