CHP’NİN “DERİN DEMOKRASİ”Sİ!..

CHP’NİN “DERİN DEMOKRASİ”Sİ!..
31 Ocak 2012 09:06

CHP lideri Kılıçdaroğlu, CNN’de katıldığı programda Hande Fırat’ın sorularını yanıtlarken:”Önümüzdeki günlerde görecekseniz özel yetkili savcı CHP’yle ilgili bir dosya çıkartacaktır. Ortalık gene birbirine girecektir. Büyük bir ihtimalle bu olacaktır” demiştir. (1) Kılıçdaroğlu, bu tahminini hiç kuşku yok ki, bir yerlere dayandırıyor. Ya dosyadan haberdardır ya da özel yetkili savcılığın ne yapacağını bilen bir kişi bilgi kaynağıdır!..

  CHP lideri Kılıçdaroğlu, CNN’de katıldığı programda Hande Fırat’ın sorularını yanıtlarken:”Önümüzdeki günlerde görecekseniz özel yetkili savcı CHP’yle ilgili bir dosya çıkartacaktır. Ortalık gene birbirine girecektir. Büyük bir ihtimalle bu olacaktır” demiştir. (1) Kılıçdaroğlu, bu tahminini hiç kuşku yok ki, bir yerlere dayandırıyor. Ya dosyadan haberdardır ya da özel yetkili savcılığın ne yapacağını bilen  bir kişi bilgi kaynağıdır!..



                Gerçekte CHP’de ortalığın birbirine girmesi için ne lazımsa var zaten. Özel yetkili savcılık ne açıklarsa açıklasın bu durumu geri plana itemez! Bugün Cemaatin sesi olduğu konusunda çoğunluğun hemfikir olduğu Zaman gazetesinin, 25’nci kuruluş yıldönümü nedeniyle ortalığa çıkan, CHP Genel Başkan Yardımcılarının dilekleriyle başlayalım:



                Gürsel Tekin:”Zaman’ı tek kelime ile anlatmak gerekirse, bence o kelime vicdandır. Nice 25 yıllar diliyorum” demiştir.(2) İlk okuduğumda pek çok kişi gibi ben de “vicdan” sözcüğünün “vicdansızlık” anlamında kullanıldığını düşünmüştüm. Genel başkan yardımcımıza “ironi” yapmayı pek yakıştırdım doğrusu.  Çünkü biliyordum ki, Cumhuriyet karşıtı yazarların yuvalandığı yerlerin başında, Zaman gazetesi gelmektedir. AKP’nin hukuku ayaklar altına alarak yürüttüğü soruşturmalarda “masumiyet ilkesini”  görmezden gelerek,  bilgi kirliliği yaratan ve yargısız infazları yapanlar Zaman gazetesinin yazarlarıydı.  CHP’nin merkez yöneticileri, bu yapılanları vicdanlı bulamazdı herhalde!.. Bu kadar vicdansızlık olamaz!..



                Böyle bir gazete için; nice 25 yıllar dilemek de neyin nesi? Demek ki,  Gürsel Tekin, hükümete muhalif olanlar ile Cumhuriyet’i savunanlara 25 yıl daha vicdansızlık yapılmasını diliyor… Bu ne biçim iştir anlamak mümkün değil!..
                Erdoğan Toprak ise:”Zaman her gün takip ettiğim bir gazete. İnşallah bu ülkeye daha uzun yıllar hizmet eder” demiştir. (2) Toprak “inşallah” sözcüğü ile doğrudan işi Allah’a havale etmiş, şansa bırakmamıştır. Bakalım duası kabul edilecek mi? Demek ki, Erdoğan Toprak, her gün Zaman gazetesini takip ediyor.  Anlaşılan Cumhuriyet ve Aydınlık gazetelerini okuyarak ülkede ne olup bittiğini anlamaya çalışmak gibi bir derdi yok hazretin! Her neyse, genel başkan yardımcımızın, gazete okumak konusundaki tercihine karışamayız. Ama satır aralarından bize, takip edilmesi gereken gazetenin, Zaman olduğunu dikte etmeye de hakkı yok. Ayrıca, Zaman gazetesinin karşıdevrimin başarısı için yaptıklarını allayıp pullayarak, bize  “hizmet” olarak sunması çok zoruma gitmiştir. Böylece onun hangi düşünceye yakın olduğunu da anladım!..  Cemaat ile olan ittifakını hoş görebiliriz belki. Fakat bir an evvel kendi partisine geçsin! Duasını orada etsin!.. Atatürk’ün partisi ona göre değil. Bu “hizmetlerin” uzun yıllar devam etmesini oradayken dilesin!..



