CHP’li Yılmaz: Zorunlu arabuluculuk emeğe sistemli ve ideolojik bir saldırı!

CHP’li Yılmaz: Zorunlu arabuluculuk emeğe sistemli ve ideolojik bir saldırı!
5 Ekim 2017 12:21

CHP’li Yılmaz, işçi ve işveren arasında zorunlu hale getirilmek istenen arabuluculuk sürecinin tam bir pazarlık alanına dönüşeceğini belirterek, “Geciken adaleti sorun olmaktan çıkaramayan hükümetin bu sorunları çözmek konusunda kapsamlı teknik önlemler alması gerekirken, hakkına ulaşmak isteyen işçinin, haklarını kaybetme pahasına bir pazarlık sürecine itilmesi hakkaniyetsiz, adaletsiz ve vicdansızdır” dedi.

 

 

 

Hükümetin uygulamaları ve çıkardığı KHK’ların OHAL’in halka ve özellikle çalışanlara karşı olduğu gerçeğini ortaya koyduğunu belirten Yılmaz, “Hükümet OHAL’i grev ertelemeleri için kullandığını itiraf etmiştir. Arabuluculuğu zorunlu hale getiren bu düzenleme de aynı siyasal anlayıştan kök bulan emeğe yapılan yeni bir sistemli ve ideolojik saldırıdır” diye konuştu.

 

 

 

CHP Parti Meclisi Üyesi ve Ankara Milletvekili Necati Yılmaz, işçi ve işveren arasında zorunlu hale getirilmek istenen arabuluculuğun tam bir pazarlık alanına dönüşeceğini belirterek, “Geciken adaleti sorun olmaktan çıkaramayan hükümetin bu sorunları çözmek konusunda kapsamlı teknik önlemler alması gerekirken, hakkına ulaşmak isteyen işçinin, haklarını kaybetme pahasına bir pazarlık sürecine itilmesi hakkaniyetsiz, adaletsiz ve vicdansızdır” dedi. Hükümetin OHAL’i halka ve özellikle çalışanlara karşı kullandığını ifade eden Yılmaz, “Arabuluculuğu zorunlu hale getiren bu düzenleme de aynı siyasal anlayıştan kök bulan emeğe yapılan yeni bir sistemli ve ideolojik saldırıdır” diye konuştu.

 

 

“ZORLAMAK ARABULUCUĞUN NİTELİĞİNE AYKIRI”

 
Yılmaz, TBMM Genel Kurulu’nda İş Mahkemeleri Kanun Tasarısı’nın geneli üzerine CHP adına bir konuşma yaptı. Tasarıyla dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmasının “zorunlu alternatif” bir yol olarak düzenlendiğini ifade eden Yılmaz, “Alternatif çözüm yöntemleri ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri ve kamu düzeninden sayılmayan işlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar bakımından uygulama alanı bulabilir. Ancak, alternatif çözüm yollarının zorunlu hale getirilmesi, bu anlamda sonucuna değilse de bu yola başvuruya vatandaşın zorlanması kabul edilemez. Zira ara buluculuk yoluyla uyuşmazlık çözme 2 temel kıstasa dayanmaktadır. Bunun birincisi gönüllülük, ikincisi eşitlik ilkesidir. Bu ilkeler ara buluculuk yönteminin niteliğinden kaynaklanmaktadır.Tarafların birini veya her ikisini, bu sürecin içine zorla dahil etmek mümkün değildir. Zorlamak arabuluculuğun niteliğine aykırıdır” dedi.

 

 

İŞÇİ ALEYHİNE HAK KAYIPLARI OLACAK

 
Eşitliğin hem yargılama yapılırken varılan çözüm yöntemlerinde hem de yargılama yapılmadan varılan çözüm yöntemlerinde esas olması ve korunması gerektiğini vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti:

 
“Hükümet işçi ve işveren arasındaki ilişkiyi liberal bir yaklaşımla, toplumsal ve sosyal boyutundan koparıp bu ilişkiyi bireysel bir iş ilişkisine indirgeme çabasındadır. Bu konuda yapılan tüm akademik değerlendirmeler bunun aksini göstermektedir. İş hukukunu toplumsal boyutu olan sosyal bir hukuk alanı ve disiplin olarak tanımlamaktadır. Bu yaklaşım, sosyal devlet ilkesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine, işçinin işveren karşısında ekonomik ve sosyal olarak güçsüz olduğu, bu anlamda tarafların eşit olmadığı da akademik çevrelerde tartışmasızdır. Dolayısıyla, ara buluculuğun zorunlu hale getirilmesiyle işçi, güçlü işveren karşısında, ara bulucu huzurunda bir anlaşma sürecine zorlanmaktadır. Her ne kadar başvuru sonrasında çözüm zorunlu olmasa da bu sürecin zayıf konumdaki işçi aleyhinde işleyerek onun hak kayıplarıyla sonuçlanacağı kaçınılmazdır.”

