CHP Ankara'da neler oldu? İzmir ve İstanbul'u neler bekliyor?

CHP Ankara'da neler oldu? İzmir ve İstanbul'u neler bekliyor?
12 Mayıs 2012 09:44

Yenimahalle Belediyesinin CHP’li Meclis Üyelerinin partiden istifa etmesi üzerine, işin perde arkasını araştırdık. Genel Seçimlerden önceki CHP Ankara, eski il yönetim kurulu üyesi Av. Cemil Can ile konuştuk.

CHP Ankara İl Kongresi’nde neler oldu?

Avukat Cemil Can’ın, Tarık Şengül hakkında verdiği raporun içeriği neydi?

Ümit Erkol, CHP üyesi değil mi?

Av.Cemil Can cevapladı…

 

 

 

H&H RÖPORTAJ

 

Yenimahalle Belediyesi’nin CHP’li Meclis Üyelerinin partiden istifa etmesi üzerine, işin perde arkasını araştırdık. Genel seçimlerden önceki CHP Ankara, eski il yönetim kurulu üyesi Av. Cemil Can ile konuştuk. Bizim için bir değerlendirme yapmasına istedik. İşte sorularımız ve aldığımız yanıtlar;

 

-Genel seçimlerden önce birlikte görev yaptığınız Doç. Dr. Tarık Şengül, Yenimahalle Belediye Başkanı, Belediye Meclisi Üyeleri ve Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’i 3 milyon dolarlık bir “rant” kavgasının içinde gösterdi. Sonra da bu suçlamanın altında kalıp, istifa etmek zorunda kaldı. Önce bu konuda ne düşünüyorsunuz, gerçekten ortada öyle bir “rant” var mıydı?

 

 

Tarık Şengül

 

Tarık Şengül,  istifa etmeden önce, kamuoyu ile paylaşmakta sakınca görmediği fakat ağır siyasi ve hukuki sonuçlar ortaya çıkartacağı kesin olan bu önemli hususları  acaba vaktiyle birkaç  kafadarı dışında, diğer yönetim kurulu üyeleri ile  neden paylaşmamıştır?..  Önce bu sorunun yanıt aramak lazım Doğal olarak bu yanıtı Tarık Şengül’ün vermesi gerekiyor…

 

 

Yenimahalle CHP’de istifa açıklaması…

 

 

Anımsayınız o tarihlerde Yenimahalle İlçe Yönetimini görevden almıştık. Önder Sav ekibi de imza kampanyası başlatıp il yönetimini değiştirmek üzere harekete geçmişti. Bizim işimizi bitirecekleri kesin gibiydi. İşte bu noktada Tarık Şengül bu 3 milyon dolarlık rant meselesini ortaya attı. CHP’li meclis üyelerini kendi senaryosuna karıştırıp, ortalığı bulandırdı. Olaylar aynen böyle gelişti…

 

Tarık Şengül

 

Görevden alınmasına neden olan o iddialar doğru değilse,  Tarık Şengül’ün yalancı biri olduğu ortaya çıkıyor. Haliyle bu durum CHP için çok kötü olmuştur. Söyledikleri doğru ise, bu defa da genel merkez, iddiaların üzerine gidemeyerek daha kötü bir duruma sebebiyet vermiştir.  Bu noktada genel merkezin dehşetli bir irade zaafı içinde olduğu söylenebilir. Bu durum tabii ki, birinci durumdan daha da kötüdür. O günkü gevezelikler yüzünden, en kötü duruma düşürülen ise Genel Başkandır kuşkusuz. Bütün bu olup bitenlerden sonra, Tarık Şengül’ü, bir daha “denemek” üzere ısrarla ve de inadına, ikinci kez Ankara İl Başkanlığı’na atamıştır. Sanki CHP Ankara İl Başkanlığı,  partinin staj okulu veya  deneme tahtasıdır!..

 

-Tarık Şengül hakkında genel merkeze bir rapor vermiştiniz. O olay da kapanıp gitti, neyin nesiydi o rapor?

 

O dönemde basına ve C. Savcılığı’na yansıyan şikâyetlerin arkasındaki raporlarda yazılan hususların tümü doğrudur. Öncelikle bunu belirtmek isterim. Sanırım, sorumluluğa ortak olmamak için Dursun Bayram arkadaşımız Cumhuriyet Savcılığı’na şikâyette de bulunmuştu. Şikâyet ettiği yönetim kurulu üyeleri arasındaki en önemli figürlerden birinin Dr. Ümit Erkol’dur. Aklımda öyle kalmıştır.  Çünkü İl Başkanlığı’nın kaptan kamarasında Tarık Şengül ile Ümit Erkol oturmaktaydı. Diğer yönetim kurulu üyeleri konu mankeninden farksızdı.

