Cemaat ve AKP yol ayrımına mı düştü?

Cemaat ve AKP yol ayrımına mı düştü?
12 Ağustos 2013 09:38

Cemaat ve AKP arasındaki çatlak büyüyor. Dumanlı yeni bir yazı daha yazdı.

AKP ve Cemaat arasında yaşanan gerilimin köşe yazılarına yansıması ile
çıkan polemik, tarafların yazılarıyla tam gaz devam ediyor.

Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Sabah Başyazarı
Mehmet Barlas arasında günlerdir sert bir polemik yaşanıyor.

Ekrem Dumanlı polemiğe bugün yeni bir yazı ile devam etti.

İşte Dumanlı’nın “Yahu siz çekilin bir aradan!” başlıklı o yazısı:

“Çok değil birkaç sene önce, önemli bir siyasî figür gazeteyi ziyaret
etti. Daha hoş beş diyemeden Başbakan Tayyip Erdoğan aleyhine verip
veriştirmeye başladı.

Söyledikleri tenkit çizgisini aşıyor, yaralayıcı noktalara doğru
gidiyordu. Dayanamadım, “Keşke bu kadar ağır konuşmasanız, bu kadar sert
ve incitici lafların size de ülkeye de faydası yok.”
demek zorunda
kaldım. Pek hoşuna gitmemişti; ama ne yaparsın, iş büsbütün çığırından
çıkıyordu. Şimdi durum ne mi? O, şimdi AK Parti’nin önemli adamlarından
biri oldu. Söylediklerini hem çevresi unuttu, hem kendisi. İyi ki de
unuttu; çünkü ne siyasî nezaket o ağır sözleri taşıyabilirdi, ne
kardeşlik hukuku…

Son seçimlerden birkaç gün önce mühim bir köşe yazarı ile
dertleşiyorduk. O sırada Taraf’ta bir iddia dile getirilmişti: Şayet AK
Parti yüzde 50’nin altına düşerse bazı komutanlar darbe davaları için
hükümete ağır baskı yapacak, oy oranı yüzde 50 civarında olursa
komutanlar istifa edecekti. Nitekim iddia doğru çıktı ve Necdet Paşa
dışındaki bütün kuvvet komutanları istifa etti… Kâbus senaryolarını
tahayyül ederek, “İnşallah oylar yüzde 50 civarında olur da demokrasiye
bir balyoz daha inmez.”
dedim. Benimkisi demokrasinin devamına yönelik
bir temenni idi sadece. Bizim mahallenin tecrübeli yazarı bu düşünceme
şiddetle karşı çıktı. O da verdi veriştirdi Başbakan’a. Ona göre parti
40’larda kalmalıydı ki haddini bilsin. Ağır laflar etti. Bir şey
demedim; zira o, AK Parti’ye bizden daha yakındı. Yakın ama uzak. Şimdi
el üstünde tutuluyor ve ha bire “cemaat analizi” (!) yaparak diğer
dostlarını ötekileştirmeye çalışıyor, yürek dağlıyor, gönül kırıyor…

Sadece siyaset ve medyada mı bu gidişat? Hayır. Birkaç yıl önce bir
bürokrat, “Bunların akıbeti Menderes’ten kötü olacak!” diye gürlüyordu.
Pervasızlığı ile koridorları çınlatan bu bürokrat, lafın ne manaya
geldiğini tabii ki biliyordu. Neyse, zaman değişti, devran başka bir
denklemin doğmasına vesile oldu ve o şahıs önemli bir yere getirildi.
“Eski ülkücü”
diye tercih edilen o kişi, şimdi “cemaat” diye yaftalanıp
tasfiye edilen meslektaşlarının koltuğunda oturuyor. Otursun. Takdir onu
tercih edenlerin; lakin vaktiyle hiçbir beklentiye girmeden kelle
koltukta hizmet edenler de bu kadar rencide edilmesin; zira onların
dostluğu konjonktürden değil yürekten…

