CHP’li vekilden ‘Yargı Reformu’ düzenlemelerine tepki!

CHP’li vekilden ‘Yargı Reformu’ düzenlemelerine tepki!
10 Ekim 2019 16:07

CHP İstanbul Milletvekili ve Adalet Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Zeynel Emre, ‘Yargı Reformu Strateji Belgesi’ kapsamında hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda görüşmelerine devam edilen ‘1. Yargı Paketi’nin tümü üzerinde partisi adına yaptığı konuşmada, ‘reform’ adıyla kamuoyuna sunulan paketin, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile adil yargılanma hakkına ilişkin yaşanan sorunlara çözüm getirmediğini dikkat çekerek, daha önce de ‘reform’ adı altında sunulan çalışmalar sonrası FETÖ’nün yargıda güçlendiğini hatırlattı. İktidarın, ‘reform belgesi’ne ‘düşünce ve ifade özgürlüğünün alanını açtık’ diye yazdığını kaydeden CHP’li Emre, AKP sıralarına dönerek, “Sizle aynı perspektiften bakmayı bırakın, aynı evrende yaşamıyoruz” dedi.

 

 

 

CHP’li Zeynel Emre’nin TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada öne çıkan bölümler şöyle:

 

 

FETÖ’nün yargıyı ele geçirdiği dönemde ‘reform’ adıyla yapılanlar hala savunuluyor

 
Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde, önceki AKP iktidarları döneminde – 2009 ve 2015 dönemlerinde – birinci ve ikinci yargı reformu yapıldığı, bu paketin de bu iki yargı reformunun devamı niteliğinde olduğu söyleniyor. 2009 yılında yapılan yargı reformu sonrasında Türkiye 2010 yılında bir Anayasa değişikliğine gitti ve bu Anayasa değişikliği sonrasında yargı bütünüyle FETÖ’nün eline geçti. Bunu bugün sadece bizler söylemiyoruz. Cumhuriyet savcılarının yazdığı iddianamelerde FETÖ’nün darbe yapacak güce nasıl eriştiğinin gerekçesi yazılırken anlatılıyor. Hâl böyleyken, hâlâ o gün yaptıklarınızı bugün sahiplenerek yola başlıyorsanız, buradan bir şey çıkmaz

 

Sizinle değil aynı perspektifte bakmayı, aynı evrende yaşamıyoruz

 
Aynı belgede, ‘OHAL döneminde, yasaların ölçülülük ve orantılılık ilkelerine uyularak kanun hükmünde kararname çıkarıldığı’ndan bahsediliyor. O zamanlarda defalarca söyledik, siyaseten amacınıza ulaşmak için kullandınız bunları. Ama bugün bunu, bu belgeyi nasıl yazar, nasıl sahip çıkarsınız? Allah aşkına, terör örgütleriyle mücadele edeceğiz diye çıkarttığınız OHAL, sonrasında, evlilik programlarından arabaların cam filmine kadar, su altı adamlarının nasıl davranacağına kadar her türlü düzenleme KHK’yle gelmedi mi? Hangi orantılılıktan bahsedebiliriz? Belgede, ‘Düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin AKP iktidarları döneminde kaldırıldığı’nı söylüyorsunuz. Şimdi buna gerçekten sizler inanıyorsanız değerli arkadaşlar, inanın sizle aynı evrende yaşamıyoruz, yani aynı perspektifte bakmayı bırakın, aynı evrende yaşamıyoruz. Türkiye’de ve dünyada yapılan tüm araştırmalarda ifade özgürlüğünde geri gidiyoruz. Siz bunu nasıl belgeye yazarsınız insanların aklıyla dalga geçer gibi?

