CHP’li Ağbaba: Olağandışı yasaklarla 1 yılın bilançosu

CHP’li Ağbaba: Olağandışı yasaklarla 1 yılın bilançosu
14 Temmuz 2017 22:00

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba tarafından “20 Temmuz 2016’dan bu yana süren OHAL yasaklarını içeren ‘Olağandışı Yasaklarla 1 Yılın Bilançosu” raporu hazırlandı.

 

 

 

 

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın hazırladığı raporda şu ifadelere yer verildi: “15 Temmuz’da yaşanan hain darbe girişimi sonrasında 20 Temmuz 2016’dan bu yana Türkiye 1 yıldır OHAL ile yönetilmektedir. 15 Temmuz’da millete ve devlete karşı başlatılan darbe kalkışması, Parlamento çatısı altında tüm partilerin demokrasiden yana ortak tavrı ve halkın büyük direnişi sayesinde bozguna uğratılmıştır. 20 Temmuz 2016’dan itibaren Olağanüstü Hal ilan edilmiş, ülke bir yıldır fiili bir sivil darbe hükümetinin olağanüstü KHK’larıyla yönetilmektedir. Hatırlanacağı üzere, Cumhurbaşkanı Erdoğan 20 Temmuz akşamı Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamada Anayasa’nın 120. Maddesi’ne göre OHAL ilan edileceğini şu ifadelerle kamuoyuna açıklamıştır: ‘Olağanüstü Hal ilanının amacı ülkemizde demokrasiye, hukuk devletine, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerine yönelik bu tehdidi ortadan kaldırmak için gereken adımları en etkin ve hızlı şekilde atabilmektir.’ Başbakan Yıldırım’da ‘Biz OHAL’i Devlete ilan ettik millete değil’ demiştir. Yaşanan bir yıllık süreçte gerçekleşen uygulamalarsa bu söylemin tam aksine cereyan etmiştir.

 

OHAL YÖNETİMİ, VATANDAŞLARIN HAK VE HUKUKU İÇİN BİR TEHDİT UNSURU HALİNE GELMİŞTİR

 

Olağanüstü Hal yurttaşların hak ve hukukuna karşı tehdidi ortadan kaldırmak bir yana, bizzat OHAL yönetimi, vatandaşların hak ve hukuku için bir tehdit unsuru haline gelmiştir. Bu süreçte gerek sivil toplum örgütleri gerekse iş dünyası hükümetin bu kısıtlayıcı uygulamalarının ciddi sıkıntılara neden olduğunu dile getirmiş, ancak hükümet bu uyarıları gözardı edip, daha da baskıcı bir tutumla hak gasplarına devam etmiştir. Devlet içine sistemli bir şekilde yerleşmesine göz yumulan ‘eski ortak, şimdiki düşman FETÖ’ örgütünü temizleyeceğiz bahanesiyle alakalı alakasız binlerce insana ‘dokunulmuş’ yüzlerce kurum kapatılmış, ihraçlar, tutuklamalar ile devletin tüm organları AKP’lileştirilmiş ve yeni bir sistem inşasına başlanmıştır. Devleti kimi cemaat ve grupların etki alanından kurtarmak için çıkılan yolda, yol haritası birden değişmiş ve tek adamın yönettiği bir sivil darbe hükümetinin yol güzergâhına girilmiştir.

 

25 KHK YAYINLANMIŞ ÜLKE TEK ADAM REJİMİNİN BELİRLEDİĞİ OLAĞANÜSTÜ KHK’LARLA YÖNETİLMEYE DEVAM EDİLMEKTEDİR

 