                Dilerseniz, şimdi de Tekin ile Toprak’ın uzun yıllar devam etmesini istedikleri ve Zaman gazetesinin gönülden desteklediği “hizmetler”den bir kaçını gözden geçirelim. Bu defa bilgi kaynağımız, yine Zaman gazetesine yakın olan Abudullah Gül’ün Devlet Denetleme Kurulu’dur. Bakalım AKP hükümetinin yaptığı ve “bizimkiler”in de devam etmesini canı gönülden istedikleri hizmetler (!) nelermiş. Hrant Dink cinayeti ile ilgili olarak, Cumhurbaşkanlığı DDK’nun önemli verilere ulaştığını basına sızdırılmış. Köşk, konu ile ilgili olarak 50 bin sayfa belge toplamış. 2007’de Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü’nün bazı görevlileri hakkında açılan ve “kovuşturmaya yer olmadığına” ilişkin verilen karar, masaya yatırılmış. Raporda; bazı evrakların ortadan kaybolduğu, bazılarının orijinal olmadıkları, bazılarının da tarihlerinin değiştirildiği saptanmış!.. (3)



                Dava dosyalarına orijinal olmayan veya tarihleri değiştirilmiş belge koymanın hukukumuzdaki adı, “resmi evrakta sahteciliktir” ve bu eylem ağır cezalık bir suçtur… Bazı evrakların kaybolmuş olmasını ise, şöyle anlamak lazım. Mahkemenin vereceği kararın değişmesine neden olabilecek, bazı kanıtlar dosyadan çıkartılmıştır, bir diğer söyleyişle kanıtlar çalınmıştır…  Aynı dosyadan bir örnek daha verelim: Erhan Tuncel’e Tuncay Uzundal’dan geldiği belirtilen ve içeriği “Yasin Hayal geldi. 7,65 mermi soruyor” şeklindeki mesaj, Trabzon Emniyeti’nde “Yasin abi geldi, erken gel” şekline dönüştürülmüştür… Bu yapılana da  Emniyet’te kanıtları değiştirmek ve yeni kanıt üretmek denir!..  Örnekleri Hrant Dink davasından neden seçtiğimi de açıklayayım. Kamuoyunda en çok tartışılan dava budur da ondan. Öte yandan, dünya çapında örgütlü olan Ermenilerin davalarında bile, bu kadar “hizmet”(!) verilebiliyorsa, “Ergenekon” dışında örgütü olmayan Türklerin halini varın siz düşünün!.. Bu koşullar altında “adil yargılama”dan söz edilebilir mi? Zaman gazetesinde bu uygulamalardan rahatsız olunduğuna ilişkin bir tek satır görmedim. Erdoğan Toprak gördüyse bize de göstersin!..  İşte bizim parti yöneticilerimizin dilek ve duaları,  bu tür “hizmetlerin” uzun yıllar sürmesi yönündedir… O da bizim şansımız işte!..



                Delilleri toplamakla görevli olan cumhuriyet savcılığının, eli ayağı durumunda olan emniyetin, kanıtlar üzerinde yaptığı bu sahtecilikler, insanı dehşete düşürecek boyuttadır. Bir de bu işlerin arkasında iktidar gücünün olduğunu düşünün. Korkmamak için deli olmak lazım!.. Devlet eliyle kanıtlar değiştirilirse, suçlular kolayca aklanabilirler. Bu durum bir ölçüde sindirilebilir belki. Asıl korkunç olan, üretilen kanıtlarla yeni suçluların yaratılmasıdır!..  Suçsuz insanları çok başka nedenlerle suçlu ilan edebilirler. Bu duruma karşı koyarak, aklanmak ise öyle kolay değildir!.. Örnekler önümüzde duruyor. Hukuk güvenliğinin olmadığı bir ülkede, hiç kimse kendini güvende hissedemez!..  Devlet eliyle, suçsuz insanları suçlu olarak ilan edip cezalandırmak, olasılık dâhilindedir… Artık insanların kaderi, soruşturmalarda görev alan kamu görevlilerinin, iki dudaklarının arasında ve  vicdanlarına kalmıştır!..



