CHP ve Canan Kaftancıoğlu özelinde kitle psikolojisi ve toplumsal algı yönetimi

CHP ve Canan Kaftancıoğlu özelinde kitle psikolojisi ve toplumsal algı yönetimi
17 Ocak 2018 09:28

Kitle psikolojisi bireyi; bir kabilenin, bir ulusun, bir kast’ın, bir sınıfın, bir kurumun üyesi ya da belli bir amaç için kitlesel örgütlenmeye giden bir insan yığınının parçası olarak ele alır.

 

 

 

Dr. Semih DİKKATLİ H&H YORUM
Bireyler bir araya gelerek bir kitle oluşturduğunda, aralarında yaygın duygusal bağlar oluşur ve bu nedenle bireysel özelliklerin ortaya çıkması neredeyse imkânsızlaşır. Duygusal bağlar, kitleyi oluşturan bireylerdeki bağımsızlık ve girişim gücünü zayıflatır. Bunun sonucu olarak; kitleyi oluşturanların tepkilerinde büyük benzerlikler ortaya çıkar ve bireyler kitlenin ortak yapısından başka bir davranış gösteremez duruma gelir. Kitle bireyi, katıldığı kitlenin kalıbına uyma eğilimi gösterir. Bireysel değerlerini geri plana iterek kitlenin değerlerini inancı haline getirir.Kitle ne hissediyorsa, birey de onu hisseder. Topluluklar, kendisini oluşturan her bireyden ayrı ayrı yüksek bir bağlılık ve bağımlılık bekler. Bu bağımlılık nedeniyle bireyler, kitle ruhu tarafından egemenlik altında tutulur. Bu egemenlik ırksal ve dini özellikler, sınıfsal önyargılar ve kamuoyu baskısıyla kendisini hissettirir.
Genişlemiş, belli kabulleri oturmuş kitleler yeni fikir ve duygulara karşı tutucu davranır. Yeniliklerle ilgilenmediği gibi, bu yenilikleri dillendirenleri dışlanma tehdidi altında tutar. Karar, aklın durması halidir. Buna karşın değişim isteyen kişi ve onun bu yöndeki eylemleri kaygı yaratır; gelişim ve değişim halinde olmak rutin giden bir durumu bozmak anlamı taşır. Bu da kitleyi oluşturan diğer bireylerin çok da hoşlanacağı bir durum değildir.
Örgütlenmiş kitleye katılmış birinin kitlenin duygusal ve bilişsel düzeyine gerilemesi inanılmaz bir hızla gerçekleşir. Tek başınayken birçok üstün özelliği ve bilişsel yeteneği bulunan kişinin bu özellikleri, kitle içinde kısa zamanda kitlenin ortalama düzeyine iner.
Le Bon da kitlenin bireyin üzerinde yarattığı etkilerden bahsederken, aynı zamanda kitlenin de dışarından manipülasyonlara açık olduğunu vurgular:
“Kitle sözlerde saklı yatan gerçekten sihirli gücün egemenliği altındadır; bu güç kitle ruhunda en korkunç fırtınaları estirebildiği gibi, en korkunç kasırgayı da dindirebilir. Kitle içinde mantıksal neden ve kanıtlarla bazı söz ve sloganlara karşı çıkılamaz. Bu söz ve sloganlar bir huşu havasıyla kitleler önünde dile getirilir getirilmez, bireylerin yüzlerine bir saygı ifadesi gelip oturur, başlar eğilir.”
Burada Le Bon’un bu sözlerini günümüze göre biraz düzenlemek gerekir. Çünkü günümüzde, toplumsal algıyı ve inançları değiştirebilecek medya gücü ve buna eklenen bilimsel metotlar, toplumların alışkanlık, fikir ve inançlarında değişimi oldukça hızlandırmıştır. Artık iktidarlar, toplumların tüm dengelerini istedikleri gibi manipüle edebilme gücüne sahiptir ve bu gücü para babaları lehine kullanmaktadır.
Şiddet ve karmaşanın hüküm sürdüğü böyle bir dönemde kitlelerin bir şekilde kontrol altında tutulması önem taşır. Çünkü ‘kalabalıkların gücü’ aslında lider ve onu yaratanlardan daha fazladır. Ancak, içlerine girdikleri yapay kitlelerin yarattıkları kısıtlılıklar nedeniyle bireylerden gerçek ve insani değerler taşıyan kitleler oluşamaz. Kitleleri yönetenlerin tek amacı da budur; ‘kalabalıkların gücü’nünbiraraya gelmesini engellemek!..