Bu süre zarfında 25 KHK yayınlanmış ve ülke tek adam rejimi ve onun belirlediği olağanüstü KHK’larla yönetilmeye devam edilmektedir. Bir yıllık bu süreçte tüm yaşananların yanında hepimizin, ülkedeki tüm yurttaşların yaşamını doğrudan etkileyecek sınırlamalar ve yasaklarla karşı karşıya kalınmıştır. Olağanüstü Hal yönetimlerinin yasadan kaynağını alan hak ve özgürlükleri sınırlama yetkisi, yasada tanımlanan ölçülerin çok dışına çıkılarak kullanılmıştır. OHAL, Anayasa’da tanımlanan ölçülülük, gereklilik, yerindelik gibi ilkelerin hiçbirine uyulmaksızın hürriyeti kısıtlayıcı bir hal almıştır. Bir yıldır yaşananlar göstermektedir ki, vatandaşların yaşamsal hakları, iş yaşamı, kültürel ve sosyal hayatı ipotek altına alınmıştır. Akla ve mantığa sığmayan yasaklar gündelik yaşamımızın bir parçası olmuş, sokakta türkü söylemekten, Zeytinli Rock festivaline, semah dönmekten, açık alandaki düğünlere, lise pilav gününe varana kadar çok çeşitli yasaklarla her gün karşılaşılır hale gelinmiştir. Hatta öyle ironik bir hal almıştır ki, bir Üniversitemizin Hukuk Fakültesinde düzenlenen ‘OHAL Hukuku’ konulu panel OHAL’den dolayı yasaklanmıştır. OHAL yasakları akıl dışı olduğu gibi vicdanları da yaralayan bir hale gelmiştir. Suruç anmasından 10 Ekim anmasına, Soma anmasından, Roboski’ye insanların kaybettiği yakınlarını anmasına ve ağıt yakmasına dahi izin verilmemiştir. Tüm bunların yanında KHK’lar ile kış lastiğinden lazer epilasyonlara kadar yaşamın her alanına da müdahil olunmuştur.

 

AVRUPA PARLAMENTOSU’NDAN TÜRKİYE ALEYHİNE KARARLAR ÇIKMASINA NEDEN OLMUŞTUR.

 

OHAL ile kurumsallaşan faşizm ile hükümete biat etmeyen gazeteci, akademisyen ve hukukçular fikirlerini çok kısıtlı alanlarda dile getirebilir hale gelmiştir. Ulusal basın birkaç istisna dışında tek sesli hale getirilmiş, tutuklamalar ve gözaltılarla yaratılan baskı ve korkularla düşünceyi ifade özgürlüğü ortadan kaldırılmıştır. Hak ve özgürlüklere konulan yasaklar ve operasyonların terör örgütü üyesi olmadığı çok açık isimlere ulaşması, ülkemizin dünyadaki itibarını sarsmış, Avrupa Parlamentosu’ndan Türkiye aleyhine kararlar çıkmasına neden olmuştur. Hak ve özgürlüklerin korunmasına dair imzalamış olduğumuz uluslararası sözleşme ve anlaşmalar ihlal edilmiş, demokratik ülkeler kûlvarında geri sıralara düşmemize sebep olunmuştur. Ülkemizde daha önce ilan edilen OHAL yönetimlerinin kararları zaman zaman Anayasa Mahkemesi’ne götürülmüş ve bozma kararları alınmıştır. Anayasa Mahkemesinin 1991 yılında aldığı kararda; ‘Olağanüstü yönetim usulleri yürütme organına önemli yetkiler vermesine, hak ve özgürlükleri de önemli ölçüde sınırlandırmasına karşın, demokrasiler sonuçta bir hukuk rejimidir ve hukukun dışına çıkılamaz.’ denilmiştir. Ayrıca kararda ‘Olağanüstü Hal KHK’larıyla getirilen düzenlemeler, Olağanüstü Hal’in amacını ve sınırlarını aşmamalıdır.’ uyarısında bulunulmuştur.

 

KHK’LARLA HUKUKİ SINIRLARIN AŞILDIĞINI APAÇIK ORTADADIR

 

Anayasa Mahkemesinin kararında dile getirdiği hukuki ölçütler açısından OHAL süreci değerlendirildiğinde, 21 Temmuz’dan bu güne kadar çıkarılan KHK’larla hukuki sınırların aşıldığını apaçık ortadadır. Basına yönelik baskılar, muhalif gazetecilerin tutuklanması, muhalif binlerce akademisyenin işinden edilmesi, işinden olanların yargı yoluyla hak aramalarının engellenmesi ile kamu düzeninin sağlanması arasında bağlantı kurmak mümkün değildir. OHAL nedenleri ve amacı açısından Anayasa’da belirlenen ve ilan edilen sınırları aşmış, keyfiliğe dönüşmüştür. Kapsamındaki yasaklara bakınca amacın terörle mücadele değil, ülke genelinde iktidara muhalif tüm kesimlerin sesini kısmaya yönelik yasal düzenlemeler olduğu anlaşılmaktadır. Keyfiliğin hukuk kuralı olduğu bir ülkede hiç kimsenin güvencesi yoktur. Hukukun üstünlüğünün değil, üstünlerin hukukunun geçerli olduğu noktada demokrasiden söz etmek mümkün değildir.”

 

 

Kaynak: DHA