Çanakkale Zaferi ve Anzaklar

Çanakkale Zaferi ve Anzaklar
17 Mart 2021 21:33

Değerli okuyucularımız, Cenab-ı Allah’tan bir an önce insanları COVİD-19 salgınından kurtarmayı niyaz ediyoruz.

 

 

Numan ALADAĞ H&H YORUM

 

 

Şanlı Türk tarihindeki Kahramanlık destanlarından biriside, birinci dünya savaşın da yazılan Çanakkale zaferi ve Austuralia-Silver şehrindeki, iki şehidin destanıdır.

 

 

Türk Milletinin, bölünmez bütünlüğünü bozmayı hayal edenler, Türk Ordusu, Türk Ulusu kadar eski bir geçmişin sahibi olduğunu unutmayıp, aşağıda yazdıklarımızın gerçeklere ve tarihte yeri silinmeyecek sohbetimizi iyi okuyup anlayarak, Türk Milletine karşı olumsuz düşüncelerinden bir an önce vazgeçmelidirler.

 

 

Türk Milleti hakkında Alphonse De Lamartine’nin özdeyişinde, Türk Milletine düşman gözüyle bakmak isteyenlerin ders alması gerekir: ”Türkler, bir ırk ve Millet olmak haysiyetiyle yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Bütün içgüdüleri asilanedir, aşırı coşku içinde yaşayan duygulu bir millettir. Onların yurdu efendiler diyarıdır; kahramanlar şehitler ülkesidir. Bence insanlığa şeref veren böyle bir milletin düşmanı olmak, insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır. Böyle bir lekeden Allah beni korusun.” bu özdeyiş, güncel ve bencil zihniyetindeki çıkarcıların kulağına küpe olmalıdır!

 

 

1914 Yılında Austuralia-Silver şehrine yerleşmiş Türk asıllı iki Osmanlı çalışarak hayatlarını idame etmişler. Çanakkale Savaşı sırasında Halifeleri’nin İngilizlere karşı Sancak-ı Şerifi çıkardığını ve bütün İslam alemini cihada çağırdığını öğrenirler. Bu sırada Çanakkale cephesine sevk edilmek üzere Avusturalya’nın her bölgesinde asker toplama seferberliği başlamıştır.

 

 

İki isimsiz Kahraman Türk, şehrin valisinin karşısına çıkıp şöyle bir öneride bulunurlar:

 
”Halifemiz size karşı savaş ilan etmiş. Türk geleneklerine, ahlakına ve tarihine göre bizim de buna icabet etmek namus borcumuz ve vazifemizdir. Fakat biz sizin bu kadar zamandır ekmeğinizi yedik. Bırakın gidelim. Sizinle cephede savaşalım. Burada size karşı bir harekette bulunmayı nankörlük sayıyoruz.” Vali gülmüş ve iki isimsiz kahraman Türk’ün taleplerini reddetmiş:
Vali demiş ki: ”Bizi tehdit mi ediyorsunuz? Haddinizi bilin, edebinizle oturun yerinizde” İsimsiz Kahramanlar da:
”Eh ne yapalım, bizden günah gitti” diye söylenerek uzaklaşmışlar.

 

Hemen neleri varsa hepsini satmışlar. İki makinalı tüfekle bol cephane edinmişler. Sonra?

 

Sonra da Çanakkale’ye gönderilmek üzere limana trenle sevkedilecek olan Anzak askerlerini taşıyan trenin geçeceği dar bir boğaza gidip mevzilenmişler. Namazlarını kılıp helallaştıktan sonra, kazdıkları siperlere yerleşmişler.

Üzerinde elde dikilmiş bir Osmanlı Bayrağının dalgalandığı bu siperlerin hizasına gelince, raylar üzerine yığılan taşlar treni durdurmuş ve o tren, yaklaşık yedi yüz Anzak askerini taşıyormuş, kimisi ölü, kimisi de yaralı olarak orada kalmış.

Etraftaki tepelerde Osmanlı kuvvetini arayan Austuralia ordusu, bütün bu savaşı verenin sadece iki şehit Kahraman Türk olabileceğine çok zor inanmış. Neredeyse bizim bugünkü aydınlarımız kadar gafil olan ve Türk İslam kültürünün gönlündeki hakimiyetini bilemeyen İngiliz valiye de o iki Kahramanın Mübarek na’aşlarını başını eğerek selamlamaktan başka yapacak bir şey kalmamış.

 

 

Değerli okuyucular!

