CHP’li Cihaner: İntikam zamanı değil hesap sorma zamanı!

CHP’li Cihaner: İntikam zamanı değil hesap sorma zamanı!
22 Aralık 2014 12:02

14 Aralık operasyonu ile ilgili konuşan İlhan Cihaner, “İntikam duygusunda değilim. Çünkü AKP hem kriminal sorumlu, hem de siyasi iktidar olarak sorumlu. Birlikte hesap vermeliler” dedi.

 

 

Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaparken İsmail Ağa ve Gülen Cemaatlerini mercek altına almasının ardından, iktidarın hedefi haline gelmişti İlhan Cihaner. Hakkında başlatılan soruşturmada dört ay tutuklu kaldı, açtığı soruşturmanın üzeri kapatıldı. Bugün AKP’yle Cemaat’in arasındaki çatışmanın ürünü olan 14 Aralık operasyonunu, “Soruşturulacaksa bu etkin, adil, doğru bir soruşturma olmalı” şeklinde yorumlayan Cihaner, “Türkiye bununla ilgili ilk fırsatı benim soruşturmamın engellenmesiyle kaçırdı” diyor.

 

 

Cemaat’in profesyonel kadrolarının yaptığı usulsüzlüklerden hem kriminal hem de siyasi olarak AKP’nin sorumlu olduğunun altını çizen Cihaner, “Dünyanın hiçbir yerinde yargı sistemi, güvenlik bürokrasisi başka bir hiyerarşinin eline bu boyutta teslim edilmemiştir” şeklinde konuşuyor.

 

 

 

14 Aralık operasyonunun, AKP’nin Cemaat’le birlikte işledikleri suçları gizleme amacı taşıdığını söylüyorsunuz. Suç tarihinde iktidarda olan bir parti, kendini bu işten nasıl sıyırabilir?

 

 

Eğer etkin, adil, doğru bir soruşturma yapılırsa; bu mümkün değil tabii ki… AKP’nin, Ergenekon’da, Balyoz’da, Oda TV’de, KCK soruşturmalarında, Devrimci Karargah’ta; Taşhiye operasyonu üzerinden Cemaat medyasına addettiği suçlamalardan çok daha net bir pozisyon aldığı açık. Onun için belki kendilerinin çok daha görünür olmadığı bir soruşturmayla başladılar. Oysa geçmişte kalmış birçok davada çok daha ciddi iddialar vardı; sahte belgeler, aramalardaki usulsüzlükler, akla mantığa aykırı suçlamalar daha önce bir sürü olayda meydana geldi. Bir taşla iki kuş; hem kendi sorumluluklarını gizleyecekler hem de tam da 17-25 Aralık’ın yıldönümünde hırsızlık ve yolsuzluk iddialarını gündemden düşürecekler, onları yürüten hâkim ve savcıları da Cemaatçi olmaları nedeniyle suçlayıp, yaptıkları işi de kriminalize edecekler. Oysa, bir savcının şu ya da bu Cemaate yakın olması başka, yaptığı şeyin doğru ya da yanlış olması başka bir şey. Bunun için de çok sağlam şaşmaz bir referansımız var bizim, o da hukuk.

 

 

Gazetecilere, dizi senaristlerine yöneltilen suçlamaları, bu soruşturmanın kapsamını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

 

Bu soruşturmanın en zayıf tarafının o olduğu anlaşılıyor. Bir gazeteci, senarist sistem tarafından suç olarak görülen bir yaklaşımın da benimseyicisi olabilir. Bu onu suçlu hale getirmez. Yeter ki doğrudan doğruya o suçun parçası olmasın. Bu suçlamaların çok güçlü, haklı argümanlara dayanmadığı anlaşılıyor. Taşhiye operasyonunda el bombalarının üzerinde, mantıken açıklanması çok güç bir şekilde, polislerin parmak izi var, sanıkların yok. Bu soruşturmanın tuzak olduğu iddiasıyla, bu kişilerin eylemleri arasında bir ortaklık kurulursa bu ayrı, ama “Gülen’in bir konuşması varmış, soruşturmayı daha önceden haber veriyormuş, siz de bunun üzerine bir senaryo kurdunuz” iddiası çok boş.

