Büyükada’da yazlıkçı olmak

Büyükada’da yazlıkçı olmak
17 Temmuz 2013 15:00

Geçtiğimiz hafta küçüklüğümden beri yaz aylarımı geçirdiğim Büyükada’daydım

Dolly KARLIYOL TOSUN H&H YORUM

Her sene annemlere gitmeme rağmen, son 5 senedir bu kadar uzun süreli orada kalmadığımı fark ettim. Bütün bir hafta ordaydım.

Kah eski anılar kah yeni yaşanmışlıklar derken su gibi akıp gitti günler.

İnsan küçükken, küçüklük anılarının bu kadar değerli olacağını asla bilemiyor.

Meğer ne kadar güzel dostluklar, ne kadar keyifli ve bol kahkahalı zamanlar, ne kadar saf ve huzur dolu günler geçiriyormuşuz.

Okul biterdi, Şişli’deki evimizde bir telaş başlardı. Büyükada’ya götürülecek eşyalar için hepimiz bavul hazırlardık. Bavullarımızı çok güvendiğimiz “hamal amca” gelir alırdı. Evet yanlış duymadınız, her bir evin ailenin güvendiği bütün eşyalarını ve evinin anahtarını emanet ettiği hamal amcalar vardı. Evin anahtarını ona verirdiniz o sizden eşyaları alır, Büyükada’daki eve götürür evin kapısını açar taşıdıklarını oraya koyardı. Siz de eve gittiğinizde bütün eşyalar orda sizi bekler bulurdunuz. (şu anda ne bu amcalar ne de anahtarı teslim edebileceğiniz güven kaldı)

Büyük bir heyecan ve neşe ile Büyükada’ya gidilir. Ev yerleştirilir ve hemen arkadaşlar ile planlar yapılırdı. O kadar çok arkadaşımız vardı ki şimdi şaşırmamak elde değil.

Hatta eşimle ilk sevgililik zamanlarımızda, karşılaştığım çoğu insan için “a bak bu benim çocukluk arkadaşım biliyor musun” diyordum. Bana garip garip bakıp “senin ne kadar çok çocukluk arkadaşın var” diyordu. Evet ya gerçekten benim ne kadar çok çocukluk arkadaşım varmış :)

Valla inanın seneler ne kadar geçerse geçsin, eğer iki çocukluk arkadaşı bir yerde karşılaşıyor ise dünya durur ve  o eski zamanlara geri gidilir. Ne duygudan ne sevgiden hiç bir şey eksilmiştir. Valla bu aralar da yaşım ilerledi diye midir nedir, eski dostlarımı çoluk çocukla görünce fena duygulanıp ağlayasım geliyor.

Neyse ben döneyim konumuza, eve yerleşilir ama yapılacak önemli başka bir iş daha vardır ki o da bisikletin tazelenmesi. Hemen bisikletçiye götürülür. Bütün yaz elimiz ayağımız olacak olan bisikletin yağlaması, tamiri ve kontrolü yaptırılır.

Bisiklet deyip geçmeyin; ne anılar, ne fırlamalıklar ne aşklara şahit olmuştur
bisikletler. Sevdiğin kızı ön selede mi taşımalar, popon küçük ise arkaya yine poposu küçük arkadaşını mı taşımalar, ekmek taşımaktan sevgi taşımaya kadar bir sürü şey taşır ve şahit olurdu bu bisikletler.

Hatta hiç unutmam, (unutkanlığım maalesef çok meşhurdur) iskeleye bisikletle gidip park edip arkadaşlarımla sohbete daldım ve bisikleti orda unutup eve dönmüşüm. 2 gün sonra bisiklet gerekti bisikletim ortada yok, hemen bıraktığım yeri hatırladım ve ağlamaklı olarak oraya doğru koşturdum size yemin ederim bisikletim aynen öyle park ettiğim gibi üzerinde hiç bir kilidi olmamasına rağmen bıraktığım yerde beni bekliyordu. Şimdilerde bunu düşünmek sanırım sadece rüya olur :)

Hepimizin gittiği plajlar, üye olduğu klüpler vardı. Haaa bir de sevdiği kızın klübüne üye olmayıp kaçak girmeler var, onu saymıyorum bile. Hatta şu anda yıkılan Seferoğlu Kulübü’nü hatırlayanlar vardır. Oraya girmek için yan villalara girip az yüzmedi gençlik.
Ama bunları yaparken bile o kadar safça ve çocukça yapılırdı ki bunların suç sayılmadığını düşünüyorum ya da öyle düşünmek istiyorum :)

Akşamları herkes iskelede buluşurdu yani meydandaki saat de diyebiliriz oraya.
Sanırsın konser alanı amanınnn bir kalabalık bir şıklık. İnanın bir uçtan bir uca giderken selam vermekten 1 saatim geçerdi. O zamanlar ofladığımı hatırlıyorum ama şu anda olsa da 2 saatimi vermeye razıyım diyorum.

