CHP’li Oran’dan çarpıcı açıklamalar!

CHP’li Oran’dan çarpıcı açıklamalar!
22 Nisan 2018 12:56

CHP’li Umut Oran çok konuşulacak bir kitapçık hazırladı.

 

 

Oran, erken baskın seçim kararının neden alındığı, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, savaş hazırlıkları ve Türkiye’nin nasıl aydınlık geleceğe ulaşacağı, bunun için Cumhurbaşkanı adayı ve milletvekili adaylıklarının nasıl belirlenmesi gerektiğine dair görüşlerini En İyiler En Ön Cepheye ismiyle kitapçık haline getirdi.

 

 

Umut Oran, önümüzdeki hafta tüm CHP örgütlerine göndereceği kitapçıkta ana hatlarıyla şunları kaydetti:

 

 

“Emperyalist devletlerin üçüncü paylaşım savaşına hazırlandıklarına dair işaretlerin her geçen gün arttığı günümüzde, Türkiye için en büyük talihsizlik, mevcut iktidar bloğunun 16 yıldır ülkemizi yönetiyor olmasıdır. Kendisini hiçbir ahlaki ya da hukuki kuralla bağlı hissetmeyen iktidar bloğu, bir oy fazla almak için, PKK terör örgütüyle masaya oturmaktan çekinmediği gibi, milletin iradesine ‘mühürsüz’ ipotek koymaktan da geri durmamıştır. Ne üzücüdür ki iktidardakiler her dönemde kendileriyle yol yürüyecek suç ortakları bulabilmişlerdir. Liberallerle başlayan yol arkadaşlığı, aynı menzile yürüdükleri FETÖ’yle devam etmiş, PKK’yla Oslo’da yaşanan hukuksuz işbirliğinden sonra bugünlerde Devlet Bahçeli’yle de ‘ittifak yapmaya’ evrilmiştir.

 

ERKEN SEÇİM OYUNU

 

Özellikle Devlet Bahçeli’nin, iktidarın emrine girmesi şaşırtıcı olmamalıdır. Zira iktidar bloğu ‘her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alırken’ ve okullarda okunan Andımızı ‘ırkçılık’ olduğu gerekçesiyle yasaklarken Devlet Bahçeli bunları sorun etmemiştir. Doğal olarak şimdilerde AKP’nin sözcülüğüne soyunması da normal karşılanmalıdır. Ancak iktidar bloğunun ‘milliyetçilikle ve Türk Milletinin bekasıyla’ uzaktan yakından ilgisi olmayan Devlet Bahçeli’ye oynattığı ‘erken seçim oyunu’ çok kritik bir noktada, çok kritik bir hamleye karşılık gelmektedir. Zira dünyanın gelişmiş ülkeleri hızlı bir şekilde, ‘Endüstri 4.0′ da denilen ‘Yeni Endüstri Çağına’ uygun değişimleri hayata geçirirken, geri kalmış ülkelere ve toplumlara vaat edilen şeyler: Savaş ve gözyaşıdır. Türkiye’nin en büyük şanssızlığı budur! Bir yanda dünyanın gelişme hızının yüksekliği, diğer yanda Türkiye’deki mevcut iktidarın ‘hamaset’ dışında bir politikasının olmaması…

Bu nokta değerlidir; zira muhalefet unsurları, ‘baskın erken seçimi’ kaybettiği anda Türkiye büyük bir savaş ve yıkım tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Mevcut iktidar bloğu, koltuklarını korumak için, evlatlarımızı emperyalizmin paylaşım savaşında piyon haline getirmekten çekinmeyecektir. En son Suriye’ye yapılan ‘füze saldırıları’ ve iktidar bloğunun füze atanları destekleyen ‘işbirlikçi siyasi tutumu’ Türkiye’nin her an küresel savaşın ön cephesine atlamaya hazır olduğunu göstermektedir.

 

NEREDEN BAŞLAMALI

 

O halde biz Cumhuriyetperverler için acil soru şudur: Nerden başlamalı? Kendi yarattığımız sorunları çözmekle işe başlayalım. On altı yıldır mevcut iktidar bloğunun ‘yanlış söylemleriyle’ kafası karışan ve AKP gibi düşünmeye alıştırılan muhalif kesimler için ilk adım, zihinsel anlamda büyük bir kopuşu temsil eden: ‘Dönüp kendine bakmak!’ anlayışını egemen kılmak olmalıdır. Rakibe odaklanmak yerine, kendi kendimize ‘güçlü, bağımsız ve etkili’ olduğumuzu gösteren bir adım atarak ‘Kendi yarattığımız sorunları çözmekle’ işe başlamak gerekmektedir. Bu; aynı zamanda bir ‘özeleştiri’ iklimi yaratmak anlamına da gelecektir. Özeleştiri yapmamaksa aslında ‘rakibi yenilmez olarak görmek’ demektir. Sorunlara dair analiz yaparken ‘Zaten bizim oyumuz bu kadar!’, ‘ktidar devlet gücünü kullanıyor!’, ‘Onlar dini sömürüyorlar!’, ‘Onlarda para çok; bizde yok!’ gibi cümlelerin tamamı aslında aynıdır! Hepsi birden ‘yenilginin sebebini rakipte aramaktadır.’ Böyle bir düşünceyse doğal olarak yeni yenilgilere gerekçe üretmek dışında hiçbir işe yaramayacaktır.