 
Yıl 18/Mart/1998: Australya’nın Queensland eyaletinin başkenti Brisbane’deki, Anzak törenlerine katılmak nasip oldu. Törende iki Anzak askeri ile karşılaştım, biri 17, biriside 19 yaşında Çanakkale savaşına gönderilmişler. 1895 doğumlu Dwight Mannix ve 1897 doğumlu Will Science isimli Anzaklar, çantamdaki Türk Bayrağı çıkartmasını görünce hemen yanıma gelip sevincinden bana sarılarak gözleri yaşardı. Tören bittikten sonra beni yemeğe davet ettiler; kendilerine dedim siz benim misafirim olun, Türk kebabını özlemişsinizdir. Will Sience dedi biz misafirperverliği Türklerden öğrendik olmaz ve ben yine ısrar edince davetimi kabul ederek, Brisbane de en meşhur Türk kebapçısı Kıbrıs Türklerinden Ahmet İsmail’in lokantasına götürdüm, Anzaklar lokanta da Türkleri görünce sevincinden ne yapacaklarını şaşırdılar.

 

 

Yemeğimizi yiyip hesabı istedim, Dwight Mannix lavaboya gidince gizlice hesabı ödemiş. Yalnız bizim masanın’ kini değil, garsona demiş lokantada ne kadar Türk varsa hesabını ben ödeyeceğim diyerek hesabı ödemiş. Benim üzüldüğümü görünce, Mr. Numan Aladağ, Türk Milleti dünyanın en misafirperver Milletidir. Dünya tarihindeki yerini almış ve kendisini kanıtlamıştır, lütfen üzülme.

Vedalaşırken Numan Aladağ, Allah aşkına sana maddi-manevi nasıl yardımcı olabiliriz dediler. Anzakların bu misafirperverliği, atalarımızın Türk geleneklerini uygulayarak bizlere bıraktıkları miraslara sahip çıkmalıyız. O törende Atalarımız, Allah korkusunu ve Türk geleneklerini uygulamasalardı, bu törene katılamazdım; eleştiri tepkilerle de karşılaşabilirdim!

 

 

KAHRAMAN TÜRK MEHMETÇİĞİNDEKİ, ALLAH KORKUSU VE MERHAMETİN ZİRVELEŞTİĞİ AN:

 
Avusturalyalı Horold Vlive Newman anlatıyor: ”30 Haziran günü aralık arazide, siperlerimizin hemen yakınında sinmiş üç Türk askeri bulunduğunu görmüştüm. İçlerinden biri durmadan beyaz bir mendil sallamakta idi, diğer ikisinin ise çok ağır yaralı oldukları anlaşılıyordu. Aramızdaki mesafe 25-30 adım kadar vardı. Bir anda verdiğim kararla, karşılaşacağım tehlikeyi göze alıp siperden dışarı fırladım. Olanca gücümü kullanarak yaralıları taşımaya başlamıştım. 5-6 dakika kadar sürmüş olan bu iş Türk tarafından hiçbir müdahaleyle karşılaşmadım. Halbuki, onlar isteselerdi, anında avlanabilecek çok güzel bir hedef durumunda idim.” Hemen aynı günlerde benzeri bir olay daha başımdan geçti.

 

 

Türk askerlerinin bizim ön siperlerimize kadar geldikleri bir hücum sonunda, bazılarının çekilmeyerek orada kalmış olduklarını görmüştük. İçlerinden birinin ağır yaralı olmasına elinden silahı bırakmıyor, ateş etmeye devam ediyordu. Nihayet mermisi tükenince, yanına sokulabildik. Baygın haldeydi. Hemen sargı yerine taşıdık. Yaralarından akan kan, iç çamaşırlarını vücuduna yapıştırmıştı. Doktor onları keserek çıkardıktan sonra ancak yaraları sarabilmişti. Bu askerin metaneti, cesareti, orada olanların hayret ve takdirini kazanmıştı. Çok geçmeden geriye, hastahaneye sevk edilmiş bu yiğit delikanlının hayatı kurtarılabilmiş miydi, hala merak ederim.”

