CHP’den ‘laiklik karşıtı eylem ve söylemlerin’ araştırılması için önerge!

CHP’den ‘laiklik karşıtı eylem ve söylemlerin’ araştırılması için önerge!
10 Nisan 2018 12:05

CHP, 10 Nisan Laiklik Günü nedeniyle Meclis Başkanlığı’na ‘laiklik karşıtı eylem ve söylemlerin’ araştırılması içerikli bir önerge verdi.

 

 

 

Araştırma önergesinde, AKP ve FETÖ’nün yıllarca ‘laiklik din düşmanlığıdır’ yalanıyla toplumu yönlendirmeye çalıştığı ve laiklik karşıtlığı üzerinden kurdukları ortaklıkla Türkiye’ye ağır bedeller ödettiği belirtilerek, “Laiklik, tüm inançların özgürce yaşanabilmesinin tek teminatı; devlet otoritesini kullananların, inançlara saygı temelinde, hiçbir inancı diğerinden üstün görmemesidir” denildi. AKP’nin başta eğitim olmak üzere kamu eliyle yürütülen hizmetlerin içeriğini dinselleştirme çalışmalarına devam ettiği ifade edilen araştırma önergesinde, Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın laiklik karşıtı söylemlerini sürdürdüğü anımsatılarak, iktidarın uygulamaları ile kamu görevlilerinin söylem ve eylemlerinin araştırılması için komisyon kurulması istendi.

 

 

CHP Ankara Milletvekili Murat Emir ile partili arkadaşlarının imzasıyla Meclis Başkanlığı’na verilen araştırma önergesinde şöyle denildi:

 

 

“Anayasa, bir devletin temel kuruluşunu, örgütlenişini, yönetim biçimini, organlarını, bu organların birbirleri ile olan ilişkilerini; bireylerin devlete karşı, devletin de bireylere karşı olan hak ve görevlerini düzenleyen, diğer yasalardan daha temelli ve kapsamlı, onlara kaynaklık eden en üstün yasa anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bir devletin kuruluş felsefesi, anayasalarında ortaya konmaktadır. Bizim anayasamız da aynı şekilde inşa edilmiş ve başlangıç ile değiştirilmesi bile teklif edilemez ilk üç maddesinde, devletimizin kuruluş felsefesini tartışmasız şekilde tanımlamıştır. Kuruluş felsefesi, aynı zamanda kurucu iradenin yansımasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin temel aldığı ilkelerin başında laiklik gelmektedir. Anayasalarımız incelendiğinde, 1961 Anayasası’nda 1924 sisteminden en az değişiklikle devralınan ilkenin laiklik olduğu; 1982 Anayasası’nda da yer bulan laiklik ilkesinin sadece “devletin nitelikleri” arasında yer almakla kalmadığı, birçok Anayasa hükmünün de konusunu oluşturduğu görülecektir.

 

 

Laiklik ülkemizde sadece anayasal ve dolayısıyla hukuksal düzenleme boyutunda kalmayan, siyasal ve toplumsal hayatımızı da doğrudan etkileyen, düzenleyen bir ilke, dünya görüşüdür. Toplumun inanç temelli ayrışma ve kutuplaşmalarla karşı karşıya kalmaması, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, eğitimin dogmalara dayalı dini anlayışa göre değil sorgulama ve araştırmayı temel alan analitik, bilimsel düşünce üzerinden sürdürülmesi, hukukun rasyonaliteyi esas almasına kadar toplumsal yaşamı doğrudan düzenleyen ilişki ve süreçlerin hepsi, laiklik ilkesinin temel alınıp alınmadığına göre farklılaşmaktadır. Bu bağlamda laiklik, özellikle de dini temel alan Osmanlı gibi bir devletin devamı niteliğindeki Türkiye Cumhuriyeti için hayati önem taşımaktadır. Çünkü Osmanlı Devleti’nin yıkılışı, çok iyi bilinmektedir ki her anlamıyla dünyadaki bilimsel gelişmelerin gerisinde kalmasından kaynaklanmıştır. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları da bu gerçeği tespit ederek, devletin işleyişini dinin etkisinden kurtaran dünya görüşü laikliği esas almıştır.

