Bunu bilmiyordum

Bunu bilmiyordum
23 Mayıs 2016 17:30

İlker Başbuğ Köln’de Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlediği konferansta konuşmuş.

 

 

 

Safile USUL H&H YORUM

 

 
Konuşmasından TSK’nın son yıllarda yaptığı bir değerlendirmeye dair ipuçları buldum.

 
Önce ama İlker Başbuğ’un konuşmasının ilgili bölümünü aktarayım…

 
“3 Mart 1924, Tevhid-i Tedrisat Kanununun 4. maddesi diyor ki, ’Yüksek din adamlarını yetiştirmek üzere İlahiyat Fakültesi, imam ve hatip yetiştirmek içinse mektepler açılacaktır.’ Özellikle küçük yerlerde, köylerde, kasabalarda halk din adamlarının söylediklerine çok itibar eder. O zaman bunu yetiştireceksiniz. Peki ne olmuş Kanun çıkıyor ve 1924’de imam hatip mektepleri açılıyor. Maalesef 1932 yılında imam hatip okulları kapatılıyor. Neden İşte Şeyh Sait isyanı var; isyanlar var. Tamam. Bunu neden olarak kabul edebiliriz. Bu okulların kapatılmasına öğrenci sayısının düşük olmasını mazeret olarak gösterenler var ki, belki de Cumhuriyet tarihinde yapılmış en yanlış noktalardan bir tanesi. Bakın aynı zamanda 1924’te İlahiyat Fakültesi açılıyor. O da kapatılacak bir müddet sonra. Kaba çizgileriyle söylersek 30 ile 50 arasında Türkiye’de din adamı yetiştiren okul yok. Ne oluyor o zaman, işte bu adamlar çıkıyor. Cemaatler, bilmem neler, onların yetiştirdiği adamlar çıkıyor. Aydın din adamı diyorsunuz. Yok. Sıkıntı var. Bırakıyorsunuz o alanı. Alanı niye bırakıyorsunuz”

 
İlker Başbuğ’un bu sözlerine dair İlk olarak şunu söylemek istiyorum ki, 1930 ile 1950 arasında Türkiye’de din adamı yetiştiren hiçbir okulun olmadığını ve bu okulların 1930 ile 1950 arası devlet tarafından kapalı tutulduğunu ilk kez öğrenmiş bulunuyorum.

 
Ve bunu öğrenmiş olmak beni epey düşündürdü.

 
Demek ki, 1930 ila 50 arası din adamı yetiştiren okulları kapatacak kadar sığ ve önünü göremeyen kararlar alınabilmiş.

 
Ve, muhakkak ki, bu dönem halkta travma yaratmıştır.

 
Zira din duygusu tüm insanlığın en varoluşsal duygularındandır zira insan kendi varlığını sorgular ve bunu anlayamamaktan irkilir.

 
Din bu noktada insana tutunacak daldır, insanın varlığını travmaya uğramadan kabul etmesini sağlar ve insanlar tarih boyunca da, bugün de bu nedenle dine sığınır.

 
Bu kapıyı kapatırsanız insanlar çok sarsılır, boşluğa düşer ve bunu unutmaz.

 
İşte muhakkak ki, 1930-50 arası dönem Türk seçmenini bu açıdan çok derinden etkiledi.

 
Muhtemelen o dönemde bu kararları alanlar devletin yıkılmasından veya devlete karşı din isyanlarından çekiniyordu ama bu yapılanların çok yanlış, ağır yanlış olduğu gerçeğini hiçbirşey değiştiremez.

 
Ve, işte İlker Başbuğ’un konuşmasını okurken şunu da düşündüm…

 
TSK son yıllarda, bilhassa da 2000’li ve 2010’lu yıllarda Türkiye’nin 1930-1950’li dönemini değerlendirdi, bu dönemde yapılanın doğru olmadığını gördü ve genel olarak da Türkiye’de laikliğin uygulaması esnasında halkın din duygularının zaman zaman zedelendiği kanaatini oluşturdu kendi içinde.

 
Buna göre de yeni stratejiler geliştirdi.

 
Daha önce de zaten bunu yazmıştım, örneğin Orgeneral Necdet Özel Genelkurmay Başkanı iken Erdoğan ve eşini Ramazan’da kendi evine iftara davet etmişti.

 
Sonra TSK’da dine yönelik olarak yumuşak uygulamalar geçildi ve TSK jargonuna bu anlamda yeni uyarlamalar getirildi.

 
Bunu zaten gözlemliyordum ama İlker Başbuğ’un bu konuşması bana bu olayı daha net, daha geniş ve daha açık bir şekilde gösterdi.

 
Evet, bugün artık mesele halkın din duygularının zedelenmesi değil, dinin bir siyaset tarafından hoyratça kötüye kullanımı.

 
Yolsuzlukların ve dış politikadaki ağır hataların din kılıfı ile örtüldüğü bir dönemdeyiz.

 
Ancak muhtemelen TSK bu olaya AKP iktidarı veya Erdoğan açısından değil, esas olarak bu meseleyi temelden çözmek açısından bakıyor.
Yani, Erdoğan olsa da olmasa da, gitse de, kalsa da, iktidarda AKP de olsa başka parti de olsa en temelden halkın din konusu ile ilişkilerini normalize etmek istiyor.

 

 

 

Safile USUL Twitter

 

 

 


Yazarın Son Yazıları:
Özel-İmamoğlu-Yavaş ekseni
Rüzgar yeniden kırmızı ve toprak esiyor
Köfteden de gitti birkaç puan