 

Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar

 

 

Ümit Erkol ise,  Tarık Şengül üzerinde oldukça etkili görünüyordu.  Kendi aralarında kararlaştırdıkları hususları, karar altına aldırmak için yönetime dayatıyorlardı!.. Seçim öncesi olduğu ve partimiz hassas bir dönemden geçtiği için arkadaşlarımız bu tür kurnazlıkları görmezden geliyordu. Bu nedenlere bağlı olarak huzursuzluk çıksın istemiyorlardı. Zira seçimdeki başarısızlıklar bu tür huzursuzluklara bağlanabilirdi. Ayrıca gece gündüz çalışıyorlardı. Bunun birinci elden tanığı benim. Ama bir taraftan da geceleri oturup kendi aramızda değerlendirme yapıyorduk. Gördüğümüz eksiklik ve aksaklıkları nasıl gidereceğimizi tartışıyorduk. Üstesinden gelemeyeceğimiz konuları genel merkeze rapor ediyorduk tabi. Bu bizim aynı zamanda görevimizin bir gereğiydi.  O raporların hepsinin altında benim de imzam vardır. Zaten çoğunu kaleme ben almıştım…

 

-Yazdığınız raporlar üzerine, Genel Merkez ne gibi bir işlem yaptı?

 

Hiç bir şey yapmadı demek yanlış olmaz.  Yalnız bu raporların basına sızdırılmasından sonra, genel merkez tümünü inkâr etme yoluna gitti. Bunu neden yaptılar hala anlayabilmiş değilim. Ben o tarihte Trabzon’daydım. Düşündüm ki, parti içi meseleleri basın önünde tartışmak istemiyorlar herhalde. Öyleyse bu tavırları doğruydu elbette. Çünkü bunlar bir anlamda parti içi sırlar niteliğindeydi. Kamuoyu ile paylaşılmaları da bu nedenle gerekmezdi. Nitekim Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan bir haberde,  benim adım geçtiği için, üstelik doğru olan o haberi tekzip etmek zorunda kalmıştım. Daha sonra arkadaşlar aradı, genel merkezin bizim raporlardan haberi olmadığını söylediler. Ben de kendilerine, bütün raporları birleştirip ikinci kez vermelerini söyledim. Onlarda verdiler ve genel merkezin haberdar olmasını sağladılar…

 

-Raporları ikinci defa genel merkeze verdikten sonra, sizi sözlü ifade vermek için çağırdılar mı?

 

Hayır çağırmadılar. Bu noktadan sonra, çok ilginç bir şey yaşadık. Normal olarak,  rapora bağladığımız iddialar doğru kabul edilirse, Tarık Şengül ve Ümit Erkol hakkında derhal disiplin işlemi başlatılması ve haklarında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulması gerekiyordu. Çünkü o raporların altındaki imza sahiplerinin üçü avukattı ve ne dediklerini bilmiyor olamazlardı. Yok, eğer rapora bağlanan iddialar doğru değildiyse, bu defa da raporu hazırlayanlar hakkında; parti disiplin suçu işlemek ve “iftira atmak” iddiası ile gereği yapılmalıydı. Doğal olarak, o zaman da bizler hakkında gerekli işlem yapılacaktı. Biz bu iki seçenekten birinin yapılmasını beklerken, ne yazık ki,  hiç biri yapılmadı.  Asıl tuhaf olan, iddia sahiplerini hiç kimse çağırıp dinlemedi bile. Hakkımızda bir disiplin soruşturması da açılmadı. Basına yansımış olan bu olaylar, doğrudan örtbas edildi! Anlayacağınız o kadar güçlü idik!?.. Bu kadarla da kalmayıp, genel başkan, inadımıza Tarık  Şengül’e yeni yönetimi oluşturması için tekrar görev verdi!..

Burada işlenmiş bir  “suçu gizleme” ve “suçluyu kayırma” durumu vardır. Bu hususa dikkatinizi çekerim… Doğrusunu söylemek gerekirse, benim genel merkeze olan güvenim bu noktada fena halde sarsılmıştır. Daha önceleri genel merkez yöneticileri hakkında ileri sürülen iddiaları da ciddiye alıp, bu noktadan itibaren araştırmaya başladığımı itiraf etmeliyim!..

