CHP’li Tekin’den ezberleri bozan açıklamalar!

CHP’li Tekin’den ezberleri bozan açıklamalar!
5 Ocak 2015 11:30

CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin Habertürk gazetesinden  Balçiçek İlter’e konuştu.

 

 

O adeta doğuştan isyankâr bir isim. 15 yaşında mevsimlik işçi olarak çalıştığı ormanda 5 arkadaşıyla birlikte “ağaçlar kesilmesin” diye hendek kazan, ilk dayağını jandarmadan yiyen, o gün bu gündür kendi deyimiyle “Hep mücadele eden’’ bir siyasetçi. CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin ile Türkiye’de siyasetin en aşağıdan en yukarı kadar nasıl dizayn edildiğini konuştuk.

 

 

 

Sarıgül ile başlayalım… Siz Kılıçdaroğlu’nu defalarca uyardınız…

 
Evet doğrudur. Çok uyardım. Öncelikle şunu söyleyeyim. Benim Sarıgül ile hiçbir kişisel husumetim yok. Sadece annemin cenazesinde “Merhaba” laştık, onun dışında görüşmüşlüğüm dahi yok. Ne dostluk var ortada ne de başka bir şey. Siyasal mücadelemiz de yok geçmişten kalan. Ama maalesef ben hem genel merkezi hem de partilileri uyardım. O siyaset tarzı bize olmaz. Ve ilk kez genel başkanımın izni olmadan aday adaylığımı açıkladım.

 

 

Bir dakika bu yeni bilgi… Siz “Kılıçdaroğlu biliyor adaylığımı’’ açıklaması yapmıştınız.
Yoktu izni. Ama mecburen öyle demek zorunda kaldım çünkü ona karşı bir isyan bayrağı açmış gibi gözükmek istemedim.

 

 

Sırf Sarıgül’ün adaylığını engellemek için kendinizi mi koydunuz ortaya yani?

 

Evet öyle oldu! O derece…

 

 

g1

 

 

“Derin CHP var”

 

Peki sonra?
Güzel bir söz vardır. “Bütün ortaklıklar bozulur, suç ortaklığını bozmak çok zordur!’’

 

 

Ne demek bu?
Medya ve iş dünyası da dahil oldu sürece. Suç ortaklığı bu işte. Dün de böyleydi, bugün de, yarın da öyle olacak. Baskı, korku bugün var ama dün de vardı.

 

 

Kılıçdaroğlu’na baskı mı uygulandı?
Evet. Aynı gün müthiş bir kampanya vardı. Medyada da “Sarıgül son çare’’ durumu.. “Aman bu Sarıgül olmaz’’ diyecek siyasetçi bulmak çok zor oldu. “Çare Sarıgül” deyince… Başkan ne yapsın? Bu kadar baskıya… Ben derdimi bir türlü anlatamadım, “Kazanamaz” dedim, sesimi duyuramadım. Herkes benim gibi bakmıyor ki, meseleyi bilmek zorunda değil ki… Herkes etkilendi o abartılı rüzgârdan. Yandaş gazeteler dahil olmak üzere herkes ancak onunla kazanılacağını haber yaptı. Kazanılacak bir seçimi riske atmamak için genel merkez bu kararı verdi.

 

 

Seçim sonucuna Sarıgül bile şaşırdı…
Ben şaşırmadım. Ben daha önce müthiş bir kampanya yürüttüm. Biliyordum olacakları. Bunu söylemek istemiyorum ama 2014 yılında eğer beni aday yapsalardı sadece kazanmakla kalmazdım, AKP’ye fark atardım. O kadar emindim. 2009’un ötesinde bir kampanya olurdu ve şuna emin olun sırtında 17-25 Aralık küfesi olan bir siyasi parti sokağa çıkamazdı. Olmadı, ikna edemedim.

 

 

Bugün yaşananlara gelelim…
Seçilmiş bir belediye başkanı “Canım tehlikede’’ diyor Yargıya gitmiş, ben ne diyeyim şimdi…

 

 

Kime sahip çıkıyorsunuz bu tartışmada peki?
Bizim dışımızda gelişen bir şey zaten. İnönü ile Sarıgül yeni tanışmıyorlar ki… Dün tanışmadılar. Uzun süredir beraber çalışıyorlar. İnönü, Sarıgül’ün belediye meclis üyesi. Bizim vesilemizle tanışmış değiller ki…

 

 

Ne paylaşılamıyor? Bu kavga partiye zarar vermiyor mu?
Elbette veriyor, vermez olur mu? Bu konuda genel başkan iki ismi de uyardı birkaç kez. Belli ki bu uyarılar çok ciddiye alınmadı. Çünkü bu partinin kurumsal kimliğinden çok iki aile arasındaki ailevi sorunlar bunlar. Ama bu tartışmanın partinin kurumsal kimliğine zarar vermesine tahammül edemeyiz.