 
‘Ben bilirim’ci anlayıştan Dünya da ülkemiz de çok çekti

 
Adalet arayışı Türkiye’nin kanayan bir yarası ve bütün vücut bütünlüğümüzü etkiler düzeyde. Ülkemizde birileri dışında -onları da hepimiz çok iyi biliyoruz- hemen herkes adalet arayışında. Muhalefet milletvekillerinden ‘tweet’ attığı için gözaltına alınan gençlere, hukuksuzca işinden edilen ve masum olduğu ispatlanmasına rağmen görevine iade edilmeyen kadını, erkeği, genci, yaşlısı, ne yazık ki bitmeyen bir adalet arayışımız var. Bu durumun ulaştığı noktanın ciddiyetini en iyi anlatan yakın tarihteki olay Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun 432 kilometrelik mesafeyi yirmi beş günde yürüyerek dünyanın gündemine taşımasıdır. Türkiye’deki adaletin yokluğu ülkemizin yönetim anlayışından kaynaklanmaktadır. Bugün, adalet sistemimize de, ekonomi sistemimize de, eğitim sistemimize de, kültür hayatımıza da, hatta özel hayatımıza da karışan, her şeyi ben bilirim diye buyurgan bir anlayışa sahip olan bir tehdit dili tüm Türkiye’ye hâkim olmuş durumda. Emin olun arkadaşlar, dünya da, ülkemiz de işte bu buyurgan dilden çok çekiyor. Ne zaman ki dünyanın bir yerinde bir karmaşa var, çatışma var, savaş yaşanıyorsa istisnasız orada her şeyi bilen bir bilen var. Bunun en yakın örneği, daha iki gün önce ülkemizi tehdit eden Amerika Başkanı Trump, tehdidini savunurken, o hadsizliği yaparken kendini aynen şöyle tarif etmekten geri kalmadı: “Benim büyük, emsalsiz bilgeliğim.” İşte, bu yaklaşım, dünyayı uçuruma sürüklemekte. Ne yazık ki sizin iktidarınızın on yedi yıllık döneminde iç siyasetten dış siyasete, her şeyde o “Ben bilirim”ci anlayışınız devam ediyor ve bunun ceremesini de hep birlikte çekiyoruz. Ben dört yıldır bu Parlamentodayım, ortak aklın arandığı hiçbir dönemi hatırlamıyorum, neredeyse hiçbir yerde böyle bir şey görmedik biz. Ve yargıya ilişkin güvenin yerlerde süründüğü, yüzde 20’lere kadar düştüğü bir ortamda âdeta kendin çal, kendin oyna anlayışı devam ediyor.

 

Muhalifleri sindirmek TCK, yandaşları zengin etmek için KİK sık sık değiştirildi

 
AKP iktidarında uzunca bir süre Meclis, kanun fabrikası gibi çalıştırıldı, binlerce kanun yapıldı. Öyle ki, bir konuda bir kanun yaptınız, çok kısa bir süre sonra yine onu siz değiştirdiniz; ötekini de siz getirmiştiniz, sonrakini de siz değiştirdiniz. Ama iki temel konuda çıkan kanun kadar bu Meclis’te kanun çıkmadı. Bunlardan birincisi, Türk Ceza Kanunu’yla ilgili değişiklikler; ikincisi de Kamu İhale Yasası. Neredeyse her yıl ortalama 15 olmak üzere, iktidarınız süresince Kamu İhale Kanunu 200 kez değişti. Kamu İhale Kanunu 200 kez neden değişir değerli arkadaşlar? Bakın, birinde hedef ne biliyor musunuz? Birinde kendinize bağlı bir yargı düzeni oluşturmak ve bu oluşturduğunuz yargı düzeniyle de kendi muhaliflerinizi sindirmek, baskılamak, iktidarınızı egemen kılmak, diğeriyle de kendinize yandaş müteahhitleri zengin etmek, rant sağlamaktır. Bu kadar açıktır.

 

İnfaz düzenlemesini getiriyorsanız getirin, umutlarla oynamayın

 
İnfaz Kanunu’na ilişkin tekliflerin muhakkak Parlamentoda bir an önce görüşülüp karara varılması lazım. İnsanların hayalleriyle, umutlarıyla kimsenin oynamaya hakkı yok. Kabul edilir ya da edilmez. Tüm Türkiye bilmelidir ki bu konuda infaz düzenlemesi nettir, ortaya çıkacak düzenlemeleriyle bütün tereddütler giderilmelidir. Bu beklenti içinde vatandaşımızı yaşatmaya hakkımız yok. Dolayısıyla bu teklifleri kim vermiş olursa olsun öncelikli olarak bu çatı altında görüşülüp karara bağlanması lazım.