 

-Tarık Şengül’ün seçimlerdeki performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Bu sorunun yanıtını verirken, Tarık Şengül’den Ümit Erkol’u ayırmak istemiyorum. Çünkü genel seçimlerin Ankara’daki en “önemli” aktörü bu ikiliydi.  Gerek Tarık Şengül ve gerekse Ümit Erkol’un siyasi yeterlikleri olmadığı, seçimlerden önce, çok net olarak ortaya çıkmıştı. Bunu şimdi burada tartışmak istemiyorum. Beni cevaplama ihtiyacı içerisine girerlerse,  o zaman nedenini de söylerim. Her ikisi de saha çalışmalarına katılmamış, kalem efendisi gibi il başkanlığında oturmuşlardı. Partiye bir tek oy kazandırdıklarını göstersinler bileklerimi keserim. Buna kendileri de dâhildir… Onlar bizden değillerdir! Fakat bizi de kendileri gibi yapmak için görevlendirilmiş misyonerlerdir!.. 

 

-Dr. Ümit Erkol’un CHP üyesi olmadığı söyleniyor, bu iddiayı paylaşıyorsunuz yani?

 

Belki sonradan üye olmuştur. Tarık Şengül de öyleydi. Biliyorsunuz CHP üyesi olmadan yönetime gelinemez. Bu nedenle göreve atanmadan üye yapılmışlardır.  Şeklen üyedirler. CHP’nin ilkelerine inandıklarını sanmıyorum.

 

Ümit Erkol

 

Tarık Şengül de Ümit Erkol da CHP’li değillerdir diyebilirsiniz. Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün gibi, CHP’li olmamakla övünebilirler. Kaset operasyonundan sonra, partiye sızan, parti dışı unsurların il düzeyindeki elemanları olduğunu söylemekte bir yanlışlık yoktur. Doğrudan genel merkezin adamlarıdırlar. Aksi halde, partilileri çalışmalardan alıkoymak ve partiden partilileri kovmaya kim cesaret edebilir? Kimin haddine? Bu arkadaşlar, bu işleri de yapabilmişlerdir. “Kemalizm karşıtlığı” ortak özellikleri ve özlemleridir. Daha çok “İkinci Cumhuriyetçiler”e yakındırlar.  Çok iyi anımsıyorum, seçimlerden sonraki bir ilçe başkanları toplantısında,  Tarık “Ulus devletin işi bitmiştir” şeklinde bir  “cevher” yumurtlamıştı.

 

Toplantıya katılanlar da anımsarlar,  Dr. Ümit Erkol başıyla bu saçma sapan sözleri öyle bir tasdik etmişti ki, neredeyse çenesi masaya değmişti! O olaydan sonra, Tarık Sengül’ün “Birgün” gazetesinde yazdığı köşe yazılarını okuma ihtiyacı duydum. Acaba ben mi yanılıyordum diye kendimden şüpheye düşmüştüm. Tarık Şengül bize kendini şehircilik mühendisi olarak tanıtmıştı. Bunun yanında sol görüşlü bir “siyaset bilimci” olmakla da övünüyordu. Bu adam nasıl bir siyasi analizle, ulus devletin bittiği sonucuna varmıştır diye merak etmiştim. Sonunda anladım ki, Tarık Şengül CHP Ankara İl Başkanlığı’na nasıl paraşütle  indirildiyse, “siyaset bilimci” unvanını da (eğer varsa tabi) kesinlikle aynı yöntemle almıştı!..

 

Hilmi Saral

 

 

Kişisel hayallerini sosyolojik ve somut hiçbir kanıta dayandırmadan, “ulus devlet bitti” diye toplantıda öylesine söyledi işte. Sanki bir slogan atmıştı! Tipik “yetmez ama evet”çi bir tavır… Öyle ama yine de Kılıçdaroğlu’nun vazgeçemediği bir prensti!.. Yönetimde olduğumuz sürece, kendisini bir süre daha dinlemek zorundaydık.  Nede olsa Önder Bey’den kalma, “parti büyüğü ve örgüt disiplini” denen bir fren sistemimiz vardı!.. Buna çoğumuz uyuyorduk!..

 

-Ankara’da seçim çalışmalarını sadece birkaç kişinin yürüttüğü söyleniyor, bu konuda ne diyebilirsiniz?

 

Doğrudur. Birinci Bölge’de 8. Sıra Milletvekili Adayımız İlyas Güven Eroğlu ile son sıradaki adayımız Engin Balım’ın oluşturdukları grup arı gibi çalışıyordu. Hilmi Saral ve Muharrem Özcan da aynı grubun içindeydiler. İkinci Bölge’deki çalışmaların yükünü ise eski ATO Başkanı Sinan Aygün omuzlamıştı.