 

 

‘GÖZÜ DÖNMÜŞ YAPI’

 

 

Operasyonun genişleyeceği söyleniyor, önümüzdeki süreçte neler yaşanacak?

 

 

Karşımızda iktidarını kaybetmemek için, kendi sorumluluğu olan hırsızlık ve yolsuzlukların üzerini örtmek için, gözü dönmüş bir şekilde her şeyi yapabilecek bir yapı var. Bir dönem hırsızlığı da, kurgu davaları da birlikte kotardığı kişilere yönelik böyle bir süreç başlatıyor olması, her şeyi göze aldığını da gösteriyor aslında. Dolayısıyla kendi iktidarını tehdit eden her güce, her muhalif yapıya karşı benzer süreçler başlatabilir.

 

 

Muhalif basına da operasyon bekliyor musunuz?

 

 

Şu anda çok gerçekçi görmüyorum. Çünkü inandırıcılığı iyice kaybolur, bu tam bir kopuş olur. Biz bu rejimin gerici, faşizan bir rejim olduğunu biliyoruz ama, şu anda Cemaat’le yaşadığı kopuşu, muhalefetle de radikal bir şekilde gerçekleştirirse, bunu dışarıda o kadar rahat anlatamaz.

 

 

AKP bu sürecin içinden, Cemaat yaftasıyla bir cadı avı başlatarak mı çıkmayı planlıyor?

 

 

Bu elverişli bir yöntem, böylece insanların hem sesini kesiyor, hem geniş kitleler üzerinde bir korku yaratarak, ‘Ben gidersem bunlar gelecek, bunlar da böyle böyle işler yaptılar, kökleri dışarıda’ diyor. Bu hâlâ çok satan bir yaklaşım.

 

 

AKP ve Cemaat dışında bir üçüncü yol öneriyorsunuz, nasıl tarif ediyorsunuz bu yolu?

 

 

Hem politik hem de hukuki olarak referans alabileceğimiz üçüncü bir bakış açısına ihtiyaç var. O da baştan beri doğruyu söyleyenler, hukuk konuşanlar. Masumiyet karinesinin ihlali, x’ten de gelse y’den de gelse, yanlıştır. Böylelikle hem birilerinin gereksiz yere Cemaatçi olarak kodlanıp, haksız yere suçlanmalarının önüne geçmiş oluruz, hem de geçmişte hukuksuzluk yapanları Cemaatçilik gibi sübjektif bir kavram yerine hukuka uyup uymama, konusunda ayırt ederek objektif bir kriterimiz olur elimizde.

 

 

İLK FIRSAT KAÇTI

 

 

Ne yapılmalı?

 

 

Türkiye bununla ilgili ilk fırsatı benim soruşturmamın engellenmesiyle kaçırdı. İnsanları peşin suçlu olarak kodlamayan, objektif kurallar çerçevesinde yürütülen, etkin, kapsamlı bir soruşturma olacaktı. Yüksek Yargı hükümetle Cemaat’in kavga alanı haline gelmiş ve adil bir süreç bekleyemiyorsunuz. Bana bir yüksek yargıcın hangi dönemde atandığını söylerseniz, ben ondan çıkabilecek çok zıt kararları dahi az çok kestirebilirim size. Soruşturmanın etkin, adil, hızlı bir yargı merciinden başlamasını talep etmesi ve bunun takipçisi olması gerekir insanların.

 

 

Siz her fırsatta sivil itaatsizlik ve direnme hakkını hatırlatıyorsunuz. İktidarın sokağa çıkmayı kriminalize etmesini nasıl yorumluyorsunuz?

