“Dağılın lan!.. dağılın, dağılın!…”

“Dağılın lan!.. dağılın, dağılın!…”
8 Temmuz 2013 08:15

ABD ve AB Mısır Devrimi ile ilgili olarak “darbe” diyemediler, devrim de demediler.

Cemil CAN H&H YORUM

“Darbe” sözcüğünü Y-CHP’nin genel müdürü Kılıçdaroğlu ile Başbakan Erdoğan’a dedirttiler!.. Kılıçdaroğlu, üstüne vazifeymiş gibi, yanına kurmaylarını da alarak alelacele: Askeri darbelerin hiçbir zaman kabul edilemeyeceğini belirterek, direnişçi gençleri “bizim çapulçular” deyip gecikmeli olarak sahiplenirken, Mısır Devrimi’ni de “darbe” olarak yaftalayıverdi!..

Böylece Müslüman Kardeşler’e ve onların lideri Mursi’ye en anlamlı destek Kılıçdaroğlu’ndan geldi!..

Kılıçdaroğlu, ABD’nin destekleyip yönettiği “Arap Baharı” eylemleri sonucu yönetimden uzaklaştırılan Mübarek için acaba ne demişti? Bu çapsız adam hatırladığımız kadarıyla o hareket için hiçbir zaman “darbe” dememiştir!..

Mursi’yi koşulsuz destekleyen Katar bile, ilk açıklamasından hızlı bir dönüşle, devrimi destekleyenlerin yanında yerini aldı. Mursi’nin yanında kala kala bir Tunus, bir de Türkiye kaldı!.. Bir de bizim zavallı kukla genel müdür Kemal Bey tabi!..

“Arap Baharı” mı devrimdi, yoksa Tahrir’le başlayıp Mursi’yi deviren hareket mi “darbe”dir?

Ters yüz edilmiş bu sorunun yanıtını, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu için vermek gerekiyor. Ama ondan önce, CHP’nin 6 okundan biri olan “Devrimcilik” ilkesinin ne anlama geldiğini hatırlatalım. CHP Programına göre; devrimcilik: Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti kurarak başlattığı, çağdaş medeniyeti hedefleyen kökten değişim sürecinin devam ettirilmesidir.(1) Büyük devrimci Atatürk, kendi devrimini, Türk Milletini geri bırakmış olan kurumları yıkarak, yerlerine çağdaş olan yenilerini koymak olarak tanımlamıştır.(2) Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, devrimin gerçekleşmesinde, gerekirse zor kullanılmasını da öngörmektedir…(3)

Atatürk’ün koltuğunda oturan biri, onun düşüncelerine ve partinin kurultayca onaylanmış Programına aykırı söylemlerin içerisinde olamaz, CHP Genel Başkanı, Erdoğan’ın ağzı ile konuşamaz!..

Kim ne derse desin, 30 Haziran’da Tahrir Meydanı’nı dolduran milyonlar, devrim yapmıştır. Meşruiyetini kaybetmiş bir iktidara karşı, halkın direnişini, halkın ordusu bastıramaz! Mesruiyetini kaybeden iktidarın, halka karşı, orduya vereceği “vur” emri hiç bir şekilde kabul edilemez ve yerine getirilemez. Konusu suç teşkil eden böyle bir emri yerine getirenler de suçlu olurlar!.. Bu nedenle, Mısır ordusu yapması gerekeni yapmıştır. Halkın ordusu olduğunu göstermiş ve olması gerektiği gibi, halkının yanında yerini almıştır. Mısır ordusu, kendini zorba bir iktidarın kullanacağı “güç” olmaktan çıkartmış olmakla sadece alkışlanır!.. Bu hareketin itici gücü, Mısır halkıdır ve gerçekleştirilen eylem, dört dörtlük bir devrimdir… Eğer hareketi başlatan ve ilerleten ordu olsaydı ve mevcut düzeni korumak veya rejimi daha geri bir duruma getirmek isteseydi, o zaman ordunun darbesinden söz edilebilirdi!..

***

Tayyip Erdoğan’ın CHP içerisindeki bazı adamları, liberaller “Darbe barbedir, darbenin şöylesi, böylesi olmaz” diyerek, Mısır Devrimi’ni sulandırmaya ve “darbe” gibi göstermeye çalışmaktadır… Onların da AKP’nin de korkusu halk haraketleridir. Zira halk yetkiyi eline aldığında, kendilerini elinin tersiyle iteceğini hepsi bilir!..