Evet, ‘kalabalıkların gücü’ konusunda onlarca yıl önce öngörüde bulunan Le Bon’un hiç de yanılmadığı bugün daha net görülmektedir. Ancak Le Bon’un yazdıklarını okuduğumuzda ‘kalabalıkların gücü’ konusunda iyimser olduğunu da anlarız. Oysa günümüzde, ‘kalabalıkların gücü’ toplumların çoğunluğunu geri götürmekte, insan olma yolunda atılmış birçok tarihi adımı ortadan kaldırmaktadır. Eskiden devrimci niteliklerle toplumları ve insan yaşamını düzeltmesini umduğumuz kalabalıklar, şimdi bilincin evrimsel serüvenini tersine çevirmiş gözükmektedir.
Otokratik yönetimlerin hüküm sürdüğü yıllarda, olayların belli başlı sebepleri, devletlerin geleneksel politikaları ve krallar arasındaki yarışlardı. Halkın ne düşündüğü veya yaşadığı kimseyi ilgilendirmezdi.
Bugün ise politik gelenekler, devlet başkanlarının şahsi eğilimleri ve aralarındaki rekabetler belirgin olsa da, kitlelerin sesi daha fazla dinlenmektedir. Ancak halka kulak veren iktidarlar, halkın ne söyleyeceğini belirleme gücüne de sahiptir. Maalesef insanlar, günümüzde bu trajikomik durumla demokrasiyi sürdürmek zorundadır.
İşte tam da bu nedenlerle kitlelerin manipüle edilmesi, istenilen istikamete yönlendirilmesi, güç odaklarının ve iktidarların istedikleri şeylere inanmasının sağlanması hiç olmadığı kadar önem taşımaktadır.
Kitlelerin bu ruhu, aslında iktidarların iktidarı olan sermaye odaklarınca oluşturulmaktadır. Bu ruh şekillendirilirken; korku, açlık, futbol, fiesta, faşizm gibi olgular ve eylemler kullanılır. Aslında hiçbir düşünce yaratma gücü kalmamış, eylemsizlik hali gelişmiş kitlelerin ruhu böylece yaratılmış olur. Bu yeni karakterlerin toplamı çok kuvvetli fakat geçici bir kolektif ruh teşkil eder.
Güç odaklarınca oluşturulan bu içi boş ruhun temsil ettiği kitleler sayesinde demokrasi farklı bir faşizm niteliği taşımaya başlamıştır.
“Siyasetçinin içinden çıktığı toplumun” karakterini biliyor olması savunduğu fikirleri doğrultusunda insanları etkilemesi ve yaratmak istediği yapıda hedeflerine ulaşması için kolaylık sağlayacaktır.
İnsanların, verilen mesaja odaklanışında ana etkenlerden biri, konuya duyulan kişisel ilgidir. Konu kişinin esenliği açısından ne kadar önemlidir?
Algılar, yalnızca duyulan ve görünenlerle değil tecrübeler, ilgi alanları, istek, ihtiyaç ve duygularla da şekillenir.
Taraftarı olunan ve hoşa giden şeyler daha kolay algılanır. Bu bağlamda, aynı siyasi görüşten olan bir politikacının söyledikleri, kişiye daha inandırıcı gelir.
Popüler kültür olgusunun pompalandığı günümüzde, içerikten çok imaj ve sunumun zihinlere yerleşme açısından önem kazandığı ortadadır. Siyasetçilerin sembol, sunum ve imajları popülerlik kazandıkça entelektüel anlamda niteliğinin de içi boşalmaktadır. Ancak toplumların büyük çoğunluğu tarafından entelektüel niteliklerin azalması, sorun teşkil etmemektedir. Çünkü popüler kültürün renkli dünyasına (özellikle televizyon kanalları vasıtasıyla) alıştırılan insanlar, verilen mesajları da hızlı tüketme eğilimindedir.