 

 

İhsan Özkes’in de ismi karıştı olaya…
İhsan Bey iyi niyetle “Ortada bir sorun varsa sorunu gidereyim” diye yola çıkmış.

 

 

Ne olacak?
Düzelir. Şu anda sorun ortada, düzelmiş değil. Eğer düzelmezse CHP bu konuda tavır alır.

 

 

Yani? İhraç mı?
MYK’da bütün bunlar konuşulacak emin olun. Konu partime zarar veriyor çünkü..

 

 

Şaşırdınız mı olup bitenlere peki?
Şaşırdım, çünkü İnönü ile Sarıgül’ün çok iyi ilişkileri vardı. İnönü’yü aday olarak öneren isim de Sarıgül. Ne oldu da bozuldu acaba?

 

 

30 yıldır siyasettesiniz, siz cevap verin…
Bir hikâye anlatayım. Adamın biri bir at çalmış. Eşi “Bu ne?’’ demiş, “Paramız yok, çaldım meydanda satacağım” diye cevap vermiş. Ertesi gün bu sefer o atını çaldırmış. Eşi dönüşte “Atı kaça sattın?’’ diye sormuş. Adam “Aldığımız fiyata sattık’’ demiş. Siyasete başladığım andan itibaren bir el siyaseti hep dizayn ediyor. Küresel, yerel dönüşümler hep siyasetçilerin eliyle oluyor. Örneğin Erbakan, Demirel ve Ecevit’in 12 Eylül’ün oluşumunda hiç payı yok mu? Siyasette lümpenleşme var oldum olası… Bugün de devam ediyor. Siyasette her alan kirli. Sadece yolsuzluk değil problem. Her alanda yozlaşma var. İnsanların inançları da suiistimal ediliyor.

 

 

Siyasetçi ders de almıyor ama…
Almıyoruz. Maalesef… Evrensel kural yok. Siyaset çok kirli. Demokrasi örgütlü toplumlarla olur. Siz bazen fark edemeyebilirsiniz… Humeyni’ye destek veren solcu sosyoloğun dediği gibi: “İran’ın dönüşümünü fark edemedik, çünkü her gün baktığınız ağacın ne kadar büyüdüğünü fark edemezsiniz!’’

 

 

Sarıgül’ü konuşurken medya-iş dünyası siyasetin kirliliğinden bahsettiniz… Yaşananlarda bütün siyasetçilerin rolü yok mu?
Olmaz mı? Suç ortaklarıyız! Maalesef. Bakın bir şey söyleyeceğim. Deniz Baykal’dan izin almam lazımdı aslında ama… 28 Şubat’ın arka planı çok önemlidir. Baykal, ben, Mehmet Ali Özpolat o gece saat 23.00’te Florya’da buluştuk. Dedim ki: “Türkiye’ye büyük tuzak kuruluyor. Tuzağı siz bozarsınız, Erbakan’a sahip çıkın!’’

 

 

Ama dinlemedi, tam aksine davrandı…
Evet. Koşullar öyle enteresandı ki… Bilemiyorum. Bazen insan farkında olmayarak bir şeylere alet olabiliyor, sanki çok doğru yapıyormuş gibi…

 

 

Öyle bir tablo çiziyorsunuz ki sistem çökmüş… CHP de iktidara gelirse aynısı olacak…
İşte bunun olmaması için yapılması gereken ne? Onu konuşmalıyız. Elbette hangi iktidar olursa olsun, bakın DSPMHP iktidarına, niye bozuldu?

 

 

Niye?
Rahmetli Ecevit Amerika’ya gitti, ona Ortadoğu eşbaşkanlığı teklif edildi. Tayyip Erdoğan’a teklif edildiği gibi.

 

 

Kim teklif etti? Nasıl bu kadar net biliyorsunuz?
Kim etti bilmiyorum ama teklifi biliyorum. Ecevit reddetti. İtibarsızlaştırma başladı ardından. Bir kitap fırlatılınca ekonomi batar mı? Yeni arayış başladı ve Erdoğan’ı buldular. Bakın ayırmadan söylüyorum, bu coğrafyada yaşayan siyasetçiler olarak hepimiz kendimizi sorgulamalıyız. Evrensel kurallar içinde şeffaf siyaset yapmalıyız, yoksa bu kirli çark dönmeye devam edecek.

 

 

“Suç ortağıyız’’ dediniz. Baykal’ın kasetle gidişi Kılıçdaroğlu’nun gelişi bir dizayn değil miydi?
Elbette.