 

İlyas Güven Eroğlu

 

Diğer arkadaşlar da ellerinden geleni yapıyorlardı. Haklarını yememek lazım. Sırası gelmişken söyleyeyim. Seçim döneminde çalışmayan iki grup vardı. Biri Önder Sav’ın talimatına uyanlar, diğeri “Tarık Şengül-Ümit Erkol Ekibi”ydi. Bunu samimi olarak söylüyorum. En çok üzüldüğüm konuların başında bu gelir. Parti yöneticileri, genel seçim sırasında çalışmayacak da ne zaman çalışacaklardı? Biz kendimiz ekipler oluşturarak, kasten yaratılan bu boşluğu doldurmaya çalışıyorduk. Bütün bu işlerin parasal külfetini İlyas Güven Eroğlu cebinden karşılıyordu. Bari sıralamadaki yeri yer olsaydı.  Ankara İl Yönetimi ise, her gece lokanta lokanta dolaşmaktan sabahları kalkamıyordu. Tek yaptıkları iş, hangi ekibin nerede çalışacağını programa bağlamaktı ki, zaten o programa da uyan kimse yoktu. Çalışmayan ekibin lider kadrosunda Tarık Şengül ile Ümit Erkol ikilisi vardı…

 

-Sanırım “CHP Gönüllüleri” ile ilgili sorunlar da yaşadınız, kısaca anlatır mısınız?

 

CHP Ankara İl Yönetimi çalışmadığı halde, çalışır gibi görünmeyi çok iyi başarmıştır. Yalnız bu durumu genel merkeze rapor eden 8 yönetim kurulu üyesini ayrı tutuyorum. Yanlış anlaşılmak da istemem. Ankara İl Yönetimi bu sıfatını kullanarak, gönüllülerin çalışmalarına engel olmuştur.  Biz Birinci Bölge’de “gizli olarak” gönüllüleri yine de çalıştırıyorduk tabi. Düşünebiliyor musunuz düştüğümüz durumu?  Buna rağmen Tarık Şengül, sık aralıklarla genel başkana gidip, gönüllü çalışan bu partilileri alana götüren bizleri şikâyet ediyordu. Sanki biz, gönüllüleri çalıştırmakla onu çalıştırmıyorduk! Bu bölümün tüm sorumluluğunu bugün de tek başıma üstleniyorum. Çünkü yapılan iş son derece doğruydu. Tarık Şengül’ün tek başarılı olduğu husus ispiyon yapmaktı.  Her zaman kendilerini şikâyet edecek olanlardan önce davranabilmiştir. Şikâyetçi hep o olmuştur. Bu şekilde aynı zamanda  “güven” de  tazeleyerek, il başkanlığına dönüyordu!.. Geçerli siyaset yöntemi bizde budur işte. Yapılan kurnazlıkları anladınız umarım. Zaten daha sonra yaşadığımız gelişmeler, bu yapılanlarla tıpa tıp örtüşüyordu…

 

 

İlyas Güven Eroğlu – Engin Balım

 

-Genel Başkan tarafından Ankara İl Başkanlığı başarısız bulunmuştu. Nasıl oldu da Doç. Dr. Tarık Şengül kendisini başarılı saydırıp, ikinci kez göreve atandı?

 

Biz ikinci kez göreve getirilmedik. Önce bu durumu düzeltelim. Genel Başkan,  seçimlerden sonra, İstanbul ve İzmir gibi Ankara İl Başkanlığını da başarısız bulduğunu ilan etmişti. Bu tespit son derece doğruydu. Nasıl olduysa, bu açıklamanın ardından, araya bazı  “hatırlı kişiler” girdi ve başarısız bulunan Tarık Şengül’ü, bir daha denemek üzere, davul zurnayla göreve getirdiler. İkinci görevlendirmeden anlaşılmaktadır ki, genel başkan, Tarık Şengül’ün bizi kastederek söylediği “Beni çalıştırmıyorlar” yalanlarına inanmıştı… Bilim adamı dürüstlüğü işte!..

 

-Tarık Şengül’ün ikinci defa görevlendirmesinden önce, il başkanlığı için sanırım Dr. Ümit Erkol’un da adı geçmişti.