 

 

“İŞÇİYİ PAZARLIKÇI BİR ANLAYIŞA TERKEDEMEYİZ”

 
Yılmaz, İş Hukuku’nda “işçiyi koruma” ilkesinin hakim olduğunu hatırlatarak, “Nasıl ki bir çalışma hayatında sosyal devletin bir gereği olarak zayıf durumdaki işçiyi koruma amaçlı emredici nitelikte düzenlemeler mevcut ise bu anlayış iş ilişkisinin sona erdiği sürecin sonrasında hakların tesliminde de geçerli olmalıdır. Bu anlamda nasıl ki bir işçi içinde bulunduğu yoksulluk nedeniyle asgari ücretin altındaki koşullarda çalışmaya razı olsa bile hukuktaki emredici kurallar buna cevaz vermiyorsa aynı şekilde işçinin çalışma ilişkisi sonrasında elde ettiği haklar üzerinde bir pazarlığa da izin verilmemelidir. Dolayısıyla, işçinin belki de ömrü boyunca yapmış olduğu çalışmayı özel hukuk alanının pazarlıkçı anlayışına terk etmemeliyiz” diye konuştu.

 

 

“ALACAKLAR ARABULUCU ÖNÜNDE HAKKANİYETLE ÇÖZÜMLENEMEYECEK”

 
Arabuluculuk sürecinin tam bir pazarlık alanına dönüşeceğini ifade eden Yılmaz, “Yargıcın takdir alanına giren manevi tazminat, takdiri indirime tabi fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, bayram ve genel tatil ücreti, cezai şart, sözleşmenin kalan süresine ait ücret gibi alacakların zorunlu arabulucu önünde hakkaniyetli bir şekilde çözümlenmesinin mümkün olamayacağı çok açıktır. Ekonomik bakımdan işveren karşısında zayıf olan işçi, teknik açıdan da işverene nazaran zayıf konumdadır. Sonuç olarak işçi arabuluculuk sürecinde haklarının ne olduğunu ve boyutunu da bilecek teknik bilgiden yoksundur. Bu anlamıyla haklarıyla ilgili yeterli bilgi sahibi olmadan işçinin zorunlu arabuluculuk yoluyla hakları üzerinden bir pazarlık sürecine itilmesi kabul edilebilecek bir durum değildir” ifadelerini kullandı.

 

 

İŞVEREN VE İŞÇİ İŞE İADEDE NASIL AYNI MASADA ANLAŞACAK?

 
Arabuluculuğun “işe iade” için uygulanamayacağını vurgulayan Yılmaz şunları söyledi:

 
“İşe iade davasında yargılama gerekli ve zorunludur. Dolayısıyla, işe iade davası açmadan önce ara bulucuya gidilmesi zorunlu işe iade müessesesinin getiriliş amacına da açıkça aykırıdır. Kaldı ki işten çıkarılmış bir işçinin bir ay içerisinde yeniden bir anlaşmayla iş yerine dönmesi ülkemiz gerçeklerine pek de denk düşmemektedir. Bu anlamda, bu konuyla masaya oturulsa bile henüz işçisini işten yeni çıkarmış bir işverenin bir ay içerisinde aynı işçiyi işe alması hayatın olağan akışına ve toplumumuzda cari olan kültüre denk gelmemektedir. Öte yandan, iş uyuşmazlıklarının ezici çoğunluğunda işçinin ücreti, çalışma süresi, yaptığı işin niteliği tartışma konusudur. Dolayısıyla, bu alanlar bir yargılamayı gerektirir.”

 

 

“İŞÇİNİN PAZARLIK SÜRECİNE İTİLMESİ VİCDANSIZLIK”

 
Dava yüküne değinen Yılmaz, “İş mahkemelerindeki mevcut dava yükünün esas sebepleri kayıt dışı çalışma, taşeronlaşma, asgari ücretle çalışma, güvencesiz ve esnek çalışma ve sendikalaşma düzeyinin yetersiz olmasıdır. Bu sorunların üzerine gitmeden palyatif çözüm yöntemleriyle sorunun giderilmesi ve yargının sorunlarının çözülmesi mümkün değildir. Açıktır ki, tasarı bu sebepleri ortadan kaldırmaktan uzaktır. Bu sebepler ortadan kaldırılmadıkça yargıdaki iş yükünün kalkacağını da düşünmek en hafif deyimiyle safiyane bir tutumdur” diye konuştu.

 
İşçinin pazarlığa itildiğini söyleyen Yılmaz, “Geciken adaleti sorun olmaktan çıkaramayan hükümetin bu sorunları çözmek konusunda kapsamlı teknik önlemler alması gerekirken, hakkına ulaşmak isteyen işçinin, haklarını kaybetme pahasına bir pazarlık sürecine itilmesi hakkaniyetsiz, adaletsiz ve vicdansızdır” dedi.

 

 

“EMEĞE YAPILAN SİSTEMLİ BİR SALDIRI”

 
Yılmaz, hükümetin uygulamalarınınOHAL’in halka ve özellikle çalışanlara karşı olduğunu gösterdiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Hükümet 20 Temmuz sivil darbesinin sonrasında, OHAL’in halka karşı değil, devlete karşı ilan edildiğini söylemişti. Ancak çıkarılan KHK’lar ve zaman içinde ortaya konulan uygulamamalar sivil darbenin ve OHAL’in halka karşı, özellikle de çalışanlara karşı olduğu gerçeği açığa çıkmıştır. Hükümet de bu gerçeği itiraf etmekten artık çekinmemiş, OHAL’i grev ertelemeleri için kullandıklarını, ‘grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade ile anında müdahale ediyoruz’ sözleriyle itiraf etmiştir. Yine; ‘OHAL’i biz iş dünyamız daha iyi çalışsın diye yapıyoruz’ demiştir. Arabuluculuğu zorunlu hale getiren bu düzenleme de aynı siyasal anlayıştan kök bulan emeğe yapılan yeni bir sistemli ve ideolojik bir saldırıdır.”