 
Yandaş müteahhitler kurtarılıyor, çek mağduru hapis yatıyor

 
Bakın, bugün Türkiye’de yanlış politikalarınız sonucunda ciddi bir ekonomik kriz var. Sizin uyguladığınız yanlış politikalar sonucunda vatandaşlarımız iflas etti, esnaflar kepenk kapattı. Yüzbinlerce insan çok güç durumda, on binlercesi de çeklerini ödeyemedikleri için bugün cezaevlerinde. Kimisi 10 bin lira, kimisi 20 bin lira, kimisi 30 bin lira, bunları karşılayamadı, ödeyemedi. Türkiye Varlık Fonu’nun, eski parayla 1 katrilyon 670 trilyon lirayı İstanbul Finans Projesi’ne verirken, yandaş müteahhidi kurtarmaya çalışırken milletin hâlini hiç düşünmediniz mi? Bu milletin hâli ne olacak? Parasını ödeyemeyen insanlar cezaevine gidecek, siz kendi yandaşlarınızı kurtarmak için milyarlarca lirayı götürüp vereceksiniz. Bunun neresinde adalet var? Kim inanır bu şekilde çıkardığınız yasaların adil olduğuna?

 
Herkes üzerine yemin ettiği Anayasa’ya uymak zorundadır

 

 
Teklif, ‘makyaj’ dediğimiz, ‘gerçeği saklama’ dediğimiz düzenlemeler içeriyor. Gerçek konu, Türkiye’de yargının bağımsız olmadığıdır. Anayasamızın başlangıç metninde kuvvetler ayrımına yer verilmiştir. Bununla Türkiye Cumhuriyeti’nin çevresindeki monarşi, totaliter ve teokratik yönetimlerden ayrılarak kalkınmış çağdaş ülkeler kategorisine yükselmesi amaçlanmıştır. Ancak Anayasa’da Cumhurbaşkanının tarafsızlığının kaldırılması, parlamenter sistemden Türk tipi başkanlık modeline geçilmesi yani bütün bir Anayasa’dan sadece bazı kanun maddelerini değiştirerek o Anayasa’nın ruhuna aykırı iş yapılması, denetim mekanizmalarının kısıtlanması, yüksek yargı başta olmak üzere devletin tüm kurumlarına bir kişinin atama yapabilmesini öngören söz konusu değişiklikler 16 Nisan referandumu sonrasında ülkedeki bütün anayasal sistemi ve ona bağlı kanunları sıkıntılı bir hâle getirmiştir. Hepimiz bu kürseye gelerek Anayasa üzerinde namusumuz ve şerefimiz üzerine ant içtik.

 

 

Reform için ilk önce HSK ve AYM üyelerinin atamasına
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerine yapılacak en akıllı iş mevcut Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Anayasa Mahkemesi üye seçimini değiştirip demokratik, çoğulcu bir yapıya kavuşturmaktır. Bir siyasi partinin genel başkanının Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinin 12’sini atadığı, HSK’nın yarısını atadığı, yarısını da hâkim olduğu, çoğunluğu sağladığı Meclis eliyle atadığı bir ortamdan bağımsız bir yargı çıkarmamız mümkün değildir.

 
Emine Bulut cinayeti

 
Boğazı kesilerek öldürülen Emine Bulut cinayetinin yargılamasına başlandı. Bu olay sırasında orada bulunan kişilerin müdahale etmeyip cep telefonuyla görüntü almasının birilerinin basit duyarsızlığı olarak değerlendirilmemesi gerekir; yaşanan durum toplumsal dayanışmamızın, mağdurun yanında olma tavrımızın, adalet duygumuzun yok sayılmasıdır. Aynı şekilde, Emine Bulut cinayetinden on altı gün sonra Batman’da otogarda kan davası nedeniyle katledilen birini, Emniyet kuvvetleri dahi dokunmadan, herkesin kameraya çekmesi de bu durumun üzüntü verici bir örneğidir.

 

‘Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet hâlinde vardığı kabul olunmaz.’

 

 
Meclisin kurulmasında, bu ülkenin kurulmasında, bu vatanın bizlere armağan edilmesinde en büyük payı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözüyle konuşmamı tamamlamak istiyorum: “Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet hâlinde varlığı kabul olunmaz.”