 

İÇİMİZDEN BİRİSİ CUMHURBAŞKANI ADAYI OLMALI

 

O halde ilk ve vazgeçilmez adımı atmak zamanıdır: ‘Kendi yanlışlarımızı çözmekle işe başlamak’… Yani sadece kendi ‘öz evlatlarımıza’ ve sadece ‘liyakat’ esasına göre adaylar seçmek! Bizi tabanımızla ve geniş toplum kesimleriyle bir araya getirecek olan bakış açısı budur.

Cumhurbaşkanı adayımız da her hâlükârda ‘bizim içimizden, bizim geleneğimizden’ gelen biri olmalıdır. Son Cumhurbaşkanı adayında olduğu gibi, zaman; komşunun tavuğuna kaz muamelesi yapmak zamanı değil, kendi değerlerimize hak ettiği değeri verme zamanıdır.

 

‘EKMEK İÇİN EKMELEDDİN’İ DESTEKLEYİNCE’ SEÇİMLERİ KAZANMIŞ MIYDIK

 

Son dönemlerde her iki cümleden birinin “ittifak” haline gelmesi de siyaset elitlerinin yeni oyunlarından biridir. Daha önce ‘stratejik oy’ sayıklamasını geniş toplum kesimlerini susturmak için ‘uyduran’ siyaset elitleri şimdilerde de ‘ittifak zarureti’ üzerinden toplumu susturmayı denemektedir. Temel yaklaşım da ilginçtir: ‘Birleşirsek çok oy alırız!’ Kulağa ilk bakışta hoş gelen ve kimsenin de itiraz etmediği bu yaklaşım doğru mudur peki? Örneğin geçmişte SHP ile HEP ittifak yapınca oylarımız ‘çoğalmış mıydı?’ Ya da en son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde pek çok siyasi parti ‘Ekmek için Ekmeleddin’i destekleyince’ seçimleri kazanmış mıydık? Biri uzak diğeri yakın geçmişten iki örneğin işaret ettiği şey basittir: ‘İttifak demek basit matematik işlemleri yaparak oy oranlarını alt alta yazmak demek değildir!’ Tam aksine, toplama işlemi yaparak ittifakı meşru ve zorunlu gören herkes tarihte binlerce kez olduğu gibi yanılmaktadır. Zira ittifaklar esas itibariyle “cephedeki eksiği tamamlama” anlamında değerlendirilmelidir.

 

MHP, AKP’YE MEŞRUİYET ÜRETMEKTEDİR

 

Örneğin; AKP’nin MHP’yle olan ittifakı, sanılanın aksine ‘AKP+MHP oylarının toplamı’ için yapılmamıştır. Hatta AKP’nin MHP’den gelecek oyları hesaplayarak siyasi kararlar aldığı söylemi tamamen yanlıştır ve seçim sonuçları da bunu göstermektedir… Peki bu durumda AKP neden ısrarla MHP’yle ittifak kurmak istemektedir? MHP, AKP için ‘oy kaynağı’ değilse MHP ne işe yaramaktadır? Cevap basittir: MHP, AKP için sadece ‘meşruiyet’ üretmektedir. Zira AKP iktidarı demek ‘gayri millilik, terör örgütleriyle pazarlık, Türk kavramından nefret ve hatta içinde Türk geçiyor diye, Andımız’ın okullardan kaldırılmasıdır.’ Yine AKP iktidarı; ‘Türk Ordusuna kumpas kurmak, FETÖ’cüleri devlete doldurmak, Genelkurmay Başkanı’nı bile ‘terör örgütü başı’ olarak hapse tıkmak’ demektir. Ve geçen 16 yıl boyunca AKP seçmenlerinin dahi kafasında ‘millilik ve milletin bekası’ konularında yükselen bir soru işareti hasıl olmuştur. İşte bu gerekçelerle AKP, MHP’yi ‘eksiğini tamamlamak’, yani ‘meşruiyet üretmek’ için kullanmaktadır. MHP’den otomatik olarak geleceği varsayılan oylara olan ihtiyaç talidir. Daha önemli olan, ‘yeni rejime MHP üzerinden meşruiyet’ kazandırmak ve ‘tek adamlığı’ Türk töresine uygunmuş gibi göstererek ‘AKP’ye yönelik güvensizliği ve kuşkuları’ ortadan kaldırmaktır. Bu bakış açısıyla birlikte değerlendirildiğinde AKP’nin ittifak algılaması kendileri açısından doğrudur.

 

CUMHURBAŞKANI ADAYINI KİM DESTEKLEYECEK? EN İYİLER EN ÖN CEPHEYE!

