Çöz beni arapsaçı

Çöz beni arapsaçı
2 Ağustos 2015 17:30

Durum bir de o kadar ilginç ki, bir opera örgüsüne benziyor.

 

 

Safile USUL H&H YORUM

 

 

Şöyle ki…

 

 

Tayyip Erdoğan 2002’de iktidara geldiğinde Kürt meselesine Türkiye Cumhuriyeti’ne bir çengel daha atmak için ele attı.

 

 

O Cumhuriyet kurumlarına beslediği husumet nedeniyle, yine Türkiye Cumhuriyeti ile kavgalı olan Kürtlerle ittifak kurmak istedi.

 

 

Ki, şurası çok önemli; bir neo-Osmanlıcı ve mezhep ve etnisite konularında son derece ilkel ve gayri medeni olan Tayyip Erdoğan hükümetleri doğası gereği, Kürt meselesine, çağımızın ölçüleri ve demokrasi nedeniyle değil, ordudan nefret ettiği ve Kürt meselesi ile onu köşeye sıkıştırmak için kendisine bir malzeme olarak seçti.

 

 

Kaldı ki, bu söylemle Kürt oylarına da talip oldu ve onun dünyanın en aşağılık siyasetlerinden birini yürüttüğünden habersiz Kürtler de ona oy verdi.

 

 

Bir zaman sonra da, 2008 civarında ortaya çözüm süreci dediği olay çıktı.

 

 

Çok sayıda insan, entellektüel, siyasetçi ve genel olarak kamuoyu buna inandı. (ben asla)

 

 

Erdoğan Kürtlerden aldığı oy ve entellektüellerin de bu süreci desteklemesiyle çözüm sürecini ana bir konu haline getirdi ve bu konuda zaten saha tecrübesi de olmadığı için müzakere süreci başlattı.

 

 

Erdoğan’a bağlı MİT, PKK ve Öcalan’la görüşmeye ve bazı sözler vermeye başladı.

 

 

PKK’nın devlet egemenliğinden parça ve belki de daha sonra tamamen kendi egemenliğini tesis etmek istediğini biliyoruz.

 

 

Tayyip Erdoğan ve ekibi PKK’ya bu süreçte dedi ki mealen, “Biz de Türk devletinin statükocu kurumlarına karşıyız ve onları tasfiye etmeye çalışıyoruz ama bunun için zamana ihtiyacımız var. Siz bize biraz zaman verin, biz statükocuları adım adım tasfiye ettikten sonra büyük adımlar atacağız”

 

 

PKK bu süreçte arada bazı iniş çıkışlar olsa da terör eylemlerini büyük ölçüde durdurdu.

 

 

PKK’nin yöneticileri ilk zamanlarda, “AKP de Cumhuriyet düşmanı, onunla beraber ilerleyebilir, biz de onu kullanırız” şeklinde düşündü.

 

 

Ancak iki-üç yıl içinde Tayyip Erdoğan’ın fena halde oyaladığından emin oldular.

 

 

Fakat buna rağmen çözüm süreci denen şeyin içinden çıkmamayı tercih ettiler zira Türk halkının bu kavrama zamanla alışacağını ve zamanla bu kabulü yaratacaklarını düşündüler.

 

 

Tayyip Erdoğan ise, şunu hep biliyordu…

 

 

Gerçekten bir müzakere süreci yürütemezdi zira PKK’nın müzakereden beklediği sonuç özsavunma ordusu dedikleri PKK ordusunun da olacağı özerk bölgelerdi.

 

 

Tayyip Erdoğan bir defa Türkiye topraklarının bir parçasında özerklik oluşması konusunda devlet kurumları ve TBMM ile koordineli değildi.

 

 

Ve, özerklik verdiğinde bilhassa da ordunun nasıl bir tepki vereceğini pekala biliyordu.

 

 

Fakat o PKK’yı oyalayarak seçim dönemlerini artırmak hem de ordunun halk üzerindeki etkisini tamamen yıkmak için bu çözüm süreci olayını olabildiğince kullandı.

 

 

Halka vermek istediği imaj, “Ben demokratım, merhametliyim, ordu ise acımasız ve savaşçı”

 

 

Sonra, aradan biraz daha zaman geçti ve PKK’nın talepkarlığı ve sabırsızlığı artmaya başladı.

 

 

Bu son yıllarda ama Erdoğan Kürt meselesinin ne kadar zor bir olay olduğunu ve adım atamayacağını gördü.

 

 

Ki, Suriye’yi de yakıp, yıkmış ve sınırda büyük bir güvenlik tehlikesi de oluşmuştu.

 

 

Mısır, İran ve neredeyse tüm Ortadoğu coğrafyasında da izole olmuştu.

 

 

Ve, çözüm süreci dediği nanenin tam ortasında bir yerde rotasını TSK’ya çevirdi, ona yaklaştı ve tam olarak TSK şemsiyesinin altına girdi.