Mesajların içeriğinin entelektüel anlamda niteliksiz olmasının, toplumların büyük çoğunluğunda, eksiklik sayılmayacağının ve tepki uyandırmayacağının siyasi aktörler de farkındadır. Rollerini icra ederken kullandıkları araçların, yani sembol, imaj ve sunumlarının, insanların duygularına ve ideal benliklerine hitap edecek şekilde siyasal estetik kurallarına uydukları, entelektüel niteliği göz ardı ettikleri, arka plana attıkları görülür.
Bunca düşüncemin CHP ve Canan Kaftancıoğlu ile ne ilişkisi olduğuna gelince; sağcı, dinci ve ırkçı partilerin kullandığı maniplasyon yöntemlerini kullanmadan ve sadece düşüncenin, fikrin gücüne inanarak politika üretme dönemi çoktan geçmiştir. Demokrasi diye bize yutturulan saçmalık aslında tamamıyla “rızanın imalatı” ile ilgilidir. Günümüzde sol ve CHP’nin gerçek bir halk yönetimi yaratabilmek, halkı bilinçlendirebilmek ve cumhuriyeti yeniden çağdaş uygarlık seviyesine çıkartabilmek için iktidara gelmesi mutlak gereklidir. İktidar yolundaysa maalesef oyunu kuralına göre oynamayı öğrenmesi gerekir. Hala saf entelektüel ve sol söylemlerle halkın oyunu alabileceğini düşünmek hayalden öte bir değer taşımaz.
Medyanın, yargının ve devletin neredeyse tüm kurumlarının çaycısına kadar her köşesini ele geçirmiş bir baskıcı iktidar karşısında, hala demokratik yolların kazanacağını düşünen bir muhalefet rızanın imalatını iyi öğrenmelidir. Yaratılan en küçük falsonun iktidar ve medya olanaklarıyla acımasızca yerden yere vurulacağını bilen bir muhalefete ihtiyacımız var. Şimdilik bazı ideolojik kaygılar bir kenara konularak halkın çoğunluğunun, özellikle sağ seçmenin oyuna ihtiyaç duyan bir CHP’nin en azından rahatça maniple edilebilecek ve sağ seçmeni rahatsız edecek adımlar atmaktan kaçınması gereklidir.
Karşınızda “milli ve manevi ittifak” çağrısıyla çıkar ittifakı oluşturmuş bir yapı varken, sağ seçmeni ve hatta kendi tabanını rahatsız edecek ve CHP’nin milli olmadığı mesajını yaratacak her adım kurulan MHP-AKP birlikteliğini daha da güçlendirir.
Canan Kaftancıoğlu hakkında güçlü bir fikrim yok ve kişisel olarak benim derdim de değil ama onun yarattığı olumsuz rüzgârın CHP’de kuvvetli bir çözülme yaratacağını düşünüyorum.
Bu yazıyı yazdığım mekânda arka masamda oturan ve İYİ Partinin idari görevinde çalıştığını düşündüğüm bir kadının konuşmasına şahit olmam da oldukça ironikti doğrusu… Bu konuşmada CHP Zonguldak teşkilatından delege düzeyinde birilerinin İYİ Partiye katılmak istediğini öğrendim. Tam da İstanbul İl Başkanlığı seçimleri sonrası sizce bu bir tesadüf mü?

 

 

KAYNAKLAR
1- Sigmund Freud, Kitle Psikolojisi, Cem Psikoloji Yayınları, 2. Basım, Mayıs 2000, ISBN: 975-406-583-7
2- Gustave Le Bon, Kitleler Psikolojisi,
Ayrıca;
Noam Chomsky, Halk Üzerinden Kazanç Neoliberalizim Ve Küresel Düzen, Everest Yayınları, 1.Basım, Ekim 2014, ISBN: 978-605-141-789-9,
Edward Bernays, Propaganda (1928), Orijinal Baskıdan,
Noam Chomsky, Rıza Olmadan Rıza – Halkın Zihnini Yönetmek, İthaki Yayınları, 1.Baskı, Temmuz 2014, ISBN: 978-605-375-369-8,
Noam Chomsky, Geleceği Kurgulamak, İnkılap Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2015, İSBN: 978-975-10-3528-8.

 

Dr. Semih DİKKATLİ Twitter

 

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
İçimdeki çocuğun bayramı
Herkes birine zorba…
Kara Kutu… Hadi yüzleşelim…