 

 

Cumhuriyetimizin kurucularının, laiklik ilkesini tercihinin ne kadar yerinde olduğu, yaşanan birçok olayla tecrübe edilmiştir. Ülkemizin sosyal alanda karşı karşıya kaldığı ekonomik, kültürel ve siyasal problemlerini bahane ederek laiklik ilkesine ve dolayısıyla Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesine saldıran kesimler, dün olduğu gibi bugün de amaçlarından vazgeçmiş değildir. En yakın tarihli örneğini 15 Temmuz 2016’da din üzerinden organize olan dini bir cemaatin darbe girişimiyle yaşadık. Mevcut AKP iktidarı ile laiklik karşıtlığındaki ortağı 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde bulunanların mensubu olduğu Fethullah Gülen Cemaati, ‘laikliğin din düşmanlığı’ olduğu yalanıyla yıllarca toplumu yönlendirmeye çalışmıştır. Bu kirli ittifak, yani laiklik karşıtı ortaklık ne yazık ki Ülkemize ağır bedeller ödetmiştir. Oysaki laiklik, tüm inançların özgürce yaşanabilmesinin tek teminatı; devlet otoritesini kullananların, inançlara saygı temelinde, hiçbir inancı diğerinden üstün görmemesidir.

 

 

Laiklik karşıtlığının yarattığı tüm ağır sonuçlara karşın başta AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bu parti mensubu yetkili konumdakiler, yanlış söylem ve politikalarına devam etmektedir. Özellikle eğitim kurumlarına yönelik alınan kararlarda bu uygulamalar dikkat çekmektedir. Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi’nin yanı sıra resmiyette ‘seçmeli’ uygulamada ‘zorunlu’ hale dönüştürülen dini içerikli dersler ve liselere yerleştirmede çocukların imam hatiplere zorunlu kılınmasıyla inanç özgürlüğü yok edilerek laiklik ilkesi çiğnenmektedir. Aynı şekilde hastanelerde ‘din psikoloğu’ adı altında açılan kadrolar da kamu hizmetlerine din eliyle yön verme çabalarına örneklerdir.

 

 

İktidardaki AKP, bu ve benzeri laiklik karşıtı uygulamaların ne yazık ki dayanağı olmuştur. Laikliğin teminat altına alındığı mevcut Anayasamız üzerine yemin etmiş ve onu korumakla sorumlu olan bu siyasi anlayış ne yazık ki hem kurumsal belgelerinde hem de partinin siyasi ideologları ve kritik kamu kurumlarına atadıkları kişilerin açıklama ve değerlendirmeleriyle laiklik karşıtlığını kamuoyuna defalarca deklare etmiştir. 2012’de AKP’nin başkanlık modelini önerdiği yeni anayasa çalışmasında, yemin metninde “Atatürk ilke ve inkılapları, laik Cumhuriyet, Türk milleti önünde” ifadelerine yer vermezken, AKP döneminde uzun yıllar Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Görmez, “sekülerizm, dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekûn bir savaşın içine soktu” sözleriyle halen hafızalardadır. TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın “Laiklik yeni anayasada yer almamalı” çıkışını ‘şahsi görüş’ kılıfıyla maskelemeye çalışan AKP’nin geçmişi, bu ifadelerin kurumsal görüş olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Yine Kahraman’ın ‘dinsel Anayasa’ açıklaması üzerine yükselen toplumsal muhalefet karşısında geri adım atıldığı görüntüsü verilmiştir.

 

 

Yukarıda belirtilen gerekçeler ışığında, Anayasa hükmü olan laikliğin korunması çerçevesinde karşıt söylem, eylem ve yapılanmaların ulaştığı düzeyin araştırılması, alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’nci maddeleri kapsamında bir Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.”