 

 

Zaten TSK’yı epeyce yıpratmış, gururuyla oyanmış ve intikamını epeyce almıştı, artık onun muazzam devlet kurumlaşması ve silahlı gücünün korumasına ihtiyacı vardı.

 

 

Zaten eğer TSK olmasaydı Suriye, İran devletleri batının Kaddafi’ye yaptığı gibi onun altını oyardı, bundan emin olun.

 

 

TSK olduğu için hiçbir ülke Türkiye’de büyük kaoslar çıkaramadı.

 

 

Ki, Suriye, İran gibi ülkeler bu olayları yapanın Tayyip Erdoğan hükümetleri olduğunu ve Türk halkının ve de TSK’nın Suriye’ye bakışının düşmanca olmadığını çok iyi biliyor ve bunu dile de getiriyordu.

 

 

Neyse, zaman biraz daha ilerledi ve Tayyip Erdoğan PKK ile müzakere tiyatrosu yürütebileceği son sahneleri de tüketmiş olduğu için bu işi bitirdi ve savaşı başlattı.

 

 

İşte, bu, savaşı başlatma noktasının hemen öncesinde dünya siyasi tarihine geçecek bir şey oldu.

 

 

Tayyip Erdoğan bir yandan adi bir şekilde Kürt meselesi ile oynarken, Türk halkının Cumhuriyetçi kesimleri ondan kurtulabilmek için bir partinin barajı geçmesi gerektiğini gördü.

 

 

Ve, barajı geçmesi en muhtemel parti olan HDP’ye yöneldi.

 

 

Türk milliyetçilerinden dahi HDP’ye oy gitti.

 

 

Bunda Selahattin Demirtaş’ın Erdoğan’ı ezebilen bir dil kullanmasının da etkisi oldu tabii ama asıl gaye barajı yıkmaktı.

 

 

Ve, baraj yıkıldı.

 

 

Baraj eğer yıkılmasaydı, MHP ve CHP aynı oyu almış olsalar da AKP Meclis’de 300’ün üzerinde sandalye sahibi olacak ve Tayyip Erdoğan tüm gücüyle üzerimize çökecekti.

 

 

İşte ama ne oldu…

 

 

Tayyip Erdoğan’ın ordu karşıtlığı nedeniyle yarattığı çözüm süreci olayı, geldi, geldi ve Erdoğan’ın gücüne çok ağır darbe vuran barajı yıkmaya dayandı.

 

 

Bu noktadan sonra Tayyip Erdoğan’da büyük bir Selahattin Demirtaş ve HDP düşmanlığı başladı.

 

 

Ve kişisel kızgınlığı her zaman olduğu gibi, mesela Suriye olayında da olduğu gibi, onu gözü dönmüş bir düşmanlığın içine soktu.

 

 

O şu anda Demirtaş’ı yemek, HDP’yi kapatmak vs. peşinde.

 

 

Oysa 2000 eşiğinde AB ile müzakere eşiğine gelen Türk toplumu, Türkiye’nin AKP dışındaki siyasi partileri ve dahi ordusu TSK uzun yılların demokrasi gelişimleri içersinde son derece aklı başında, mutedil ve hukuk devletine riayet etme aşamasındaydı.

 

 

TSK intikam hareketlerine girişmiyordu mesela ve Kürt meselesinin ne olduğunu da anlamış ve belli devlet kuralları içinde bu alanda demokrasiyi yaratmaya müsait ve hazırdı.

 

 

Tayyip Erdoğan partisi ise, mezhepçi, gerici, demokrasiye düşman hali ile zaten Kürtlere hiçbirşey veremezdi.

 

 

Onun yaptığı tek şey, Türkiye Cumhuriyeti’ni çözmek için Kürtleri kullanmaktı.

 

 

Fakat oyun bitti.

 

 

Ve, olay öyle bir aşamaya geldi ki, Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyet ve orduya karşı canavar haline getirmeye çalıştığı Kürt meselesi, sonunda geldi kendi ayağına dolandı ve başkanlık hayalini yok edecek şekilde baraj yıkıldı.

 

 

Tayyip Erdoğan bunu hazmedemiyor ve önümüzdeki dönemde çok azgın ve yine çok adi bir savaş yürütecek.

 

 

Bize, bu ülkenin demokrasi güçlerine, hukuk devleti olgunluğuna ulaşmış kesimlerine kalan ise, Kürt meselesinde yalan söylemeden, hukuk devleti kurallarından şaşmadan, Tayyip Erdoğan’ın barajı yıkmasından doğan kişisel düşmanlık nedeniyle Demirtaş’a hukuk dışı davranmasına izin vermeden ama özerkliğin, federasyonun, devletten parça koparmanın olmayacağı konusunda dürüst olarak bu işi ele almak kalıyor.

 

 

Ama, Arapsaçı halindeyiz ve epey zamana ihtiyacımız var.

 

 

Konunun başka açılarına sonra devam etmek üzere.

 

 

Safile USUL Twitter

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Özel-İmamoğlu-Yavaş ekseni
Rüzgar yeniden kırmızı ve toprak esiyor
Köfteden de gitti birkaç puan