DÜN NEREDEYSEK, BUGÜN DE ORADAYIZ

Örnekleri çoğaltmaya, sözü uzatmaya gerek yok. Hangi birini sayacaksın.
Bizzat işittim, mesleğin popüler bir siması, “Bu AKP’lilerden bir cacık
olmaz, bunlardan sıtkım sıyrıldı.”
diyordu. Adam, tiksinerek bahsettiği
partide şimdilerde baş tacı ediliyor. Sayın Başbakan, Kars’taki heykel
için “ucube” dediğinde hem Erdoğan’a hem partiye öfke kusan, şimdi
mevsimlik tetikçi rolüne soyundu ve ha bire AK Parti’ye yaslanıp cemaate
saydırmakla meşgul.

Yaşını başını almış adamların bilge kisvesine bürünerek iki kitleyi
birbirine düşürmek için hince yazılar yazmasının da samimiyetle, fikrin
namusu ile hiçbir ilgisi yok. Kısa bir süre öncesine kadar karanlık
odalardan muhafazakâr kitlelere karşı kara operasyon yapanlar şimdi bir
taraftan AK Parti’ye güzelleme yapıyor, diğer taraftan da fitne üstüne
fitne çıkararak ‘cemaat’i linç etmeye kalkışıyor. İstihbarat(lar)ın
elinde melabe olmuş birileri de ‘cemaat’e karşı 28 Şubat gibi bir
tasfiye yapıldığını ve bunun devam edeceğini gururla söylüyor… Sonra
da bozacılarla şıracılar el ele vererek AK Parti’ye şirin görünüp
‘cemaat’i ötekileştirmeye kalkıyor.

“Eee siz nerdesiniz?” diyorsanız cevabım net: Dün nerdeysek bugün de
oradayız. Üzüntülerimize, burukluğumuza rağmen oradayız. Zıt
istikametlere gittiğini düşünenler bir metre yol aldığında iki metrelik
mesafe kat edildiğini sanır. Oysa yerinde duran, uçurumun derinleşmesini
önler. Dün, bütün demokratik gayretlerin en hararetli destekçisiydik;
bugün de öyle! Ülke hayrına atılan her adım (kim atarsa atsın) desteği
de, alkışı da hak etmektedir. Yanlış gördüğümüz her konuda (ve herkese
karşı) fikrimizi dürüstçe söylemeyi hem dostluğumuzun hem de ülke
sevdamızın gereği olarak görüyoruz. Bu niyetimizin doğru anlaşılabilmesi
için fitne gayretlerinin abartısına ve operasyonuna takılmamak
gerekiyor. Her bir iddiaya cevap vermek imkânsız; ama o lafların safi
zihinlerde iz bırakmasına göz yummak da bir başka vebal. Fitne ateşinin
içinden geçerken bazı insanlar gıybet, yalan ve iftiralar nedeniyle
kendi kendilerini helak edebilir. Böyle zor zamanlarda asıl yapılması
gereken, nefse karşı mukavemet etmek, hakkı tavsiye etmek ve sabırlı
olma yolunu tercih etmektir.

Hükümet ile camia(lar) arasında görüş ayrılıkları olamaz mı? Tabii ki
olur. Hatta olmalıdır ki istişarenin bereketi zuhur etsin. Hazret-i
Peygamber’in, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” sözü, farklı
yaklaşımlardan rahmete yol bulma tavsiyesi değil midir? Arada ciddi bir
sorun varsa bunun çözüm şekli bellidir; çok eski yıllara dayanan
arkadaşlık ve kardeşlik hukuku devreye girer, ihtilaftan rahmet
devşirilir. Zerre kadar dava çilesi çekmemiş fitne cambazlarının kurduğu
çadır tiyatrosuna gerek yok. Şahsi menfaatleri uğruna belli yerlerde
mevzi tutmuş kişilerin yol haritası çıkarmasına da gerek yok. Sosyal
gerçekliği olan bir kitle ile siyasi gerçekliği olan bir partinin
kendine mahsus iletişim yolları vardır daima. Bazı sorunları bahane
ederek egolarını tatmin edenler hem sırtını dayadıkları yapıya hem
Türkiye’ye zarar veriyor. Üstelik sakil de kaçıyor. O yüzden işgüzar
birilerine, “Siz çekilin aradan kardeşim; riyakârlığın âlemi yok!” demek
gerekiyor.
Panorama

