Dalkavukluk ve erdem

Dalkavukluk ve erdem
6 Nisan 2015 17:38

Dalkavukluk, geçmişten günümüze şekil değiştirerek devam eden bir hastalıktır. Çıkar sağlamak amacıyla, başkalarına, özellikle mevki sahiplerine saygı ve hayranlık gösterisi yapmak, yaranmaya çalışmak, dalkavukluğun en belirgin özelliğidir.

 

 

Av. Kemal AKKURT H&H YORUM

 

Dalkavukluk, Osmanlı sarayında ve zengin konaklarında bir meslek olarak sürdürülmüştür. Günümüzde ise, bir yaşam tarzı olarak, toplum hayatında, siyasette ve bürokraside “itibar” görme aracı olarak yerini almıştır. Osmanlı dönemindeki dalkavukluk, toplumsal hayatı ve devlet idaresini etkilemeyen bir mizah alanı idi. Oysa günümüzde, toplumsal yaşamı, siyaseti ve devlet idaresini istila eden, kaygı verici bir duruma gelmiştir.

 

Günümüzde dalkavukluk, bürokraside yükselme aracı ve muteber bir davranış tarzı olarak da yaygınlaşmıştır. Dalkavukluk, gerek günlük hayatta, gerek bürokraside, gerekse siyasette yalakalık, yağcılık, yağdanlık gibi kavramlarla da ifade edilmektedir.

 

Kişi, iradesini özgürce kullanamıyorsa, özgür bir irade oluşturacak eğitim ve kültürden yoksun yetişmişse, potansiyel bir dalkavuktur. İradesini bir güce veya çıkara rahatlıkla yaslar. Bireyselliğin yerleşmediği sürü toplumlarında, dalkavukluk bu nedenle yaygın bir davranıştır. Bizdeki “sürüden ayrılanı kurt kapar” sözüyle, aslında “sürü”ye uyma telkin edilir. Özgür irade kullanımı ise tehlikeli bir davranış olarak gösterilir. Çünkü özgür irade kullanımı, aynı zamanda sorumluluk ister. Dalkavuk ise özgür irade kullanmaz. Başka bir iradenin oyuncağı olmayı tercih eder. Böylece hem sorumluluk almamış, hem de çıkar sağlamış olur.

 

Dalkavukluğun karşıtı olan erdemli olma hali ise, doğruluğu, dürüstlüğü, onuru, çıkar duygusunun üstünde tutmaktır. Erdemli olmak, bedel ister. Erdemli olma halinde, bazı çıkarların yok olması göze alınır. Bedelini ödemeyi göze alamayan kişi, erdemli olamaz. Bu nedenle Shakspeare, “İktidar, dalkavukluktan hazzetmeye başladığı zaman, şeref daima ayaklar altında ezilir” demiştir.

 

Toplumsal düzene adalet egemen olmazsa, yerine dalkavukluk yerleşir. Adalet; haklıya hakkını, suçluya cezasını vermek, eşit durumda olanlara eşit ve adil davranmak, farklı durumlarda ise hakkaniyeti gözetmektir. Hukuk düzeninin işlediği bir yönetim biçiminde, dalkavukluk yaparak bir makama, mevkiye gelmek mümkün değildir. Hak etmeden bir makama gelenler, karşılığında onurlarını verirler. Dalkavukluk yaparak geldiği makamda eksilen onurlarını, başkalarının da kendisine dalkavukluk yapmasını zorlayarak telafi etmek isterler. Böylece, yönetimde yukarıdan aşağıya doğru bir dalkavuklaşma yayılır.

 

Dalkavukluğun yerleşmesiyle; ehliyetli, liyakatli, yetenekli, başarılı, çalışkan insanların yükselmesi önlenmiş olur. Kötülerin yükselmesi, iyilerin ise bertaraf edilmesiyle ülkenin batması süreci başlamış olur.
Çağımızın hastalığı olan dalkavukluk, kanserden daha tehlikelidir. Kanserin erken teşhisi ile tedavisi mümkünken, dalkavukluğun tedavisi henüz bulunamamıştır…

 

Dalkavuğun en çok zarar verdiği kişiler ise, kendisine dalkavukluk yapılan kişilerdir. Çünkü dalkavukluk yüzünden, zamanla gerçek ile sanal, doğru ile yanlış birbirine karışır. Doğru yönlendirilmediği için, dalkavukluk yapılan kişinin çöküşü de hızlanmış olur…

 

İktidar sahipleri, dalkavuklarını çok severler. Ancak Aristoteles’in yüzyıllar önce söylediği gibi, “Halk dalkavukluğa alıştığında, demokrasiler istibdatlara dönüşür”. İstibdat (despot) yönetimlerinde ise, bağımsız yargıçlardan söz etme olanağı yoktur. Yönetici güce dalkavukluk eden yargı mensuplarından oluşan mahkemeler ise, despot yönetimlerin tartışmasız en belirgin özellikleridir.

 

Güzel ülkemizde; hukukun, demokrasinin, insan haklarının ve erdemin belirleyici olması dileğiyle…

 

 

[email protected]

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Emek ve Dayanışma Bayramı
Dünya Barış Günü
Avukatlar Günü