 

Evet ben de duydum. Ne kadar doğruydu bilmiyorum. “Hatırlı kişiler” araya girince,  Ümit’in il başkanlığına gelme çabaları tabii ki, işe yaramadı.  İkinci defa Tarık Şengül daha güçlü geldi. Genel Başkan, MYK’nın yönetim kurulu üyelerini atama yetkisini bile Tarık Şengül’e devretmişti. Bu da bir ilktir. Tarık Şengül, kendine rakip gördüğü Ümit Erkol ve 8 yönetim kurulu üyesi dışında kalan kafadar ekibine bir daha görev verdi. Anlaşılan o da arkadaşlarını bir daha denemek istiyordu! Kabul etmek lazım, olağanüstü güçlü de görünüyordu… Dr. Ümit Erkol ile Tarık Şengül’ün yolları bu noktada ayrıldı…

 

Kemal Kılıçdaroğlu

 

 

-Anlattıklarınızdan anlaşıldığına göre, Kılıçdaroğlu Doç. Tarık Şengül’ü, Dr. Ümit Erkol’dan daha çok tutuyor. Doğru mu anladım?

 

O konuda kesin bir şey söyleyemem. Genel Başkan, EMEP-BDP kırması bir çizgiden, yalpalayarak CHP’ye gelen ve hiçbir zaman CHP ideolojisini benimsemeyen Dr. Ümit Erkol’dan vazgeçemedi… Bu kesin. Onu yeterlilik testinden geçirmeden, doğrudan Parti Okulu’nun başına getirdi.  Artık Ümit Erkol, kendi gibi düşünen partililer yetiştirecekti. Çok sevinmişti!.. Sanırım akıl hocaları, bu iki kafadar Tarık Şengül ile Ümit Erkol’a yaklaşan olağan il kongresine güçlü girebilmeleri için, partide önemli bir görev üstlenmelerini öğütlemişti. Gerçekte ikisinin de parti içinde hiçbir deneyimleri yoktu. Hele Tarık Şengül tam bir konuşma özürlüydü. Başladığı hiçbir cümlenin sonuna getirdiğini hatırlamıyorum.  Bu beylerin ele geçirecekleri makam ve mevkiler, ancak onları olası rakiplerine karşı eşit, belki de biraz daha avantajlı hale getirebilirdi. Tarık Şengül’ün “yeteneği”, onu bu yarışı sonuna kadar götürmeye elverişli değilmiş.  Nitekim Yenimahalle Başkanı Fethi Yaşar’ı harcamak gibi, boyundan oldukça büyük bir işe kalkıştı. Bu nedenle de başlayamadan, yarıştan koptu…  Şimdi tek umudu kalmış; o da olağan kongrede seçilecek olan il başkanın, genel merkez tarafından bir şekilde görevden alınmasıdır! Ondan sonra, şartları varsa ya da yaratılabilirse, yeniden atanarak görevlendirilebilir! Nasıl olsa Kılıçdaroğlu’nun üçüncü kez deneyebilecek kadar önem verdiği has bir adamıdır. Beklenen  şartlar gerçekleşirse, şansı yüzde yüzden  fazladır diyebilirim!.. 

 

-İl başkanlığına aday olmak hiç aklınızdan geçti mi?

 

Hayır geçmedi. Bu tarz siyaset benim işim değildir. Ayrıca parti içinde bir görevim olsa, hiyerarşiye tabi olacağımdan düşüncelerimi özgürce söyleyemem. O nedenle böylesi, yani bağımsız kalmak benim için daha iyidir. Kaldı ki, ülkeye demokrasi gelebilmesi için önce ciddi bir muhalefet partisinin olması gerekiyor. Aynı şekilde, muhalefet partisinin de parti olabilmesi için, parti içi muhalefeti yaşatılabilmesi gerekir. Ben buna inanırım. Gelecek nesillere, yaşanabilir bir Türkiye bırakabilmek için, bugünden vereceğimiz mücadelenin “demokrasi mücadelesi” olduğuna inanıyorum. Bana göre, siyaset kendi sorunlarını çözebilen insanların artan zamanlarını toplum için değerlendirdikleri bir yurttaşlık ödevidir. Kendi sorunlarını çözememiş insanlara görev vermek doğru değildir. O zaman var olan sorunlar artırılmış olur. Siyaset bir bakıma sorun çözme sanatıdır. Bir meslek, bir hobi değildir. Az önce de söylediğim gibi yurttaşlık ödevidir. O bakımdan bu ödevi en iyi, nerede ve  nasıl yerine getirebiliyorsak orada olmalıyız!..

 

-Size göre il başkanlığı seçiminde en güçlü aday kimdi?