Birisi Hocaefendi için durduk yerde “Soros” dedi. Ya da röportajı yapan
Rus öyle demiş o da tasdik etmiş. Aynı kapıya çıkar. Reha Muhtar sağ
olsun. Rus röportajcının (!) ne mal olduğunu gözler önüne serdi ve neden
mülakatı yarıda kestiğini anlattı. Muhtar’ı okuyunca Rus gazetecinin
gazetecilik dışı faaliyetler içinde olduğunu ve mülakat yaptığı
kişilerin ağzından istediği lafı nasıl kopardığını net bir şekilde
anlamış olduk. Sayın Başyazar Bey bu gerçeği gördüyse problem yok.
Değilse kariyerinde kocaman bir gedik açılmış oldu…

İstihbarat adına devremülk köşe yazarlığı yapan birileri, eski
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un cezasını da cemaate fatura edebildi
ya; helal olsun. Güya Başbuğ, AK Parti’nin kapatılmaması için Anayasa
Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt ile çok çalışmış. Halbuki Paksüt,
AK Parti’nin kapatılması yönünde oy vermişti. Trajikomik bir iddia.
Nitekim AK Parti milletvekili ve eski gazeteci Şamil Tayyar, parti
kapatma davasında Başbuğ’un rolünü açık açık anlattı, konjonktürel
partizanlar boşluğa yuvarlandı…

Eleştiriler haklı; referandumdaki en hararetli konu olan yargıdaki
değişim yerle bir ediliyor. Ya o gün söylenenler doğruydu ya da bugün.
Yargıtay, Danıştay ve HSYK’nın yapısı referandumda değiştirilirken
Venedik kriterleri ileri sürülmüş, halk da yüzde 58 destek vererek
anayasa değişikliği yapmıştı. Şimdiki taslak yargıyı tepeden tırnağa
siyasallaştırıyor. Değişiklik kabul edilirse hâkim ve savcıların oy
kullanmasının önemi kalmıyor, buralara partiler aday belirliyor.
Referandum’da ‘hayır’ cephesinde yer alan CHP, MHP, YARSAV ve boykotçu
BDP buna çoktan razı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in referandum öncesi
saatler süren renkli sunumu ve halkın desteği demek ki boşluğa düşüyor.

AK Partili olduğunu iddia ve genç olduklarını beyan eden bazı sanal
kişiler Zaman ve camia aleyhine internette kampanya düzenliyor. Bu
arkadaşlar Türkiye sevdasını ya anlamamışlar yahut maskeli iletişim
sayesinde birileri onların adını kullanıyor. Üstelik bu saldırgan
tavırlarıyla büyük bir camiayı kendilerine karşı tepkili hale
getiriyorlar. Herkes hata yapabilir; ama hataların en büyüğü duygudaşlık
yaptığın kişileri gücendirmektir. Bir gün kalkar sorarlar: Ülke
menfaati için PKK’yla bile uzlaşma zemini ararken kardeşlerinizi niye
sürekli rencide ediyorsunuz!

Çok komik bir iddia deyip geçeceğim ama onlarca keredir yazıp
söylüyorlar. Güya cemaat içinde anket yapmışlar da büyük bir çoğunluk
“Kim ne derse desin oyum AK Parti’ye…” demiş. Bunu uyduranların niyeti
önde görünenleri itibarsızlaştırmak olmasa gülüp geçmek lazım. Bu tür
uyduruk operasyonlar kitleyi kenetler, anketçilerin ağır bir tokat
yemesine sebebiyet verir. Hiç gerek yok böyle palavralara. Hem hiç
endişe etmeyin, zamanla sular durulur, gerçek dostlar dönemsel
şövalyelerden ayrışır… “