                Bu işleri yapanlarda vicdan var mıdır?



                Bu sorunun yanıtını da Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin vermiştir. Özel yetkili savcılıklar ile özel görevli ağır ceza mahkemelerinin, adeta basın bürosu gibi çalışan, başta Zaman gazetesi olmak üzere “yandaş basın”ın, vicdan anlayışı, çağdaş hukuk değerlerinin yerini almıştır!.. AKP’nin “ileri demokrasi”si ile geldiğimiz nokta ne yazık ki, burasıdır!..



***



                AKP’nin “ileri demokrasi”  anlayışına karşı ana muhalefet partisi Y-CHP’nin,   “derin demokrasi” anlayışı vardır. Bu anlayışı Genel Başkan Kılıçdaroğlu: “Türkiye’de irtica tehlikesi yoktur” sözleri ile özetlemiştir… Anayasa Mahkemesi’nce, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” haline geldiğine oybirliği ile karar verilen bir parti, on yıldır hükümettir. Buna rağmen bu ülkede, irtica tehlikede değilse, nedir? Bu sözlerden, irtica tehlike olmaktan çıkmış, gerçekleşmiştir denmek isteniyorsa onu anlarım. O zaman mücadele stratejimizi buna göre değiştirmemiz gerekmiyor mu?.. Y-CHP’nin öyle bir mücadele stratejisini duyan var mı?



                Yoksa Y-CHP karşıdevrime teslim mi oldu?



                Hükümetle işbirliği yollarını arayıp, “danışıklı muhalefet” yaparak, sistem içerisinde muhalefet için ayrılmış olan yerle yetiniliyor mu?  Karşıdevrimin “başarılı” olduğuna inanılıyorsa eğer, ona göre yeni bir mücadele stratejisi  belirleyip  yola devam etmek gerekmez mi?.. CHP’nin önünde duran temel sorun budur işte… 26 Şubat’ta yapılacak olan Tüzük Kurultayı’nda, CHP delegeleri aynı zamanda bu sorunun da yanıtını vermiş olacaklardır. Tarihinde ilk defa CHP delegeleri, Türkiye’nin geleceğini ve kaderini doğrudan ilgilendiren bir konuda oy kullanacaklar!  Bu yüzden CHP’nin son delegeleri tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyadır!..



                Bu kadar olsa, öpüp alnımıza koyabiliriz!.



                Genel Başkan, yargı içindeki cemaat yapılanması ile ilgili soruya:”Yargı içinde şöyle böyle kadrolaşma vardır demeyi doğru bulmuyorum” (4) diyerek, çamların en büyüğünü de devirmiştir!..  Kılıçdaroğlu,  bu ifadeleri ile “Silivri yargısı”  hakkında, daha önce söylediklerinin tümünü geri alıp, kendini yalanlamıştır!..   Neden acaba? Genel başkanlığının ilk aylarında kırdığı potları, benim gibi acemiliğine verenler, şimdi korkunç bir hayal kırıklığı yaşamaktadır. Demek ki, Y-CHP’nin görevi, bizi karşıdevrime direnmeden alıştırmakmış! Tıpkı, ılık suya atılıp kaynatıldıkça, tepki veremeyen ve sonunda pişen kurbağa örneğindeki gibi!..



                Ne yazık ki, Yeni CHP yönetimi, tercihini karşıdevrimcilerle işbirliğinden yana yapmıştır!..



                Peki, biz ne yapacağız?



                Partimizin yönetiminden, bu işbirlikçileri nasıl uzaklaştıracağız?



                Şu andaki tabloya göre, CHP’nin yönetimini değiştirebilecek olan tek örgütlü yapı vardır, o da“Yeniden CHP Hareketi”dir. Keşke bir de “Yenilenmiş Eski CHP Hareketi” olsaydı da içerisinde yer alsaydım. Bu nedenle kişisel durumları bir yana iterek, Önder Sav ekibini, son bir kez daha desteklemek zorundayız!.. Ne var ki, onların da kredisi tükenmek üzeredir. Anımsayın, geçmiş yıllarda yaptıkları antidemokratik uygulamaları ile partilileri CHP’den soğutmuşlardı. Bunları unutmuş değiliz. Yürürlükteki antidemokratik tüzüğü, bize reva görenler de ne yazık ki onlardı. “Küçük olsun, bizim olsun” anlayışını bu partiye yerleştirenler de onlardır. Kendilerine muhalif olanlara, farklı fikirleri savunanlara, yöneticileri eleştirenlere dış kapıyı gösterenler de onlardı. Samimi CHP’lileri bıktırıp, illallah dedirtmeleri partiyi hep güdük bırakmıştır. Sanki kendileri bulunmaz bir Hint kumaşıydı. Onlar, hakkında geçmişte yaptığım eleştirilerin hiç birini, şimdi geri alacak değilim! Geçmişte söylediğim her sözün bugün de arkasındayım!..