 

Bana göre, en güçlü aday Ümit Erkol’du. Adaylığı engellenmeseydi Y-CHP’ye, yeni dikilmiş kolalı bir ceket gibi pek de yakışacaktı!  Sorunuzu ben de önceden merak ettim. Yanılgıya düşmemek için, hakkında eski çalışma arkadaşlarıma sordum. Dediler ki: Vaktiyle Tarık Şengül ile başkanlık odasında oturmuşlar, benim bir köşe yazımı okuyorlarmış. Bu yazımdan “MHP’li olduğum” sonucunu çıkartmışlar!! Bu kuyruklu yalanı, utanmadan parti içinde de yaymışlardı. Bu konuda diğer arkadaşları ikna edebilmek için, Tarık Şengül, “siyaset bilimci” etiketini kullanıyormuş. Güya o yeteneği ile satır aralarını da okuyabiliyormuş. Neredeyse “siyaset bilimci” diplomasını çıkarıp, önlerinde bir “Bozkurt” olduğuma dair yemin edecekti!.. Bilirsiniz “tarik”  yol anlamına gelir. O gün arkadaşlara, bir akademisyen olarak, ancak bu yolu gösterebilmişti. Baş destekçisi Dr. Ümit Erkol ise, söylenenleri onaylayıp, doktor raporuna bağlamaya çalışmıştı! O da aynı görüşteydi yani. Komikliği görüyor musunuz? Parti yönetimi kimlere teslim edilmiş. Aslında kendi durumlarını gizlemeye çalışıyorlardı. Yazı önlerindeydi ve internet sitemde hala yayındadır. Ama nedense bir daha o yazıyı okuma zahmetine giremediler!..

 

 

Tabii ki, onlar hakkında doğru bir karar vermek için bu olay tek başına yeterli değildir.  Olur ya,  o köşe yazısında belki de meramımı tam anlatamamışım.  Ne de olsa, profesyonel bir yazar değilim. Bu nedenle eskilerin deyimiyle “iltibasa” (karışıklık) sebebiyet vermiş olabilirdim. Aynı şekilde, uzak ihtimal ama,  onlar da okuduklarını anlayamamış olabilirlerdi!..  Yazıdan çıkardıkları bu müthiş sonuç, anlattıkları herkesi şaşırtıyordu. Yazdıklarımdan herkes ne anlatmak istediğimi doğru anladığı halde, nedense bir tek bu ikili tam tersini anlıyordu. O yazımdan, MHP’li olduğum sonucunu çıkartabilmek, olağanüstü bir yetenek işiydi. Ve çok şükür,  o kadar yetenek, bu iki arkadaşta bulunmaktadır!..

 

-Bu konuda kendisine sordunuz mu?

 

Hayır asla. Böyle bir şeyin ihtiyacı içinde hiç olmadım. O olaydan sonra,  bu arkadaşların “okuma” ile bir sorunu olduğunu Kemal Kılıçdaroğlu da anlamış olacak ki, Tarık Şüngül’ü ODTÜ”ye, Ümit Erkol’u da doğruca Parti Okulu’na gönderdi!.. Fakat Ümit Erkol, nasıl becerebilmişse, okumak yerine, parti okulunun başına geçti!.. Şimdi söyler misiniz bu arkadaş, CHP’ye ve CHP üzerinden memlekete ne verebilir? Bunu kongre delegeleri taktir etsinler!..  Seçim döneminde halkın karşısına bir defa bile olsun çıkmamış olan biri, CHP’ye ne verebilir ki? Yoksa CHP’nin mi ona bir şey vermesi gerekiyordu?.. Buna da bir itirazımız olamaz tabi. CHP’nin mirasını kim bitirebilmiş ki, Ümit Erkol’a verilenle bitsin? Her neyse, bu son durum için Ümit Erkol’un illa da CHP’de yönetici olması gerekmiyor tabi…  Ne var ki,  “vermek”  söz konusu olduğunda, Kılıçdaroğlu’nun önsezilerine daha çok güvenmek gerekiyor.  Nitekim, Ümit’i  10.000 TL aylık ücretle, Genel Başkan Danışmanı yaptığı söyleniyor!..  Yakışır tabi. Partinin yeterince parası olmayabilir. O kadar da önemli değil.  Demek ki, Ümit Erkol, çok daha zor durumdaydı. Önceliğe ona vermek gerekiyormuş!.. Genel Başkanın  taktiri işte!.. Kim ne diyebilir ki?..  Ümit Erkol, ancak bu şekilde, Ankara İl Başkanlığı için yarışmak üzere diğer adaylarla eşit koşullara gelebilmiştir!..

 

-Ankara İl Yönetimi içinde ideolojik farklılık olduğu bilinmiyordu. Bunu partililerle paylaşamaz mıydınız?