 

 

Niye CHP’nin dizyan edilmesine ses çıkarmadınız peki?
2001 yılında Erdoğan’ın önemli kurmaylarından Baykal’a nasıl bir teklif geldiğini Baykal’a sorun. Bu arayışlar hep olmuştur. Yine mevzu Ortadoğu… 1 Mart Tezkeresi’nin bedelini sadece Baykal ödemedi, 99 AKP’li ödedi…

 

 

Bülent Arınç başı çekiyordu, bedel ödemedi.
O hariç herkes ödedi, siyasetten men edildiler. Arınç hızlı dönüşüm yapabilen siyasetçidir.

 

 

Tekrar soruyorum, Baykal gönderildi, Kılıçdaroğlu getirildi, niye ses çıkarmadınız?
Sessiz kalmadık. Baykal’a “Gitmeyin, bırakmayın” dedim. Ama Baykal o kirli kampanyanın partiye daha çok zarar vereceği konusunda ısrarlıydı. İstifa etmek zorunda kaldı. Ama dizayn zordur CHP’de, çünkü derin CHP diye bir şey var…

 

 

Siz derin CHP’nin adamı mısınız?
Evet… Tabii ki… Genel sekreterim ben.

 

 

Sizin derin tanımınızla benimki farklı, siz tanımlayın…
92 yılımıza yaklaştık. Bir siyasi parti uzun ömürlü olabiliyorsa köklü ve geleneği olan bir parti demektir. Bütün genel başkanların ortak bir özelliği vardır. Haramdan uzak, hak yemeyen, yalan söylemeyen liderler. İsmet Paşa ve Atatürk dönemi astığım astık kestiğim kestik bir dönem aslında. Servet edinemezler miydi? Ama CHP budur. Derin CHP de budur, temizdir, kirliliğe bulaşmamıştır.

 

 

Darbeler ve CHP?
Nasıl beceriksiz bir partiyiz ki hem darbe yapıyor hem de en çok biz mağdur oluyoruz? (Gülüyor)

g2

 

 

‘Erdoğan’ın dedesi de CHP’li, Arınç’ın anası da’

 

 

Dersim’le yüzleşmeyi düşünmüyor musunuz peki?
1946’lara kadar CHP bir devlet zaten. Erdoğan’ın dedesi de CHP’li, Arınç’ın anası da, Kılıçdaroğlu’nun babası da CHP’li…. “Açın arşivleri’’ diyoruz görelim ne olduğunu…

 

 

Arşivleri görmeden siz orada ne olduğunu bilmiyor musunuz?
Yüzeysel olarak biliyorum.

 

 

Tanıklıklar var, kitaplar var, belgeseller var…
Özür dilenmesi gerekiyorsa, devlet özür dileyecektir, CHP değil. Üstelik o olayın içinde olanların çoğu merkez sağda şimdi.

 

 

Dersim katliam mıdır, isyan mıdır?
Arşivleri açsınlar…

 

 

Her konuda fikriniz var, bu konuda niye kaçak cevap veriyorsunuz?
Siyah-beyaz gibi soruyorsunuz çünkü.

 

 

Hüseyin Aygün net söylüyor… Başkaları da, öyle bir kanat var CHP’de…
Kanat manat yok. Kılıçdaroğlu ne diyorsa o doğrudur. Aygün’ün kendi özel düşünceleridir, partiyi bağlamaz. Kurumsal kimliğe zarar vermeden siyasetçi düşüncelerini paylaşabilir.

 

 

Birkaç isim söyleyeceğim sadece yorum yapın… Süheyl Batum…
Süheyl Hoca bir türlü partinin kurumsal kimliğine tabi olamadı.

 

 

Ama söylemediği bir şey yüzünden ihraç ettiniz?
Nasıl? Ne demek? Bütün gazetelerde çıktı…

 

 

Birgül Ayman Güler…
Birgül Hoca da parti kimliğine zarar verdi…

 

Muharrem İnce…
Severim, iyi partilidir. Yaptığı eleştiriler kimliğe zarar vermedi.

 

 

Oktay Ekşi-Ekrem Dumanlı fotoğrafı…
Çok normal buldum. Oktay bey uzun süre meslek kurumunu yönetmiş, gazeteci, birinin mağduriyetinin yanında olması son derece normal.

 

 

O kare “CHP-Cemaat el ele mi?” sorusunu akla getirir mi?
Kaba olacak ama, kötü evlilik biterken etrafa çamur atar taraflar. Biz de burada çamur atılan komşu oluyoruz; bilmem anlatabildim mi? AKP cemaatlerin koalisyonu partisidir. Gülen Cemaati’ne CHP olarak ne yakınız ne de uzağız. En son Meclis Başkanı Cemil Çiçek bile bunlar tarafından size söylediklerinden ötürü paralelci ilan edildi.

 

 

Kılıçdaroğlu, Bekir Coşkun’a “CHP’nin seçimde şansı yok!’’ demiş
Öyle bir şeyi asla söylemez. Ayrıca ikili konuşmaların ifşa edilmesi etik değil, çirkin.