                Bugünkü belayı başımıza saran grubun önderi Önder Sav, en güçlü olduğu zamanlarda, bu anti demokratik tüzüğü Cumhuriyet Halk Partililere layık görebilmişti! Şimdi kendisi aynı tüzüğün kurbanıdır. İsteseydi, parti içi demokrasinin işlemesini yıllar önce sağlayabilirdi. Buna gücü yeterdi, yetkisi de vardı.Ama yapmadı!.. Onun tarihi sorumluluğu buradadır. Mahalle delegelerine kadar inerek, partiyi tepeden tırnağa düzenleme yetkisini  genel merkezin inisiyatifine bırakmak ne büyük hataydı! Şimdi anlaşılıyor. Kapıkulundan farksız olan o delege yapısı ve inançsız da oldukları için, anında sırtlarını Önder’lerine çevirmişlerdi. Olacağı buydu herhalde. O nedenle koma hali olan bu duruma,  alaycı bir tarzda CHP’nin “derin demokrasi”si diyorum. “Derin demokrasi”nin önderleri dahi, hiç biri mahallede ön seçim delegesi bile olamamıştır. Bu partiye yazık edilmedi mi? Samimi partililere geçmişte yapılan uygulama ne yazık ki, bugünkünün aynısıydı ve hiçbir şekilde savunulamaz. Bizler,  CHP’yi ele geçiren, bu kendini beğenmiş adamların işgalinden kurtarılmasını beklerken,  korkunç bir komplo ile topyekûn şaşkına uğratıldık. Bu defa da o şaşkınlığın yarattığı boşluktan içeri giren ve partili olmayanların işgali ile karşılaştık.  Artık onları yönetimden uzaklaştırmak, bu antidemokratik tüzük nedeniyle son derece zorlaşmıştır. Bu durumun dahi tek sorumlusu, Önder Sav ile ekip arkadaşlarıdır… Kılıçdaroğlu’nu da partinin başına geçiren onlardır. O nedenle ayrıca sorumlulukları vardır.  O bakımdan kusurları çok ağırdır ve her ne pahasına olursa olsun, demokratik bir tüzüğü kurultaydan geçirmeleri (mümkün olursa yönetimi de alaşağı etmek) boyunlarının borcudur!.. Aksi halde, onları  Tarih baba asla affetmeyecektir!..



                Geldiğimiz noktada CHP’nin çok acil taze kana ihtiyacı vardır. Parti, deneyimli politikacılardan çok inançlı insanlara ihtiyaç duymaktadır. Zira, CHP’nin arşivinde yeterince deneyim vardır!.. Eksik olan tek şey: Atatürk İlkeleri ile Cumhuriyetin niteliklerine bağlılıktır. Bir de inanç faktörü var tabi… Bu yüzden CHP’nin kaybedecek bir saniyesi bile kalmamıştır. İşe Gençliğe Hitabe ve Bursu Nutku ile başlamak gerekiyor. Samsun’dan yola koyulmak ikinci işimiz olacaktır!..



                Samsun’dan Ankara’ya geçilecek, başka yolumuz kalmadı!..
                Cemil Can
DİPNOTLAR:
(1 ) https://www.facebook.com/notes/deniz-baykal/iddia-edilen-kaset-ile-ilgili-%C3%A7arp%C4%B1c%C4%B1-bilgiler/356338987729639
(2) http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1235502
(3) http://www.internethaber.com/hrant-dink-cumhuriyet–397705h.htm
(4)
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10151228139290301&set=a.207206180300.261634.76599755300&type=1&theater


Yazarın Son Yazıları:
‘Bağımsızlık’ mı ‘hırsızlık’ mı?!..
Devletin ‘özel’i olmaz!..
‘Cesaret ödülü’nün bedeli!..