***

Erdoğan, Mursi’ye yardım olarak, 2 milyor dolar göndermişti. Hükümet, akibeti belirsiz hale gelen bu parayı, 24 milyon ehliyeti değiştirerek, Türk vatandaşlarına ödetmek istiyor. Bu şekilde 2, 3 milyar dolar toplayacaklardı!.. Sosyal medyada başlayan boykot üzerine şimdilik geri adım atılmış…

***

AKP’nin iktidara gelmesiyle üye sayısı 41 binden 707 bine yükselen yandaş memur sendikası Memur-Sen, Hak-İş ve Mazlum Der üyeleri, “Mısır Halkının İradesine Saygı ve Darbeye Hayır” mitingi düzenlediler!.. Bu üç örgütün kuruluş amaçlarına dönük bir tek eylemine tanık değiliz. Bütün işleri iktidar yalakalığıdır. İşçi ve memurlar yoksulluk sınırının altında yaşarken, onlar Mısır’la, arpayla meşguller!.. Emek, emekçi, emekçilerin ücreti, grev, toplu sözleşme vb. bunların sözlüklerinde yeri yok!.. Bir tek sarı renkleri vardır!.. Böyleler, sahibinin sesi gibi sandığı “demokrasinin namusu” sanırlar. Oysa en büyük namussuzlar da sandıktan çıkmıştır! Tarih bunların acı örnekleri ile doludur. Demokrasinin namusu sandık değil, meşruiyettir. Siyasi iktidarlar, farklı düşüncelerin, iktidara gelişini zorlaştırır veya hepten ortadan kaldırıp, yalana ve hileye başvurarak, temel hak ve özgürlükleri kısıtlarlarsa, evrensel kuralları değiştirmeye kalkışırlarsa, elbetteki meşruiyetlerini de kaybederler. Halklar, böyle zorba yöneticilere karşı ayaklanırlar. İşte halkın iradesini yansıtan böyle ayaklanmalara devrim deniliyor!.. Halk daha önceden sandıkta ortaya çıkan iradesini, sandık zamanı gelmeden değiştirmek zorunda bırakılıyor!..

***

Tutuklulukta geçen süreler ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karar, hukuksuz infazların artık sona erdirilmesi aşamasına gelindiğini gösteriyor… Gezi Parkı Direnişi ile başlayan ve yurdun her tarafına yayılan eylemler, biber gazı ve tazyikli su ile duracağa pek benzemiyor! “Hükümet istifa” talebini öne çıkaran “çapulcular”, bu haksız tutuklananları da sahiplenebilirler!.. Bunu göze alamayan AKP, böyle bir adım atmak zorunda kalmıştır denebilir… Yargıtay’ın hatalı bir yorumu ile 10 yıl olarak uygulanan tutukluluk, insanlık tarihi boyunca dünyanın hiç bir ülkesinde görülmemiştir!.. Yargıtay’ın bu yorumunun 12 Eylül Anayasa Referandumunun bir sonucu olduğunu unutmamak gerekir. Yargı eliyle karşı devrimi yapabilmek için kurulan tuzaklardan biri “Özel Görevli Mahkemeler”dir ve 10 yıllık tutukluluk süresi bu mahkemelerde yargılanacak yurtseverler için getirilmiştir… Hafızalarımızı tazelemek bakımından, Nisan 2009’da yazdığım ve 16 Mayıs Ulusal Hukuk ve Tavır Dergisi’nde yayınlanan bir makaleyi okumanızı öneririm. (4)

10 yıl tutuklu yargılamanın, “Ergenekon” tertibinin bir olmazsa olmazı olarak getirildiği ve muhalefetin de ayakta uyutulduğunu göstermek bakımından oldukça ilginçtir…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR :

(1) “CHP’nin devrimciliği, kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti kurarak başlattığı çağdaş medeniyeti hedefleyen kökten değişim sürecinin devam ettirilmesidir, çağı paylaşmadır, geleceğe atılımdır. Bu anlayışla, CHP, halkla birlikte, halktan güç ve yetki alarak, demokratik hukuk devleti kurallarına ve barışçı yöntemlere bağlı kalarak devrimciliği sürdürür.

CHP’nin devrimciliği;

Çağdaş düşüncelere açılarak yenilikleri kavrayıp benimsemek; bunu süreklilik içinde bir yaşam ve yönetim biçimine dönüştürmektir. Kuralları ve kendini sorgulayarak, daha iyiye ve doğruya ulaşmanın yollarını açmak, bu çerçevede gelişimin yöntem ve araçlarını oluşturmaktır. Özü itibariyle gençliğin enerjisini ve dinamizmini değişimin itici gücüne dönüştürmek, gençliğin değişim ve yenilik vizyonunu topluma aşılamaktır.” (CHP Programı, Syf 16-17)

(2) Atatürk’ün devrim tanımı: “Türk Milletini son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumları yıkarak, yerlerine, milletin, en yüksek uygarlık gereklerine uygun olarak ilerlemesini sağlayacak yeni kurumları koymuş olmaktır. “ (Türk İnkilap Tarihi Enstitüsü yayınları, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt 2, Baskı 2, Syf 155)

(3)“Akıl ve mantığın çözemeyeceği sorun olmadığını ifade eden Mustafa Kemal, aynı konu üzerinde der ki: Devrim, milleti ve sosyal çevreyi hazırlayarak yapılır; hayat bir ilerleme ve dinamizm kaynağıdır, insan ona kendini uydurmak zorundadır; daima yeni şeylerden ve insanların uygarlık yolunda ilerlemesinden söz edelim. Bu bize, gelecek için hız ve kuvvet verecektir. O, Devrimin gerçekleştirilmesinde, gerekirse zor kullanmayı da öngörür.” (Prof. Afet İnan, Kemal Atatürk’ten yazdıklarım, Syf 120-350)

(4) http://cemilcan.gen.tr/2005/12/fasizmin-ayak-sesleri/


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..