 

 

“Projelerle iktidar olunmaz” dediniz, neyle iktidar olunuyor?
Siyasi koşullar lehinizeyse iktidar olursunuz. Iklim lehinize olacak.

 

 

Yani biz oy verip seçmiyor muyuz?
Seçiyoruz ama seçmen algısı yönetiliyor. Sürekli bir mağdur edebiyatı… “Mağduruz” diye bas bas bağıran İslami gelenekte sol kesime oranla ne kadar mağduriyet var? Bu nasıl bir çelişkidir?

 

 

Niye izin veriyorsunuz o zaman mağduru oynamalarına?
Evet… Yalnız ben bunları takdir de ediyorum, büyük beceri var. İnanılır gibi değil. Adamlar yolsuzluktan bile mağduriyet çıkardılar. Bir tez konusudur bu! Ben bunlardan kurs almak istiyorum vallahi….

 

 

Yüce Divan konusunda sizce ne olacak?
Hiçbir şey olmayacak. Sayın Davutoğlu biraz saf. Başının belası solcu danışmanları var.

 

 

Kimden bahsediyorsunuz?
Etyen Mahçupyan liberal. Ama biraz sol dünyadan geliyor. Zaten bir tek o değil. Neyse bunlar 17-25 Aralık’ın sürdürülemeyeceğini biliyorlar. Davutoğlu da kirliliğe bulaşmamış bir isim. Davutoğlu çıktı, “Kardeşim de olsa kolunu keserim” dedi. Ama Yüce Divan’a giderlerse aklanmaları mümkün değil, çünkü görüntüler var. Bunun üzerine biri müdahale etti. Davutoğlu kol keseceğine kolböreği kesti. Darbe olarak kabul edilen bir şeyi nasıl Yüce Divan’a gönderecekler?

 

 

‘Kuleli’de ayinlere tanık oldum!’

 

 

Askerlik?
Kuleli Askeri Lise… Alçakça saldırılara maruz kaldım bu konuda biliyorsunuz.

 

 

Torpille askerlik?
Evet çok içten bir şekilde paylaştım. O zaman Isparta il Başkanımız emekli albaydı. Torpil için gitmedim. Garnizon başkanıyla çok yakınmış. Ben nereden bileyim. Sağ olsun o ilişki sayesinde rahat yaptım askerliğimi. Sanki kimse yapmıyor, hiç torpilli bir ülke değilmişiz gibi saldırdılar.

 

 

Kuleli 80 sonrası, ilginç yer… Kolay geçti mi?
Askerliğim kolay geçti ama bugün tartışılan bir meseleye çok yakından tanıklık ettim. Rahmetli Uğur Mumcu hatırlarsanız, o dönem cemaat örgütlenmelerini yazmıştı. Belli torpilli sınavlarla öğrencilerin alındığını yazmıştı.

 

 

Kuleli Askeri Lisesi’ndeki cemaat yapılanmasına mı tanıklık ettiniz?
Sadece tanıklık etmedim. O soruşturmayı yapan komisyonun içindeydim. Öğretmenler hakkında işlem yapılıyordu. Müfettiş değil, güvenlik soruşturmasının.

 

 

Peki neye tanık oldunuz?
Örgütlü yapı 12 Eylül’de başladı, onu çok iyi biliyorum. Sadece bir cemaatten bahsetmiyorum. Bu arada ciddi bir devlet desteği alındığı da açık, yoksa yaşamaları çok zordur bu yapıların.

 

 

Devlet besledi yani cemaatleri?
Sağı solu ortadan kaldırmış, bir şeyi beslemesi lazım tabii. Tanık olduğum şuydu Kuleli’de. Çok az sayıda öğrenci atıldı irticai faaliyet diye… Ama asıl yapılanan öğretmenlerdi.

 

 

Ne yapıyorlardı?
Askeri lise olmasına rağmen, birçok yasak ihlal ediliyordu. Gece ayinler yapılıyordu.

 

 

Gece? Ayinler? Zikir mi?
Gece çeşitli toplantılar yapılıyordu. Biliyorum, tanıklık da ettim.

 

 

Siz nasıl içlerine girmediniz? Gençsiniz, dini hassasiyetleri olan bir aileden geliyorsunuz?
Hayır hiç girmedim, ama babam iyi bir din adamıydı, ciddi bir din terbiyesi aldım belki ondan.

 

 

Kuleli’den çıkanların birçoğu “İnançlıyız diye mağdur olduk’’ diyor.
O dönemde kesinlikle bir mağduriyet yoktu, sadece sembolik olarak 8 öğrenci atıldı. Ama o da yanlış tabii, öğrenciyi atacağına, öğrenciyi kullananı atması gerekirdi. O gün o soruştırma sağlıklı yürümedi. Uğur Mumcu canıyla ödedi yazdıklarını.