 

 

Temel hak ve özgürlükler, güvenlik-özgürlük dengesi çerçevesinde sınırlanamaz. Devletin görevi bu güvenliği temel hak ve özgürlükleri hayata geçirmek için sağlamaktır, onları engellemek için değil. Burada inanılmaz bir üçkağıt yapıyor. ‘Sokağa çıkma toplantı ve yürüyüş hakkını kısıtlayarak güvenliğinizi sağlayacağım’ diyor. Özgürlüğümü kaybettikten sonra, evimde güvenli olsam ne olmasam ne… Sokağın kriminalize edilmesi toplumsal muhalefet için çok büyük bir tehdit. Özellikle ‘cumhurbaşbakanımsı’nın, ‘başbakanımsı’nın, ben böyle diyorum, ‘Bundan sonra olacak ölümlerden muhalefeti sorumlu tutarız’ demesi, bizi çok büyük tehlikelerin beklediğinin göstergesi. Cemaat’e yönelik başlatılan operasyonların muhalif medyaya yansımasından çok buralardan bir saldırı beklemek daha gerçekçi olabilir.

 

 

25 Aralık’ta bir dalganın daha geleceği de iddia edildi…

 

 

Toplumun genelini rahatsız eden hukuksuzlukların başka bir soruşturmada ele alınma ihtimalini çok güçlü görüyorum. Mahkemeler bugüne kadar Cemaat yargısının reddettiği talepleri incelemeye aldılar. Ve dinleme soruşturmaları hâlâ devam ediyor. Bu Cemaat ve hükümetin sorumluluğunu teşhis edeceğimiz en önemli unsurlardan biri. Meclis Dinleme Komisyonu’nda bunları açığa çıkarabilecek yöntemleri çok net ortaya koyarken, hükümet hepsinin üstünü örttü. Ama ne zaman ki 17-25 Aralık oldu, bu soruşturmalar başladı. Bizi asıl rahatsız eden hukuksuzluklar birliktelikleri döneminde oldu. Cemaat ayrıştıktan sonra, onu bir kriminal yapılanma olarak kodladılar. Tamam, soruşturulsunlar, ama AKP hem o dönemde birlikte olduğu için kriminal olarak sorumlu, hem de siyasi iktidar olarak sorumlu.

 

 

‘NE DEDİLER DE KANDIRDILAR?’

 

 

‘Kandırıldık’ diyorlar…

 

 

Nasıl kandırıldın? Ne dediler de kandırdılar seni? Ve nasıl ikna oldun? Ben önce onu bileyim. Sonra ne oldu da kandırıldığını anladın? Öbür taraf da ‘Biz bunları demokrat zannettik, değilmiş’ diyor. Ahmet Şık’a kardeşim diyor. Bu çok alçakça bir yaklaşım. Çünkü onlar orada faildi. Fiyakalı laflarla bu sorumluluk ortadan kaldırılamaz.

 

 

Pazarlıkları devam ediyor mu? Anlaşma söz konusu olabilir mi?

 

 

Gülen ‘Ancak özür dilerlerse barışırız’ demişti. Benzer bir açıklama hükümet cenahından da gelmişti. İnsanlar öldü, özgürlükleri ellerinden çalındı ve bunlar özürden falan bahsediyorlar. Türkiye’nin hem AKP hem de Cemaat profesyonellerinden kurtulması lazım… Çünkü kirliler ve siyasetleri kapalı devre… AKP ve Cemaat liderlerine indirgenemeyecek büyüklükte yapılar, her iki tarafın da devasa kadroları, medyaları var; inanılmaz sermayelere hükmediyorlar… Dolayısıyla eğer bunun kendilerine ölümcül bir zarar verdiği ve birinin birini mutlaka götüreceği kanaati oluşursa bir uzlaşmanın oluşabileceğini düşünüyorum. Ama bu Türkiye’nin bir kez daha felaketi olur.

 

 

‘BİR TAŞLA İKİ KUŞ’

 

 

Bir yazınızda belirttiğiniz gibi, ‘Cemaatle tutuştuğu her kavgada meşruiyet adalet anayasa demeden yasa çıkaran AKP’, önümüzdeki süreçte ne yapacak? Bu sürecin içinden nasıl çıkmaya çalışacak?