 
”Savaşta bizleri en fazla etkileyen durumlardan biriside, Türk askerlerinin centilmenlikleri olmuştur. Anzak koyu açıklarında demirlenmiş bulunan hastahane gemimiz, Türk topçusu tarafından daima büyük bir dikkatle korunmuştur. Zaman zaman savaş gemilerimiz hastahane gemisine yaklaşınca, Türk topçusu Kızılhaç işaretini taşıyan gemiye zarar vermemek için hemen ateş kesmekten geri kalmıyordu. ”Bunlar ve benzeri olaylar, birliğimizin bütün mensupları üzerinde derin bir saygı ve sempati uyandırmakta gecikmemişti. Pek çoğumuzun düşünce ve kanaatini de ifade ettiğimden emin olarak belirtmek isterim ki, Türklerin karşımızda değil, bizimle aynı safta olmalarını yürekten arzulamıştık. O dehşet verici savaş içinde bizler, Türk askeri’ni ”Coni Türk” olarak tanımış ve hayranlık duymuşuzdur.

 
İlerlemiş yaşlarımda yürekten dileğim, Türkiye ile Avusturalya arasında sağlam bir dostluk kurulması ve sürdürülmesidir.”

 

 

Türk Milleti, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde: ”Vatanı sevmenin imanın bir gereği” olduğu gerçeğine inanmış ve bu uğurda ya şehit ya Gazi olmayı şereflerinin en büyüğü saymış bir millettir.

Kendilerini ”Dünyada emsali görülmemiş galibiyetlerin mümessilleri…” Türklük hamuru ve İslamlık şuuru ile yoğrulmuş Mehmetçiklerden Çanakkale de öylesine bir ders aldılar ki, bu yenilginin acısını asla unutamayacaklardır.

Yıl 1914, Birinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam etmekte… Düşmanlar hepbirlik olup çeşitli bölgelerden topraklarımıza girmek için sürüler halinde saldırmakta… Mehmetçik’te, Vatan için, Millet için, İslam dinini ve iman için var gücü ile savaşmakta, kızgın çöllerde, karlı dağlarda menkıbeler (Din büyükleri) yazmakta…

Çanakkale’de kazanılan zafer, savaşın ve tarihin akışını değiştirmiştir. Çanakkale’de donanım ve maddi imkan bakımından kendisinden güçlü ordulara karşı, inanılmaz bir direniş gösterilmiş, üstün cesaret ve özveriyle, ”Çanakkale geçilmez” dedirten, eşine nadir rastlanan ve Büyük Türk Milletinin, ülkesiyle, Milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma hayalinde olanlara karşı, anlamlı bir Kahramanlık destanı yazılmıştır.

Ay-Yıldızlı Şanlı Türk Bayrağının dalgalandığı topraklarda yaşayıp hayatlarını idame edenlerin ve yabancı sermaye olarak, ticari faaliyet ve bencillik ile ülkemizin huzurunu bozma ve ekonomik dar boğaza sürükleme düşüncesinde olanlar iyi bilmelidirler ki, Türk İslam dünyası gerektiğinde bugün de, yarın da Vatanına göz diken iç ve dış da ki, çıkarcı ihanet şebekesi Vatan haini düşmanlara, tarihte olduğu gibi, bugün de, layık oldukları dersi vermeye hazırdır.

 

 

Değerli okuyucularımız

 
18 Mart Çanakkale zaferi münasebetiyle, Cenab-ı Allah’ın iltifatına mazhar olan aziz Vatan şehitlerimize Kur’an-ı Kerim okumasını bilenler Kur’an, bilmeyenler ise bildiklerini okuyup ruhlarını şad edelim. Şanlı tarihimizi ve Çanakkale’yi unutmayalım.

Türkiye Cumhuıriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK diyor ki: ”Kur’an-ı Kerim okumasını bilenler okuyarak önde, bilmeyenler ise kelime-i Şahadet getirerek arkada yürüdüler. İşte Türk Askerindeki ruh ve iman kuvveti budur. Çanakkale Zaferini bunun yüzü suyu hürmetine kazandık.” diyor.

Bu mübarek 18 Mart gününde, cümle Vatan şehitlerini, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle, Gazileri Minnetle anar. Hasta ve yaralılara acil şifalar dileriz.

Kaynakça:
Hadis-i şerifler. Diyanet işleri başkanlığı 635 no’lu yayın. Mehmetçik ve Anzaklar. Baha Vefa Karatay.
Numan Aladağ’ın, 1995-2006 yılları arası gezi notları. Doruk dergisi Sayı: 1, Yıl: 1 Ağustos/1976

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Aziz Atam, ruhun şad mekanın cennet olsun
‘CUMHURİYET’, bizi biz yapan ortak değerimizdir
Hicri yılbaşında huzur ve bereket bizimle olsun