Şimdiki çocuklara “aman bunlar da ne büyümüş de küçülmüş giyiniyor” diyenler, valla bizi görmemişler. 13 -14 yaşında bile moda neyse o yapılırdı.

Moda giysiler, moda müzikler, moda saçlar aslaaaa geri kalmazdık.

Büyükada’da moda olmayan şey daha moda olmadı demekti! hahahaha

O zamanlar, her bir fayton sürücüsünün isimleri bilinirdi. Anne merak etme falanca abi beni akşam eve bırakacak denilirdi. Bütün faytoncu abileri tanırdık, onlar da bizim evlerimizi ve ailelerimizi tanırdı. İnanın asla yolda kalmazdık çünkü paramız bile olmasa biri bizi eve bırakır ertesi gün mutlaka babamızdan tahsilatını yapardı :)

Gelelim Büyükada’da neler yer neler içer nerelerde eğlenirdik konusuna..

Eğer meydandaki patates kroketten yemediyseniz, Lale/İhsan/Güven Tostçusu’ndan tost yemediyseniz, Anadolu Kulübü’nün önünüdeki gül şekli dondurma sunumu yapan amcadan dondurma yemediyseniz, Roma Dondurmacısı’ndan tatmadıysanız, Altın Fıçı’dan midye kokoreç yemeyip birasından içmediyseniz, Krepso’da, Kalimera’da, Şamdan’da, Akasya’da gecelerinizi geçirmediyseniz, siz asla Büyükadalı olamazdınız :)

Ya o geceleri birbirinin evinde kalmalar ve gırla yapılan sohpetler.
Platonik olarak sevdiklerimiz, kim kiminle küsmüş, kim nereye gitmiş hepsi son kırıntısına kadar konuşulurdu :)

Tabi bunları konuşurken dudaklarımızı ve tırnak içlerimize kadar sızan siyah renkli çekirdeği yemeden olmaz. Dudaklarım patlamış, ellerimle kömür taşımışım gibi dolaşırdım 3 gün…

Hele o buram buram flörtler; saf, duygu yüklü, temiz ve karşılıksız…
O zamanlar ne cep telefonu ne internet. Görüp de beğendiğin çocuğu tekrar görmek için bekle babam bekle. Mektup yollamalar araya arkadaş sokmalar Allahım ne kadar sabır işi ama ne kadar güzel günlermiş.

Bir de olmazsa olmazımız açık hava sinemamız vardı. Bazen o kadar ses olurdu ki filmi seyredemezdik ama fark etmez ki biz sırf beraber olabilmek için zaman geçirmiyor muyduk ki :)

Her şeyden önemlisi ve değerlisi neydi biliyor musunuz?
Din, dil, ırk ayırımı asla ve asla yoktu.
Eğer adada zamanını geçirmişsen her dini ve bayramı hatta gelenek ve görenekleri bilirdin ve kutlardın.
Benim şimdiki bakış açıma o kadar çok şey kattı ki bu düzen. İnanın kelimelerle nasıl anlatılır bilmiyorum. Çünkü bu gerçekten anlatılmaz yaşanır.

Şimdi siz bana soracaksınız hiç mi kötü gününüz yoktu hep güzelleri anlattın.
Aralarda tabiki de yaşanıyordu ama sanırım 10 doğru 1 yanlışı götürüyordu ve elde  10 DOĞRU kalıyordu.

Burda unuttuğum anlatamadığım bir ton anı ve güzellikler var. Onların hepsini sevgi ve saygı ile anıyor ve kucaklıyorum iyi ki BÜYÜKADALI olmuşum iyi ki bunları yaşamışım!

Bütün Büyükada’daki dostlarıma selam olsun…


Yazarın Son Yazıları:
DEPRESYON! Varlığımız yaşama programlıdır, ölüme değil…
Homeopati ile derinden şifa ‘Şeker toplarından, hücrelere mesaj var!’
Bana sıkça sorulan sorular!