 

İdeolojik temelde farklı düşünüyorduk tabi. Örneğin ben Y-CHP ile anlatılmaya çalışılan “fikirlerin” CHP’nin antiemperyalist ve bağımsızlıkçı dokusuyla asla uyuşmadığına inanıyordum ve bu fikrimi her zeminde savunuyordum. Onlar “ulus devletin bittiğinden” söz ediyorlardı. Atatürk sözcüğünü bir kez olsun ağızlarından duymuş değilim.  Yanımda Cumhuriyet’in nitelikleri ve evrensel değerlerin içerisinde geçtiği bir tek cümle kurmuş değillerdir.  Öğrendiğime göre, Dr. Ümit 1992-1994 yılları arasında Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi imiş. O tarihlerde, çalışma arkadaşları Kemal Kılıçdaroğlu’na destek verdiği için, onlara saldıran koronun başında o geliyormuş. Daha o günlerde Kılıçdaroğlu’nu “analiz” etmişti yani! Nasıl olduysa, daha sonra da Kılıçdaroğlu ondaki “cevheri” tespit etmiş ve onu danışmanlığına getirmiştir! Ne kadar iyi değil mi?..  Sonunda, Ankara Tabip Odası Ümit Erkol’dan kurtarılmıştır. Kılıçdaroğlu, bir de hükümet üyelerine CHP’de danışmanlık görevi verebilseydi, memleketi de onların elinden kurtarırdık!..

 

-Ümit Erkol’un delegelik meselesinin de biraz karışık olduğu söylenmişti. Onu da anlatır mısınız?

 

Dr. Ümit Erkol da benim gibi Yenimahalle İlçesinden kongre delegesi olmak için müracaat etmiştir. Listeleri Y-CHP yönetimi hazırlamış fakat nasıl olmuşsa, ikimizi de listeye yazmamışlar. Doğal olarak ikimiz de seçilemedik tabi… İnsan il yöneticiliğinden ayrıldıktan sonra, çok daha alttaki delegelik görevine layık görülmüyorsa üzülür elbette. “Vefa nerede” diye de sorar kendi kendine! MYK sizi il yönetimine layık görüyor, genel seçimlerde partiyi temsil ediyorsunuz; ilçe yöneticileri ise, sizi delege olmaya bile layık görmüyor. Trajikomik bir çelişki. Her neyse, seçilemeyince ben oturduğum yerde oturdum. “Parti içi demokrasinin” doğru işlemesi için, mücadelemi köşe yazılarımla vermeye karar verdim. Ama Ümit Erkol, durduğu yerde duramıyor. Onun kaderinde CHP’de “yönetici” olmak varmış! Alın yazısı gibi bir şey yani. Ne yapsın, alınyazısına karşı gelemiyor ki! O nedenle, Çankaya ilçesinde oturmadığı halde, (Uyap’tan baktım Batıkent’te oturuyor) ikametini, sanırım bir tanıdığının Cebeci’deki adresine taşınmış gibi göstermiş. Böylece, hileli bir yoldan Çankaya İlçesi’ne taşınmış. Delege listesine de Çankaya’dan girmeyi başarmış!.. Bu yapılan kanuna karşı hiledir elbette ve yasal değildir. Ben şimdilik işin o yanıyla ilgilenmiyorum. Hatta bu işi yapan Çankaya İlçe Başkanına da bir şey söylemiyorum. Bu aşamada, yapılanın siyasi ve ahlaki yönü çok daha önemlidir.  Çünkü Parti Okulu’nun başına yönetici olarak gelecek olan Ümit Erkol, hiçbir şekilde ümit vaat etmiyor. Zaten yarışa herkesten avantajlı şekilde başlamıştır. Bir de göreve gelmeden dalavereli yollara sapıyorsa, düşünün yetkiyi eline alsaydı neler yapabilirdi. Kendisini eleştirenleri de o listeye yazanları da bir hamlede  partiden atabilirdi!.. Böyle şeyler bizim partide ilk defa görülmüyor!..

 

 

-Dr. Ümit Erkol’u genel merkezden kimler destekliyor, böyle bir duyum aldınız mı?