 

 

Bir; Cemaat’i ve belki de bu arada bir taşla iki kuş vurayım deyip, aynen Ergenekon ve türevi davalarda olduğu gibi tasfiye etmek istediği kişilere o yaftayı yapıştırıp, suçlayabilir. Bir iftira, karalama, yaftalama süreci başlatacak ve bu hukuki süreçleri haklılaştırmak için medya gücünü kullanacak. Bu algıyı yerleştirdikten sonra davalar başlayacak. Belki Taşhiye bunun ilkidir. Ne hükümet destekliyor diye, bu soruşturma yanlıştır diyebiliriz, ne Cemaat mağdur deyip, soruşturmaları baştan mahkum edebiliriz, ne de ‘Cemaat yaptı, her şey müstahaktır’ diyebiliriz. Ama ne hükümetten adalet çıkar ne de Cemaat’ten basın kahramanı çıkar.

 

 

‘MECLİS ÇALIŞMIYOR’

 

 

Meclis çalışıyor mu?

 

 

Hayır. Belki sistemin belli mekanizmaları çalışsaydı, böyle sıkıntılarla karşı karşıya kalmazdık. Meclis yasa yapma sistematiğine uymadığı için sürekli yeniden, yeniden aynı konuyla ilgili yasalar çıkarılması gerekiyor. Çünkü AKP sorunu Meclis’te çözmek istemiyor. Meclis’i sadece kendi yaptığı pratiği meşrulaştırmak, ona milli irade gücünü vermek için kullanıyor.

 

 

O yüzden mi siz vekillerle sokaklarda daha çok karşılaşıyoruz?

 

 

Öyle oldu. Bu dönem milletvekillerinin o kadar çok dışarıda olması, biraz da Meclis’in işlevsel olmaktan çıkması nedeniyledir. 31 Mayıs’ı 1 Haziran’a bağlayan gece üç milletvekiliyle Taksim Gezi Parkı’ndaydık, barikatla polisin arasına girdik ve sürekli Vali’ye emniyet müdürüne ulaşmaya çalıştık, telefonlarına çıkmadılar, ondan sonra o ağır saldırı gerçekleşti. Oysa eskiden halkla idare arasında tampon oluştururduk. Şimdi milletvekilleri de…

 

 

Gaz yiyorlar…

 

 

Aynen öyle…

 

 

 

İNTİKAM DEĞİL HESAP SORMA

 

 

Erzincan Başsavcısıyken yaşadıklarınızın üzerine, bu operasyon sizde bir intikam hissi yarattı mı?

 

 

Hayır, hayır, hiç olmadı… Hesap sorma hukuki bir süreci işaret eder. Türkiye’de yargının kötü pratikleri nedeniyle ya da tuzak, kurgu davalar nedeniyle yaşamını yitiren insanlar da var… Burada kullanılması gereken kavram intikam değil, gerçeklerin açığa çıkarılıp, sorumlulardan hukuk çerçevesinde hesap sorulması. İntikam dediğiniz zaman işin içine duygusallık da girer. O benim içine düşeceğim bir ruh hali değil.

 

 

İlk tahliye olduğum zaman, ‘Tarih en büyük öğretmendir, bunların da kafalarına vura vura öğretecek, ahlakı, dürüstlüğü, cesareti, namusu’ demiştim. Doğrusu tarihin hükmünün işlemesini, aralarındaki kavganın bu yolu açmasını, bu kadar hızlı beklemiyordum. Daha büyük bir altüst oluş ve iktidar değişikliği sonrasında bu sürecin başlayabileceğini öngörüyordum…

 

 

 

“AKP’Lİ YURTTAŞLAR DİKKAT ETMELİ…”

 

 

“AKP’li yurttaşların dikkat etmesi lazım, bu işlerin siyasi sorumlusu ve önemli ölçüde kriminal sorumlusu AKP. Şu anda eğer Cemaat’i Türkiye toplumu için tehlike görüyorlarsa, Cemaat’i büyüten bu hale getiren de AKP. Kandırılmalarının başka hangi alanda, nasıl daha vahim bir şekilde gerçekleşeceğini hiçbirimiz kestiremeyiz. Onun için hem Cemaat yapılanmasından, hem AKP’den kurtulmak lazım. Dünyanın hiçbir yerinde yargı sistemi, güvenlik bürokrasisi başka bir hiyerarşinin eline bu boyutta teslim edilmemiştir.”

 

 

 

Kaynak: Birgün / Ömür Şahin Keyif