CHP’li vekilden şaşırtan Köşk yazısı

CHP’li vekilden şaşırtan Köşk yazısı
21 Nisan 2014 13:21

Oktay Ekşi Cumhuriyet Gazetesi’ne yazdığı yazıda Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasının “en iyisi” olduğunu söyledi. İşte o yazı:

 

Kaçınamıyorsak En İyisi Erdoğan’ın Köşk’e Çıkmasıdır

 

Bence Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması ”istenecek” bir şey değildir fakat sözün başında belirteyim: Bu konjonktürde en ”doğru seçenek’‘ onun Çankaya’ya çıkmasıdır. Çünkü onun cumhurbaşkanı olması, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni siyaset sahnesinden silecek en iyi çözümdür. Tıpkı Turgut Özal’ın Çankaya’ya çıkmasıyla Anavatan Partisi’nin (ANAP) sonunun başlaması ve Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığının da Doğru Yol Partisi’ni bitirmesi gibi. Sözün burasında belirtmezsem olmaz: O tarihlerde (yani Özal’ın ve sonra Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı öncesinde) de özellikle CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a hitap eden yazılarla dile getirdiğim ama anlatamadığım bir gerçeği özetle tekrarlayayım: Turgut Özal Köşk’e çıkma niyetinde olduğunu-aynen şimdi Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi sözde milletvekillerinin görüşlerine başvurarak- ortaya koyunca Deniz Baykal, Özal’ın Cumhurbaşkanı seçilmesine engel olacaklarını ilan etmiş hatta ”Köşk’e çıkarsa onu şerefsizce indireceğiz” gibi yapısı ve anlamı bozuk bir de sert cümle sarf etmişti.

 

Baykal’ın itirazı Özal’ın siyasi kimliğineydi. Çünkü onu Çankaya Köşkü’ne yakıştırmıyordu. Baykal haklı fakat sadece duygusaldı. Özal Köşk’e çıktı. Ömrü vefa etmediği için 7 yılını tamamlayamadı. Ama o olay Türkiye’nin mevcut siyasi yapısında, ”güçlü bir lider Köşk’e çıkarsa, partisi biter” hükmüne varmaya yetecek kadar öğreticiydi.

 

Sonraki yılları anımsayınız: Yıldırım Akbulut mu, Mesut Yılmaz mı, kavgalarını! Ardı arkası kesilmeyen parti içi sorunlarını! Ve ANAP’ın siyaset sahnesinden silinip gitmesini… Nitekim Doğru Yol Partisi lideri Sayın Süleyman Demirel’in, Turgut Özal’ın vefatı üzerine 1993’te Cumhurbaşkanı seçilmesi de DYP’nin sonunu getiren en önemli etken oldu. ”Kasım’a kadar İsmet Abi (İsmet Sezgin)” formülünü! ”Leydinin (Tansu Çiller’in) topuk sesleri”ni! Mehmet Ağar’lı Erkan Mumcu’lu bitiş/bitiriş senaryolarını anımsarsınız.

 

Baykal buna rağmen ikinci hatayı, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı seçiminden önce de yaptı. O tarihte hepimizin anımsayacağı gibi Tayyip Erdoğan kendisini Köşk’e çıkmaya hazırdı fakat siyasi ortamı, kendisinin Cumhurbaşkanı olmasına pek de uygun hissetmiyordu. Dha doğrusu ”çıkarsam indirirler” diye korkuyordu. O yüzden -rahmetli Metin Toker’in pek sevdiği deyimle- ”ateşteki kestaneyi Abdullah Gül’ün almasını” tercih etti. Ve AKP Meclis Grubu toplantısında yaptığı, ”Kardeşim Abdullah Gül’ü aday göstermeye karar verdik!” türü bir ”şov”la, yarış parkurunun dışına çıktı. Sonra ne oldu? Baykal, Gül’ün seçilmesine, tüm gücüyle engel olmaya çalıştı. Buna rağmen Gül, TBMM’nin seçtiği son Cumhurbaşkanı oldu. Ancak Baykal’ın Meclis’teki direnişi, olayın normal seyrinin değişmesine yol açtı. İş inada bindi.

 

Tayyip Erdoğan da ”Madem öyle, işte böyle!” diyerek anayasanın değiştirilmesi yolunu seçti. Ve-eksiğine, aksak taraflarına rağmen- yıllardır işleyen parlamenter sistemi bozan bir düzenlemeyle, cumhurbaşkanı seçme görevi TBMM’den alındı, halka devredildi. İşte, 7 senemiz daha geride kaldı. Bu 7 seneyi Tayyip Erdoğan kendisi ve partisi adına iyi kullandı. Hem konumunu pekiştirdi hem partisini güçlendirdi. O arada, siyaset alanını (kendi deyimiyle ”Paralel Yapı”nın büyük katkılarıyla), 2007’deki korkularına artık sebep kalmayacak şekilde değiştirdi. Şimdi sıra, 2007’de ertelemeye mecbur kaldığı hayali gerçekleştirmeye geldi. İşte bu aşamada yapılacak en büyük yanlış -bence- Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasına engel olmaktır. Eğer Muhalefet partileri Tayyip Erdoğan’ı yenecek güç ve kişilik sahibi bir aday üzerinde birleşebilirlerse ona karşı çıkmanın anlamı olabilir. Çünkü Çankaya’yı ondan kurtarmak, bu Cumhuriyeti kuranlara bir vefa borcudur. Ama öyle bir adayda birleşme ihtimali yoksa doğrusu, Abdullah Gül yerine Erdoğan’ın önünü açmaktır. Gerekçe yukarıda yazılıdır. Gerçi Tayyip Erdoğan 16 Nisan günü AKP milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada, Çankaya’ya çıkarsa ”Anayasadan doğan haklarını sonuna kadar kullanacağını” söyledi. Onun ”Anayasada olmayan hakları da kullanma” eğiliminde biri olduğunu biliyoruz. Yani bize bu sözler ”o” anlamda bir şey söylemiyor. Ama başka bir açıdan önemi var: Tayyip Erdoğan aslında AKP milletvekillerine ”Korkmayın, ben Köşk’e çıksam da partimin liderliğini başkasına bırakmayacağım” demeye getiriyor. Yani ”Kimse benim tarafsız bir cumhurbaşkanı olmamı beklemesin” mesajını veriyor. Onu zaten bekleyen yok! Balkonlara çıksa, bin kere yemin etse bile o kişilikten ”tarafsız” bir cumhurbaşkanı çıkmaz.

 

Ama bilemediği bir şey var: Anayasanın dışına çıkar da bir tarihte Celal Bayar’ın elinde ”DP” ruhumuzu bastonla Türkiye’yi dolaşması gibi taraf tutarsa, bu millet ona bu dünyayı dar eder. Kaldı ki, Köşk’e çıktığı zaman parti üzerindeki etkisi -aynen bir zamanlar Turgut Özal’ın başına gelen gibi- kısa zamanda erir, yok olur. Söylemesi bizden… Gerisini birlikte görürüz.