 

Demokraside, katılımcılıkta, şeffaflıkta ve çoğulculukta ısrar ettikten sonra bu sefer karşımıza başka bir soru çıkacaktır: Cumhurbaşkanlığı Seçimini ve Parlamento Seçimlerini tamamen birbirinden ayrı değerlendirmek mümkün müdür? Kanaatimiz odur ki, ‘seferberlik halinde’ herkese ve her şeye ihtiyaç vardır. Seferberlik; bir milletin tüm gücünün ortak hedefe yani milli varlığın korunmasına özgülenmesidir. Aynı durum ‘siyasi seferberlik’ için de geçerlidir. Zira nerdeyse 16 yıldan beri tüm muhalif çevreler her seçimi ‘varlık-yokluk seçimi’ olarak kodlamışlardır. Ancak sözle eylem arasındaki ‘tutarsızlıklar’ hep göz ardı edilmiştir. Zira varlık-yokluk mücadelesinde yapılması gereken şey ‘en iyilerin en ön cephede’ yer bulmasıdır. Mücadelenin ne kadar hayati olduğunu gösteren şey başlı başına ön cephede kimlerin yer aldığıdır. Örneğin milli takımlar, kulüp takımlarında yaşanan tüm çekişmelerin unutulduğu yerlerdir. Sadece bu durum bile ‘milli müsabakaların’ sadece bir sportif aktivite olmadığını göstermeye yetecektir.

 

‘ADAY OLMALIYIM’ DİYENLERE İNAT…

 

Bu durumda yapılması gereken nedir? Elbette eylemle sözü birbiriyle uyumlu hale getirecek tercihleri yapmaktır! Sen-ben demeden, bireysel ikbal kaygısına düşmeden, her bir adaylık için ‘en güçlü ve en doğru kişiyi bulmak’, bizleri kutlu yarınlara taşıyacak nitelikli kadroları yönetime taşımak vazgeçilmez bir zorunluluktur. Bir başka deyişle ‘aday oluyorum, aday olmalıyım, ben olmazsam asla olmaz’ diyenlere inat ‘aday olmalısın, aday olmalı, aday yapmalıyız’ denmesi gereken bir anlayış sergilenmelidir. Bize ‘iyiler yetmez’, ‘iyilerin en iyileri’ bir araya toplanmalı ve bizi en güçlü şekilde temsil edecek Cumhurbaşkanı adayının yanında en güçlü milletvekili adayları da bulunmalıdır.

Zaman; ‘Ben en iyiyim’ demenin değil, ‘En iyi odur! En iyi sensin! Bu yüzden ön cephede de sen olmalısın!’ denecek bir zamandır. Mahallelerden başlayarak, dalga dalga ‘hak edenleri’ omuzlayacağımız ve sonuna kadar arkalarında duracağımız bir ‘fedakârlık dönemidir’ geçmekte olan… Bu arayış, gerçekten ‘iyilerin ödüllendirilmesi, takdir edilmesi ve göreve getirilmesi’ demektir. Zaten kötülere karşı ‘iyilerin en iyilerini’ bulmadan zafere ulaşmak da ham bir hayaldir.

 

BÜYÜK ZAFER İÇİN EN İYİLER EN ÖN CEPHEYE

 

Sonuç olarak ‘Büyük bir zafer kazanmak’ için her şey ellerimizdedir. Rakibimize benzeyerek, onlar gibi davranarak ve demokratik uygulamaları erteleyerek ulaşılabilecek hiçbir yer yoktur. ‘Zaman kalmadı’ diyenlere inat zamanı doğru değerlendirerek, demokrasiden taviz vermeyerek, ittifak fetişizminden uzak durarak ve işe kendi yarattığımız sorunları çözmekle başlayarak yepyeni bir zafer yolu inşa edebiliriz. En çok aday olmak isteyenlerin değil ‘en iyilerin’ yolunu açarak ve mutlaka aydınlık hayallerimizi de anlatarak, halkımızı bizimle yol yürümeye ikna da edebiliriz.

Tarihten ders almak için geçmişe bakıp, tüm cevapların ilk adımında ‘özeleştiri’ yapıp, muhtaç olduğumuz kudretin yoldaşlarımızın gözbebeklerinin içinde olduğunu bilip de yola çıkarsak, bu sefer gerçekten başarabiliriz. Artık hiçbir bahanenin kabul göremeyeceği bugünde, ‘Hâlâ 10.000 sandıkta görevli yoksa, hâlâ seçim sonuçları Anadolu Ajansından alınacaksa, hâlâ teknoloji her adımımızda kullanılmayacaksa ve hâlâ partimizin öz evlatları değil de paraşütle gelenler baş üstünde tutulacaksa’ emin olun her şey çok daha zor olacaktır.

İçinde bulunduğumuz bu zorlu günde, emperyalizmin 3. paylaşım savaşının alt yapısını hazırladığı bir iklimde; Haydi CHP! Haydi Cumhuriyet sevdalıları! Bir kez daha zafer kazanmak için! ‘En iyiler en ön cepheye'”