 

Almaz olur muyum hiç? Gözüm her an partinin üzerindedir. Ayrıca bu sorunun yanıtını özel olarak da araştırdım.  Ümit Erkol’un arkasında, CIA’nın yan kuruluşu Stratfor’un TR 705 numaralı istihbarat kaynağı Sezgin Tanrıkulu ile Genel Başkan Yardımcısı Perihan Sarı’nın olduğunu öğrendim. Zaten kendisi de gücünü bu isimlerden aldığını etrafındaki kişilerden gizlemiyor. Genel Başkan’ın,  “İl başkanlığı seçimlerinde ismimi kimse kullanmasın” talimatından sonra,  onu bu sürece bir süre katamadık tabi. Ama onun, Ümit Erkol’a da en az Tarık Şengül kadar  değer verdiğinden kuşkum yok!..

 

-Sanırım Ümit Erkol Ankara Tabip Odası Yönetici iken, basının diline düşmüştü, bu olaydan bilginiz var mı?

 

Evet, onu ben de duydum. Az önce sözünü ettiğim çevrelerde Ümit Erkol’un CHP’nin Ankara İl Başkanlığı’na geleceğine kesin gözüyle bakılıyordu.  Sadece delege seçilirken izlediği yol biraz mide bulandırmış.  Geçenlerde, Dr. Ümit Erkol’in,  Çankaya’dan delege seçilme yöntemiyle ilgili olarak, eski çalışma arkadaşlarına da sormuştum. Hiç biri şaşırmadı. Onlar özetle:” Dr. Ümit, TTB’ndeki Gencay Gürsoy ekibinin önde gelen simalarındandır; “Ergenekon tertibi” müdahili, “Umut Operasyonu”nda sanıklara can simidi atan MAZLUM-DER Bilirkişisi, adli tıpçı Şebnem Korur Fincancı’nın fanatik bir destekçisidir; Ayrıca, Ankara Tabip Odası yönetiminde olduğu 1992-1994 yılları arasında “Tıpta Uzmanlık Yatay Geçiş Skandalı”nda yönetici arkadaşlarından “gizlice” bakanlığa verdiği bir belge ile yakın bir arkadaşına “çıkar sağladığı”  iddiasıyla, gündemi “ÜMİT” olan tek maddeli geniş katılımlı bir de toplantı yapılmıştı” dediler… Sonucu ne oldu diye sormayı unutmuşum.  Anlayacağınız Ümit Erkol o kadar da önemli bir adamdır…

 

-Peki, sizin desteklediğiniz aday kimdi?

 

CHP Ankara İl Başkanlığı seçimi için benim de favori adayım Parti Okulu’nun başındaki Dr. Ümit Erkol’du. Bundan sonra yönetici olacaklar onun derlerini dinleyip, okulundan diploma alacaklar. O bakımdan kendisini biraz ayrıntılı tanıtmak istedim. Parti yöneticilerimizin elbette ki okulun başındaki müdüre benzemeleri beklenir… Genel Başkanımız hepimizi Parti Okulu’nda eğiterek Ümit Erkol’a benzetmek istiyor…

 

-Delege yapısı hakkında ne diyeceksiniz?

 

CHP’deki delege yapısını en iyi bilen Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Hali hazırdaki delegeleri Önder Sav. iğne deliğinden geçirerek seçmiştir. Sonuçta çoğu kendisine ihanet etmiştir. Ayrıca Önder Sav ekibini tasfiye eden TESEV kurucusu Kemal Kılıçdaroğlu’na aynı delegeler üç defa oy vermişlerdir. Geçenlerde genel başkan da tek kelime ile bu delegeleri “BRUTUS” olarak tanımlamıştı. Nitekim onlar da öyle davranmışlardır. Ankara’daki ilçe kongrelerinde, genel merkezin belirlediği adaylara, yine genel merkezin belirlediği delegeler ise, oy vermemiştir! Yarı yarıya fire vermek, oy vermemek anlama ne kadar gelebilirse tabi. Bunu da siz takdir edin. İstanbul ve İzmir Kongrelerinde delegeler ne yapar bilinmez elbette. Orayı sıkı şekilde kontrol edemiyorlar. İstanbul ve İzmir’den Y-CHP’ye uygun birer başkan seçilirse, partide yeni arayışlar başlar. Partinin bütünlüğü için İstanbul ve İzmir çok önemlidir. İstanbul ve İzmir genel merkez için de çok önemlidir. Onların da geleceği bu iki ilin seçeceği kurultay delegelerine bağlıdır. SOROS kontrolündeki ikinci cumhuriyetçi Y-CHP ile mi, yoksa Kuvayi Milliyecilerin antiemperyalist tam bağımsızlıkçı CHP’si il mi yola devam edeceğiz? Hayati öneme sahip bu sorunun yanıtı İstanbul ve İzmir’den gelecektir… Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nın başlamasında olduğu gibi…

 

-Teşekkür ederiz…

 

-Ben teşekkür ederim…